
Yuce kitÂbımız Kur ’Ân-ı Kerîm ’de, son nefesinde îmÂnlarını kurtarma mucÂdelesi veren sÂlih kullar birer ornek şahsiyet olarak sergilendiği gibi, bunun zıddına sÂlih bir omur surerken nefsÂniyetlerine rÂm olarak sonradan kufre dûcÂr olmuş bir şekilde olenlerin hazîn Âkıbetleri de, birer ibret levhası hÂlinde sergilenmektedir.
SÂhip oldukları ilmi, irfÂn ile tezyîn edemeyip nefsini arındıramayan İblis, KÂrun, Bel ’am bin Baura ve sahÂbî iken dunya tamÂlarına aldanan SÂlebe, bunların en bÂriz misÂlleridir.
MÂlum olduğu uzere İblis, onceleri Hak katında yuksek bir mevkî sÂhibi idi. Ancak kibrinin neticesi olarak CenÂb-ı Hakk ’ın emrinin kudret, azamet ve haşmetini goremeyip kendisinin Hazret-i Âdem ’den ustun olduğu iddiÂsına kalkıştı. Kendisinde bir varlık ve şeref vehmetmesi, onu Rabbinin emrine muhÂlefet etmeye kadar surukledi. Netîcede kibir ve inadının zebûnu olarak ebediyyen perişan oldu.
HZ. MÛSÂ'NIN (a.s.) DÛASI
KÂrun da, onceleri fakir ve sÂlih bir zÂt idi. TevrÂt ’ı Hazret-i Mûs ’dan sonra en iyi o tefsir ederdi. Hazret-i Mûs ’nın duÂsı berekÂtıyla kendisine simy ilmi bahşedilmişti. Fakat sonraları nefsinin ve şeytanın desîselerine kapılarak kalbi dunyaya meyletti. Hazînelerinin anahtarlarını guclu kuvvetli bir topluluk zor taşıyacak derecede idi. Buna aldanarak şımarıkca bir zenginliğin girdabında boğuldu. Fakat Hazret-i MûsÂ, ona zekÂtını vermesini emredince o:
“–Malıma goz mu diktin? Bunları ben kendim kazandım.” deme cur ’et ve kustahlığına duştu. Malı onu şımartıp helÂkine sebep oldu.
Derken KÂrun, Hazret-i Mûs ve Hazret-i HÂrun ’un mÂnevî derecelerini kıskanmaya başladı. Hazret-i Mûs ’ya nÂmus iftirÂsı atacak kadar hasedinde ileri gitti ve bunun netîcesinde de boburlendiği hazîneleriyle birlikte yerin dibine gecerek helÂk oldu.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Son Nefes, Erkam Yayınları, 2013
İslam ve İhsan