Işığı ve karanlığı hangi sanatkÂr yarattı? Nereden geldim, nicin geldim ve nereye gidiyorum? Bu dunyadaki asıl gorevim nedir, ne yapmam gerekir? Beni kim meydana getirdi? Dunya doğduğunda suları ve bitkileri kim yarattı? RuzgÂrı ve bulutları kim duzene koydu? Bir oğul doğduğunda babasının kalbine sevgiyi kim koydu? Bu soruların cevaplarını yazımızda bulabilirsiniz…Ozellikle gunumuzde, onceki donemlere nispetle buyuk bir anlam ve gaye krizi yaşanmaktadır. Teknolojinin sağladığı sınırsız fırsat ve imkanların sarhoşluğu icinde kendisini adeta kaybeden insanlık, gittikce metafizik alemle ilgisini kesmekte, doğumla olum arasına sıkışmış bir hayatın carkları arasında donerken gercek anlamda insanı insan yapan, onu sadece ekonomik varlık olmaktan cıkaran, hayata anlam katan, oldukten sonra da var olmanın zevkini tattıran iman ve amel uzerinde tefekkurden uzaklaşmaktadır.
Modern hayatı yonlendiren genellikle teknolojidir. Teknoloji ise sadece uretimi, verimi ve maddi hayatı kolaylaştırıcı ve zenginleştirici imkÂnları sağlamayı hedefler. Adalet, ahlÂk, inanc ve iyilik gibi insani değerleri on planda tutmaz.
ANLAM VE GAYE KRİZİNİN SEBEBİ NEDİR? Modern insanın anlam ve gaye krizi icinde yaşamasının en onemli sebebi, anlam ve gaye odaklı bir hayat felsefesinden mahrum olmasıdır. Makinenin ruhu olmadığı gibi makinalaşan insanın da ruh ve gonul dunyası gun gectikce coraklaşmakta, medeniyet; mÂdeniyet ve bedeniyete donuşmektedir. Ruhsuz bir ceset kadavradan ibaret olduğu gibi mÂnevîyatsız bir medeniyet de demir, celik ve betondan ibarettir.
Anlam ve gayesizliğin temelinde Allah ’a ve ahiret gunune inancsızlık yatmaktadır. Varlık ve hayata iki acıdan bakılır. Ya tesaduf veya yaratılış. Tesadufe inananlar daha baştan varlık ve olaylarla ilgili butun plan, program, maksat ve hedefleri inkÂr etmiş olurlar. Zira tesaduf; belli bir plan ve programa dayanmayan, makul ve ahlÂkî hedefler gostermeyen, rastgele oluşan bir olgudur. Bu turlu olguların esiri olanın kÂinatta anlamı ve gayesi soz konusu olamaz. Maddeyi butun varlığın başlangıcı ve yaratıcısı goren, yani Allah yerine maddeyi ikame eden materyalizm, duşunce tarihinde yeni bir şey değildir. Yunanlı filozof Demokritos ve Epikuros bu akımın onculerindendir. Bunlara gore dunya bu hayatın başlangıcı olmadığı gibi, Âlemin nizamında ve işleyişinde yaratıcının rolu yoktur. Her şey tesaduf zincirleri sonucu oluşmuştur.
Problemin kaynağı varlık ve olaylara sadece beş duyu ve akıl penceresinden bakmak, vahyi devre dışı bırakmaktır. Vahyin ışığı olmadan gaye ve anlam problemini cozmek mumkun değildir. Varlığın başlangıcı, ozellikle de olum ve olum otesi, cennet, cehennem, hesap, Kitap, helÂl, haram, gunah, sevap gibi hususlar ancak ilahi mesajla bilinebilir. Pozitif ilimler varlık ve olayların oluş şeklini, sebep-sonuc ilişkisine cevap verir. Fakat nicin sorusuna cevap vermez.
NEREDEN GELDİM, NİCİN GELDİM VE NEREYE GİDİYORUM? Kendi varlığının farkında olmayan ve hangi amacla yaşadığını bilmeyen birinin kendi dışında ve otesindeki yuce değerlerle bağlantı kurması beklenemez. Kendimizden başlayarak butun varlık ve evrene doğru genişleyen bir bakış acısı sağlıklı duşunmenin en guvenilir yoludur. Duşunen ve kendi varlığının farkında olan bir insan şu soruları kendine sormadan edemez: “Işığı ve karanlığı hangi sanatkÂr yarattı? Nereden geldim, nicin geldim ve nereye gidiyorum? Bu dunyadaki asıl gorevim nedir, ne yapmam gerekir?
Var oluşumuz bir tesaduf değildir. İnsan bu dunyaya fırlatılan, kor kaderin elinde terk edilmiş yalnız ve sahipsiz biri değildir. Varlığımızın bir sahibi olduğu gibi yaşamamızın da bir anlamı ve gayesi vardır. Bu dunyada gayesiz, başıboş yaşamak, bir avarelikten başka bir şey değildir diyen unlu filozof Seneca, Sicilya Valisi ’ne yazdığı mektupta şunları soyluyor: “Ben evrenin başlangıcını araştırmayacak mıyım? Ben dunyanın yaratıcısının kim olduğunu sormayacak mıyım? Boylesine koca bir kitle nasıl olup da bir yasaya bir duzene sokuldu? Bu darmadağınık maddeleri kim topladı? Karma karışık maddeleri kim ayıkladı birbirinden? Varlıklara kim belirli bir şekil verdi? Nereden geldiğimi ve yeryuzunde nereye gideceğimi bilmeyecek miyim? Ben buyuk yaratılmışım bedenimin kolesi olmaktan daha buyuk şeyler icin doğmuşum.” (Seneca. AhlÂkî Mektuplar, sayfa 147)
BENİ KİM MEYDANA GETİRDİ? Varlığa ve hayata anlam kazandıran; ezeli, ebedi ve kendisi mutlak olan, ilim ve hikmet sahibi yaratıcıya iman etmektir. İmansızlık anlamsızlıktır. Zerduşt ’un sorduklarını aklı başında olan bir herkes sorar: Beni kim meydana getirdi? Dunya doğduğunda suları ve bitkileri kim yarattı? RuzgÂrı ve bulutları kim duzene koydu? Bir oğul doğduğunda babasının kalbine sevgiyi kim koydu? Dunyanın bir anlamı vardır demek, tanrı her şeyin ilk sahibi ve son gayesidir demektir.
Kur ’an-ı Kerim anlamsızlığın ve gayesizliğin kalın perdesini yırtmakta onumuze aydınlık bir ufuk acmakta, her şeyin bir plan ve programa bağlı olarak yaratıldığını, bize en berrak şekilde gostermektedir. Canlı, cansız butun varlıkların nasıl yaratıldığına, goğun direksiz olarak nasıl yukseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yeryuzunun nasıl yayılıp serildiğine, her turlu bitkinin nasıl yetiştirildiğine dikkatimizi cekmektedir.
OLUMLE BİRLİKTE YOK OLUP GİDECEĞİNİ DUŞUNMEK DOĞRU MUDUR? Alemde her şey hikmet ve kudret sahibi bir yaratıcının varlığını işaret etmektedir. “Muminler icin goklerde ve yerde Allah ’ın birliğini ve kudretini gosteren nice deliller vardır. Gerek sizin yaratılışınızda, gerekse Allah ’ın yeryuzune yaydığı canlılar da kesin olarak inanacak bir toplum icin nice deliller vardır. Gece ile gunduzun peş peşe gelmesinde, AllÂh ’ın gokten yağmur indirip onunla yeryuzune olumden sonra diriltmesinde ve ruzgÂrları değişik yonlerden ettirmesinde de aklını kullanan bir toplum icin nice deliller vardır.” (Casiye Suresi 3-6)
Duşunup ibret almak, varlık ve olayların anlamı ve hikmeti uzerinde duşunmek, bunlardan ders ve ibret almak insan olmanın gereğidir. Akıl ve duyu organları bunun icin vardır.
Allah ’a ve ahirete iman hem gecmişimizi, hem de geleceğimizi aydınlatıyor ve anlamlandırıyor. Ebedi varlık ışığıyla ebedi yokluk karanlığını dağıtıyor.
Allah ’a iman yanında ahirete iman hayata anlam kazandıran en parlak unsurdur. Olum her şeyin son bulduğu bir karadelik ise; iyilik-kotuluk, zalimle -mazlum, katil ile maktul arasında sonuc itibari ile bir fark kalmıyor demektir. Herkes aynı karanlık sonuca ve hicliğe mahkûm ise feragat ve faziletli, durust ve namuslu olmanın ne anlamı kalır? İnsan vicdanı haksızlıklara isyan eder. İyilik ve kotuluklerin karşılıksız kalmasını asla kabullenemez. Bu dunyada adaletin tam olarak gercekleşmediği malumdur. Adaletin tam olarak tecelli edeceği bir ahiret Âlemi yoksa herkesin bu dunyada yaptığı yanına kar kalacaksa, bundan daha korkunc bir tablo olamaz.
Allah adildir. İlim ve hikmet sahibidir. Hicbir şeyi karşılıksız bırakmaz. Varlık ve hayat onunla anlam kazanıyor. “Yoksa o kotuluk yapanlar, kendilerini hayatlarında ve olumlerinde iman edip sÂlih amel işleyenlerle bir mi tutacağımızı sandılar? Bunlar ne kotu hukum veriyorlar. Allah gokleri ve yeri hak ve hikmetle yaratmıştır. Herkese kazandığının karşılığı verilir. Onlara haksızlık edilmez.” (Casiye Suresi 21- 22)
Kaynak: Ali Rıza Temel, Altınoluk Dergisi, Sayı: 450
İslam ve İhsan
AHİRETE İMAN EDİYORSAK UZERİMİZDE HANGİ ETKİLERİNİ GORMELİYİZ?