
Cuma namazının sıhhat şartları nelerdir? İşte cevabı...
Cuma namazının sıhhat şartları...
VAKİT
Cuma namazı, Hanbelîler'in dışındaki muctehidlere gore, cuma gunu oğle namazı vaktinde kılınır; oğle namazının vaktinden once veya sonra kılınması sahih değildir. Hanbelîler'e gore ise cuma namazı, cuma gunu, guneşin bir mızrak boyu yukselmesinden itibaren oğle namazının vakti cıkıncaya1 kadar kılınabilir.
CEMAAT
Cuma namazı ancak cemaatle kılınan bir namaz olup munferiden, yani tek başına kılınamaz. Bunun yanı sıra diğer farz namazlarda imamla birlikte bir kişinin bulunması cemaat icin yeterli olduğu halde, cuma namazında cemaat olabilmek icin daha fazla kişinin bulunması, yani cemaati oluşturanların belli bir sayının altında olmaması gerekir. Cuma namazı kılabilmek icin gerekli asgari sayının kac olduğu hususunda farklı goruşler bulunmaktadır. Hanefî mezhebinde, İmam Ebû Hanîfe ve İmam Muhammed'e gore, cuma namazı icin imamın dışında en az uc kişinin daha bulunması şarttır.
Bunlar yolcu veya hasta da olsalar bu şart yerine gelmiş sayılır. İmam Ebû Yûsuf'a gore ise, imamın dışında en az iki kişinin bulunması gerekir. Cuma namazının gecerli olması icin, cemaatin sayısı, İmam Ebû Hanîfe'ye gore en azından birinci rek‘atın secdesine kadar aranılan asgari sayının altına duşmemeli, hic değilse bu sure icinde imamla birlikte hazır olunmalıdır. Ebû Yûsuf ve Muhammed'e gore iftitah tekbiri alınıncaya kadar, Zufer'e gore ise ikinci rek‘attan sonra teşehhut miktarı oturuncaya kadar hazır bulunulmalıdır. Cemaati oluşturan kişiler daha once dağılırlarsa cuma namazı gecersiz olur, yeni baştan oğle namazını kılmak gerekir.
ŞEHİR
İslÂm bilginleri cuma namazı kılınacak yerin şehir veya şehir hukmunde bir yerleşim birimi olmasını şart koşmuşlardır. Fakat gerek bu şartın ayrıntıları konusunda gerekse bir yerleşim biriminde birden fazla yerde cuma namazı kılınıp kılınamayacağı hususunda goruş ayrılıkları vardır.
Hanefîler'e gore, cuma namazı kılınacak yerleşim biriminin şehir veya şehir hukmunde bir yer olması ya da boyle bir yerin civarında bulunması gerekir. Bir yerleşim biriminin hangi durumda şehir hukmunde sayılacağı hususunda farklı rivayetler bulunmaktadır. Hanefî mezhebinde fetvaya esas olan (muft bih) goruşe gore bu kriter "en buyuk camisi orada cuma namazı ile yukumlu bulunanları alamayacak kadar nufusa sahip olma" şeklinde belirlenmiştir. Bazı yazarlarca bu kriter, bir yoneticisi olan yerleşim birimi olarak ifade edilmiştir. Şehrin civarı ifadesiyle de bu şartlardaki yerleşim birimlerinin yakınlarında bulunan mezarlık, atış alanları ve ceşitli gayelerle toplanmak icin hazırlanan sahalar ve bu uzaklıktaki yerler kastedilmektedir.
Kaynaklarda gecen bu şehir ifadesinin gunumuzde, buyuk veya kucuk yerleşim birimi olarak anlaşılması gerektiği, bu bakımdan farzı eda edecek sayıda cemaatin yerleşik bulunduğu koy, belde gibi tum birimlerde cuma namazının kılınabileceği bilginlerce kabul edilmektedir.
MÂlikîler'e gore cuma namazı kılınacak yerin, insanların devamlı oturdukları şehir, koy vb. bir yerleşim birimi veya buraların civarında bir yer olması gerekir. Bu bakımdan cadır vb. barınaklardan oluşan ve gecici olara oturulan yerlerde cuma namazı kılınamaz. MÂlikîler ayrıca, cuma namazı kılınacak yerde cami bulunmasını da şart koşmuşlardır.
ŞÃ‚fiîler'e gore de, cuma namazının insanların devamlı olarak oturdukları bir şehir veya koyun sınırları icinde kılınması gerekir. Colde veya cadırlarda yaşayanlar, yani belli bir yerleşim birimi icinde oturmayanlar sayıca ne kadar cok olurlarsa olsunlar orada cuma namazı kılamazlar.
CAMİ
Bir yerleşim biriminde birden fazla yerde cuma namazı kılınıp kılınamayacağı konusunda farklı goruşler bulunmaktadır. Butun mezhepler bir şehirde kılınan cuma namazının mumkun olduğunca bir tek camide kılınması gerektiği uzerinde durmuşlardır. Cuma, toplanma, bir araya gelme gibi anlamlar icerdiğinden, bu şart da esasen toplanma, bir araya gelme ve bu suretle birlik ve butunluk oluşturma esprisiyle ilgilidir. Bu espriyi her zaman canlı tutmak gerekmekle birlikte, gunumuzde cok buyuk sayılarda insanların yaşadığı şehirler goz onune alındığında, cuma namazını bir veya birkac yerde kılmayı soz konusu etmek, hem bu buyuklukte cami olamayacağı icin hem de ulaşım şartları acısından, mumkun ve anlamlı değildir. Bu konuda Hanefî mezhebinin ve oteki mezheplerin goruşleri genel hatlarıyla şoyledir:
Ebû Hanîfe'den bu konuda nakledilen iki goruşten birine gore bir şehirde yalnız bir yerde cuma namazı kılınabilir; diğerine gore ise bir şehirde birden fazla yerde cuma namazı kılınabilir. İmam Muhammed bunlardan ikincisini benimsemiştir. Ebû Yûsuf'a gore ise, şehrin ortasından nehir gecip de şehri ikiye boluyorsa veya şehir zayıf ve yaşlı kimselerin cuma kılınan camiye gelmelerini zorlaştıracak olcude buyuk ise bir şehirde iki yerde cuma namazı kılınabilir; bu durumlar soz konusu değilse sadece bir yerde kılınır.
Hanefî mezhebinde fetvaya esas olan ve kuvvetli bulunan goruş, bir şehirde birden fazla cami bulunması halinde butun camilerde cuma namazı kılınmasına cevaz veren goruştur; ki bu zaten, Ebû Hanîfe'den nakledilen iki goruşten biri ve aynı zamanda İmam Muhammed'in goruşudur.
ŞÃ‚fiîler'e gore, bir şehirde birden fazla cami bulunsa bile, birden fazla yerde kılmayı zorunlu kılan sebepler olmadıkca sadece bir camide cuma namazı kılınır; boyle bir sebep yokken, birden fazla camide cuma namazı kılınsa, sadece namaza ilk başlayanların cuma namazları sahih olur, diğerlerininki sahih olmaz. Bu durumda diğerlerinin sonradan oğle namazı kılmaları gerekir. Ancak, şehrin cok buyuk olması sebebiyle, cuma namazı icin herkesin bir yere toplanması cok zor olursa veya guvenlik, sağlık vb. konularda ciddi endişeler bulunması sebebiyle bir yerde toplanılmasında sakınca varsa, ihtiyac durumuna gore, bir şehirde birden fazla yerde cuma namazı kılınabilir. Bu tur sebeplerden dolayı, bir şehirde birden fazla yerde cuma namazı kılınırsa, buralarda cuma namazı kılanların ayrıca oğle namazı kılmaları gerekmez.
İZİN
Hanefîler, cuma namazını devlet başkanı veya temsilcisinin ya da bunlar tarafından yetkili kılınan bir kişinin kıldırması gerektiğini ileri surmuşlerdir. Hanefîler'in dışındaki diğer mezhepler cuma namazının gecerliliği icin bu şartı aramazlar. Ancak Hanefîler'in dışındaki bazı bilginlere gore de, bazı durumlarda mesel zorunlu olmadığı halde birden fazla yerde cuma namaz kılınması durumunda sadece devlet başkanı veya temsilcisinin kıldırdığı cuma namazı sahihtir. Bir camide cuma namazı kıldırması icin kendisine yetki verilen kimse, o camide cuma namazını kendisi kıldırabileceği gibi bir başkasına da kıldırtabilir. Namaz icin verilen izin hutbe icin de gecerlidir. Cuma namazı, HulefÂ-yi RÂşidîn doneminden hemen sonra siyasî bir icerik kazanmaya başlamıştır. Bazı yorelerde ve donemlerde, hutbelerde Ali'ye, bazı donemlerde veya yerlerde de MuÂviye'ye lÂnet okunduğu gorulmuş; hutbe bir anlamda, siyasî kanaatin ve hangi tarafta olunduğunun gostergesi haline gelmiştir. İleriki zamanlarda ise hutbenin biri adına okunması, onun isyan bayrağını cektiği ve siyasî bağımsızlığını ilÂn ettiği anlamına gelmeye başlamış, dolayısıyla hutbe ve cuma namazı Âdeta siyasî bir sembol olmuştur. Tarih kitaplarında, adına hutbe okutmak veya adına hutbe okunmak şeklinde yer alan ifadeler de cuma namazının zaman icerisinde siyasal bir icerik kazandığını gostermektedir. Ozellikle AbbÂsîler'den itibaren resmî veya yarı resmî mezhep durumunda olan Hanefî mezhebinin Âlimleri ister istemez bu siyasî konjonkturden etkilenmişler ve cuma namazı icin daha once bulunmayan birtakım şartlar ileri surmek durumunda kalmışlardır.
Dolayısıyla cuma namazı kılmak icin devlet başkanının izninin aranması şartı eski siyasî iceriğini kaybetmiş olduğu icin, gunumuzde bu şartı aramaya gerek kalmamıştır. Ote yandan, bu şartın hÂl gecerliliğini koruduğu duşunulse bile, bir ulkede camilerin yapılmasına izin verilmesi, imamların maaşlarının devlet tarafından odenmesi ve bu işler icin kamusal bir orgutlenmenin mevcut olması, cuma namazının kılınması icin de izin sayılır ve şart yerine gelmiş olur.
Sonraki Hanefî fıkıhcılar, devlet başkanının veya izninin bulunmaması durumunda bir cemaat teşkil edebilen muslumanların, aralarından birine cuma imamlığı selÂhiyeti vererek bu namazı kılabileceklerine fetva vermişlerdir. Cuma kılınan yerin herkese acık olması anlamında genel izin de (izn-i Âm), bazı kitaplarda ayrı bir şart olarak değerlendirilmekle birlikte, bir anlamda devlet başkanının izni kapsamında yer alır.
Hanefîler'e gore, bir yerde cuma namazı kılınabilmesi icin, o yerde cuma namazı kılınmasına, yetkili kimse tarafından herkese acık olmak uzere izin verilmesi şarttır. Buna gore, belli bir yerde bulunan kimseler, cuma namazı kılınmasına izin verilmiş camide, sadece belirli kimseler girmek kaydıyla cuma namazı kılamazlar. Ancak başka kimselerin de girmesine musaade edildiği halde, başka kimseler gelmese ve sadece oradaki kimseler kılsalar, cuma namazları sahih olur.
Guvenlik ve gizliliğin korunması gibi sebeplerle herkese acık olmayan yerlerde bulunan cemaat cuma namazı kılabilir. Burada izn-i Âm şartı zaruret sebebiyle kalkmış olur.
HUTBE
Cuma namazının sıhhat şartlarından birisinin de hutbe olduğu hususunda fakihler goruş birliği icindedirler. Ancak cuma namazının sıhhat şartlarından olan hutbenin rukunleri ve gecerlilik şartları konusunda mezhepler arasında goruş farklılıkları vardır.
Hutbe, birilerine hitap etmek, bir şeyler soylemek demektir. Haftada bir gun bir mekÂnda toplanmış olan muminlerin başta dinî konular olmak uzere, onların hayatlarını kolaylaştıracak, ilişkilerini uyumlu hale getirecek her konuda aydınlatılması icin hutbe bir vesile ve bir fırsattır. Hutbe esasen bu amacı gercekleştirmek icin duşunulmuştur; bu sebeple cemaatin bilip anladığı bir dille irad edilir.
Cuma namazının bir parcasını teşkil eden hutbenin varlığı, fıkhen gecerliliği veya en guzel şekilde ifası icin bazı şartlar aranır. Bunlar ilmihal dilinde hutbenin rukunleri, şartları ve sunnetleri olarak anılır.
Kaynak: İslam İlmihali 1, TDV Yayınları
İslam ve İhsan