
Kimler cehennemliktir? Cennet ve cehennem nasıl olacak?“Cehennem, (nefse) hoş gelen şeylerle, cennet de (nefse) zor gelen şeylerle perdelenmiştir.” (BuhÂrî, RikÂk, 28)
İNSANDA İKİ ZIT KUTBUN MERKEZLERİ VARDIR
Allah TeÂlÂ, insanı yaratırken ona iki zıt kutbun merkezini de yerleştirmiştir. Bunlar, Kur ’Ân ’ın ifÂdesiyle fucur ve takvÂnın merkezleridir. Fucurun merkezi, insana devamlı kotuluğu emreden “nefis”, takvanın merkezi de ilÂhî bir mevhibe olan “ruh” ve onun insan vucudundaki merkezi kalbtir. Kalp, iyiliğin ve kotuluğun meskeni olarak insanın vucudunu, duşunce, duygu ve davranışlarını yonlendiren ana kumanda merkezidir.
NEFSE UYAN KOTULUKLERE DOĞRU YOL ALIR
Bu mÂnÂda kalbe hukmeden nefs ve behîmî arzular, yani hev ve heves olursa; kalb, daha cok nefsin ve şeytanın iğvalarına kulak kabartırsa, insan kotuluklere doğru yol alır. İlk gunah ile, kalbe duşen “siyah nokta”; bir muddet sonra gunahların tekrarlanması, tevbenin terk edilmesiyle coğalır, kalbi karartır ve katılaştırır. Nihayet kaskatı kesilmiş olan kalp, taşlardan daha sert; acımasız, merhametsiz, vurdumduymaz ve bencil olur.
Kendi menfaat ve istekleri icin her şeyi yakıp yok etmeyi maharet ve meziyet olarak gorur. Bu şekilde kendisini tuketmiş ve cevresine muhtemel bir bomba tesiriyle zarar vermeye hazır olan kalp, artık kotuluk uretmeye başlar. Kotuluğu sadece kendisine Âit olan kalpler de vardır; bir başkasını kotuluğe sevk etmek icin şeytana yardımcılık yapmaya başlayanlar da… İşte Rabbimiz, kendini kotuluğun emrine vermiş bu insanlara, cehennemi hazırlamıştır.
KALPTE İYİLİĞİN İKTİDARINI SAĞLAMAK
Cennet ise, kendi kalbindeki iyiliğin iktidarını sağladıktan sonra, cevresine iyilik ve guzellikler yaymaya calışan; hodgamlıktan (bencillikten) diğergamlığa gecmiş, merhamet, ulfet, muhabbet ve hizmet erlerinin mekÂnıdır. Onlar, AllÂh ’ın kulu olduklarını hicbir zaman unutmazlar, kibirlenmezler; insanlara tepeden bakmazlar.
Ozde bir atadan (Hazret-i Âdem ’den) ve netice itibariyle topraktan geldiklerinin şuurundadırlar. Sınırlı ve gecici olan bu imtihan dunyasından, sonsuz bir hayata hazırlık yapmaya calışırlar.
Onlar, şehevî isteklerinin, hev ve heveslerinin, fıtrî, aşırı isteklerinin peşinde suruklenmezler. AllÂh ’ın koyduğu sınırlar icinde, helÂlinden ihtiyaclarını karşılar, isteklerine cevap ararlar. Ama bir beşer olarak isyan ve nisyana duşer duşmez, hemen pişmanlık duyup hatasını telÂfî etmenin gayretine duşerler. İşte onlar cenneti arzu ettiği gibi, cennette bu “iyi” insanları bekler, ozler.
RABBİMİZ BİZDEN HABERDARDIR
Kur ’Ân-ı Kerim, insanları dalÂletten hidÂyete ulaştırmak uzere gelmiş, tam, eksiksiz, apacık bir ilÂhî kitaptır. Rabbimiz, insanı yarattığı ve onun tabiî meyil ve ihtiyaclarını bildiği gibi, duşunce, hayal ve arzularından da haberdardır. Nefsin ve şeytanın kendisine ne fısıldadığını, insanın da bu fısıltı ve vesveselere nasıl yenik duşebileceğini cok iyi bilir. Bu sebeple ona, hayallerini susleyecek cennet tasvirleri ile ruyalarına bir kÂbus gibi cokecek cehennem tasvirleri bildirmiştir.
CENNET VE CEHENNEM DENEYLE OĞRENİLMEZ
Biz, cennet ve cehennemin, tıpkı Kur ’Ân-ı Kerim ’de anlatıldığı gibi var olduğuna ve sonsuz olduğuna îman ederiz. Sonuc itibariyle cennet ve cehennem, gaybî bir konudur. Duşunerek, araştırılarak, deney yapılarak onun ozellikleri oğrenilemez. Muhbir-i sÂdık, yani her soylediği doğru olan bir Nebiyy-i Muhterem ’in bildirdiği hadîs-i şerîfler ve AllÂh ’ın indirdiği Kur ’Ân-ı Kerim ile cenneti ve cehennemi tanırız.
Cennet ve cehennem hÂlen var mıdır? Kur ’Ân ’daki cennetliklerin cehennemliklerle konuşması olmuş bitmiş bir olay mıdır, şu an olmakta mıdır, yoksa tamamen ileride mi başımıza gelecektir?
MİRAC, ZAMANIN İCİNDE BİR YOLCULUK MUDUR?
Allah icin zaman ve mekÂn sınırı olmadığından ya da bunlar kesinlikle bu şekilde gercekleşeceğinden mi ileride olacak Âhiret ahvÂliyle ilgili meseleler, Kur ’Ân-ı Kerîm ’de “gecmiş zaman sıygasıyla” anlatılmıştır?
Peygamberimizin cennet ve cehennemi, burada olan bitenleri anlattığı Mîrac hÂdisesi, sadece mekÂnda bir yolculuk mudur, yoksa bir taraftan da “zamanın icinde” bir yolculuk mudur?
Butun bunlar, uzun ve tafsîlÂtlı konular… Ama bunlara cevap vermekten ziyade, biz burada sadece Kur ’Ân-ı Kerim ’in cennet ve cehennem ile ilgili bildirdiklerini ozetlemeye calışacağız.
Gercekten “ozetlemeye” calışacağız, diyoruz; cunku Kur ’Ân-ı Kerîm ’de yuzlerce Âyet-i kerîme var.
Peygamber Efendimiz ’den bu hususta rivÂyet edilmiş belki binlerce hadîs-i şerîf var. O yuzden biz, bu geniş ummandan bir katre alıp size takdim ederek, “kalan kısmı da bunun gibi” demek istiyoruz. Bu konuda merakı olan okuyucularımızı, oncelikle Kur ’Ân-ı Kerîm ’e, sonra da Hak Nebî ’nin hadîs-i şerîflerine dÂvet ediyoruz.
KİMLER CEHENNEMLİKTİR?
Kur ’Ân-ı Kerim ’in pek cok Âyetinde inkÂr edip hukumlerini yalanlayanların, AllÂh ’a karşı yalan uydurup kendilerine gelen gerceği yalan sayanların cehennemlik olduğu bildirilir. Kur ’Ân ’ın “inatcı kÂfir” olarak vasıflandırdığı boyle kimselere malları ve evlÂtları da hicbir fayda sağlamayacaktır. AllÂh ’ı inkÂr edenlerin son durağı cehennemdir. Doğru yola ulaşmamış, hakkı gorememiş olanlar kor, dilsiz ve sağır bir şekilde haşredildikten sonra cehenneme surukleneceklerdir.
HADİS-İ ŞERİF: “BENİ DİNLEMEYEN CEHENNEME GİDER”
Kur ’Ân-ı Kerîm, son ilÂhî dÂvetin tebliğcisi ve hatemu ’l-enbiy olan Hazret-i Muhammed Mustafa -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’e tÂbî olmayı da, cehennemden kurtulmak icin şart koşmuştur:
“Kim kendisine hidÂyet (doğru yol) besbelli olduktan sonra Peygamber ’e karşı cıkar, mu ’minlerin yolundan başkasına uyarsa, onu yoneldiği yolda bırakırız ve cehenneme sokarız. Orası ne kotu bir varış yeridir.” (en-NisÂ, 115)
Bu hususta Peygamber Efendimizin îkazı da cok kat ’îdir:
“Muhammed ’in varlığını elinden tutana (AllÂh ’a) yemin olsun ki, bu ummetten biri veya Yahudi ve Hıristiyan olan bir kişi beni dinlemez ve kendisiyle gonderildiğim dini kabul etmeden olurse kesinlikle cehennemlik olur.” (Ahmed bin Hanbel, Musned, II, 318; Muslim, Îman, 240)
ALLAH ’A ORTAK KOŞAN CEHENNEME GİRER
Îman bir butundur. Onun temellerinden veya esaslarından birini inkÂr, hafife almak, alay etmek insanı dinden cıkartır. Bu mÂnÂda îman edilmesi gereken hususlardan birini inkÂr, hepsini inkÂr gibidir. Bu yuzden îman esaslarının hepsi “kelime-i tevhid” veya “kelime-i şehÂdet”te toplanmıştır. Bir insan, kelime-i tevhidi soylemeden, bu cumlenin altındaki butun mÂnÂlara -en azından- topluca (icmÂlî olarak) inanmadan mu ’min olamaz ve cennete giremez. Nitekim Peygamber Efendimiz:
“AllÂh ’a hicbir şeyi ortak koşmadan olen kimse cennete girer; AllÂh ’a bir şeyi ortak koşarak olen de cehenneme girer.” buyurmuştur. (Muslim, Îman, 151)
Kişiyi cehenneme goturen bir sebep de munÂfıklıktır. MunÂfık, kalbiyle îman etmediği hÂlde Musluman gorunen kimsedir. Rabbimiz, munÂfıkları, kÂfirlerle birlikte cehennemde toplayacak (Bkz: en-NisÂ, 140), hatt munÂfıkları, kÂfirlerin de altında bir derekede cezalandıracaktır. (en-NisÂ, 145)
GUNAHA ALDIRMAMAK, PİŞMANLIK DUYMAMAK…
Gunaha aldırmamak, acıkca gunah işlemekten cekinmemek, gunah işledikten sonra pişmanlık duymaksızın gunahında ısrar etmek de insanı cehenneme surukler. Peygamber Efendimiz, tevhid inancına sahip, ama gunahkÂr kimselerin de cehennemde (ebedî kalmamak şartıyla) azap goreceğini haber vermiştir.
Şirkten başlayarak insanın cehenneme duşmesini sağlayan pek cok gunah vardır. İnsan oldurmek, hırsızlık yapmak, yetim malı yemek, israf etmek, zina etmek gibi gunahların yanında kibir, riyÂ, kul hakkı vb. bircok hata ve isyan, ancak cehennem ateşiyle temizlenir.
CEHENNEM AZABI
Cehenneme sevk edilen isyankÂrlar, onun korkunc uğultusunu ve kaynamasını uzaktan duyarlar. Dunyada yaptıklarının neticesinde azaba carptırılacaklarını anlarlar ve kacacak yer ararlar, ancak bulamazlar.
CEHENNEMİN TARİFİ
Cehennem, ust uste katlar şeklinde bircok bolumden oluşmuş, oldukca derin, dipsiz bir cukur; etrafı kalın duvarlarla cevrili bir zindandır. Uzaktan uğultusu duyulan, yan yana renk değiştirmiş, sonunda siyah ve karanlık bir hÂl almış, doymaz bir ateştir. Bu muazzam ateşin yakıtı, insanlar ve taşlardır. Kızıl develeri andıran, saray buyukluğunde kıvılcımlar sacan bu ateş, son derece kızgın ve yakıcıdır.
KAVURUCU RUZGAR VE KAYNAR SU
Cehennem ehli icin iliklere işleyen kavurucu ruzgÂrlar (semûm) ve kaynar sular (hamîm) vardır. Onların golgeliği, ne serinlik, ne de başka bir fayda veren, cehennem ateşinden alınmış, simsiyah bir dumandır.
Cehennemliklere burada ateşten elbiseler bicilmiş, gomlekleri ise katrandan yapılmıştır. İnkÂrcıların boyunlarına demir halkalar gecirilir, sonra kaynara suda suruklenirler ve sonra da ateşe atılırlar. Melekler, onların yuzlerine ve sırtlarına vurarak:
“Haydi, tadın yakıcı azabı! Bu, sizin daha once yaptıklarınızın karşılığıdır. Yoksa Allah kullarına zulmedici değildir.” diye haykırırlar. (el-EnfÂl, 50-51)
Bu azapların yanı sıra cok buyuk bir aclık cekerler. Onlara istedikleri yardım neticesinde, aclıklarını gidermeyen ve besleyici olmayan dikenli, pis kokulu ve acı bir bitki (darî ’) verilir. Yine yiyecek istediklerinde boğazda tıkanıp kalan yiyecekler verilir.
Onu boğazından gecirmek icin su istediklerinde, kendilerine demir cengelli kaynar sular verilir.
Erimiş maden kadar sıcak olan bu icecekler, yuzlerine yaklaştırılınca yuzlerini yakıp kavurur, midelerine inerken de her şeyi paramparca yapar.
TADI ZEHİRDEN OLAN ZAKKUM
Başka bir yiyecekleri de tadı zehirden de acı olan “zakkum”dur. İcip durdukları hÂlde bir turlu susuzlukları gecmez.
Turlu turlu azaplar icinde kıvranırken “olup kurtulmak” isterler. Fakat artık onlar icin olum yoktur. Kacmak istedikleri her seferde demirden kamcılarla dovulerek ateşin t ortasına suruklenirler. Ateşten bir doşeğe yatırılıp yine ateşten ortulere burundurulurler. Ateş ve acıdan dolayı feryad ettikce, azabı tekrar tekrar tatmaları icin yanıp dokulen derileri surekli yenilenir. Bazen de “zemherîr” adı verilen şiddetli ve yakıcı soğuklara mÂruz kalırlar.
Kısacası, cehennem binbir turlu cile, mihnet ve işkence yeridir. KÂfir ve munÂfıklar, sonsuza kadar burada azap gormeye devam eder; mu ’minler ise, gunahı kadar azab cektikten sonra cennete sevk olunur.
CENNET VE OZELLİKLERİ
Mu ’minler, Âhiret yurdu olan cennete varınca sekiz kapıyla karşılanırlar. Melekler onları karşılar ve bu kapılara yonlendirir.
Bu kapılardan herkes, dunyadaki ameline gore gecer. Cennette mu ’minleri bekleyen nimetler cok ve ceşitlidir. Bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sutten ırmaklar, icenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar ve suzme baldan nehirler vardır.
Ayrıca insana ferahlık veren, devamlı akan pınarlar ile AllÂh TeÂl ’nın Rasûlu ’ne vaad ettiği “Kevser ırmağı” vardır. Yakıcı sıcaktan ve dondurucu soğuktan korunmuş mu ’min topluluğu, govdesi altından olan, iri yapılı ağaclar altında golgelenir. Goz alabildiğince yeşilliklerle dolu bu mekÂnda dikensiz “sidr” ağacları, meyveleri salkım salkım dizilmiş muz ağacları, hurma ve nar gibi daha pek cok ağac sıralanmıştır. Nimetlerle dopdolu olan bu ağacların meyveleri, dileyenin rahatca toplayabilmesi icin yaklaştırılmıştır.
NEHİRLERİN YANIBAŞINDA GUVENLİ KOŞKLER
Cennetlikler, nehirlerin yanıbaşında, ruzgÂr esintisiyle sallanıp dalgalanan guzel kokulu yeşilliklerle cevrili, yuksek ve guvenli yerlerdeki koşklerde, saraylarda, guzel meskenlerde, ust uste kurulmuş konaklarda ve evlerde bulunurlar.
Cennetlikler, kılsız, tuysuz, surmeli, otuz veya otuz uc yaşlarında ve benzersiz guzellikte yaratılırlar. Genclikleri ve guzellikleri ebedî olan bu ay yuzlu mu ’minler icin ne hastalık, ne fakirlik, ne de başka bir sıkıntı vardır burada…
Dunyadaki sakatlık ve kusurlarından hicbir eser kalmamıştır. İstedikleri her sûrete girebilirler. Yorulma ve sıkılma sozkonusu değildir. Yalandan, kendilerini gunaha sevk edecek diğer sozlerden ve faydasız işlerden uzakta, huzur ve esenlik icinde, guven dolu bir hayat surerler.
VE HURİLER…
Her turlu nîmetle dolu olan cennette mu ’minler yalnız değillerdir. Herkes eşiyle birlikte zevk ve eğlence icerisinde yaşar. Golgelikler altındaki koltuklara yaslanırlar. Dort bir yanlarında isteklerini yerine getirmek uzere gorevlendirilmiş, sacılmış incileri andıran hizmetciler bulunur. Ayrıca eşlerine cok duşkun ve kendilerine denk yaşta, el değmemiş, guzel ve iri gozlu, son derece zarif hûriler vardır.
Cennetlikler, ince ipekten ve parlak atlastan yapılmış, yeşil renkte, hic eskimeyen elbiseler giyerler. Altın ve gumuş bileziklerle, incilerle suslenirler.
BERRAK CENNET ŞARABI
Cennet ehli, hicbir sınırlama olmaksızın canlarının cektiği her turlu yiyecek ve icecekten tadarlar. Her turlu meyve ve et ceşidi, bitmek tukenmek bilmeyen yemişler ve icenlere keyif veren berrak cennet şarabıyla ağırlanırlar.
Cennetler icinde Firdevs ve Adn cennetlerinin ozel bir yeri vardır. Nitekim Rahman ’ın Arş ’ı, cennetlerin tam ortasında yer alan Firdevs ’in uzerindedir. Firdevs cenneti, cennetlerin en ustunudur. Adn cenneti ise, Peygamberlerin barınacağı yerdir.
Kısacası cennet nimetleri, insanların her turlu ihtiyac ve duygularına hitap edecek tarzda binbir ceşit ve ebedîdir. Âyet-i kerîmede ifade edildiği gibi, “Orada nefislerin arzu ettiği ve gozlerin zevk aldığı her şey vardır.” (ez-Zuhruf, 71)
CENNETE GİREN ORADAN CIKMAZ
Cennete giren, bir daha oradan cıkmaz. Oradaki en buyuk nimetlerden bir tanesi de, AllÂh ’ın cemÂlini seyretme nîmetidir. Bu nimet, cennetin butun zevklerini golgeler.
Rabbimiz, bizi umduklarımıza nÂil, korktuklarımızdan emin eylesin. Bizi, cenneti ve cemÂliyle şereflendirsin; cehennem ve azÂbından muhafaza eylesin. Âmin.
Not: Bu konunun hazırlanmasında Diyanet İşleri Başkanlığı ’nın neşrettiği “Hadislerle İslÂm” adlı eserden istifade edilmiştir. Bu konudaki Âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerin kaynakları icin, bu eserin 7. cildinin 635-677. sayfalarına bakılabilir.
Kaynak: Melike ŞAHİN / Şebnem Dergisi, Sayı;123
İslam ve İhsan