
Haccın farz olmasının şartları nelerdir?Haccın bir kimseye farz olması icin bazı şartların bulunması gerekir. İşte haccın şartları...
HACCIN FARZ OLMASININ ŞARTLARI 1. Musluman olmak
Musluman olmayan kimse, her şeyden once iman et­mekle yukumludur. İman etmedikce ibadetleri makbul olmaz. Cunku iman, ibadetlerin kabul gormesinin olmaz­sa olmaz şartıdır.[1] Musluman olmayan bir kimse hac yap­tıktan sonra musluman olsa yeniden hac yapması gerekir, musluman olmadan once yaptığı hac gecerli olmaz.[2]
2. Akıllı olmak
İnsanın dinî gorevlerle sorumlu olabilmesi icin akıllı olması gerekir. Aklı olmayanın dinî sorumluluğu da yoktur. Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-:
“Uc kişi sorumlu tutulmaz: Uyanıncaya kadar uyuyan, bulûğa erinceye kadar cocuk ve aklı başına gelinceye kadar akıl hastası.”[3]
Zihinsel ozurlu bir kimse hac yaptıktan sonra iyileşirse -diğer şartları da taşıyorsayeniden hac yapmakla sorumlu olur.[4]
3. Buluğa ermiş olmak
Erkekler ihtilam olmadıkca, kızlar Âdet gormeye baş­lamadıkca veya ihtilam olacak ve Âdet gorecek yaşa gelme­dikce mukellef olmazlar. Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- buluğa erinceye kadar cocuktan sorumluğun kaldırıldığını bildirmiştir.[5]
Bir insan cocukluğunda hac yapsa buluğa erdikten sonra imkanı olunca yeniden hac yapmakla yukumlu olur.[6] Cocuğun yaptığı haccın sevabı anne ve babasına yazılır. Sa­habeden CÂbir ibn Abdullah'ın -radıyallahu anh- bildirdiğine gore bir kadın cocuğunu Resulullah'a -sallallahu aleyhi ve sellem- goturmuş ve:
“Ey Allah'ın Elcisi! Bu cocuk icin hac var mıdır?” diye sormuş, Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- da, “Evet var­dır, sevabı senin olur” buyurmuştur.[7]
Hac icin ihrama giren bir cocuk, Arafat vakfesinden once buluğa erse ve bu ihram uzere haccını yapsa, Hanefî mezhebine gore bu hac nafile olur, Şafiî mezhebine gore farz olan hac yerine gelmiş olur. [8]
4. Ozgur olmak
Ozgur olmayan kimselere hac farz değildir. Ozgur ol­mayan bir kimsenin yapacağı hac, nafile olur. Bu kimsenin hurriyetine kavuşması halinde diğer şartları da taşıyorsa ye­niden hac yapması gerekir.
Tutuklu ve mahpus olanlara veya yurtdışına cıkma ya­sağı bulunanlara ya da hacca gitmelerine yetkililerce izin verilmeyenlere hac farz değildir. Cunku bu halde iken hac yapmaya gucleri yetmez. [9] Ancak hapse girmeden veya yurtdışına cıkma yasağı konmadan once hacca gitme imka­nı bulmuş ise bu kimseye hac farz olmuştur. Kısıtlılık hali sona eren kimselerin hacca gitmeleri gerekir, kısıtlılık ha­linin sona ermeyeceği kesinleşen kimselerin yerlerine vekil gondermeleri veya vasiyet etmeleri gerekir.
Haccın farz olması icin; Musluman olma, buluğa erme ve ozgur olma şartları şu hadis-i şerife dayanmaktadır:
“Her hangi bir kul hac yapar sonra buluğa ererse yeniden hac yapması gerekir. Her hangi bir muşrik hac yapar sonra musluman olursa yeniden hac yapması gerekir. Her hangi bir kole hac yapar sonra ozgurluğune kavuşturulursa yeniden hac yapması gerekir.”[10]
5. Ekonomik yonden imkÂn sahibi olmak
Al-i İmrÂn suresinin 97. ayetinde haccın “gucu yeten­lere” farz olduğu bildirilmektedir. Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- “gucu yetmeyi” azık ve binit ile izah etmiştir.[11] Bir sahÂbînin, “Hac yapmayı farz kılan şey nedir?” şeklindeki sorusuna Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- “Azık ve binit” cevabını vermiştir.[12]
Bir kimsenin aslî ihtiyacları, varsa borcu ve bakmakla yukumlu olduğu insanların nafakası dışında hacca gidip ge­leceği surede kendisine yetecek kadar yeme, icme ve barın­ma giderleriyle yol parasına sahip olması şarttır.[13]
“Allah hicbir insanı gucunun ustunde bir şey ile so­rumlu tutmaz”[14] anlamındaki ayet de haccın ancak gucu yetenlere farz olduğunun delilidir.
Bir insana haccın farz olması icin zekat verecek konu­ma gelmesi şart değildir. Borcu ve aile fertlerinin her turlu ihtiyacı dışında hacca gidip gelecek kadar parası, malı mul­ku ve imkanı bulunan kimseye diğer şartları da taşıyorsa hac farz olur.
“Binit veya yol parasının bulunma” şartı, Mekke dışın­dan gelenler icin soz konusudur. Mekke ve civarında ika­met eden veya bir şekilde Mekke'ye ulaşabilen bir muslu­man, yuruyerek Arafat, Muzdelife ve MinÂ'ya gidip gelmeye gucu yetiyor, meskeni, yetecek kadar yiyecek ve iceceği bu­lunuyorsa hac ile yukumlu olur.[15]
İmam Malik'e gore Mekke dışında ikamet eden kimse, yu­ruyerek hacca gitmeye gucu yetiyor ve yolda yiyecek ve icece­ğini kazanabiliyor ve diğer şartları da taşıyorsa vasıta ve hazır parası olmasa bile kendisine hac farz olur.[16] Dolayısıyla, gorev­li, şofor ve işci olarak Mekke'ye giden kimseye hac farz olur.
Bir muslumanın hacca gitmek icin para biriktirmek amacıyla bakmakla yukumlu olduğu kimselere karşı gorev­lerini ve onların ihtiyaclarını karşılamayı ihmal etmesi dî­nen doğru değildir. Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- “Kişiye gunah olarak bakmakla yukumlu olduğu kimseleri ihmal etmesi yeter” buyurmuştur.[17]
6. Sağlıklı olmak
Hac ibadetinin bir kimseye farz olabilmesi icin bede­nen bu ibadeti yapmaya gucu yetmesi gerekir. Bu gorevi yapamayacak derecede hasta, felcli, koturum, ozurlu ve kendi başına binite veya vasıtaya binip inemeyecek derece­de yaşlı olan kimselere hac farz değildir. Cunku yuce Allah haccı “gucu yetenlere” farz kılmıştır. Hac beden ile yapılan bir ibadettir. Bedenen hac yapmaya gucu yetmeyen kimseye hac farz olmaz. Sahabeden Abdullah ibn AbbÂs “ona bir yol bulabilen kimseye” şartını, “bede­nen sağlıklı olmak, azık ve binit” olarak tefsir etmiştir.[18] Bu kimselere haccın farz olduğunu soylemek, “Allah, dinde uze­rinize hicbir gucluk yuklemedi”[19] anlamındaki ayete ters duşer. Cunku sağlığı yerinde olmayan kimseyi hac ibade­tiyle sorumlu tutmak dinde gucluk cıkarmak olur. Ancak sağlık dahil butun şartları taşıdığı yıl hacca gitmeyen kimse daha sonra sağlığını kaybedecek olursa, uzerinde hac borcu kalır, bu takdirde yerine bedel gondermesi gerekir.
Ebu Hanife'nin bir goruşune gore ekonomik gucu olsa ve kendisine refakat edecek bir kimse bulunsa bile a'ma kimseye hac farz değildir. İmam Muhammed ile İmam Ebû Yusuf'un tercih ettikleri goruşe gore ekonomik gucu ve kendisine refakat edecek biri varsa o zaman a'maya hac farz olur. Diğer mezheplerin goruşleri de bu istikamettedir.[20]
ŞÃ‚fi ve Hanbelî mezheplerine gore ekonomik imkanı bu­lunan ve diğer şartları da taşıyan ancak cok yaşlı olması veya felcli ve koturum olma gibi bedensel bir engeli ve tedavisi im­kansız bir hastalığı bulunması sebebiyle bizzat haccı yapa­mayacak durumunda olan kimselerin yerlerine bedel gonder­meleri gerekir.[21] Bu kimselerin bedenen hac yapmaya gucleri yetmiyorsa da maddî yonden buna imkanları vardır. Delilleri şu hadistir:
Has'am kabilesinden bir kadın, “Ey Allah'ın Elcisi! Ba­bam, cok yaşlıdır. Uzerinde hac borcu vardır. Şu anda deve­sinin uzerinde durmaya bile gucu yetmiyor” dedi. Hz. Pey­gamber -sallallahu aleyhi ve sellem- “Onun yerine sen haccet” buyurdu.[22]
7. Yol guvenliğinin bulunması
Hacın bir muslumana farz olabilmesi icin yol guven­liğinin bulunması, savaş, teror ve duşman korkusu gibi bir sıkıntının bulunmaması gerekir. Bu şart, “binit ve azık” şartı konumundadır.
“Sağlıklı olma” ve “yol guvenliği” bulunmasının haccın farz olmasının şartı mı yoksa edasının şartı mı olduğu konusunda Ebû Hanîfe'den iki farklı rivayet vardır. Hanefî fıkıh kaynaklarında[23] sağlık ve yol guvenliği, haccın farz ol­masının şartları arasında sayılmıştır. İsabetli olan goruş de budur. Cunku sağlık ve yol guvenliği olmayınca diğer şart­lar bulunsa bile hac yapmak mumkun olmaz. Bu şartlar, “hacca gucu yetme” şartının zarûrî sonucudur. Bir muslumanın hac yapmaya ancak ekonomik gucu, sağlığı ve yol guvenliği bulunduğu takdirde gucu yeter.
“Sağlıklı olma” ve “yol guvenliğinin bulunması” haccın farz olmasının şartı olduğu takdirde ekonomik yonden hac­ca gitme imkanı bulunsa bile kişiye hac farz olmaz; boyle olunca da bedel gondermesi veya vasiyet etmesi gerekmez.
“Sağlıklı olma” ve “yol guvenliğinin bulunması” haccın edasının şartı olarak kabul edildiği takdirde hacca gitme­si soz konusu olan kimse hacca bizzat gidemediği takdirde bedel gondermesi veya bu konuda vasiyet etmesi gerekir.[24]
8. Haccın farz olduğunu bilmek
Musluman olmayan bir toplumda yaşayan ancak haccın farz olduğunu henuz oğrenmemiş bir musluman diğer şart­ları taşısa bile oğreninceye kadar kendisine hac farz olmaz. Haccın farz olduğunu oğrendiği yıl, diğer şartları da taşıyor­sa hac kendisine farz olur. İslam ulkesinde yaşayan kimse­nin haccın farz olduğunu bilmemesi mazeret sayılmaz.
9. Haccın eda edildiği vakte yetişmek
Yukarıda sayılan şartları taşıyan bir kimseye hac ibade­tinin farz olabilmesi icin haccın eda edileceği vakte erişmiş olması gerekir. Sozgelimi birisi hac mevsiminden once hac­ca gidebilecek imkana sahip olsa sonra hac vakti girmeden bu imkanı kaybetse, mesela fakir duşse veya sağlığını yitirse bu kimseye hac farz olmaz. Bu kimse haccın eda edileceği zamana yetişemeden olurse, sorumlu olmaz, cunku zaten hac kendisine farz olmamıştır. Bir kimse hac mevsimi girdi­ğinde hacca gidebilecek şartları taşıyorsa kendisine hac farz olur. Bu şartları taşıdığı halde hacca gitmez de daha sonra hacca gitme imkanını kaybederse uzerinde hac borcu baki kalır.[25]
10. Kadınların can, mal ve namus guvenliğinin sağlanmış olması
Hanefî[26] ve Hanbelî[27] mezheplerine gore yakarıda zik­redilen şartları taşıyan bir kadına haccın farz olabilmesi icin kendisine refakat edecek eşi veya bir mahremi[28] bulunması gerekir. Kadın, yanında eşi ya da mahremi olmadan hacca gidemez.
Bu goruş sahipleri; kadının hacca gidebilmesi icin ya­nında eşi veya mahreminin bulunması şartını; seferîlik icin esas aldıkları; bir kadının beraberinde bir mahremi bulun­madan “uc gun”[29] ve “uc gece”[30] suren bir mesafeye yolcu­luk yapmasını yasaklayan hadisleri esas almışlardır. Uc gun uc gece suren bir mesafede ikamet eden bir kadının hacca gidebilmesi icin yanında eşinin veya bir mahreminin bulun­ması gerekir. Bu sureden az olan bir mesafede ikamet eden bir kadına haccın farz olması icin yanında eşi veya mahremi bulunması şart değildir.[31]
Hadis kaynaklarına bakıldığında bir kadının; berabe­rinde mahremi bulunmadan “bir gunduz”,[32] “bir gece”,[33] “bir gunduz ve bir gece”,[34] “iki gunduz” ve “iki gece”,[35] “uc gece[36] ve uc gunduzden fazla”[37] suren bir yolculuk yapma­sının yasaklandığı gorulmektedir.
Beyhakî (o.458/1066), bu konudaki rivayetlerin hepsinin sahih olduğunu, bu hadislerin bir butun olarak değerlen­dirildiğinde bu rivayetlerin, yol guvenliği bulunmadığı tak­dirde kadının tek başına yolculuk yapamayacağını ifadeye yonelik olduğunun anlaşılacağını soylemektedir.[38] Kurtubî (o.671/1272) de aynı goruşu paylaşmaktadır.[39] Gunumuz şart­larına uygun olan da budur. Nitekim bu hususa işaret eden bir hadiste Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-:
“Cok yakın bir gelecekte bir kadın tek başına koruma­sız olarak Hîre'den cıkacak (hicbir zarar gormeksizin) gidip KÂ'be'yi tavaf edecektir” buyurmuştur.[40]
ŞÃ‚fiî ve Malikî mezheplerine gore kadına haccın farz ola­bilmesi icin, yanında eşinin ya da bir mahreminin bulunması şart değildir. Kadın guvenilir bir gurup kadınla birlikte hacca gidebilir. [41]
Bu goruş sahipleri, Peygamberimizin hacca guc yetirme­yi “binit ve azık” olarak acıkladığını, bu acıklamada kadının yanında eş ya da mahremin varlığı şartının bulunmayışını ve yıkarıda zikredilen hadisi delil olarak gostermişlerdir.[42]
Kadının yanında mahremi veya eşinin bulunmasının şart koşulması da kadının guvenliğinin sağlanması amacı­na yoneliktir.[43] Bu itibarla diğer şartları taşıyan musluman bir kadın; can, mal ve namus guvenliği sağlandığı takdirde yanında eşi veya mahremi bulunma şartı aranmadan hacca gidebilir.
11. Eşi olmuş veya boşanmış kadınların iddet suresini doldurmuş olmaları
Âdet goren kadınların iddet suresi 3 kur' (uc temizlik veya uc adet gorme suresi),[44] Âdetten kesilmiş veya Âdet gormeyen kadınların iddeti uc ay,[45] eşi olen kadınların iddet suresi dort ay on gundur.[46]
Boşanan kadınlar, iddet suresince eşlerinin evlerinden ayrılmazlar. Bu husus Kur'an'da,
“Apacık bir hayasızlık yapmaları dışında onları (bekleme suresince) evlerinden cıkarmayın, kendileri de cıkmasınlar”[47] şeklinde ifade edilmektedir.
Fakihler, “evlerinden cıkarmayın”, “kendileri de cıkma­sınlar” şeklindeki emre istinaden iddet bekleyen kadınların bu sure icersinde hacca gidemeyecekleri ictihadında bulun­muşlardır. İddet bekledikleri halde hacca gitmek isteyen ka­dınları sahabeden Abdullah ibn Omer Zulhuleyfe'den, Ab­dullah ibn Mes'ûd ise Cuhfe'den geri cevirmiştir.[48]
Hanbelî mezhebine gore ric'î[49] talak ile boşanmış ve eşi olmuş kadının iddet icerisinde hacca gitmesi caiz değil ise de bÂin talak[50] ile boşanmış kadının iddet icerisinde hacca gitmesi caizdir. Cunku bÂin talak ile boşanmış kadın, ozgurdur, kendisi istemedikce, eşi boşamadan vazgecip evliliğe donuş yapamaz.
Ric'î boşamada, kadın butunuyle boşanmış sayılmaz. Eşiyle aralarındaki nikah bağı bir bakıma devam etmekte­dir. Eşi her zaman bu boşamadan vazgecebilir. Konu ile il­gili ayetin sonundaki,
“Bilemezsin, olur ki Allah, sonra yeni bir durum or­taya cıkarır”[51] şeklindeki ifade, erkeğin eşine iddet icerisin­de her zaman donebileceğine, bu sebeple kadının evinden ayrılmaması gerektiğine işaret etmektedir.[52]
Sonuc olarak bir kimseye haccın farz olması icin bu sayılan şartların birlikte bulunması gerekir. Bunlardan biri eksik olsa bizzat kendisinin hac yapması farz olmadığı gibi vekil gondermesi veya vasiyette bulunması da gerekmez. Ancak bu şartları taşıdığı halde hacca gitmez de daha son­ra hacca gitme imkanı bulamazsa sorumlu olur, hac borcu uzerinden duşmez. Hastalık, tutukluluk gibi bir sebeple bizzat kendisi gidemezse yerine vekil gondermesi veya vekil gonderilmesini vasiyet etmesi gerekir.
Dipnotlar:
[1] MÂide, 5/5. [2] Semerkandî, II, 383; KÂsÂnî, II, 120; İbn HumÂm, II, 415; İbn Ruşd, Ebû'l- Velîd Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Ahmed, Bidayetu'l-Muctehid ve Nihayetu'l-Muktesıd, I, 390, thk. Abdulhalim Muhammed, Abdurrahman Huseyin Muhammed, DÂru'l-hadis, Kahire, tarihsiz. İmam ŞÃ‚fiî'ye gore kafir­ler imanla birlikte ibadetlerle de sorumludur, dolayısıyla kÂfire hac farzdır, terki sebebiyle Âhirette cezalandırılır. [3] Ebû DÂvûd, hudud, 17, IV, 560; BuhÂrî, Talak, 11, VI, 169; Hudud, 22, VIII, 21; Tirmizî, Hudud, 1; DÂrimî, Hudud, 1; Ahmed, II, 508. [4] KÂsÂnî, II, 120. İbn HumÂm, II, 415. [5] Ebû DÂvûd, Hudûd, 17. IV, 560. [6] Tirmizî, Sunen, III, 265-266. KÂsÂnî, II, 120. [7] Muslim, Hac, 409-411. I, 497. Ebu DÂvûd, Hac, 8. II, 352-353. Tirmizî, Hac, 83. III, 265. Ahmed, I. 288, 343. MÂlik, I, I, 422. NesÂî, V, 120. Sahabeden SÂib b. Yezîd, yedi yaşında iken babası ile birlikte hac yaptığını soylemiştir. (Tirmizî, Hac, 83. III, 265). [8] Semerkandî, II, 383. KÂsÂnî, II, 121. İbn HumÂm, II, 415. İbn Ruşd, I, 390-391. [9] Semerkandî, II, 383. KÂsÂnî, II, 121. İbn HumÂm, II, 415. [10] HÂkim, I, 481. Beyhakî, V, 179. [11] DÂrakutnî, es-Sunen, II, 215. KÂsÂnî, II, 120-121. İbn KudÂme, IV, 346 [12] Tirmizî, Hac, 4. III, 177. [13] Semerkandî, II, 383. KÂsÂnî, II, 122. İbn HumÂm, II, 422-423. Şirbînî, II, 212-213 [14] Bakara, 2/286. [15] KÂsÂnî, II, 120, 122. İbn HumÂm, II, 415. İbn Ruşd, I, 391 [16] İbn Ruşd, I, 391. [17] Ebû DÂvûd, Zekat, 45. Ahmed, II, 160, 193, 194, 1945. [18] KÂsÂnî, II, 121-122. İbn HumÂm, II, 416. [19] Hac, 22/78. [20] İbn HumÂm, II, 421. Semerkandî, II, 383. KÂsÂnî, II; 121. Şirbînî, II, 218. [21] Şirbînî, II, 219. İbn KudÂme, IV, 351. İbn Ruşd, I, 391. [22] Muslim, Hac, 408. II, 974. bk. BuhÂrî, Hac, 1; II, 140. [23] bk. KÂsÂnî, II, 123. MergînÂnî, Burhanuddîn Ebû'l-Hasan, Ali b. Abî Bekr b Abdi'l-Celîl, el-HidÂye Şerhu Bidayeti'l-Mubtedî, I,134. Bakı yeri ve tarihi yok. İbn HumÂm, II, 416, 422-425. Mevsîlî, Abdullah b. Mahmud b. Mevdûd, el-İhtiyÂr Lita'lîli'-MuhtÂr, I, 181. Thk. Şeyh Zuhelr Osman el-Cuayd, DÂru'l- ErkÂm, Beyrut, tarihsiz. [24] İbn Humam, II, 422. [25] Bk. İbn HumÂm, II, 415. İbn KudÂme, IV, 329. Şirbînî, II, 219. Yazır, Hamdi, Hak Dîni Kur'Ân Dili, II, 705. Eser neşriyat, İstanbul, 1971. [26] İbn KudÂme, IV, 367. [27] KÂsÂnî, II, 123. HattÂbî, Me'Âlimu's-Sunen, II, 346. Ebû DÂvud'un es-Sunen'i ile birlikte. Cağrı Yayınları, İstanbul, tarihsiz. Neha'î, Hasan Basrî, İshak b. RÂhaveyh de bu goruştedir. [28] “Mahrem”; kadının babası, oğlu, erkek kardeşi ve dayısı gibi evlenmesi kendi­sine ebedî olarak haram olan yakınlarına denir. Bu konuda bk. Muslim, Hac. 423; I,977. [29] Muslim, Hac, 413. I, 975. BuhÂrî, Taksîru's-SalÂti, 4; II, 35. Ebû DÂvûd, MenÂsik, 2. II, 348. Tirmizî, Rada', 15; III, 472. Ahmed, II, 19, 143, 182. Abdurrazzak, II, 525. İbn HibbÂn, Seferu'l-Mer'e, VI,433. Beyhakî, Salat, III, 138. [30] Muslim, Hac, 414;I, 975. Muslim, bu konuda 18 hadis rivayet etmiştir. İbn HibbÂn, Salat, 27. VI, 435. [31] Semerkandî, II, 388-389. İbn HumÂm, II, 427. [32] Muslim, Hac, 420; I,977. İbn MÂce, Menasik, 7; II, 968. İbn HibbÂn, Salat, 27; VI, 438. Beyhakî, SalÂt, III,137, 139. [33] Muslim, Hac, 419; I, 977. Ebû DÂvûd, Menasik, 2; II, 346. İbn HibbÂn, Salat, 27; VI, 439. Beyhakî, Salat, III., 139. [34] BuhÂrî, Taksîru's-SalÂti, 4; II,36. Muslim, Hac, 421; I, 977. Ebû DÂvûd, MenÂ- sik, 2; II, 347. Malik, İsti'zÂn, 37; II, 979. Tirmizî, Rada' , 15; III, 473. İbn HibbÂn, Salat, 27; VI, 437. Beyhakî, Salat, III, 139. [35] Beyhakî, Salat, III,137. Muslim, Hac, 415-416; I, 975. BuhÂrî, Taksîru's-SalÂti, 4; II, 35. Ahmed, III, 7, 45. Abdurrazzak, II, 525. İbn HibbÂn, Salat, 27; VI, 437. [36] Muslim, Hac, 418; I, 976. Ebû DÂvûd, MenÂsik, 2; II, 348. İbn MÂce, MenÂ- sik, 7. II, 968. Tirmizî, Rada', 15; III, 472. İbn HibbÂn, Salat, 27; VI, 443. [37] Muslim, SalÂtu'l-MisÂfirîn, 423; I, 977. Ebû DÂvûd , MenÂsik, 2; II, 348. İbn HibbÂn, SalÂt, 27; VI, 433. Beyhakî , Salat, III, 138. [38] Beyhakî, Salat, III,139. [39] Kurtubî, V, 355. [40] Ahmed, IV, 3987. bk. Ahmed, IV, 257. Tirmizî, Sure, 1. V, 203. [41] İbn Ruşd, I, 394. [42] Şirbînî, II, 217. HattÂbî, II, 346. [43] KÂsÂnî, II, 123. [44] Bakara, 2/228. [45] Talak, 65/4. [46] Bakara, 2/234. [47] Talak, 65/1. [48] KÂsÂnî, II, 124. Semerkandî, II, 388; Nevevî, el-Mecmû, XX, 13; İbn KudÂme, V, 35. [49] Erkeğin tek taraflı iradesi ile donuşu mumkun olan talak. [50] BÂin talak, iki kısma ayrılır. Beynunet-i suğra, beynunet-i kubra. Uc dafa bo­şanmış bir kadın bain-i kubra ile boşanmış demektir. Yeni bir evlilik yapıp bu evlilik tabîî ve meşru bir şekilde sona ermedikce taraflar istese bile mumkun olmaz. Bain-i suğra ise, kinaye lafız ile boşanmış veya sarih bir lafız ile boşan­mış ve iddet suresi dolmuş olan boşanmadır. Bu boşanmada taraflar isterlerse yeni bir akit ile evlenebilirler. [51] Talak, 65/1. [52] İbn KudÂme, IV, 373.
Kaynak: Diyanet Hac İlmihali
İslam ve İhsan