Kadere iman, kederlerin ilacıdır. Acıları tatlılaştıran, zorlukları kolaylaştıran, yokuşları inişlere, kulfetleri nimetlere ceviren, kahırları lutuflara donduren bu imandır.Allah TeÂl ’nın ezelden ebede kadar olacak şeylerin zaman ve yerini, ozellik ve niteliklerini, ne şekilde ve ne zaman olacaklarsa onların hepsini ezeli anlamda bilip, o şekilde sınırlaması ve takdir etmesine kader denir. Kainatı ve kainattaki tum varlık ve olayların belli bir duzen ve olcuye gore duzenleyen ilahî kanunu ifade eder.
Allah ’ın, olacak şeyleri onceden bilmesi, kulun iradesini ortadan kaldırmaz. Zira ilim mÂluma tabidir. Bir şey, Allah ezelde bildiği icin olmaz, olacağını bildiği icin planlar. Guneş ve ay tutulması onceden bilindiği icin gercekleşmez, tutulacakları bilindiği icin kaydedilir.
Bize gore zaman; mazi, hal ve istikbal olarak bolunur. Allah icin zaman butundur. O ’nun icin başlangıcı ve sonu olmayan daimi bir şimdi vardır. Biz olayları, vucuda geldikten sonra biliriz. Allah ise hadiseleri var olmadan da bilir. O ’nun bilgisi dışında hic bir şey cereyan etmez. Kainat kor tesaduflere gore değil, ilahi yasa ve programlara gore işler.
Kadere iman, iman esaslarındandır. Hayır ve şer Allah ’ın yaratmasıyla olur. İkinci bir yaratıcı yoktur. Biz hak ederiz, Allah da halk eder. Allah ’ın iradesi kullî bizim irademiz cuzîdir. Her şeyi biz yapıyorsak neden her istediğimizi yapamıyoruz? Diğer taraftan bizim irademize rağmen her şeyi Allah yapıyorsa, yaptığımız bir suctan dolayı neden yuzumuz kızarıyor? Sorumluluğumuz istek ve irademizden kaynaklanıyor. Ameller niyetlere gore değerlendirilir. Fiillerde mecburiyet yoktur. Katil; alnıma yazılmış deyip masum olduğunu iddia edemez. Onun gorevi cinayet işlememektir. Yolda kaza yapan kimse trafik işaretlerine, kurallara uymadığı icin suclanır. Fakat kurallara uymasına rağmen de kaza olabilir. O takdirde suclanmaz. Kulların gorevi gucleri nispetinde kurallara, kanunlara uymak, tedbir almaktır. Deprem, yangın, sel, heyelan, salgın hastalık gibi hadiseler vuku bulur. Tedbir ve irademizi aşan durumlarda sorumlu olmayız.
Netice itibariyle her şeyi onceden bilen, planlayan, yaratan MevlÂmızdır. Olaylar kader programı icinde cereyan ediyor. Bu programa tÂbî ve teslim olursak rahat ederiz. Yuzmenin ilk kuralı telaş etmemektir. Deniz, teslim olanı sırtında taşıyor, bocalayan ise batıyor. Ceset itiraz etmediği icin suyun yuzunde yuzuyor. Teslim ol kurtul. Musluman, teslim olan kimsedir. Makro ve mikro Âlem Sunnetullah ’a tÂbîdir. Kainattaki ahenk bunu gosteriyor. İsyandan kaos, itaatten duzen oluşuyor. Bizim de gorevimiz Sunnetullah ’a tÂbî olmak, kadere rıza gostermek, telaşsız yaşamaktır. Kaderden kacılmaz, kacanlar hep korku icinde yaşarlar. Neticede yine kactıkları ve korktukları başlarına gelir.
OLAN VE OLACAK OLAN HER ŞEY ALLAHIN EZELİ İLMİNDE KAYITLIDIR Kaderle ilgili pek cok Âyet ve hadis vardır. Yuce Mevl şoyle buyuruyor: “Yeryuzunde vuku bulan veya başınıza gelen hic bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan once bir kitapta yazılı olmasın. Şuphesiz bu Allah ’a gore kolaydır. Kaybettiklerinize aşırı uzulmeyiniz ve O ’nun size verdikleriyle şımarmayasınız diye boyle yapmıştır.” (Hadid, 22-23)
Olan ve olacak olan her şey Allah ’ın ezeli ilminde kayıtlıdır. Buna inanan insan kacırdığı fırsatlara hayıflanarak veya Allah ’ın kendisine verdiği imkanların sarhoşluğuna kapılarak omrunu heder etmez. Başına bir sıkıntı gelirse sabredip ders alır. Bir nimete kavuşursa şukreder, şımarma ve boburlenme cihetine gitmez. Zira her ikisi de Mevl ’nın irade ve takdiriyle olmuştur. Mumin, KÂrun gibi servete sahip olduğunu iddia etmez, Suleyman peygamber gibi nimete şukreder. Eyyub peygamber gibi musibete sabreder.
“De ki; bize ancak Allah ’ın bizim icin yazdığı isabet eder. O, bizim MevlÂmızdır. Muminler ancak O ’na guvenip dayansınlar.” (Tevbe, 51) Her şeyi Allah ’tan bilen kimse guclu olur. Sadece O ’na boyun eğer. Kaderin dışına cıkamayacağına inanır. Korkunun ecele faydası olmadığını bilir. Bu bilgi ve inanc istikametinde cesaretle hareket eder. Elinden geleni yapar, gelmeyeni Allah ’a havale eder. O ’ndan yardım diler, başkasının onunde eğilmez. Hz. Peygamber (s.a.v.) ’in, Abdullah b. Abbas ’a ettiği nasihat cercevesinde hareket eder. Hz. Peygamber ona şunları soylemişti: “Allah ’ın emirlerini gozet ki, Allah da seni gozetip korusun. Allah ’ın rızasını her işte onde tut ki, O ’nu onunde bulasın. Bir şey isteyeceksen Allah ’tan iste. Yardım dileyeceksen O ’ndan dile. Ve bil ki; butun bir ummet toplanıp sana fayda temin etmeye calışsalar. Ancak Allah ’ın senin icin takdir ettiği faydayı temin edebilirler. Yine eğer butun ummet, sana zarar vermeye kalksalar, ancak Allah ’ın senin hakkında takdir ettiği zararı verebilirler. Cunku artık kaderi yazan kalem yazmaz olmuş, yazıları değişmeyecek şekilde kesinleşmiştir.” (Tirmizi, Kıyamet, 59)
TEVEKKUL ALLAH ’A DAYANIP GUVENMEKTİR Tevekkul; Allah ’a dayanıp guvenmek, O ’na sığınmak, O ’ndan istemek, her şeyi O ’ndan bilmek, O ’ndan gelene razı olmak, O ’nun yaptıklarını guzel gormektir. “Hak şerleri hayreyler / Zannetme ki gayr eyler / Arif anı seyreyler / Mevla gorelim neyler / Neylerse guzel eyler” demektir.
İnsan icin, yaşanacak bir kaderinin olduğuna inanmaktan daha rahatlatıcı bir duygu olamaz. İsyanlarımızı dindirecek, hayatın cilvelerini kabullendirecek daha etkili bir teselli kaynağımız yoktur. Bir felaketle karşı karşıya kaldığımızda kader inancının, rıza golgesine, iman siperine sığınırız. Zira başka sığınak, korunak, tutanak yoktur. Hic bir maddi nimet ve imkan, yakınını kaybetmiş bir insanı teselli edecek guce sahip değildir. Olayları, var olmayı ve yok olmayı anlamlı kılan dindir. Materyalist ve pozitivist bir anlayış her şeyi anlamsızlaştırır. Allahsızlık anlamsızlık demektir. Ateistler, var oluşu yokluk uzerinden acıklamaya calışıyorlar. Yokluğun sonu yine yokluktur. İmansızlara gore olum bir kara deliktir. Sonunda her şeyin boşa gitmesi, hoşların boş olmasıdır. Ahiret inancı, varlıkların ve olayların anlam kazanmasıdır. Abeslikten, sacmalıktan kurtulmasıdır. Din dışı hicbir ideoloji ve felsefe; “dunya neden var, nereden geldik, nicin geldik, nereye gideceğiz?” sorularına makul ve ahlaki bir cevap veremez.
Allah ’a ve kader programına, Sunnetullah ’a inanan bir mu ’min, musibet karşısında “Neden ben, neden benim başıma geldi?” diye şikayette bulunmaz. Her şeyin bir imtihan ve hikmete mebni olduğuna inanır. Şikayete, isyana, intihara kalkışmaz. Peygamberleri, velileri guclu kılan bu iman ve teslimiyettir.
CARPICI MİSAL Kadere rıza ve teslimiyete dair carpıcı bir misal aktaralım. 1975 yılında Wimbledon tenis turnuvasını kazanan Amerikalı tenisci Arthur Ashe kan nakli sırasında kaptığı AİDS yuzunden hastaneye duşer. Bu haber en kısa zamanda dunyaya yayılır. Hayranları kendisine mektup yazarlar. Bir hayranı “neden sen?” diye başlar mektubuna. “Dunyada 5 milyar insan var. Neden seni buldu bu hastalık? Tanrı onca insan arasında neden seni secti?” diye devam eder. Olum doşeğindeki şampiyon Arthur bu isyankar hayranına şu cevabı verir: “Dunyada 50 milyon cocuk tenis oynamaya başlar, 5 milyonu tenis oğrenir. 500 bini profesyonel tenisci olur. 50 bini yarışmalara katılır. 5 bini buyuk turnuvalarda yarışır. 50 ’si Wimbledon ’a kadar yukselir. 4 ’u yarı finale, 2 ’si finale kalır ve 1 ’i kazanır. Ben Wimbledon ’u kazandığımda, şampiyonluk kupasını kaldırdığımda “neden ben?” diye sormadım Tanrıya. Şimdi hastane koşesinde sancı cekerken “neden ben?” diye nasıl sorarım?” Bu tam bir teslimiyet ifadesidir. Acıları dindirmek icin verilen butun musekkinlerden daha rahatlatıcıdır. Bu inanc, ilaclar gibi gecici değil devamlı tesir bırakır.
Kadere iman, kederlerin ilacıdır. Acıları tatlılaştıran, zorlukları kolaylaştıran, yokuşları inişlere, kulfetleri nimetlere ceviren, kahırları lutuflara donduren bu imandır. Hz. Peygamber (s.a.v.) bu imanla, bu teslimiyetle dunyanın en buyuk inkılabını gercekleştirmiştir. Kendisi bu teslimiyeti yaşadığı gibi mu ’minlere de tavsiye etmiş ve abdest alıp yatağa sağ tarafımızı koyup şoyle dua etmemizi soylemiştir. “Allah ’ım! Sana teslim oldum. İşimi Sana havale ettim. Umit ve korku icinde sırtımı Sana dayadım. Senden başka hic bir sığınak ve korunak yoktur.” (Buhari, Vudû, 75)
Yakup peygamber Yusuf ’un uzuntusunu kalbine gomuyor ve şoyle diyordu: “Ben uzuntumu ve tasamı ancak Allah ’a arz ederim.” (Yusuf, 86)
Satırlarımızı Yunus ’un şu beytiyle noktalayalım.
“Yunus şikayet eyleme yÂrdan cefa gorum diyu
Cumle Âşıklar hÂceti mÂşuku katında biter”
Kaynak: Ali Rıza Temel, Altınoluk Dergisi, Sayı: 363
İslam ve İhsan