Caresiz bir şekilde yatarak olumu bekleyen bir kadın. Boş, izbe, komurlukten bozma bir oda. Eşya yok denecek kadar az. Camları kapatan yırtılmış bir perde, kırık dokuk olan masanın uzerindeki karton kutuda birkac tabak, yine birkac kaşık, catal, iki tencere bir tava, yerde bir ufak tup. Mutfak eşyası bundan ibaret. Duvarda cerceveli, siyah beyaz, kenarları sararmış eski bir resim.Belli ki mutlu bir aile tablosu bu. Anne, baba ve uc cocuk,sarmaş dolaş bir şekilde poz vermişler.Cocuklardan ikisi annesinin kollarında sıkıca kavranmış.Korunmanın himaye edilmenin verdiği guvenle sokulmuşlar annelerine.Buyuk cocukta babasının şefkatli kucağında kendinden emin bir şekilde oturmuş..Hepsinin yuzunde garip bir tebessum. Yatan Fatma nine’ ye bakarak tebessum ediyor gibiler.Odanın bir koşesinde ufak bir lavabo.Diğer koşede de eski bir karyola.Asılı olan resimdeki uc cocuğun annesi Fatma nine hastalık ve fakirlikle mucadele ederken cocukları resimden seyrediyorlar annelerini.Minik yuzlerinde ki anlamsız bir tebessum eşliğinde onları yoklukla yemeyip yediren,giymeyip giydiren,zorluklarla,bin bir turlu sıkıntıyla buyuten, okutan, adam eden ve evlendiren annelerini seyre dalmışlar.

Oksurukten tıkanan Fatma nine guclukle yerinden doğrulup sızlayan bacaklarının ağrısına rağmen yavaş yavaş masaya tutundu.Duşmemek icin gayret gosterirken bir eliyle suyunu yudumluyor diğer eliyle de masadan sımsıkı kavramış vaziyette, titreyen ve derman kalmayan bacakları vucudunu taşıyamaz haldeydi.Suyunu icince tekrar yatağa donmek onun icin o kadar zordu ki. Her basışında bacaklarındaki kemiklerin bir bir kırıldığını duşunuyordu.Dayanılmaz acı icerisinde yatağa attı kendini.Eski olduğundan dolayı gıcırdayan karyolaya oturup karşısında ki resme baktı bir an.Bu resmi her gorduğunde yureği titriyor,kalbi daralıyor,nefes alamaz hale geliyordu sanki.İster istemez yaşlar,buruşmuş goz kapaklarından, derin cizgiler oluşmuş yanaklarına doğru akıyordu.Her bir cizgi bir acıyı temsil ediyordu sanki.Her acıda bu cizgileri daha da derinleştirmiş,kapanması imkansız hale getirmişti maalesef.Yaşadığı ve unutamadığı her olayın imzasıydı bu cizgiler.Artık iyiden iyiye ışığı sonmuş gozleriyle duvarda asılı duran resme her baktığında yuzundeki cizgilerin daha da belirginleştirdiğini hissediyordu.

Yanında heybetle duran sırdaşı, hayat arkadaşı Huseyin bey, buyuk oğlu Rıza, ortanca oğlu İbrahim ve en kucuk oğlu Yakup.O resmin cekildiği yıllar her şey ne kadar da guzeldi. Maddi olarak cok iyi gecinemeseler de, yinede mutluydular. Ufak şeylerle mutlu olabiliyorlar,Rablerine şukur edebiliyorlardı.Gecmiş gozunun onune geldi Fatma ninenin. Genc kızlığı, anne ve babasını kaybettikten sonra tek akrabası olan teyzesinin yanında sığıntı gibi yaşadığı,horlandığı, azarlandığı, itilip kakıldığı, yediği bir kuru ekmeğin bile hesabını vermek zorunda kaldığı yıllar. Gece sabahlara kadara sessiz sessiz ağlaması, sabah ta hicbir şey olmamış gibi tum işlerin uzerine yığılmasını asla unutamıyordu. Teyze cocuklarının onu surekli aşağılamaları,onların okula giderken boynu bukuk bir şekilde ardından bakıp kalması,akşam onlar ders yaparlarken ki tatlı telaşlarını unutması mumkun muydu? Oysa okula gitmeyi, eline aldığı her şeyi okuyabilmeyi ne kadar da cok istiyordu. Teyze cocuklarının kitaplarını eline aldığında yazılarını okuya mamak cok acı veriyordu ona. Eniştesinin butun ağır işleri ona yaptırması, surekli hakaret ederek aşağılaması hic hatırlamak istemediği anlardı onun.Cunku her hatırladığında gozlerindeki yaşlara hakim olamıyor, yureğini derin bir sızı kaplıyordu. Ama hayatı boyunca peşini hic bırakmamıştı bu hatıralar. Yureğinin bir koşesi hep buruktu bu yuzden. Her tebessum etti dakika o kara gunler aklına gelince yuzu asılıyordu ister istemez. O yılları yaşamış olarak duşunmuyor,

- Ben yaşamaya evlendikten sonra başladım. O zaman insan olduğumu anladım. Kendimi o zaman doğmuş addettim.

Diyecek kadar da iyi bir eşe sahip olmuştu. Allah onun acısını dindirerek onu kendisini geliştirebileceği bir eşle odullendirmişti. Bu şekilde inanıyor, bu şekilde davranıyordu.Rabbine ne kadar şukretse azdı.Teyzesi ve eniştesi onun evlenip yanlarından gitmesini hic istememişlerdi. O gittiğinde evdeki işleri kim yapacak,kimi azarlayarak hor goreceklerdi? O,ısrar edince zar zor razı olmuşlardı. Evleneceği kişinin fakir olması onun icin hic onemli değildi.

- Calışıp kazanırız.Allah sağlık,sıhhat ve iman versin hepsi olur inşallah diyerek bunun onemsiz olduğunu vurguluyordu coğu zaman. Hic kimsenin desteği ve hicbir eşyaları olmadan sade bir şekilde evlenip bir goz odada yaşamaya başlamışlardı. Birbirlerine destek olarak yaşamlarını surdururken birinci cocukları Rıza dunyaya geldiğinde mutlulukları bir kat daha fazlalaşmıştı. Bu arada eşi ufak bir dukkan acarak ticarete atılmıştı. Gelen rızkıyla geliyordu mutlaka.Bir kac sene sonra da ikinci oğulları İbrahim dunyaya geldiğinde babası Huseyin beyin işleri oldukca buyumuştu. Daha geniş ve ferah bir eve taşınmışlardı bile. En kucuk oğlu Yakup doğduğun da zengin denebilecek kadar duzelmişti durumları. Durumları değiştikce değer yargıları da bu değişime ayak uydurmaya başlamıştı.Fatma hanım da Huseyin beyde de eski şukurlerinden eser kalmamış daha fazla para kazanma hırsı burumuştu her ikisini de.Paranın bol olması demek itibar gormeleri demekti, saygınlık demekti, sınırsızca tuketmek demekti. Sanki gecmişte cektikleri sıkıntıların, parasızlığın acısını cıkarmak istercesine daha fazla zengin olup insanlara tahakkum etmekten zevk alır hale gelmişlerdi. Para, arac olmaktan cıkıp, amac olmuştu her ikisi icinde. Hele de ona eziyet eden, aşağılayıp, hor goren teyze ve eniştesinin onlara karşı değişen tutumları cok hoşlarına gidiyordu Fatma hanımın. Bir zamanlar fakir, kimsesiz bir genc kızken surekli azarladıkları kimsesiz Fatma ya, şimdi zengin olduğu icin itibar gostermeleri onu insanlara karşı daha da acımasız yapıyordu. Aslında insanların ona değil de parasına itibar ettiklerinin farkına varamayacak kadar da kor olmuştu gozleri. Gecmişini tamamen unutan, şukretmeyen, israf eden, gosterişe kapılıp Rabbini bile unutacak kadar kendisini kaptıran Fatma hanım her gecen gun daha da fazlalaştırıyordu bu durumunu.Eşi de ondan farksızdı.Artık helalle haramı birbirine karıştırır hale gelmiş;

- Para gelsin de nereden, kimden ve nasıl gelirse gelsin diyebilecek kadar değişmişti.

Kendilerinde kalmayan iyilik ve doğruluğu,durustluğu ve yardımlaşma duygusunu doğal olarak cocuklarına da anlatamıyorlar onları tamamen Yaradan dan uzak bir şekilde yetiştiriyorlardı.Fatma hanım, bunun farkında bile değildi maalesef. Ta ki eşini, icki ve kumar illetine kaptırana kadar. O bir zamanlar kurtarıcısı olarak duşunduğu eşinin sermayelerini başka kadınlarla tuketip onları eski yaşantılarına mahkum ettirene kadar. Parayla kazandıkları sahte itibarları yok olana kadar. Yapmacık dostlarının yavaş yavaş etraflarından cekilmelerine şahit olana kadar.Gelen hacizlerle evini eşyalarını kaybedip eski yaşantısından daha da kotu bir duruma gelene kadar.

Eşini ayık bulamadığı icin tum yuku omuzlarında hissederek, bir fabrikada iş bulup hem calışıp hem de cocuklarıyla ilgilenmeye başlamıştı. Bu arada cocukları buyumuş, buyuk oğlu askere gitmiş, ortanca oğlu universite de okuyor, en kucuk oğlu ise lise son sınıftaydı.Ne kadar cabuk gecmişti yıllar. Hayatını ne kadar da cabuk tuketmişti. Yılların su gibi akıp gitmesine,boş ve amacsız yaşantısına bir son veremeden orta yaşı coktan gecmişti. Paranın onu bu derece değiştireceğini asla duşunmezken ne hale gelmişti farkında olmadan. Bir zamanlar hayatına o yon verirken, bu defa hayat onu yonlendirmişti. Bunun farkına cok gec varabilmişti ama. Şimdi tovbe etmek, ağlayıp sızlamak, pişmanlık ifade eden sozler sarf etmek ne fayda sağlardı ki ona? Bir ruyadan uyanır gibi uyanmış,yaptıklarının farkında,yureğindeki eziklikle cocuklarının hatırına surdurmeliydi yaşamını. Onları buyutmeli, imanlı birer insan olabilmeleri icin uğraş vermeliydi.

‘Ağac yaşken eğilir’

sozu cok doğruydu. Oysa o, tuketme ve harcama cılgınlığına daldığında cocukları coktan buyumuş,bir şeyleri anlatma yaşları coktan gecmişti. Cok gec kaldığının o da farkındaydı. Askerdeki oğlu orada evlenip onların yanına bile gelmemişti. Parasız kalmalarından onları sorumlu tutuyor olmalı ki kendini kurtarmaya yonelik bir yon cizmişti hayatına.Annesine yazdığı mektupta;

- Beni arayıp sormayın burada gayet iyiyim. Sizin yukunuzu cekecek durumda değilim.Zengin birinin kızıyla evlendim ve ailem yok dedim. Beni seviyorsanız unutun. Rıza diye bir oğlunuz yok farz edin.

Yok farz etmek bu kadar kolaymıydı peki? Tum yaşananları hic yaşamamış saymak mumkun olabilirmiydi? Yureğine taş basarak iki oğluyla ilgilenmeye başladı. Bu arada eşinin iflas durumunu kaldıramayarak kalp krizinden olmesi de eklenince ne yapacağını şaşırmıştı.Kime sığınacağını,kimden yardım isteyeceğini bilmez haldeydi.Dunyanın yukunu omuzlarında hissediyor bazen de kaldıramayacağını duşunuyor,sabahlara kadar goz yaşı dokuyordu ama sabah olup yavrularını gorduğunde de;

- Cocuklarım icin mucadeleye devam etmeliyim. Bu imtihanı kazanmalı diğer evlatlarıma şimdiye kadar veremediğim İslami bilgileri vererek onların kurtulmasına vesile olmalıyım diyerek daha bir azimle doğruluyordu coktuğu yerden. Bir zamanlar ona değer veren, onemseyen, parası olduğu icin itibar eden hicbir yakını yoktu etrafında. Sahte dostlar, parasına itibar edenler bir bir dağılmışlardı etrafından.İnsanlığa değil de maddiyata hurmet eden maskeli insanlar hayatına hic girmemişler gibi yok olmuşlardı. Dostluklar bu kadar sahte, ilişkiler bu kadar pamuk ipliğine bağlı olabilirmiydi? Duşundukce cıldıracak gibi oluyordu .

Sabah’ın erken saatlerinde rızıklarını temin etmek icin fabrikaya giderken, akşam evdeki işleri yapıyor, eve ondan once gelen yavrularına iş yaptırmıyor tum yuku omuzlamasına rağmen bu da yetmiyordu.Oğullarıyla aralarında ucurum gittikce kapanması imkansız hale gelerek iyice acılmıştı. İbrahim yaşadıkları bu hayattan annesini sorumlu tutarak surekli tepkiliydi ona karşı.Her soru sorduğunda kotu bir şekilde karşılıklar veriyordu ona. Universitedeki arkadaşları gibi gezip, dolaşamamasının, onlar gibi değişik kıyafetler giyerek eğlence merkezlerinde para harcayamamalarının, her şeyden mahrum kalmalarının intikamını cıkarıyorlardı onlar icin canını dişine takarak calışan annelerinden. Dinden,imandan uzak bir hayata gozlerini acmış olan bu cocuklara İslami meseleleri anlatmak o kadar zordu ki.Buna şahit olmak cok acı veriyordu ona.

İşten eve donduğunde kucuk oğlu Yakup’un hala eve donmediğini goren Fatma hanım merakla beklemeye başladı. İbrahim her zaman ki gibi oturmuş elinde ki kitapla meşgul oluyordu.Annesiyle diyaloğa girmemek icin her zaman yaptığı bir şeydi bu. Havanın kararması uzerine Fatma hanım iyice meraklanmıştı sesi titreyerek İbrahime donup ;

- Bu cocuk neden gelmedi? Başına bir şey gelmiş olmasın.

- Ne gelecek.Kocaman cocuk.

- Oğlum bu kadar gec kalmamıştı ama.

- Kim bilir belki o da bu fare yuvasından kurtulmak icin kacmıştır.Rahat bir yerde yaşıyordur tıpkı Rıza abim gibi.

Fatma hanım bu konuşulanların onu ne kadar uzduğunu fark etmeyen oğluna bakarak karşılık verdi;

- Oğlum neden boyle şeyler soyluyorsun? Allah’a şukur ac değiliz acıkta değiliz. Şukretmemiz lazım. Bunları da bulamayanlar var.

- Sen bu ac ve acıkta olmamak mı diyorsun? Yaşamak mı bu? Adam gibi bir yemek yediğimiz yok, eğlenmek yok, harclık yok, yokların kol gezdiği bir hayat bizimki. Bizde var olan sadece yokluk. En iyisini yapıyorlar bir gun bende kacıp kurtulacağım bu iğrenc yerden. Bol para kazanabilecek bir iş bulayım ardıma bile bakmadan terk edeceğim burayı.Siz de ne haliniz varsa gorun.Bir boğaz daha eksilir işte.

Fatma hanım ne diyeceğini şaşırmış,boğazında duğumlenen sozcukleri sıralayamadan yutkundu. Gozleri camda, kulakları İbrahim de kalbine coreklenip duran acı da eklenince gozlerinden yaşlar hucum etti. Ellerinin tersiyle gozyaşlarını silerken dayanacak guc bulamıyordu kendinde. Kendini yapayalnız ve caresiz hissediyordu. Tek sığınağı Yaradanıydı. Dua ederken kapıdan sesler gelince koşarak actı kapıyı. Gelen oğlu Yakup tu. Oğluna yanaşıp sımsıkı kucaklamak, bağrına basmak istedi ama Yakup eliyle annesini kendinden uzaklaştırdı.

- Oğlum cok merak ettim. Nerede kaldın? Hic bu kadar gecikmezdin ne oldu?

- Bundan sonra boyle. Okuldan sonra calışacağım. Arkadaşlarla iş bulduk. Senin verdiğin yetmiyor ne yapalım.

- Ne işi bu oğlum?

- Boş ver sen para gelecek ya ona bak.

İbrahim merakla atıldı soze;

- Yakup parası guzelse bende calışayım. Ne işi olursa olsun. Yeter ki bol para versinler.

- Cocuklar sakına haram olan bir iş yapmayın. Allah hesabını sorar mutlaka. Uc gunluk dunyada iyi yaşayayım derken ahiretinizi mahvetmeyin.

- Sen merak etme anne inan tıpkı babam gibi olacağım. Cok para kazanan hali gibi. Onları yiyip cocuklarını zor durumda bırakan hali gibi değil.

- Neden boyle konuşuyorsunuz cocuklar. Takdir boyleymiş. Nasipten otesi olmuyor işte.

- Ne nasibi ya. Anne şunu kafana sok, babam paraları başka kadınlarla bitirdi tamam mı. Nasip falan değil. Onu, hayatım boyunca affetmeyeceğim. Bu halde olmamızın tek sebebi o. Bu gerceği kimse değiştiremez.

Fatma hanımın boğazında kelimeler duğumlendi. Soyleyecek soz bulamıyordu oğullarına. Artık iyice şartlanmış cocuklarına ne soyleyebilirdi ki? Sessice mutfağa yoneldi. Gozyaşlarını icine akıtarak yemeği hazırladı.İştahla yemek yiyen cocuklarına dalarak seyrederken kendi hicbir şey yiyemiyor sadece icin icin ağlıyordu.

Gunler bu şekilde gelip geciyor, cocuklarıyla hic konuşamaz hale gelmişti. Annelerine zerre kadar saygı duymayan,asi birer evlat olduklarını gormek onu iyice yıpratıyordu. Vaktinden once cokmuş,hem fabrika hem de evdeki işleri yapamaz hale gelmişti.Bunu gormelerine rağmen cocukları yine de ona yardımcı olmuyor, umursamıyorlardı bile. Bu arada İbrahim, aynı işte calıştığı bir kızla evlenip bir ev tutmuşlardı. Anne si ve kardeşinin halini hatırını sormaya bile gelmiyordu. Karısı beğenmediği icin evlerine bile gelmiyor,onları ve yaşadıkları yeri kucumsuyordu.Fatma hanım onlara gittiğin de onunla hic ilgilenmiyorlar,bir an once gitmesi icin bekliyor gibiydiler.Yakup zaten kendi halinde eve surekli gec geliyor,annesinin soru sormasına bile fırsat vermiyordu.Bu gec gelmeler ve şupheli halleri annesini cok duşunduruyor,yasal olmayan bir şeyler yaptığını duşunmek bile istemiyordu.Ama korktuğu başına gelmiş,bir dukkanı soyarken yakalanan kucuk oğlu hapse girmişti bile.Yaptığı hatanın bedelini senelerce hapiste yatarak odeyecekti. Ya annesi, onu zorluklarla buyuteyim diye canını dişine takan annesi bu olayı nasıl hazmedecekti. Bir anda bol para kazanma hırsı onu ne hale getirmişti. Tum olumsuzlukların ust uste gelmesinden dolayı artık tahammul gucu kalmamış,hayatın yukunu taşıyamaz hale gelen vucudu yığılıp kalmıştı. Komşuları İbrahimi cağırdılar. Bitkin bir şekilde yatan annesinin yanına gelen İbrahim neşesi kacmış ağabey ve kardeşine kızıyordu.

- Bana yukleyip kacın bakalım.Ben ne yapacağım. Karımla aram mı acılsın?Annemi bizim evde istemiyor.Ne yapayım şimdi.

Fatma hanım titreyen sesiyle zorlanarak cevap verdi;

- Sen merak etme yavrum. Ben burada yaşarım. Sizin keyfinizi kacırmam.

- Nasıl yaşayacaksın. Kirayı verememişsin. Ev sahibi beni buldu. Elimde ki son parayı ona verdim.Ben de kiracıyım biliyorsun. İki evin birden kirasını nasıl vereyim. Of ya ne yapacağım şimdi.

- Oğlum uzme kendini ben başımın caresine bakarım.

- Bu evi boşaltalım. Sen tek kişisin iki odaya ne gerek var. Tek odalı bir ev tutalım sana.Kirası da az olur tamam mı?

Fatma hanım soyleyecek soz bulamıyor, caresizlikten surekli ağlıyordu. Oğlu;

- Ben akşam gelirim. Şimdi işe gitmem lazım.

- Gule gule oğlum. Gelinime selam soyle.

Yattığı yerden bile doğrulamıyordu. Akan gozyaşlarından ıslanan yastığa sarılıp hıckırarak ağlıyordu. Elinden gelen sadece buydu cunku. Aradan uc gun gecmesine rağmen İbrahim gelmemiş, ustelik haber bile gondermemişti. Belli ki eşini ikna edememişti. Onu tanıyan ve yaşadığı zorluklara şahit olan komşuları da bu duruma cok uzuluyorlardı. Sokağın cıkışında tek odalı,yıkık bir gecekonduyu tamir ederek Fatma hanımı oraya taşıdılar. En azından kira vermeyeceği icin biraz daha rahat olacağını duşunuyorlardı.Hic tanımadığı, oğulları yaşındaki delikanlılar, yuruyemeyen Fatma hanımı ellerinde taşıyarak yeni evinde ki yatağına goturduler.Komşularına baktı bir bir.Ağlamaktan kurumaya başlayan yaşlı gozleriyle, onun icin cırpınan komşularına.Kendi canından,kanından olan evlatları değil de hic emeği gecmemiş insanlara muhtac kalmıştı.Yemeyip yedirdiği,giymeyip giydirdiği, zor şartlarda yetiştirdiği evlatları yoktu yanında.Şimdi o oğullarına muhtactı ama onların her ihtiyaclarını gidermek icin gece gunduz calışan annelerinin ihtiyaclarını gidermekten acizlerdi. Komşular bir bir gidip onu yeni evinde yalnız bırakmışlardı. Arada ona yemek getiren, evini toparlayıp, supuren, Fatma ninenin tum işlerini halleden yine komşuları oluyordu. İbrahim’e soylemelerine rağmen bir kere bile gelip annesine bakmamıştı. Ne yediğini, ne ictiğini, nasıl yaşadığını hic merak etmemişti.

Tum bunları duşundu Fatma nine. Kenarları sararmış resme her baktığında gecmişe dalıp kalıyor yaptığı hataları bir turlu hazmedemiyordu.Hatalarının bedelini oduyordu sanki.Paranın esiri olmasının, vereninde alanında sadece Allah olduğunu unutmasının, Yaratıcısını unutmasının neticesiydi bunlar. Yaratıcısını unutup,cocuklarını imandan uzak bir ortamda yetiştirmesinin neticesiydi.Şimdi bu kohne evde yapayalnız kalmasının sebebi,asi evlatlar yetiştirmesiydi.Doğru olanı gosterememişti ki onlara.Guzel ornek olamamıştı.Bedelini de bu şekilde oduyordu işte.Yatağından zorla doğrulup,titreyen bacaklarına aldırmadan yavaşca ilerleyip duvarda asılı olan resmi alıp tekrar yatağına dondu.Kollarıyla sımsıkı kavradı resmi.Bir zamanlar kurtarıcı olarak duşunduğu eşi Huseyin,askerde evlenip bir daha da arayıp sormayan buyuk oğlu Rıza,tum masraflarını karşılayarak evlendirdiği ve evine misafirliğe bile gidemediği ortanca oğlu İbrahim ve utanc verici bir suctan dolayı hala hapiste olan kucuk oğlu Yakup.Hic biri yoktu yanında.

Yattığı yerde sımsıkı sarıldı bir zamanların mutluluk tablosu olan resme. Kendilerine sarılamadığı evlatlarının cansız resimlerine sarılarak ozlem gidermeye

Ertesi gun gelen komşusu onu bu şekilde buldu. Artık nefes almıyordu Fatma nine. Yaradanına gitmişti. Boş olan bu dunyayı, kıyamadığı evlatlarını, sevdiklerini ve sevmediklerini bırakarak binlerce kez tovbe ettiği Rabbine yonelmişti.

Komşusu Fatma ninenin elindeki resmi almak istese de son kalan gucuyle sımsıkı kavramış resmi bir turlu alamadı elinden. Belli ki ozlem ve hasretini dindirmek istercesine kenarları sararmış bu siyah beyaz resme sarılarak yonelmişti onu yoktan var eden Rabbine...

Alıntıdır