Hac, prog­ra­mı iti­b­riy­le, in­sa­nı kal­bî has­s­si­yet­le­re yon­len­di­rir. Nitekim BeytullÂh, İbrÂhim -aleyhisselÂm- ve Âilesinin tevekkul ve teslîmiyet hÂtıraları ile dolu bir mekÂndır.
Tevekkul, teslîmiyet ve hac kelîmeleri zikredilince, hatıra İbrÂhim -aleyhisselÂm- ve İsmÂil -aleyhisselÂm- gelir. Bu bakımdan pek cok ruknu itibÂriyle hac, onların ihlÂsları bereketiyle kıyÂmete kadar tekrarlanacak bir amel-i sÂlihtir.

TEVEKKUL VE TESLÎMİYET

Tevekkul, lugatte “dayanma, guvenme, vekîl tutma ve vekîle guvenme” mÂnÂlarına gelir. Tasavvufta ise, gonlu AllÂh ile dolu olan kimsenin yalnız O ’na guvenmesi ve O ’na sığınmasıdır.

CenÂb-ı Hak, Mûs -aleyhisselÂm- ’a elindeki asÂyı sormuş, sonra; “At onu elinden!” diye emretmiştir. Cunku asÂ, O ’nun Rabbine olan tevekkulunu golgelemekteydi.

Âyet-i kerîmelerde şoyle buyrulur:

“…İnananlar ancak AllÂh ’a tevekkul etsinler!” (İbrÂhîm, 11; et-Tevbe, 51)

“…ŞÃ‚yet mu ’minler iseniz, sadece AllÂh ’a tevekkul edin!” (el-MÂide, 23)

“…Kim AllÂh ’a tevekkul ederse, AllÂh ona yeter!..” (et-TalÂk, 3)

Hadîs-i şerîfte de:

“Eğer siz hakkıyla tevekkul edebilirseniz, sabahleyin karınları ac (olarak cıkıp), akşamleyin tok (olarak donen) kuşların beslendiği gibi rızıklanırsınız!” (Tirmizî, Zuhd, 33) buyrulmaktadır.

MU'MİNLERİN HER İKİ CİHANDA DA YARDIMCISI ALLAH'TIR

Tevekkul; tedbir ve teşebbusleri bir kenara atmak değil, bilÂkis onların gereğini yerine getirdikten sonra AllÂh ’a sığınmaktır.

AllÂh TeÂl buyurur:

“…Herhangi bir iş husûsunda (once) onlara (mu ’minlere) danış! İstişÃ‚reden sonra karar verip azmedince de (artık) AllÂh ’a tevekkul et!..” (Âl-i İmrÂn, 159)

Mu ’minlerin her iki cihanda da yardımcısı AllÂh ’tır. Kim O ’na tevekkul ederse, AllÂh ona kÂfîdir. İster ferdî, isterse ictimÂî plÂnda olsun, gercek huzur ve saÂdet, yalnızca O ’na donmekte, O ’ndan yardım istemekte, O ’na tevekkul etmektedir.

TESLİMİYET NEDİR, NASIL OLMALIDIR?

Teslîmiyet; سَلِمَ fiilinden gelir. Boyun eğmek, başa gelen hÂdiseleri îtirazsız kabûllenmek ve selÂmete cıkmaktır.

Nitekim İbrÂhim -aleyhisselÂm- ’ın kalbinde AllÂh ’tan başka hicbir şeye yer yoktu. Bu yuzden de CenÂb-ı Hak onu kendisine Halîl, yÂni dost edinmişti.

Melekler:

“–YÂ Rabbî! İbrÂhim ’in canı, evlÂdı ve malı var! Nasıl sana Halîl olabilir?!.” demişlerdi.

AllÂh TeÂl da, uc yerde O ’nun îtirazsız teslîmiyetini meleklere gostermişti. Bu imtihanlar ve neticeleri, kıyÂmete kadar ummete misÂl olacaktır.

HAZRET-İ İBRAHİM'İN TESLİMİYETİ

İbrÂhim -aleyhisselÂm-, ateşe atılacağı zaman melekler yardımına gelmişti. Ancak O:

“–Size ihtiyÂcım yok!.. Ateşe, yanma gucunu kim vermiştir?” demiş ve «AllÂh ne guzel vekîldir!» diyerek Rabbine sığınmıştı.

O ’nun bu teslîmiyetinin biri mukÂfÂtı olarak ateşe:

“–Ey ateş! İbrÂhim ’e serin ve selÂmet ol!” (el-EnbiyÂ, 69) buyrulmuştu.

İbrÂhim -aleyhisselÂm- ’ın malı da, CebrÂîl -aleyhisselÂm- ’ın CenÂb-ı Hakk ’ı uc defa zikretmesi neticesinde, nazarında ehemmiyetsiz bir hÂle gelmiş ve ona:

“–Al bunların hepsini gotur!” demişti.

Yine İbrÂhim -aleyhisselÂm-, evlÂdı İsmÂil ’i kurban etmekle imtihan edilmiş ve CenÂb-ı Hakk ’ın emrine gosterdiği teslîmiyet ile bu imtihanı da yuzunun akıyla gecebilmişti.

GERCEK KULLUK, TESLİMİYETTİR

İşte gercek kulluk, teslîmiyettir. Cunku AllÂh -celle celÂluhû-, kulunun kendisinden başkasına rÂm olmasını istemez.

Teslîmiyet, muhabbete dayalı bir itaat işidir. Bu itaat ve teslîmiyet bereketiyle İbrÂhim -aleyhisselÂm- ’a, canı, malı ve evlÂdı, yuce Rabbinin yolunda hicbir engel teşkîl edemedi. Hac ibÂdeti de, O ’nun Rabbine tevekkul ve teslîmiyetinin kıyÂmete kadar devÂm edecek en guzel bir sembolu oldu.

Cunku İbrÂhim -aleyhisselÂm- ’ın dili kalbine tercumanlık yaparak dÂimÂ:

“…Ben Âlemlerin Rabbine teslîm oldum!” (el-Bakara, 131) demekteydi.

Hazret-i İbrÂhim ve Hazret-i İsmÂil -aleyhimesselÂm- ’ın tevekkul ve teslîmiyetlerinin sembolu olan hac, beşerî sıfatlardan soyunup bir mağfiret iklîmine; teslîmiyet ve tevekkule giriştir. Hac, muhabbet dolu bir kulluğun îfÂsıdır.

GUNAHLAR ANCAK TEVEKKUL VE TESLİMİYET İLE DOKULUR

İşte hac ibÂdeti de bize gosteriyor ki, gunahların dokuluşu, ancak yalvarış, tevekkul ve teslîmiyet dolu bir kalbî kıvÂm ile yapılan ibÂdetler bereketiyle gercekleşir.

Diğer taraftan hac ve umre maksadıyla yola cıkanlar, tevekkul ve teslîmiyet husûsunu doğru anlamalı, maddî ve mÂnevî yol hazırlıklarını iyi yapmalıdırlar. Zîr Yemen halkından bazı kimselerin hacca giderken kuru kuruya: “Biz AllÂh ’a tevekkul ediyoruz!” diyerek hazırlıksız yola cıkmaları ve Mekke ’ye vardıklarında da aclıktan dilenmeleri uzerine şu Âyet-i kerîme nÂzil olmuştur:

“…Kendinize azık edinin! Şuphe yok ki azığın en hayırlısı takvÂdır…” (el-Bakara, 197)

Âyet-i kerîmeden de anlaşıldığına gore o mubÂrek topraklarda hem zÂhirî azık, hem de ondan daha muhim olarak mÂnevî azık ihtiyacı hÂsıl olmaktadır. Bu da, elbette ki “takv”ya ermiş bir kalb-i selîm ile mumkundur. Zîr AllÂh ’ın ahlÂkı ile ahlÂklanmanın en tabiî neticelerinden biri, takv tezÂhurleriyle dolu engin bir gonle sÂhip olmaktır.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hacc-ı Mebrur ve Umre, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan