
Huşu, kalbin AllÂh muhabbeti ve korkusuyla dolu olması, uzuvların da bu duygularla huzur ve sukûn bulmasıdır.
Huşû, aslı kalpte, tezÂhurleri bedende olmak uzere iki taraflıdır. Kalbe Âit tarafı; Rabbin azamet ve celÂli karşısında kendi hicliğini idrÂk ederek, nefsi, Hakk ’ın emrine boyun eğdirmek, son derece yuksek bir edeb, tÂzîm ve saygı hissi duymaktır. Dış gorunuşle alÂkalı yonu de, bedenin uzuvlarında bu duygunun tesiriyle bir vakar ve sukûnetin meydana gelmesidir. Mesel namazda gozlerin etrÂfa değil, onune ve secde mahalline bakması gibi…
HayÂtın ve ibÂdetlerin huşû icinde nasıl yaşanacağının en guzel misallerini Peygamber Efendimiz ’in ve ashÂb-ı kirÂmın ornek hayÂtında muşÃ‚hede etmekteyiz. HayÂtının hicbir safhasını Âhiret gerceğinden ayrı mutÂlaa etmeyen AllÂh Rasûlu -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-, ibÂdetlerde de son nefesteki hÂlet-i rûhiyeye burunmenin luzûmuna dikkat cekmiştir.
Nitekim bir sahÂbî, RasûlullÂh -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’e gelerek:
“–YÂ RasûlallÂh! Bana oğut ver, ancak kısa ve oz olsun!” dedi. Bunun uzerine Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-:
“–Namazını, (hayÂta) ved eden bir kimsenin namazı gibi kıl! Ozur dilemen gereken bir sozu soyleme! İnsanların elindekilere tamah etme!” buyurdular. (İbn-i MÂce, Zuhd, 15; Ahmed, V, 412)
SALİH MUMİNLERİN EN MUHİM HASLETİ
İbÂdetler ancak mÂnevî teyakkuz, huşû ve tefekkur ile îf edildiğinde kıymet kazanır. AshÂb-ı kirÂmın ve onları guzelce tÂkip eden sÂlih mu ’minlerin en muhim hasleti de bu kalbî kıvÂma sÂhip olmalarıdır. Nitekim AbdullÂh bin Mes ’ûd -radıyallÂhu anh-, dostlarına şoyle derdi:
“–Siz, ashÂbdan daha cok namaz kılıyor ve daha cok gayret gosteriyorsunuz. LÂkin onlar sizden daha fazîletliydiler.”
“–Ne ile bizden daha fazîletli oldular?” denilince de:
“–Onlar dunyÂya karşı sizden daha zÂhid, Âhirete karşı sizden daha rağbetli idi.” derdi. (İbnu ’l-Cevzî, Sıfatu ’s-Safve, Beyrut 1979, I, 420)
NAMAZDA HUŞUNUN EHEMMİYETİ
Namazdaki huşû hÂli o derecede muhimdir ki, kulun kurtuluşa giden yolu bu kapıdan gecer. Zîr Mu ’minûn Sûresi ’nde:
“Muhakkak ki (şu) mu ’minler felÂh bulmuştur: Onlar, namazlarında huşû icindedirler.” (el-Mu ’minûn, 1-2) buyrulmaktadır.
Peygamber Efendimiz de, kulun, namaza riÂyeti nisbetinde muÂmele goreceğini şoyle haber vermektedir:
“Kul namaz kılar fakat namazının ancak onda biri, dokuzda biri, sekizde biri, yedide biri, altıda biri, beşte biri, dortte biri, ucte biri veya yarısı kendisi icin yazılır.” (Ebû DÂvûd, SalÂt, 123-124/796)
YÂni kul icin ancak huşû ve huzûr ile kıldığı namazın sevÂbı vardır.
Yine Rabbimiz, namazı huşû ile kılmanın nasıl mumkun olabileceğini şoyle îzÂh etmektedir:
“Sabır ve namaz ile AllÂh ’tan yardım isteyin. Şuphesiz ki o, huşû sÂhibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir. Huşû sÂhipleri kendilerinin hakîkaten Rablerine kavuşacaklarına ve O ’na rucû edeceklerine inanırlar.” (el-Bakara, 45-46)
YÂni namazı, bir gun muhakkak Rabbinin huzûruna cıkacağı, eninde sonunda O ’na donup hesap vereceği şuuruyla kılan bir kimse, gercek huşû hÂline ulaşmış olur.
Namazdaki bu huşû hÂli devÂm ettikce, zamanla mu ’minin butun hayÂtını kuşatır. Bunun icindir ki, Hazret-i MevlÂn -kuddise sirruh-, «Onlar, namazlarında dÂimdirler.» (el-MeÂric, 23) Âyet-i kerîmesini işÃ‚rî olarak:
“Namazdan sonraki hÂlin de aynen namazdaki gibi olmasıdır.” şeklinde tefsîr eder.
Bu hÂle erebilmek icin de, samîmî ve derûnî bir gonul rÂbıtası ile AllÂh Rasûlu -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’in ulvî ahlÂkından nasîb alarak O ’nunla aynîleşmek zarûreti vardır. Zîr Efendimiz -aleyhissalÂtu vesselÂm- şoyle buyurmuştur:
“…AllÂh TeÂlÂ, huşû dolu, huzunlu, merhametli, insanlara hayrı oğretip AllÂh ’a itaat etmeye cağıran her kalbi sever. Katı, boş şeylerle meşgul olan, rûhunun tekrar kendisine iÂde edilip edilmeyeceğini bilmediği hÂlde butun geceyi uykuyla geciren ve AllÂh ’ı cok az zikreden her kalbe de buğzeder.” (Deylemî, I, 158)
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları
HUŞU NEDİR?
MUMİNLER HUŞU İLE NAMAZ KILARLAR
İslam ve İhsan