Hz. İbrahim (a.s.) kimdir? İbrahim Peygamber nerede doğdu? Hz. İbrahim ’in (a.s.) babası kimdir? Hz. İbrahim (a.s.) nerede yaşadı? Hz. İbrahim ’in (a.s.) eşleri ve cocukları kimlerdir? Hz. İbrahim (a.s.) hangi zalim hukumdar zamanında yaşadı? İbrahim Aleyhisselam tevhid inancına nasıl ulaştı? Hz. İbrahim ’e (a.s.) kac suhuf gonderildi? Hz. İbrahim (a.s.) hangi kavme gonderildi? Hz. İbrahim ’e (a.s.) nicin Halilullah denildi? Hz. İbrahim (a.s.) kac yıl yaşadı? Hz. İbrahim ’in (a.s.) kabri nerede? Hz. İbrahim (a.s.) ile ilgili ayet ve hadisler nelerdir? Nemrud ’un zulum ve tehditlerine meydan okuyan, ateş yığınlarını gul bahcelerine ceviren Hz. İbrahim ’in (a.s.) hayatı, mucizeleri ve kıssası.Kur ’an ’da duası en cok nakledilen peygamber ve Ulu ’l-azm (En yuksek derecedeki) peygamberlerden Hz. İbrahim ’in (a.s.) kısaca hayatı.
HZ. İBRAHİM ’İN (A.S.) KISACA HAYATI - İbrahim Aleyhisselam Kimdir? Hz. İbrahim (a.s.) Babil ’in doğusunda Dicle ve Fırat ırmakları arasındaki bolgede dunyaya geldi. Babasının adı Taruh ’tur. Hz. İbrahim ’in (a.s.) orta boylu, ela gozlu, guzel ve guler yuzlu, acık alınlı, ayak izlerine varıncaya kadar şekil ve şemailce Hz. Muhammed ’e (s.a.v) en cok benzeyen insan olduğu nakledilir.
Hz. İbrahim (a.s.) “Halilullah” yani Allah ’ın dostu olarak anılır. Hz. İbrahim ’in (a.s.) diğer bir sıfatı da “Ebu ’l-Enbiya” yani Peygamberler Babası ’dır.
Oğulları Hz. İsmail ’in (a.s.) soyundan Peygamber Efendimiz; Hz. İshak ’ın (a.s.) soyundan da Benî İsraîl peygamberleri geldi.
Hanımları, Hz. İsmail ’in (a.s.) annesi Hacer, Hz. İshak ’ın (a.s.) annesi Sare validemizdir.
Hz. İbrahim ’in (a.s.) dinin adı Hanif ’tir ve Musluman olarak adlandırılır. Hz. İbrahim ’e (a.s.) 10 sayfa suhuf indirildi. İbrahim Aleyhisselam Keldanî kavmine gonderildi.
Hz. İbrahim (a.s.) kendi heykelini yaptırıp taptıran Babil hukumdarı Nemrut ’u Allah ’ın dinine davet etti. Bu daveti kabul etmeyen Nemrut tarafından ateşe atıldı. Fakat ateş kendisini Allah ’ın izni ile mucize olarak yakmadı.
Ateşe atılma hadisesinden sonra îman edenlerin rahat ibadet etmeleri, ayrıca Nemrut ve Keldanî kavminin uzerine gonderilecek azaptan muhafaza icin İbrahim Aleyhisselam Babil ’e, oradan da kardeşinin oğlu Lût, hanımı Sare ve bir mu ’min topluluğu ile birlikte Urfa ’nın guneyinde bir kasaba olan Harran ’a hicret etti.
Keldani kabilesi toz halinde sivrisinek surululeri ile helak oldular. Nemrut ise bir sineğin beynine girmesi ile helak oldu.
Hz. İbrahim (a.s.) oğlu İsmail (a.s.) ile kurban imtihanından gecti ve insanlık kurban kesmeyi ondan oğrendi. Oğlu İsmail (a.s.) ile birlikte Kabe ’yi inşa etti. Kabe ’nin inşası sırasında Hz. İbrahim ’in (a.s.) uzerine cıkıp duvar orduğu ve ustunde insanları hacca davet ettiği kabul edilen taş veya onun bulunduğu yere Makam-ı İbrahim denildi.
Hz. İbrahim (a.s.) Kabe ’nin inşasını tamamlayınca Cebrail (a.s.) gelip kendisine hac farîzasının nasıl yapılacağını oğretti. O da insanları hac ibadetine davet etti. Oğlu ile birlikte ilk hac farîzasını yerine getirdi ve insanlar hac yapmayı onlardan oğrendi. İnsanlık tarihinde ilk vakfı İbrahim Peygamber kurdu.
Hz. İbrahim ’in (a.s.) adı Kur ’an-ı Kerim ’de 69 defa gecer. Kur ’an ’da 14. Surenin adı İbrahim Suresi ’dir. Kur ’an ’da duası en cok nakledilen peygamber İbrahim Aleyhisselam ’dır. Ulu ’l-azm (En yuksek derecedeki) peygamberlerdendir.
Hz. İbrahim ’in (a.s.) 200 veya 175 yaşında vefat ettiği ve Kabe ’de Makam-ı İbrahîm ile Zemzem arasındaki yerde defnedildiği rivayet edilir. Başka bir rivayete gore kabri Filistin ’in el-Halil şehrinde Hz. Sare ’nin yanındadır.
“Halilullah” yani Allah ’ın dostu ve “Ebu ’l-Enbiya” yani Peygamberler Babası diye anılan Hz. İbrahim ’in (a.s.) ayrıntılı hayatı.
HZ. İBRAHİM ’İN (A.S.) HAYATI - İbrahim Peygamber Kimdir? Hazret-i İbrĂ‚hîm, BĂ‚bil ’in doğusunda Dicle ve Fırat ırmakları arasındaki bolgede dunyĂ‚ya geldi.
HZ. İBRAHİM ’İN (A.S.) BABASI KİMDİR? Bir rivĂ‚yete gore, babası hĂ‚lis bir mu ’min olan TĂ‚ruh ’tur. TĂ‚ruh ve­fĂ‚t edince, İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ’ın annesi, TĂ‚ruh ’un kardeşi olan Âzer ile ev­lenmiştir. Dolayısıyla, bir putperest olan Âzer, O ’nun uvey babasıdır. Diğer bir rivĂ‚yette ise Taruh, İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ’ın babasının eski ismi­dir. Putperest olunca ismi Âzer olmuştur. İmĂ‚m-ı Suyûtî -rahmetullĂ‚hi aleyh- ise, İbn-i AbbĂ‚s ’tan gelen bir rivĂ‚yete gore, Âzer ’in, İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ’ın babası değil amcası olduğunu bildirmek­tedir.
HZ. İBRAHİM (A.S.) HANGİ KAVME GONDERİLDİ? İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m-, KeldĂ‚nî kavmine gonderilmiştir. RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’den sonra insanların en fazîletlisidir. Hak TeĂ‚lĂ‚ O ’nu «Halîlim» (Dostum) diye taltîf buyurmuştur. Bu sebeple “Halîlu ’r-RahmĂ‚n” olarak da anılır.[1]
HZ. İBRAHİM ’E (A.S.) KAC SUHUF GONDERİLDİ? Hazret-i İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ’a on suhuf indirilmiştir. Ebû Zer -radıyallĂ‚hu anh- ’ın AllĂ‚h Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’den naklettiğine gore bu sahîfelerde şu nasihatler ve ibretli sozler yer almaktaydı:
“Ey saltanat verilen, imtihan edilen ve aldanan kral! Ben seni dunyayı birbiri uzerine yığasın diye gondermedim, fakat mazlumun duĂ‚sını Ben ’den geri ceviresin, mazlumu bana yalvarmak zorunda bırakmayasın diye gonderdim. Cunku Ben, mazlumun duĂ‚sını kĂ‚fir de olsa geri cevirmem.”
“Akıl sĂ‚hibinin belli saatleri olmalı:
- Vaktinin bir bolumunu Rabbine du ve munÂcÂta,
- Bir kısmını Yuce AllĂ‚h ’ın san ’at ve kudreti uzerinde tefekkure,
- Bir kısmını gecmişte işlediklerinden ve gelecekte işleyeceklerinden kendisini hesĂ‚ba cekmeye,
- Bir kısmını da helĂ‚linden maîşetini kazanmaya ayırmalıdır.” (Ebû Nuaym, Hilye, I, 167; İbn-i Esîr, el-KĂ‚mil, I, 124)
Hazret-i İbrĂ‚hîm ’in diğer bir sıfatı da “Ebu ’l-EnbiyĂ‚” (Peygamberler Babası) ’dır. Oğulları İsmĂ‚îl -aleyhisselĂ‚m- ve İshĂ‚k -aleyhisselĂ‚m- ’dır. İsmĂ‚îl -aleyhisselĂ‚m- ’ın soyundan Hazret-i Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz; İshĂ‚k -aleyhisselĂ‚m- ’ın so­yundan da Benî İsrĂ‚îl peygamberleri gelmiştir.
İBRAHİM İSMİ KUR ’AN ’DA GECİYOR MU? Hazret-i İbrĂ‚hîm ’in ismi Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de yirmi beş sûrede altmış dokuz defa gecmektedir. Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de O ’nu metheden muhtelif isim ve sıfatlar yer almaktadır. Bu sıfatlardan bĂ‚zıları:
EvvÂh (cok Âh eden, niyÂz eden),
Halîm (hilm sĂ‚hibi, yumuşak huylu),
Munîb (AllĂ‚h ’a gonulden yonelen),
Hanîf (şirk ve dalĂ‚letten uzak durup tevhîd dînine sımsıkı sarılan),
KĂ‚nit (AllĂ‚h ’a kulluk eden) ve
ŞĂ‚kir (cok şukreden) ’dir.
İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m-, maîşetini te ’mîn maksadıyla kumaş ve elbise ticĂ‚retiyle uğraşmış, hicretinden sonra da ciftcilik yapmıştır.
NEMRUD NEDİR? KeldĂ‚nî kabîlesinin hukumdĂ‚rı olan Nemrûd, ilk zamanlarda Ă‚dil ve insaflı bir kimse idi. Kavmi, yıldızlara ve putlara tapardı. Daha sonraları Nemrûd, saltanatı genişleyince kibre kapıldı ve heykellerini yaptırarak kavmine:
“–Ben de tanrıyım. Bana da tapın!” dedi.
RivĂ‚yet edildiğine gore Nemrûd, birgun ruyĂ‚sında, gokte bir nûrun parladı­ğını ve onun, guneş ile ayın nûrunu sondurduğunu gordu. Diğer bir rivĂ‚yette ise, ruyĂ‚sında bir kişinin gelerek kendisini tahtından indi­rip yere carptığını gormuştu. Uyanınca telĂ‚şlandı. Muneccimleri saraya cağırarak ruyĂ‚sını anlattı. Onlar da:
“–Yeni bir din gelecek. O dîni getiren kimse de senin tahtını yerle bir edecek. O ’na karşı tedbîrini al!” dediler.
Bunun uzerine Nemrûd ’un şûrĂ‚sı, bu hĂ‚le mĂ‚nî olmak icin doğan erkek co­cuklarının katline karar verdi. Bu sebeple o sırada yeni doğmuş bulunan yaklaşık yuz bin cocuk olduruldu.
İşte o vakit İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ’ın annesi de İbrĂ‚hîm ’e hĂ‚mileydi. Doğum yaklaşınca kocası Âzer ’e:
“–Sen puthĂ‚neye git ve orada bana duĂ‚ et! Eğer erkek doğurursam, sana getiririm. Kendin Nemrûd ’a goturursun. O da cocuğunu katleder. Boylece senin, onun yanında îtibĂ‚rın artmış olur.” dedi.
Âzer puthĂ‚neye gittikten sonra İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- doğdu. Annesi hemen gizlice O ’nu bir mağaraya yerleştirdi. Âzer eve donunce de, ona cocuğun cok zayıf doğduğunu ve bu yuzden olduğunu bildirdi.
İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ’ın annesi, Âzer evden gidince hemen cocuğun yanına gitti. O ’nu emzirdi. Bundan sonra da fırsat buldukca hep boyle yaptı. BĂ‚zen Hazret-i İbrĂ‚hîm ’in parmaklarını emdiğini gorurdu. ZîrĂ‚ CebrĂ‚îl -aleyhisselĂ‚m-, O ’nun parmaklarının arasından yağ, bal, sut ve hurma şırası akıtırdı.
İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ’ın cocukluk devresinin mağarada gectiği, mağaradan cıktığında ise tevhîd inancını teblîğe başladığı rivĂ‚yet edilir.
Âyet-i kerîmede:
“Biz İbrĂ‚hîm ’e daha once ruşdunu vermiştik...” (el-EnbiyĂ‚, 51) buyrul­maktadır.
Ruşd, hayrı ve doğru yolu bulmak, doğruyu eğriden ayırmak, hak yolunda sağlam ve sabırlı olmak, tam bir isĂ‚betle dosdoğru gitmektir.
İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- “AllĂ‚h ’tan başka ilĂ‚h yoktur, O benim Rabbimdir, O her şeyin Rabbidir.” dedikce annesi ve babası Nemrûd ’dan korkarak ağlarlar ve İbrĂ‚hîm ’i ihtĂ‚r ederlerdi. Onların bu endişelerine karşılık Hazret-i İbrĂ‚hîm:
“–Benim hakkımda Nemrûd ’dan hic korkmayınız. Beni kucukluğumde koruyan AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚, buyukluğumde de muhĂ‚faza eder.” derdi. (İbn-i İyĂ‚s, BedĂ‚yiu ’z-Zuhûr, s. 84)
RABBİM ALLAH ’TIR Âzer, put yapıp satar ve onunla gecinirdi. Âzer ’in diğer oğulları da, putları overek satarlardı. Hazret-i İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ise, kendisine satması icin Âzer ’in verdiği putu, boynuna ip bağlayarak pazara goturur:
“Ne zarar ne de fayda veremeyen bu putları alan var mı?” diyerek alaylı bir şekilde seslenir, hic kimse kendisinden put almazdı. HakĂ‚ret olsun diye onları yerlerde suruklerdi. Sonra putun başını suya sokar:
“–Haydi cok susadın, biraz da sen ic!” derdi.
İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m-, AllĂ‚h ’ın verdiği ruşd sĂ‚yesinde hicbir kimsenin tĂ‚lim ve terbiyesi altına girmeden nice buyuk ilĂ‚hî hakîkatlerin Ă‚şinĂ‚sı ve tevhîd yolunun kı­lavuzu oldu. O ’nun genc yaşlarda başlayan Rabbini tanıma ve bunu kavmine teblîğ etme husûsiyeti, Ă‚yet-i kerîmelerde şoyle anlatılır:
“Gecenin karanlığı O ’nu (İbrĂ‚hîm ’i) kaplayınca O bir yıldız gordu. «Rabbim budur!» dedi. Yıldız batınca «Ben batanları sevmem!» dedi. (Daha sonra) Ay ’ı doğarken gorunce (yine) «Rabbim budur!” dedi. O da ba­tınca «Rabbim bana doğru yolu gostermezse, elbette yoldan sapanlardan olurum.» dedi. Guneş ’i doğarken gorunce de «Rabbim budur! ZîrĂ‚ bu daha buyuk.» dedi. O da batınca dedi ki: «Ey kavmim! Ben sizin (AllĂ‚h ’a) ortak koştuğunuz şey­lerden uzağım! Benim Rabbim, butun noksan sıfatlardan munezzeh olan AllĂ‚h ’tır! Ben hanîf[2] olarak yuzumu, gokleri ve yeri yaratan AllĂ‚h ’a cevirdim ve ben muşriklerden değilim.»” (el-En ’Ă‚m, 76-79)
Bu Ă‚yet-i kerîmelerde ifĂ‚de edilen hakîkat; İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ’ın AllĂ‚h ’tan başkasına tapan zavallılara, gittikleri yolun yanlış ve inanclarının bĂ‚tıl ol­duğunu gostermesidir. Nitekim Hazret-i İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- bir yıldız gorerek: “Bu benim Rabbim olacak ha!” dedi. EvvelĂ‚ bir yıldızın, Rab olabileceğini uzak gorerek etrafındakilere bir tĂ‚rizde bulundu. Cok gecmeden o yıldız batınca: “Ben, batanları sevmem.” diyerek ilĂ‚hlık ve kullukta sevginin en muhim esas olduğunu ve buna mukĂ‚bil batmanın ilĂ‚hlık delili değil, bilĂ‚kis yaratılmışlık ve yok olma delili olduğunu ifĂ‚de etmiştir. Bu sebeple de boyle varlıkları ilĂ‚h zannetmenin, sonu boşa cıkacak bir sapıklık olduğunu, Rabb ’in zevĂ‚lden berî olan bir yaratıcı kudret olması gerektiğini anlatmıştır.
Ayrıca bu misĂ‚l, her akıl sĂ‚hibi kimsenin, tefekkur yoluyla kendisini yaratan AllĂ‚h ’ın varlığı ve birliği hakkında gerekli bilgi ve îmĂ‚na kavuşabileceğini ortaya koymaktadır. Bu sebeple ehl-i sunnet ulemĂ‚sından bir kısmı, İslĂ‚m ’ın ulaşmadığı insanların da kurtuluşa erebilmeleri icin AllĂ‚h ’ın varlığına ve birliğine inanmakla mukellef olduk­larını, ancak amel işleme yonunden mes ’ûl tutulmayacaklarını ifĂ‚de etmişlerdir.
TEVHİDE DAVET İlĂ‚hî hakîkatleri idrĂ‚k ederek Rabbini bulan ve kendisine taraf-ı ilĂ‚hîden her­kese verilmeyen bir ilim bahşedilen Hazret-i İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m-, tevhîde dĂ‚vete babası Âzer ’den başladı. Ona yumuşak bir ta­vırla şoyle dedi:
“–Babacığım! İşitemeyen, goremeyen ve sana hicbir faydası olmayan şeylere ni­cin tapıyorsun? Babacığım! Bana, sana verilmeyen bir ilim verildi. Bana tĂ‚bî ol; seni sırat-ı mustakîme ulaştırayım. Babacığım, şeytana tapma! Cunku şeytan, RahmĂ‚n ’a isyĂ‚n etmiştir. Ey babacığım! Doğrusu ben sana RahmĂ‚n ’dan bir azap dokunup da şeytana dost olmandan korkuyorum!” (Meryem, 42-45)
Âzer ise kızarak:
“«–Ey İbrĂ‚hîm! Sen benim tanrılarımdan yuz mu ceviriyorsun? Eğer (onlara dil uzatmaktan) vazgecmezsen, and olsun seni taşlarım. Uzun sure benden ayrıl; git!» dedi.” (Meryem, 46)
Fakat İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m-, Âzer ’e yine yumuşak bir uslûbla mukĂ‚bele etti:
“İbrĂ‚hîm: «Sana selĂ‚m olsun! Rabbimden senin icin mağfiret dileyeceğim. Cunku O, bana karşı cok lutufkĂ‚rdır.» dedi.” (Meryem, 47)
Ve babasının affı icin duĂ‚ etti. Ancak duĂ‚sı kabûl edilmedi. Cunku babası AllĂ‚h duşmanıydı. İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- bunu iyice anladığında duĂ‚ etmekten hemen vazgecti. ZîrĂ‚ kĂ‚firlerin affı icin değil, ancak hidĂ‚yetleri icin duĂ‚ edilirdi. Kur ’Ă‚n-ı Kerîm bu husûsu şoyle bildirir:
“Cehennem ehli oldukları acıkca belli olduktan sonra, akrabĂ‚ dahî olsalar, (AllĂ‚h ’a) ortak koşanlar icin af dilemek, ne peygambere yaraşır, ne de mu ’min­lere! İbrĂ‚hîm ’in babası icin af dilemesi (ise), sadece ona verdiği sozden dolayı idi. Onun AllĂ‚h duşmanı olduğu kendisine belli olunca, ondan (hemen) uzaklaştı. Şuphesiz ki İbrĂ‚hîm, cok yumuşak huylu ve pek sabırlı idi. (et-Tevbe, 113-114)
İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ’ın babası ve kavmi ile mucĂ‚delesi, onlara gittikleri şirk yolunun yanlışlığını anlatması ve onları aklî ve mantıkî delillerle tevhîd inancına ısrarla dĂ‚vet etmesi, Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de tekrar tekrar ifĂ‚de edilmektedir. Bunlardan birinde Hazret-i İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ’ın, îmĂ‚n etmeyen babası ve kavmi ile şoyle konuştuğu beyĂ‚n olunmaktadır:
“O, babasına ve kavmine: «–Şu karşısına gecip tapmakta olduğunuz heykeller de ne oluyor?» dedi. Onlar: «–Biz, babalarımızı bunlara tapan kimseler olarak bulduk.» dediler. (İbrĂ‚hîm «–Doğrusu siz de, babalarınız da acık bir sapıklık icindesi­niz.» dedi. Kavmi ise: «–Bize gerceği mi getirdin, yoksa oyunbazlardan biri misin?» dediler. (Bunun uzerine İbrĂ‚hîm): «–Hayır, sizin Rabbiniz, yarattığı goklerin ve yerin de Rabbidir ve ben buna şĂ‚hidlik edenlerdenim.» dedi.” (el-EnbiyĂ‚, 52-56)
HZ. İBRAHİM ’İN (A.S.) PUTLARI KIRMASI KeldĂ‚nî kabîlesi senede bir gun toplanır, bayram yapardı. Âzer, Hazret-i İbrĂ‚hîm ’e:
“–Sen de bugun bayram yapmak icin bizimle gel!” dedi.
İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m-, yolda hastalığını mĂ‚zeret gostererek geri dondu. PuthĂ‚neye gitti. Orada gumuş, bakır ve ağactan yapılmış putlar vardı. Onlerine de, bereketlenmesi icin yemekler konmuştu. En iri put, altından yapılmış bir tahtın uzerine oturtulmuştu. Sırma elbiseler giydirilip başına tĂ‚c konmuştu.
İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m-, buyuk putun dışındaki putların hepsini balta ile kırdı. Sonra da baltayı buyuk putun boynuna astı. Akşam olunca KeldĂ‚nî kabîlesi, bayram yerinden puthĂ‚neye donduklerinde, gordukleri manzara karşısında buyuk bir şaşkınlığa duştuler. Tahmin yuruterek:
“–Bu işi yapsa yapsa ancak İbrĂ‚hîm yapar!” dediler. Ardından hemen İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ’ı bularak sordular:
“–Bu işi sen mi yaptın?”
İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- şoyle cevĂ‚p verdi:
“–Buyuk put, kendisinden başkasına tapınılmasını istemiyordu. Bu sebeple diğerlerine kızgındı. Sonunda hepsini balta ile parcalayıp baltayı da omuzuna asmış olabilir. İsterseniz bir de kendisine sorun! Durumu size o anlatsın!”
Putperest halk:
“–Putlar konuşmaz!” dedi.
Bunun uzerine İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- onlara:
“–O hĂ‚lde, nasıl olur da kendilerini bile koruyamayan şu Ă‚ciz varlıklar, sizi korur? HĂ‚lĂ‚ akıllanmayacak mısınız?” dedi.
Bu hĂ‚dise Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de şoyle anlatılır:
“O (İbrĂ‚hîm), gizlice onların tanrılarına sokuldu: «Yemez misiniz?» dedi. (Cevap gelmeyince) «Neyiniz var ki konuşmuyorsunuz?» dedi ve gizlice uzerlerine yuruyup sağ eliyle onlara kuvvetli bir darbe indirdi.” (es-SĂ‚ffĂ‚t, 91-93)
“Sonunda (İbrĂ‚hîm) onları paramparca etti. Yalnız en buyuğunu, belki ona murĂ‚caat ederler diye bıraktı. (Putları kırılmış goren halk «–Bunu tanrılarımıza kim yaptı? Muhakkak ki o, zĂ‚limlerden biridir.» dediler. (Bir kısmı «–Bunları diline dolayan bir genc duyduk; kendisine İbrĂ‚hîm denilirmiş.» dediler. «–O hĂ‚lde O ’nu hemen insanların gozu onune getirin; belki şĂ‚hidlik ederler.» dediler. (Sonra İbrĂ‚hîm ’i oraya getirtip «–Bunu ilĂ‚hlarımıza sen mi yaptın ey İbrĂ‚hîm?» dediler. (O da «–Belki de bu işi şu buyukleri yapmıştır. Hadi eğer konuşuyorlarsa onlara sorun!» dedi. Bunun uzerine, kendi vicdanlarına donup (kendi kendilerine) «–ZĂ‚limler, siz­lersiniz sizler!»[3] dediler. Sonra tekrar eski inanc ve tartışmalarına donduler: «–Sen bunların konuş­madığını pek Ă‚lĂ‚ biliyorsun!» dediler. İbrĂ‚hîm: «–Oyleyse, AllĂ‚h ’ı bırakıp da, size hicbir fayda ve zarar veremeyen bir şeye hĂ‚lĂ‚ tapacak mısınız?» dedi. Size de, AllĂ‚h ’ı bırakıp tapmakta olduğunuz şeylere de yuh olsun! Siz akıl­lanmaz mısınız?” (el-EnbiyĂ‚, 58-67)
Putperest halk, Hazret-i İbrĂ‚hîm ’in bu ifĂ‚delerinden putları O ’nun kırdığına iyice kanĂ‚at getirdi. Bedbaht putperestler, yapılan işi hazmedemediler ve şu taş parcalarının Ă‚cizliklerini gorup Hakk ’a yoneleceklerine, Hazret-i İbrĂ‚hîm ’e ateş puskurduler:
(Bir kısmı «Eğer bir şeyler yapacaksanız, onu yakın ve boylece tanrılarınıza yar­dım edin!» dediler.” (el-EnbiyĂ‚, 68)
HZ. İBRAHİM ’İN (A.S.) ATEŞE ATILMASI Putperestler durumu Nemrûd ’a bildirdiler. Bunun uzerine Nemrûd, İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ’ı cağırttı.
Nemrûd ’un huzûruna giren herkes, evvelĂ‚ ona secde ederdi. İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ise, secde etmedi. Nemrûd, merak ve hiddetle sebebini sorunca da:
“–Seni ve beni yaratandan başkasına secde etmem!” dedi.
Nemrûd:
“–Senin Rabbin kim?” deyince, İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m-:
“–Benim Rabbim, dirilten ve olduren AllĂ‚h ’tır.” dedi.
Nemrûd:
“–Ben de diriltir ve oldururum.” dedi. Zindandan iki kişi getirtti. Birini oldurdu, diğerini ise serbest bıraktı. Sonra da:
“–Bak, ben de bu işi yapıyorum.” dedi.
LĂ‚kin akılsız Nemrûd, diriltmenin rûh vermek; oldurmenin ise rûh almak ol­duğunu bilmiyordu. İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m-:
“–Benim Rabbim, guneşi doğudan doğdurur. Gucun yetiyorsa sen de batıdan doğdur!” dedi.
Bu hĂ‚dise Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de şoyle beyĂ‚n buyrulur:
“AllĂ‚h ’ın kendisine mulk (hukumdarlık ve zenginlik) vermesi sebebiyle şıma­rıp Rabbi hakkında İbrĂ‚hîm ile tartışmaya gireni (Nemrûd ’u) gormedin mi! İşte o zaman İbrĂ‚hîm: «Rabbim hayat veren ve oldurendir!» demişti. O da: «Ben de hayat ve­rir ve oldururum.» demişti. İbrĂ‚hîm: «AllĂ‚h guneşi doğudan getirmektedir. Haydi sen de onu batıdan getir!» dedi. Bunun uzerine kĂ‚fir şaşırıp cevap veremez hĂ‚le geldi. AllĂ‚h zĂ‚­limler topluluğunu hidĂ‚yete erdirmez.” (el-Bakara, 258)
Bu Ă‚yet-i kerîmede Nemrûd ’un nankorluğu, azgınlığı ve CenĂ‚b-ı Hakk ’a karşı îlĂ‚n-ı harb ederek başkaldırışı bildirilmektedir. İmĂ‚m Beyzavî, yeryuzunde ilk ilĂ‚hlık iddiĂ‚ eden ahmağın Nemrûd olduğunu bildirmektedir. O, AllĂ‚h ’ı inkĂ‚r etmiş, kendisine verilen mal-mulk karşısında şukredeceği yerde nankorluk etmiştir.
İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ’ın Nemrûd ’la goruşmesi husûsunda iki rivĂ‚yet vardır:
İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m-, putları kırınca O ’nu hapsettiler. Ateşe atılmak uzere Nemrûd ’un huzûruna getirdiler. Bir sene kıtlık olmuştu. Nemrûd, halkına gıdĂ‚ dağıtıyordu. GıdĂ‚ verdiği kimseye de: “–Rabbin kim?” diye soruyordu. Sıra İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ’a gelince O:
“–Benim Rabbim dirilten, hayat veren ve oldurendir!” dedi.
Nemrûd, bu soze ofkelendi. Hazret-i İbrĂ‚hîm ’e yiyecek vermedi. Ayrıca O ’na nasıl bir cezĂ‚ verileceği husûsunda avanesini toplayıp onlarla istişĂ‚re etti. Henûn[4] adında bedbaht birisi:
“–O ’nu buyuk bir ateşte yakalım!” dedi.
Bu teklif kabûl edildi. Ateş icin hazırlıklar başlatıldı. Bir ay odun taşındı. CĂ‚hil ve ahmak halk:
“–Bu insan, bizim putlarımıza karşı cıkıyor!” diye odun taşıma işinde seferber oldular. Dağ gibi odun yığıldı. Yakılan ateşin alevleri semĂ‚lara cıkıyordu. HarĂ‚retinden dolayı, kuşlar yakınından bile gecemiyordu.
Butun hazırlıklar bitince halk, ateşin başına toplandı. İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- elleri kelepceli ve ayakları prangalı bir şekilde oraya getirildi. Ancak o buyuk peygamber “Halîl” olduğu icin cok zor bir durumda olmasına rağmen buyuk bir teslîmiyet ve tevekkul icinde idi. Gonlunde en ufak bir korku ve endişe yoktu.
Nemrûd ve cemĂ‚ati, O ’nun ateşe nasıl atılacağını muzĂ‚kere ettiler. NihĂ‚yet, mancınıkla atılmasına karar verdiler.
Yerdeki ve gokteki melekler, hayret icinde:
“–Aman yĂ‚ Rabbî! Sen ’i en cok zikreden İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ateşe atılıyor! O Sen ’i bir an bile unutmayan bir peygamberdir! O ’na yardım etmek icin bize izin verir misin AllĂ‚h ’ım?” diye yalvardılar.
AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚ ’nın izin vermesi uzerine bir melek İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ’a geldi:
“–RuzgĂ‚rlar emrime verildi. Arzu edersen ateşi darmadağın edeyim!” dedi.
Diğer bir melek:
“–Sular emrime verildi. İstersen ateşi bir anda sondureyim!” dedi.
Bir başka melek:
“–Toprak emrime verildi. Dilersen ateşi yere batırayım!” dedi.
İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ise, bu meleklere:
“–Dost ile dostun arasına girmeyin! Rabbim ne dilerse ben ona rĂ‚zıyım! Kurtarır ise, lutfundandır. Eğer yakar ise, kusûrumdandır. Sabredici olurum inşĂ‚al­lĂ‚h!” diye mukĂ‚belede bulundu.
Mancınığa konup ateşe atılmak uzere iken de İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m-:
“AllĂ‚h bize yeter, o ne guzel vekîldir.” diyordu.
AbdullĂ‚h bin AbbĂ‚s -radıyallĂ‚hu anhumĂ‚- ’nın rivĂ‚yet ettiğine gore İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- bu sozu, ateşe atılırken soylemiştir.
Peygamber Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- de bu sozu, “Muşrikler size karşı toplandılar, başınızın cĂ‚resine bakınız!” denildiğinde soylemiştir. Bunun uzerine Muslumanların îmĂ‚nları artmış ve hep birlikte: “AllĂ‚h bize yeter, O ne guzel vekîldir!” diyerek, AllĂ‚h ’a karşı eşsiz bir teslîmiyet orneği sergilemişlerdir. (BuhĂ‚rî, Tefsîr, 3/13)
Hazret-i İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- tam ateşe atılmak uzereyken CebrĂ‚îl -aleyhisselĂ‚m- geldi ve:
“–Bir dileğin var mı?” diye sordu. İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m-:
“–Evet, bir talebim var, fakat senden değil!” cevĂ‚bını verdi.
CebrĂ‚îl -aleyhisselĂ‚m-, İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ’a hayretle:
“–Nicin AllĂ‚h ’tan kurtuluş istemiyorsun?” dedi.
O da:
“–HĂ‚limi O biliyor! Ateş kimin emri ile yanıyor? Yakma kimin işidir?” diye cevap verdi. ŞĂ‚ir bu cevĂ‚bı; “ÂgĂ‚h olunca hĂ‚le, hĂ‚cet mi kalır suĂ‚le!” şeklinde mısrĂ‚ya dokmuştur.
AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚, İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ’ın meleklerden bile mustağnî davranıp butun talebini Hakk ’a yoneltmesinden rĂ‚zı olmuş, O ’nu Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de:
“Sozunun eri olan (ahdine vefĂ‚ gosteren) İbrĂ‚hîm.” (en-Necm, 37) Ă‚yet-i kerîmesiyle senĂ‚ etmiştir.
Yine CenĂ‚b-ı Hak, O ’nu:
“Rabbi O ’na «Teslîm ol!» deyince, derhal «(Butun varlığımla) Âlemlerin Rabbine teslîm oldum!» dedi.” (el-Bakara, 131) Ă‚yet-i kerîmesi ile de, teslîmiyet timsĂ‚li olarak takdîm ve taltîf etmiştir.
İbrĂ‚hîm HalîlullĂ‚h ’ın bu yuce teslîmiyeti ve yalnız Hakk ’a tevekkulu uzerine, O daha ateşin icine duşmeden AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚, ateşe emretti:
“…Ey ateş! İbrĂ‚hîm ’e serin ve selĂ‚met ol!” (el-EnbiyĂ‚, 69)
Bu emirle birlikte İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ’ın duştuğu yer bir anda gulistĂ‚na dondu. Orada tatlı bir pınar kaynayıp akmaya başladı. Bir rivĂ‚yete gore, Cennet ’ten bir gomlek indirildi ve Hazret-i İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ’a giydirildi. Bu gomlek, daha sonra İshĂ‚k -aleyhisselĂ‚m- ’a, O ’ndan YĂ‚kûb -aleyhisselĂ‚m- ’a, O ’ndan da Yûsuf -aleyhisselĂ‚m- ’a intikĂ‚l etti. YĂ‚kûb -aleyhisselĂ‚m- ’ın gozleri Ă‚mĂ‚ olduğu zaman, Yûsuf -aleyhisselĂ‚m- ’ın gonderip de gozlerinin acılmasına vesîle olan gomlek, işte bu gomlek idi.
RivĂ‚yete gore ateşe: “Ey ateş! İbrĂ‚hîm ’e serîn ve selĂ‚met ol!” emri geldiği zaman, yeryuzunde butun ateşler belli bir muddet serin hĂ‚le gelmiştir.
Bu durum uzerine Nemrûd şaşırdı ve heyecanlandı:
“–Ey İbrĂ‚hîm! Gordum ki senin ilĂ‚hın pek buyukmuş ve kendisinin kudret ve izzeti de seni zarardan koruyacak derecede imiş. Ey İbrĂ‚hîm! Senin Rabbin ne guzel bir Rabdir! Senin ilĂ‚hına şimdi dort bin sığır kurban edeceğim!” dedi.
İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- da:
“–Sen sapıklıktan donup tevhîde gelmedikten sonra, kurbanlarının hicbir kıymeti yoktur!” dedi.
Ancak Nemrûd:
“–Mulkumu ve saltanatımı fedĂ‚ edemem! Fakat yine de kurban keseceğim!” dedi.
Hakîkaten dort bin sığır kesti. İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ile mucĂ‚delesinden de vazgecti. LĂ‚kin hubb-i riyĂ‚set (baş olma sevdĂ‚sı), kibir, gurur ve inĂ‚dından dolayı îmĂ‚n etmedi, bedbahtlardan oldu. Bir grup putperest ise, bu alenî mûcize karşısında îmĂ‚n edip kurtuluşa erenlerden oldu.
AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚ ’nın yardımıyla Nemrûd ’un ateşinden sağ-sĂ‚lim kurtulan İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m-, îmĂ‚n etmeyenlere azĂ‚b-ı ilĂ‚hîyi hatırlattı:
“Dedi ki: «Siz, sırf aranızdaki dunyĂ‚ hayĂ‚tına has muhabbet uğruna AllĂ‚h ’ı bırakıp birtakım putlar edindiniz. Sonra kıyĂ‚met gunu (gelip cattığında ise) birbiri­nizi tanımamazlıktan gelecek ve birbirinize lĂ‚net okuyacaksınız. Varacağınız yer cehen­nemdir ve hic yardımcınız da yoktur.” (el-Ankebût, 25)
HZ. İBRAHİM ’İN (A.S.) HİCRETİ Ateşe atılma hĂ‚disesinden sonra AllĂ‚h -celle celĂ‚luhû- İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ’ın ve O ’na îmĂ‚n edenlerin rahat ibĂ‚det etmeleri, ayrıca Nemrûd ve KeldĂ‚nî kabîle­sinin uzerine gonderilecek olan ilĂ‚hî azaptan da muhĂ‚faza olunmaları icin hicret et­melerini emir buyurdu. İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ve kendisine tĂ‚bî olan mu ’minler, kavimlerinden ayrılıp hicret etmeye karar verdiler. CenĂ‚b-ı Hak onların bu durumunu methederek şoyle buyurmaktadır:
“İbrĂ‚hîm ’de ve onunla beraber bulunanlarda sizin icin gercekten guzel bir ornek vardır. Hani onlar kavimlerine şoyle demişlerdi: «Doğrusu biz sizden ve AllĂ‚h ’tan başka tapmakta olduklarınızdan uzak kimseleriz. Sizi (bĂ‚tıl dîninizi) inkĂ‚r ettik, artık siz sĂ‚dece AllĂ‚h ’a îman edinceye kadar sizinle bizim aramızda ebedî olarak duşmanlık ve kin başlamıştır…»” (el-Mumtehine, 4)
AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚ boylece Halîli ’ni ve mu ’minleri selĂ‚mete cıkardı. Âyet-i kerîmelerde buyrulur:
“Lût da O ’na îmĂ‚n etmişti ve (İbrĂ‚hîm «Ben Rabbime (O ’nun emrettiği yere) hicret ediyorum. Şuphesiz O, mutlak guc ve hikmet sĂ‚hibidir.» dedi.” (el-Ankebût, 26)
“Biz O ’nu ve Lût ’u kurtararak, icinde cumle Ă‚leme bereketler verdiğimiz ul­keye taşıdık.” (el-EnbiyĂ‚, 71)
Lût Peygamber, Hazret-i İbrĂ‚hîm ’in kardeşinin oğludur. Peygamber olduğu dikkate alındığında, O ’nun daha once kufurde olup, sonra da îmĂ‚n ettiği duşunule­mez. Dolayısıyla Hazret-i Lût ’un Hazret-i İbrĂ‚hîm ’e îmĂ‚n ettiğini bildiren Ă‚yette, İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ’ı ilk tasdîk edenin Lût -aleyhisselĂ‚m- olduğuna işĂ‚ret edilmek­tedir.
Hz. İbrahim (a.s.) Kimlerle Hicret Etti? İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- BĂ‚bil ’e, oradan da Lût, SĂ‚re ve bir mu ’min topluluğu ile birlikte Urfa ’nın guneyinde bir kasaba olan Harran ’a[5] hicret etti. Lût -aleyhisselĂ‚m- O ’nun yeğeni, SĂ‚re ise amcasının kızıydı.
Rabbinin emri mûcibince İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m-, SĂ‚re ile evlendi. Hazret-i SĂ‚re, ahlĂ‚k-ı hamîde sĂ‚hibi sĂ‚liha bir kadındı. İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ’a karşı son derece itaatkĂ‚r idi.
HZ. İBRAHİM (A.S.) VE FİRAVUN İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m-, daha sonra yine emr-i ilĂ‚hî uzerine zevcesi SĂ‚re ile Şam ’a, oradan da Mısır ’a gectiler. Lût -aleyhisselĂ‚m- da, peygamber olarak Sodom ’a goc etti. (Sodom, Lût Golu ’nun bulunduğu yerdir. Altı ustune cevrildiği icin Ă‚yet-i kerîmede “mu ’tefike” denilmiştir.)
Mısır ’ı Firavun Ă‚ilesi idĂ‚re ediyordu. Bunlar zĂ‚lim ve kibirli kimseler idi. Hududdan, yabancı ve guzel bir kadın şehre girdiği zaman hemen Firavun ’a bildiri­lirdi. Evli ise kocası oldurulur, eğer erkek kardeşi var ise, kadın ondan istenirdi. İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m-, yanında SĂ‚re vĂ‚lidemiz olduğu hĂ‚lde hududdan ge­cince, yine saraya haber gitti. CemĂ‚l sĂ‚hibi bir kadının Mısır ’a girdiği bildirildi. SĂ‚re vĂ‚lidemiz, İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ’dan soruldu. O da “dîn kardeşi” mĂ‚nĂ‚sına “kardeşimdir” dedi. Bunun uzerine İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ’a dokunmadılar. SĂ‚re ’yi alıp saraya goturduler. Bu hususla alĂ‚kalı olarak BuhĂ‚rî ’de gecen bir hadîs-i şerîfte şoyle buyrulur:
“SĂ‚re saraya girince, hemen abdest alıp iki rekĂ‚t namaz kılmak uzere huzûr-ı ilĂ‚hîye durdu. Namazı bitirince CenĂ‚b-ı Hakk ’a şoyle ilticĂ‚ etti:
«Ey AllĂ‚h ’ım! Ben Sana ve Sen ’in peygamberine inanmış, iffetimi de zevcimden başkasına karşı titizlikle korumuş bir kulun isem şu kĂ‚firi bana musallat etme!»” (BuhĂ‚rî, Buyu ’, 100)
Firavun, SĂ‚re ’nin yanına yaklaşmak istedi. Birden nefesi kesildi. Felc oldu. Cunku AllĂ‚h, SĂ‚re ’yi onun şerrinden korumaktaydı.
Firavun, korkusundan onu serbest bıraktı. CĂ‚riyesi Hacer ’i de hediye olarak ona verdi. Buna hayret eden etrĂ‚fına:
“–Bu kadın bir cinnîdir. Benimle biraz daha kalsa, neredeyse helĂ‚k olacaktım. Zararından korunmak icin ona Hacer ’i verdim!” dedi.[6]
CenĂ‚b-ı Hak biz kullarına sĂ‚lih amellerimizle kendisine tevessul etmemizi ve kendisinden sabırla yardım talep etmemizi emrederek şoyle buyurur:
“Ey îmĂ‚n edenler, namaz ve sabırla AllĂ‚h ’tan yardım isteyiniz!..” (el-Bakara, 153)
Nitekim SĂ‚re vĂ‚lidemiz de, namaz ve sabırla AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚ ’ya yaptığı ilticĂ‚sının neticesinde kurtuluşa ermiştir.
Firavun ’un kızı Hurya, Hazret-i SĂ‚re ’yi cok sevmiş ve ona bir miktar mucevherat hediye etmişti. İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- bunları gorunce:
“–Bunları gotur, geri ver, bunlar bize gerekmez.” dedi. SĂ‚re onları geri goturdu. Hurya durumu babasına anlatınca Firavun buna şaşakaldı ve:
“–Muhakkak ki bunlar ustun ve şerefli bir kavimdirler. Temiz ve asĂ‚letli bir soydan gelmektedirler.” dedi.
İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m-, SĂ‚re ve Hacer ile birlikte Mısır ’dan Filistin ’e dondu­ler. Seb ’ denilen ıssız, sessiz bir yerde konakladılar. İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- bir kuyu kazdı. Oradan berrak, şeffaf bir su cıktı. Bir muddet sonra yiyecekleri kal­madı. İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- şehre doğru yol almaya başladı. Biraz gittikten sonra yolda du­şundu. Parası olmadığı icin geri dondu. SĂ‚re ve Hacer, birdenbire umitsizliğe ka­pılmasınlar diye cuvalına kum ve cakıl doldurdu. Konakladığı yere bu şekilde dondu. Cok yorulmuştu. Cuvalı bırakıp hemen uyuyuverdi.
SĂ‚re Hacer ’e:
“–Cuvalı ac!” dedi.
Cuvaldakiler buğday olmuştu. Hemen onu oğutup un yaptılar, ekmek pişirdi­ler. İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- uyandığında buna cok şaşırdı ve Rabbine şukretti.
Zamanla Seb ’ beldesinde bereket arttı, AllĂ‚h ’ın nîmetleri bollaştı. Gelip gecenler burada iskĂ‚n ettiler ve kalabalıklaştılar. Fakat sonunda nankorluk ederek İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ’a, kendi actığı kuyudan su vermek istemediler. HalîlullĂ‚h buna cok incindi. Bir peygamber gonlunun bu şekilde kırılması uzerine sular ce­kildi. Buyuk bir susuzluk başladı. Zavallı gĂ‚filler, bu durumu gorunce cok pişman oldular. Gafletlerinden dolayı İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ’dan ozur dilediler. Affedilmeleri icin duĂ‚ etmesini ricĂ‚ ettiler. Cok halîm bir peygamber olan İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ’ın, onların bu isteklerini kabûl edip de Hakk ’a ilticĂ‚ etmesi uzerine rahmet-i ilĂ‚hî ile sular yeniden bollaştı.
NEMRÛD VE KELDÂNÎ KABÎLESİNİN HELÂKI İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- BĂ‚bil ’e hicret ettikten sonra, gurur ve kibre kapılarak îmĂ‚n etmeyen KeldĂ‚nî kavmi uzerine toz hĂ‚linde sivrisinek suruleri indi. Putperestlerin kanlarını emdiler. O bedbahtlar, kurumuş insanlar hĂ‚line gelerek he­lĂ‚k oldular. Bir sinek de, Nemrûd ’un burnundan girerek beynine gecti. Mağrûr Nemrûd, ağrısından dolayı durmadan başına tokmak vurdurdu. NihĂ‚yet, hızla gelen bir tokmakla başı parcalandı.
Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de şoyle buyrulur:
“O ’na (İbrĂ‚hîm ’e) bir tuzak kurmak istemişlerdi; fakat biz onları, daha cok husrĂ‚na uğrayanlar hĂ‚line getirdik.” (el-EnbiyĂ‚, 70)[7]
Nitekim dunyĂ‚ saltanatı ile kibir ve gurûra suruklenen Nemrûd ve bedbaht kavim, butun insanlığa ibret olmak uzere toz hĂ‚lindeki sinekler tarafından kanları emilerek “insan kuruları” hĂ‚line geldiler.
Kuşların Canlanması
İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m-:
“YĂ‚ Rabbî, oluleri diriltmekteki kudret tecellîni dunyĂ‚ gozu ile gormeyi arzu ediyorum!” diye ilticĂ‚ etmişti.
Bu hĂ‚dise, Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de şoyle anlatılır:
“İbrĂ‚hîm Rabbine: «–Ey Rabbim, oluyu nasıl dirilttiğini bana goster!» demişti. Rabbi O ’na: «–Yoksa inanmadın mı?» buyurdu. İbrĂ‚hîm: «–Hayır! İnandım, fakat kalbi­min mutmain olması icin (gormek istedim.)» dedi. Bunun uzerine AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚: «–Oyleyse dort tane kuş yakala, onları kendine alıştır, sonra (onları kesip parcala), her dağın başına onlar­dan bir parca koy! Sonra da onları kendine cağır; (bak nasıl) koşarak sana geleceklerdir. Bil ki AllĂ‚h Azîz ’dir, Hakîm ’dir.» buyurdu.” (el-Bakara, 260)
İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m-, olen bir canlının yeniden nasıl dirileceğini merak et­miş ve bunu kendisine gostermesini Rabbinden istemiştir. AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚ O ’na Ă‚yette gectiği gibi maddî bir misĂ‚lle cevap vermiş, ancak dirilişin mĂ‚hiyetini îzĂ‚h etmemiştir. Cunku insanın bilgi kapasitesi, yeniden dirilme gerceğini lĂ‚yıkıyla kavramaya elverişli değildir. Bundan onceki Ă‚yetlerde de gectiği gibi peygamberlere verilen bu ornekler birer mûcizedir. Muhim olan, AllĂ‚h ’ın butun canlıları, ozellikle insanı mutlaka diriltip hesĂ‚ba cekeceğine kesinlikle îmĂ‚n etmektir.
Şu da var ki, her şeye gucu yeten AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚, bizzat kendisi dilediği şekilde dirilttiği ve hayat verdiği gibi, bunu kulları eliyle de gercekleştirebilir. İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ’ın elinde tahakkuk eden bu hĂ‚dise buna ornek olarak verilebilir. Şuphe yok ki,
“…Benim Rabbim hayat verir ve oldurur…” (el-Bakara, 258) diyen Hazret-i İbrĂ‚hîm “Ey Rabbim!” dediği zaman, “Ey hayat vermeye ve oldurmeye gucu yeten Rabbim!” demiş oluyor, “Oluleri nasıl diriltirsin?” demekle de bir bakıma, “Bilirim Sen oluleri diriltirsin, fakat bunu nasıl yaptığını bilmediğimden, acabĂ‚ Sen ’in diriltme vasfın benim vĂ‚sıtamla da tahakkuk edebilir mi? Bana bunu gostermeni niyĂ‚z ediyorum.” demiş oluyordu. CenĂ‚b-ı Hakk ’ın “Ey İbrĂ‚hîm, yoksa inanmadın mı?” îkĂ‚zı uzerine Hazret-i İbrĂ‚hîm: “Hayır yĂ‚ Rabbî! Bilakis îmĂ‚n ettim, Sen dilediğin zaman hayatı bana, bende gosterdiğin gibi diriltmeyi de gosterirsin, ancak kalbimin rahat etmesi icin, o îmanın verdiği şevk ile kalbime duşen umit heyecanını dindirmek, îmandan yakînî (kesin) bilgiye, ondan da muşĂ‚hedeye gecmek icin istiyorum.” dedi ve asıl maksadının, her turlu leke ve kusurlardan temizlenmiş bir kalb elde etmek olduğunu ve bu şekilde “makĂ‚m-ı hullete” (gonulden muhabbet ve dostluk makĂ‚mına) erip sonsuza dek HalîlullĂ‚h (AllĂ‚h ’ın dostu) olarak kalmaktan ibĂ‚ret bulunduğunu ortaya koydu.
Aklın ilk vazîfesi, AllĂ‚h ’a îman etmektir. Fakat akıl her durumda bir kaynak, bir başlangıc noktası ve bir dayanak arar. Onu Hakk ’ın izzetine teslîm edip O ’nun sağlam kulbuna yapışmak ve hikmetine uymak gerekir.
İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ’ın, CenĂ‚b-ı Hakk ’ın oluleri nasıl dirilttiğini gormek istemesine dĂ‚ir birkac rivĂ‚yet daha vardır. Saîd bin Cubeyr ’in haber verdiğine gore AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚ İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ’ı “Halîl” edinince, CebrĂ‚îl -aleyhisselĂ‚m- bunu kendisine muj­deledi. İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m-:
“–Bunun alĂ‚meti nedir?” diye sorunca, CebrĂ‚îl -aleyhisselĂ‚m-:
“–AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚ senin duĂ‚nı kabûl eder. DuĂ‚n ile oluleri diriltir.” dedi. Bunun uzerine İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m-:
“YĂ‚ Rabbî, oluleri nasıl dirilttiğini bana goster!” diye niyĂ‚z etti.
Tefsîr-i HĂ‚zin ’de de şu acıklama mevcuttur:
İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m-, dere kenarında bir hayvan olusu gordu. Onu, dere icinde iken su hayvanları yiyor, bir dalga ile sĂ‚hile vurunca da kara hayvanları yi­yordu. HalîlullĂ‚h bu karışık durumda, şu dağılmış parcaların nasıl toplanacağını du­şundu. Bunun uzerine bu hĂ‚dise meydana geldi.
Ebussuûd Efendi ’nin tefsîrinde ise şoyle anlatılır:
Nemrûd, İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ’a:
“–Rûhları vermek sûretiyle diriltmeyi ve rûhları alıp kabzetmeyi gozunle gor­dun mu?” diye sormuştu.
İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m-, sukût etmiş, hemen ardından kendisine bu ibretli hĂ‚dise gosterilmişti.
CenĂ‚b-ı Hakk ’ın buyurduğu vechile İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m-, birer adet tavus, karga, guvercin ve horoz aldı. Dordunu de kesip parcaladı. Hepsini birbiriyle har­man etti. Dort parca hĂ‚linde dort tepeye koydu. Sonra hepsini cağırdı. Onlar da he­men ucarak kendisine geldiler.
Hazret-i Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- zamanında da diriltmeyi in­kĂ‚r eden Ubey bin Halef curumuş bir kemik alıp elinde ufaladıktan sonra RasûlullĂ‚h ’a donerek:
“–AllĂ‚h ’ın, bu curumuş kemikleri tekrar dirilteceğine mi inanıyorsun?” de­mişti.
AllĂ‚h Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- de:
“–Evet, AllĂ‚h seni tekrar diriltecek ve cehenneme koyacak!” buyurdular. (Kurtubî, el-CĂ‚mî, XV, 58; VĂ‚hidî, s. 379)
Ardından şu Ă‚yet-i kerîmeler nĂ‚zil oldu:
“İnsan gormez mi ki, biz onu bir nutfeden yarattık. Bir de bakıyorsun ki, apacık duşman kesilmiş. Kendi yaratılışını unutarak bize karşı misĂ‚l getirmeye kalkışıyor ve: «Şu curumuş kemikleri kim diriltecek?» diyor. De ki: «Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek. Cunku O, her turlu yarat­mayı gĂ‚yet iyi bilir.»” (YĂ‚sîn, 77-79)
Mufessir Beyzavî ’nin beyĂ‚nına gore bu dort nevî kuşun secilmesinin hikmeti de şudur:
DunyĂ‚ susune ve zevklerine karşı muhabbeti azaltmak ve nefsin şehvetini kırmak lĂ‚zım geldiğine işĂ‚ret icin tĂ‚vus kuşu secilmiştir. Şiddetli hucum, saldırganlık ve heyecĂ‚na sebep olan gazap kuvvetini dizginlemek gerektiğine işĂ‚ret icin kendisinde ofke sıfatı gĂ‚lip olan horoz tercih edilmiştir. Haset ve haysiyetsizlik gibi mezmum sıfatların onune gecmek lĂ‚zım geldiğine işĂ‚ret icin bu hususta darb-ı mesel olan karga secilmiştir. Nefsin hevĂ‚ ve hevesini izĂ‚le etmenin luzûmuna işĂ‚ret icin de guvercin tercih edilmiştir. Dolayısıyla bu kıssada ebedî hayat ile ihyĂ‚ olmak isteyen bir kimsenin nefsinin arzularını terbiye etmesi, onları hayra istikĂ‚metlendirmesi ve CenĂ‚b-ı Hakk ’ın rızası yolunda kullanması gerektiği bildirilmektedir.
HZ. İBRAHİM ’İN (A.S.) HACER VALİDEMİZ İLE EVLENMESİ İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ’ın SĂ‚re vĂ‚lidemizden cocuğu olmadı. Yaşları da hayli ilerliyordu. SĂ‚re vĂ‚lidemiz, cĂ‚riyesi olan Hacer ’i Ă‚zĂ‚d edip İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ’la evlendirdi. Bu izdivacdan Hazret-i İsmĂ‚îl dunyĂ‚ya geldi. Ve Muhammedî nûr İsmĂ‚îl -aleyhisselĂ‚m- ’a intikĂ‚l etti. SĂ‚re vĂ‚lidemiz ise, bu nûrun kendisinden intikĂ‚l edeceğini duşunmekteydi. Buna cok uzuldu. İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ’a Hacer vĂ‚li­demizi başka bir beldeye goturmesini soyledi. İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- da AllĂ‚h ’ın emri ile Hacer vĂ‚lidemizi ve oğlu Hazret-i İsmĂ‚îl ’i ıssız bir belde olan Mekke ’ye goturdu. CebrĂ‚îl -aleyhisselĂ‚m- ona rehberlik yapıyordu. Mekke ’nin bulunduğu yere geldiklerinde:
“–Ey İbrĂ‚hîm Ă‚ileni buraya iskĂ‚n et!” dedi.
Hazret-i İbrĂ‚hîm:
“–Burası ne ziraate ne de hayvancılığa elverişlidir.” deyince CebrĂ‚îl -aleyhisselĂ‚m-:
“–Evet oyledir fakat burada senin oğlunun neslinden Ummî Peygamber cıkacak ve «el-kelimetu ’l-ulyĂ‚: en yuce soz olan tevhîd» onunla tamamlanacaktır.” buyurdu. (İbn-i Sa ’d, I, 164)
Bu hususta İmĂ‚m BuhĂ‚rî Hazretleri ’nin İbn-i AbbĂ‚s -radıyallĂ‚hu anh- ’dan rivĂ‚yeti şoyledir:
“İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m-, Hacer vĂ‚lidemizi ve henuz onun emzirmekte olduğu İsmĂ‚îl -aleyhisselĂ‚m- ’ı Mekke ’ye goturdu. İleride fışkıracak olan «zemzem» kuyu­sunun yanında bir ağacın altına bıraktı. Yanlarına ici hurma dolu bir sepet ve ici su dolu bir testi koydu. Sonra geriye dondu. Hacer vĂ‚lidemiz arkasından seslendi:
«–Bizi buraya bırakmanı AllĂ‚h mı emretti?»
İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m-:
«–Evet!» diye cevap verdi.
Hacer vĂ‚lidemiz buyuk bir tevekkul ve teslîmiyetle:
«–Oyleyse Rabbim bizi korur! ZĂ‚yî etmez!» dedi. İsmĂ‚îl -aleyhisselĂ‚m- ’ın yanına dondu.
Hacer vĂ‚lidemiz ve İsmĂ‚îl -aleyhisselĂ‚m- gozden kaybolunca İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ellerini actı ve şoylece Rabbine yalvardı:
«Ey Rabbimiz! Namazı dosdoğru kılmaları icin ben, neslimden bir kısmını Sen ’in Beyt-i Harem ’inin (KĂ‚be ’nin) yanında ziraat yapılmayan bir vĂ‚­diye yerleştirdim. Artık Sen de insanlardan bir kısmının gonullerini onlara meylettir ve meyvelerden bunlara rızık ver! Umulur ki, bu nîmetlere şukrederler.» (İbrĂ‚hîm, 37)” (Buharî, EnbiyĂ‚, 9)
“«Ey Rabbim! Burayı emin bir şehir yap! Halkından AllĂ‚h ’a ve Ă‚hiret gunune inananları ceşitli meyvelerle rızıklandır!» (İbrĂ‚hîm ’in duĂ‚sını kabûl eden) AllĂ‚h bu­yurdu ki: «İnkĂ‚r edene gelince, onu (dunya nîmetlerinden) az bir sure faydalandırır, sonra da onu cehennem azĂ‚bına suruklerim. Varılacak ne kotu bir yerdir orası!»” (el-Bakara, 126)
AllĂ‚h, inkĂ‚r edenleri de dunyĂ‚da rızıklandırmakta, dunyĂ‚ nîmetlerinden dile­dikleri gibi istifĂ‚de etmelerine imkĂ‚n vermektedir. Şu hĂ‚lde dunyĂ‚ nîmetine nĂ‚iliyet, dindarlığa bağlı değildir. O, mu ’mine de kĂ‚fire de verilir. DunyĂ‚ nîmetleri, birer imtihan vesîlesidir. Hayırlı olup olmadıkları, neticesine bağlıdır. Servet ve iktidar, eğer kulluğa vesîle olmuş ise, o zaman bu, iki cihĂ‚n saĂ‚detidir. Fakat azgınlık ve sapıklığa sebep olmuş ise, ebedî hayĂ‚tı mahvetmiş, saĂ‚det ye­rine felĂ‚ket getirmiş olur.
AllĂ‚h -celle celĂ‚luhû- İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ’ın yapmış olduğu duĂ‚yı kabûl etti. Bu duĂ‚ vesîlesiyledir ki, hac ve umre yapan mu ’minlerin gonulleri bu beldeye karşı muhabbetle dolmakta ve rûhlar da, huzûr ve sukûna kavuşmaktadır. Bu belde-i tay­yibe, bereket olarak da hurmanın ve diğer meyvelerin ceşitleri ile dolup taşmaktadır.
ZEMZEM SUYU HİKAYESİ Ayrıca İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ’ın bu niyĂ‚zı, oradan “zemzem” suyunun cık­masına da vesîle olmuştur:
İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ’ın getirdiği bir testi su bitmişti. Hacer vĂ‚lidemiz SafĂ‚ ve Merve tepeleri uzerinde yedi sefer koştu. Bu iki tepe arası dortyuz metre kadar­dır. Hacer vĂ‚lidemiz bir taraftan koşuyor, bir taraftan da Hazret-i İsmĂ‚îl ’e bakı­yordu. Orada değil bir insan, ucan bir kuş dahî yoktu. Hicbir yerde hayat belirtisi gozukmuyordu. Hacer vĂ‚lidemiz, Merve tepesi uzerinde iken:
“–Sus ve iyice dinle!” diye bir ses işitti. Bu CebrĂ‚îl ’in sesi idi. Hacer vĂ‚lidemiz hemen sesin geldiği tarafa dondu. CebrĂ‚îl -aleyhisselĂ‚m- devamla:
“–Siz herşeye kĂ‚dir olana emĂ‚netsiniz! Sakın mahvoluruz diye korkma! İşte şurası BeytullĂ‚h ’ın yeri. O beyti şu cocukla babası yapacaklardır. AllĂ‚h -celle celĂ‚­luhû- bu beytin sĂ‚hibini zĂ‚yî etmez!” dedi.
Hacer vĂ‚lidemiz bu hitĂ‚b uzerine oğlu İsmĂ‚îl ’in yanına gitti. Gordu ki, İsmĂ‚îl -aleyhisselĂ‚m- ’ın ayağının dibinden su fışkırıyordu. Buyuk bir sevinc icerisinde Rabbine şukretti. Bitecek korkusu ile kumdan bir havuz yaptı. Suya da “Dur, dur!” mĂ‚nĂ‚sına gelen “Zem, zem!” dedi.
RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- şoyle buyurmuştur:
“AllĂ‚h, İsmĂ‚îl ’in annesi Hacer ’e rahmet eylesin! Eğer o zemzemi kendi hĂ‚line bırakıp suyun etrafını cevirmeseydi muhakkak ki zemzem, devamlı akan bir kaynak olurdu.” (BuhĂ‚rî, EnbiyĂ‚, 9)
Bir tevekkul ve teslîmiyetin semeresi olarak fışkıran bu su, kıyĂ‚mete kadar ummete şifĂ‚ olarak devĂ‚m edecektir.
Boylece İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m- ve Hacer vĂ‚lidemiz, teslîmiyetlerinin netîce­sinde buyuk bir bereket elde etmiş oldular. Ayrıca bu bereketin diğer bir tezĂ‚huru de, Hacer vĂ‚lidemizin “SafĂ‚ ile Merve” arasında yapmış olduğu “sa ’y”in kıyĂ‚mete kadar yapılacak butun hac ve umre ibĂ‚detlerinde bir rukun olarak devĂ‚m etmesidir.
Ana-oğul, kurak ve ıssız olan bu beldede hayatlarına devĂ‚m ediyorlardı. Oradan gecen Curhum kabîlesi, bir kuşun surekli bir yere doğru indiğini ve sonra tekrar havalandığını gordu. Bunun bir hayat emĂ‚resi olabileceğini duşunerek oraya iki kişi gonderdiler. Gelenler zemzem suyunu gorunce, Hacer vĂ‚lidemizden:
“–Buraya yerleşebilir miyiz?” diye izin istediler.
Hacer vĂ‚lidemiz, “suya mulkiyet iddiĂ‚ etmemek” şartı ile izin verdi. Boylece Mekke ’ye ilk yerleşen kabîle, Curhumîler oldu.
KURBAN İMTİHANI Hazret-i İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m-, BĂ‚bil ’den Şam ’a giderken:
“«Ben Rabbime gidiyorum;[8] O bana doğru yolu gosterecek! Rabbim, bana sĂ‚­lihlerden bir evlĂ‚d ver!» demişti.” (es-SĂ‚ffĂ‚t, 99-100)
Burada, kalbden, yĂ‚ni ic Ă‚lemden en yuce dosta doğru bir vuslat yolculuğu­nun yapıldığına işĂ‚ret vardır. Devam eden Ă‚yet-i kerîmelerde Hazret-i İsmĂ‚îl ’in mujdelenmesi ve kurban edilmesi hĂ‚di­sesi şoyle anlatılır:
“İşte o zaman, biz O ’na hilim sĂ‚hibi bir oğul mujdeledik. Babasıyla beraber yuruyup gezecek cağa erişince (babası): [