
Butun ibÂdetlerin kalbî hassÂsiyetler icerisinde ed edilmesi îcÂb eder. Şuphesiz ki ibÂdetlerin en başta geleni de; dînin direği, mu ’minin mîrÂcı ve CenÂb-ı Hak ’la mulÂkÂtı olan namazdır.Rabb ’imiz, sırf şeklen ve bedenen ed edilen, rûhun iştirÂk etmediği bir namazı kabûl etmiyor. HattÂ:
“Yazıklar olsun o namaz kılanların hÂline ki, onlar namazlarını ciddiye almazlar.” (el-MÂûn, 4-5) buyuruyor.
RÂzı olduğu bir namazı ise şoyle bildiriyor:
“Muhakkak ki (şu) mu ’minler felÂh bulmuştur: Onlar, namazlarında huşû icindedirler.” (el-Mu ’minûn, 1-2)
Namazda huşûun zirvesini de Peygamber Efendimiz (s.a.v) şoyle ifÂde buyurmuşlardır:
“…Namazını, (hayata) ved eden bir kimsenin namazı gibi kıl!..” (İbn-i MÂce, Zuhd, 15; Ahmed bin Hanbel, Musned, V, 412)
NAMAZDA KALBİN KIBLESİ Namazda vucûdun kıblesi KÂbe olduğu gibi, kalbin kıblesi de CenÂb-ı Hak olmalıdır. ZÂhirî ve bÂtınî ÂdÂbına riÂyetle kılınan namaz; kulu yanlışlıklardan, aşırılıklardan, hudutların dışına cıkmaktan koruyan bir zırh olur. Âyet-i kerîmede:
“…Muhakkak ki namaz, hayÂsızlıktan ve kotulukten alıkoyar…” (el-Ankebût, 45) buyrulmaktadır. Yani kişi, namaz kıldığı hÂlde şayet kotuluklerden gereği gibi sakınmıyorsa, bu hÂl, kıldığı namazın makbul bir namaz olmadığını veya en azından fireli bir namaz olduğunu gosterir.
Zira bir hadîs-i şerîfte şoyle buyrulur:
“Bir kul namaz kılar, fakat namazının ancak onda biri, dokuzda biri, sekizde biri, yedide biri, altıda biri, beşte biri, dortte biri, ucte biri veya yarısı kendisi icin yazılır.” (Ebû DÂvud, SalÂt, 123-124/796; Ahmed, IV, 321)
NAMAZIN ECRİ Yani ancak rûhÂnî duyuşlar icinde, huşû ve huzur ile kılınan namazın ecri zirveleşir ve kotuluklerden alıkoyar. Bu husustaki noksanlığı nisbetinde, namazının bir kısmı -tÂbir cÂizse- ıskartaya cıkar, boşa gitmiş olur.
Namazın boşa gitmemesi icin; CenÂb-ı Hak, kullarının, kalp ve beden Âhengi icinde, vuslata merhale olacak bir ibÂdet hayÂtı yaşamalarını murÂd etmektedir. Bu murÂd-ı ilÂhî de, hic şuphesiz sÂdece namaz ibÂdetine mahsus olmayıp, oruc, hac, infak gibi butun ibÂdetlerin zemînini teşkil etmektedir. Cunku her ibÂdetin insan rûhuna kattığı ayrı ayrı mÂnevî gıdalar vardır. TÂbiri cÂizse, bedenin alması gereken farklı vitaminler gibi, rûhun da farklı ibÂdetlerden beslenmesi zarûrîdir. Her birinin de ayrı bir ehemmiyet derecesi vardır. Namazın ayrı, orucun ayrı…
Kaynak: Dr. Murat Kaya, Ebedi Yol Haritası İslam, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan