Namazın hikmet ve faydaları nelerdir? Namaz şifa verir mi? Manevi ve uhrevi pek cok faydası olan namazın farz olmasının hikmeti...Namaz, tekbir ile başlayıp selÂm ile son bulan, belli fiil ve sozleri icine alan bir ibadettir.[1] Namazın mÂnevî ve uhrevî boyutu cok yucedir. Bu sebeple dinin direği kabul edilmiştir. Hatta namaz kelimesi, din karşılığında bile kullanılır olmuştur. Nitekim Hz. Şuayb ’in (a.s.) kavmi ona:
“Ey Şuayb! Babalarımızın taptığı (putları) terketmemizi veya mallarımız hususunda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgecmemizi sana namazın mı emrediyor?” diyorlardı. (Hûd, 87)
Buyuk Hak dostlarından Mirz Mazhar CÂn-ı CÂnÂn (k.s.) şoyle buyurur:
“Her amelin bir keyfiyeti vardır. Namaz, butun keyfiyetleri kendisinde toplamıştır. O, Kur ’Ân-ı Kerîm tilÂveti, tesbîhÂt, salevÂt-ı şerîfe ve istiğfÂr gibi zikirlerin nurlarını ihtiv eder. Eğer namazın edebleri hakkıyla yerine getirilirse, Asr-ı SaÂdet ’in hallerine benzeyen en sağlam ve doğru haller namazda hÂsıl olur.” (Abdullah Dehlevî, MakÂmÂt-ı Mazhariyye, İstanbul 2002, s. 73)
NAMAZIN HİKMET VE FAYDALARI Namazın bu yonunu anlatmak cok uzun surer. Biz burada namazın faziletlerinden[2] ziyÂde bir kısım hikmet ve faydalarına temas edeceğiz:
Namaz, insanı kotuluklerden, cirkinliklerden ve taşkınlıklardan alıkoyar, ilgi ve temÂyullerin başıboş ve kontrolsuz bir şekilde tatmîn edilmesini engeller. Âyet-i kerimede şoyle buyrulur:
(Resûlum!) Sana vahyedilen Kitab ’ı oku ve namazı kıl! Muhakkak ki namaz, hayÂsızlıktan ve kotulukten alıkoyar. Allah ’ı zikretmek şuphesiz en buyuk iştir. Allah yaptıklarınızı bilir.” (Ankebût, 45)
Bir kişi Peygamber Efendimiz ’e gelerek:
“–Falan zat gece namaz kılıyor, sabah olunca da hırsızlık yapıyor” dedi. Resûlullah (s.a.v) şoyle buyurdu:
“–Hakîkî namaz kılıyorsa, bu namazı ve namazda okuduğu KurÂn Âyetleri, onu yaptığı kotu fiilden uzaklaştıracaktır.” (Ahmed, II, 447)[3]
Cunku hakkıyla kılınan namaz, sahibine rûhî bir olgunluk kazandırır ve kalbinin huşû[4] ile dolmasını sağlar. Kalbi huşû ile dolan kişi de Allah ’ın rÂzı olmadığı şeylerden buyuk bir titizlikle sakınır ve boylece gunahlardan arınır. Boylece mu ’min, Allah rızÂsı icin namaz kılarken, aynı zamanda kotuluklerden ve nefsin arzularından da muhafaza edilerek hem dunya hem de Âhiret hayatını ıslah etmiş olur.
İbÂdetlerin en mustesnÂsı olan namaz, Allah ’a ilticÂnın da en mustesnÂsıdır. Bu itibarla herhangi bir gucluk, sıkıntı, musîbet, felÂket, cile, azap ve gazap tecellîleriyle karşılaşıldığında hemen namaza sarılmalıdır. Bu, Peygamber Efendimiz ’in hayatında sıkca tatbik ettiği bir sunnet-i seniyyesidir.
NAMAZDAN MAKSAT NEDİR? Namazdan maksat Allah ile daha diri, daha yakın, daha muessir bir bağlantı kurmaktır. Bu maksatla yapılan başka bir hareket, namazın yerini tutamaz. Ancak bu yaklaşma ve beraber olma tecrubesinde zihin, şuur ve beden, işbirliği yapmalıdır. Ellerimizi yukarıya kaldırarak onumuzdeki dunya işlerini, mÂsivÂyı (Allah ’tan başka ne varsa hepsini) arkaya atarız, sonra O ’nun kelamı ile konuşmaya başlarız. Bu konuşma bizde bir hasret, bir iştiyak, bir vuslat arzusu uyandırır, bu arzuyu tatmin icin ilÂhî huzurda eğiliriz. Bu hareket iştiyÂkımızı biraz daha ziyadeleştirir, yerlere kapanmak isteriz. Bu da tam olsun diye tekrar duzelir ve oradan secdeye varırız. Secde kulun Allah ’a en yakın olduğu andır, orada mirac yaşanır. Sonunda oturur tahiyyÂt okuruz; tıpkı mirac gecesi CenÂb-ı Hak ile Peygamber Efendimiz ’in selamlaştıkları gibi... Yani namazla miraca cıkar, tahiyyatta Âdeta Yuce Rabbimize kavuşup selamlaşırız.
İnsan, secdeye vardığında, kendisiyle yuz yuze gelir ve derûnî Âlemine yonelme fırsatı bulur. Avrupa ’da yaşayan bir arkadaşım şoyle anlatmıştı: Namaz kılacağımız zaman musluman olmayan bazı arkadaşlara, “Gelin bizimle birlikte siz de namaz kılın! Nasıl olsa siz de Allah ’a inanıyorsunuz!” derdim. Bu arkadaşlardan daha sonra musluman olan birisi bana şunu soyledi:
“–Hani sizinle birlikte namaz kılmıştım ya, vallahî secdeye vardığımda ilk defa kendimle yuz yuze geldim. Hayatımda hic bu kadar hoş bir Ân yaşamamıştım...”
Bir kişi yanlış bir hareket yaptıktan sonra namaza durur, Allah TeÂl ’nın huzûruna cıkarsa, gercekten onem verilmesi gereken şeyin ne olduğunu daha iyi gorebilir ve bu da ona geri donup hatÂsını duzeltme gucu verir. İnsan namaza daha fazla vakit ayırdıkca kendisi hakkında daha cok duşunme imkÂnı bulur.
Diğer taraftan namaz, insanı yalnızlık psikolojisinden kurtaran en tesirli ilactır. İnsanların birbirinden uzaklaştığı ve ferdiyetciliğin giderek hÂkim olduğu gunumuzde medeniyetin bir hastalığı da yalnızlık hissidir. Namaz, ister ferdî olarak isterse cemaatle kılınsın, insanın yalnızlık hissini gunde en az beş defa gidermektedir. Cunku namaz insanı Allah ’ın huzûruna goturduğu icin tek başına kılsa bile ona yalnız olmadığını hatırlatır. Cemaatle kılındığında ise insanı hem Allah ’ın huzûruna goturur hem de diğer insanlarla bir araya getirir. Bu konuda bilhassa cemaatle kılınan namaz daha muhim ve tesirlidir.
NAMAZ ŞİFADIR Bugun Tıp ’ta en muhim yeri işgal eden hastalıklar psikosomatik hastalıklardır. Bu hastalıklarda menfî ruh hÂlinin bedene tesiri soz konusudur. Ruh halinde duzelme olduğunda bu durum hastalık uzerinde de muspet tesir yapacaktır. Boston hastanesinden Dr. Rose Halferding diyor ki:
“Rûhî buhran icin şif verici devÂlardan biri de, hastanın guvendiği birine dertlerini acmasıdır. Hastalar şikÂyetlerini uzun uzun ve tafsilatlı olarak anlatınca rûhî istikrarsızlık zihinlerinden kayboluveriyor. Zira sadece şikÂyetlerin kayboluvermesi bile hastalık icin şifÂdır.”
Dr. Nevfel de şoyle der: “Ruh doktorları dert acacağımız şahsı secmemizi tembih ederler. Cunku her şahsa dert acılması mumkun değildir. Kendisine dert acılan adamın doktor, kanun veya din adamlarından biri olması da şart değildir. Asıl muhim olan, bu şahsın duyan, anlayan ve yardım eden biri olduğunu hissetmemizdir. Bu durumda işiten, goren ve her işin sahibi, butun hayırlar elinde olan Allah ’a iltica eden kulun hÂli nasıl olur? İnsan namaz kılınca butun bu hastalıklardan kurtulmuş olmaz mı?”
Namaz, rûhların mÂnevî gıdası olduğu gibi, aynı zamanda maddî beden icin de şifÂdır. Vucûdun, elbiselerin ve namaz mahallinin temiz olması gibi şartlar getirdiği icin, sıhhatin en muhim muhÂfızı namazdır. Ayrıca namazın, muhtelif uzuvların hareket etmesine, eklemlerin bukulmesine ve kasların gerilip gevşemesine imkÂn sağlayarak vucûda zindelik verdiği de bilinen bir hakikattir.
Resûlullah (s.a.v) karnı ağrıyan Ebû Hureyre Hazretleri ’ne:
“–Kalk, namaz kıl! Cunku namazda şif vardır” buyurmuştur. (İbn-i MÂce, Tıb, 10; Ahmed, II, 390, 403)
Dikkat edilirse, namazdaki hareketlerle insanın yaratılış şekli arasında tam bir uyum mevcuttur. Sanki insan namaz kılmak icin yaratılmıştır veya namaz insan fıtratına en uygun ibadettir. Diğer varlıklardan hicbiri, insan formunda yaratılmadığı icin, namazdaki hareketleri tam olarak yapamazlar.
Dipnotlar:
[1] Bazı insanlar, muslumanların namaz kılarken KÂbe ’ye taptığını zannetmektedir. Bu son derece yanlış bir zandan ibarettir. Muslumanlar hicbir zaman KÂbe ’ye veya Hacer-i Esved ’e tapmaz, secde etmez veya namaz kılarken ona doğru donmezler. Muslumanların namaz kılarken dondukleri yer KÂbe ’nin binÂsı değil, uzerinde bulunduğu alandır. KÂbe ortadan kaldırılmış veya restore edilmek uzere yıkılmış olsa dahi muslumanların kıblesi değişmez. (Prof. Dr. M. Hamîdullah, İslÂm ’a Giriş, s. 108) Mekke ’de putperestliğin yayılmasıyla berÂber, muşrikler tarafından KÂbe ’nin icine ve etrÂfına bircok put dikilmesine rağmen, KÂbe hicbir zaman putlara izÂfe edilmemiş, dÂim “Beytullah: Allah ’ın evi” ismiyle yÂd edilmiştir. İnsanlar şirke saplanarak tÂrih boyunca pek cok taşa ve ağaca tapmalarına rağmen, cok kıymet verdikleri hÂlde KÂbe, Hacer-i Esved ve MakÂm-ı İbrÂhîm ’e hicbir zaman ibadet etmemiş, tapmamışlardır. Bu, Allah TeÂl ’nın husûsî bir muhafazasıdır. [2] Namazın faziletleri icin bkz. Osman Nûri Topbaş, İslÂm ÎmÂn İbadet, s. 192-274 (http://www.worldpublishings.com/Deppo/Dokumanlar/fransizca_ISLAM_IMAN_IBADET.pdf); Prof. Dr. Omer Celik, Yrd. Doc. Mustafa Ozturk, Dr. Murat Kaya, Usve-i Hasene, I, 115-156 (www.usveihasene.com); Dr. Murat Kaya, Efendimiz ’den r Hayat Olculeri, s. 76-118. [3] İstatistikler “Camilerinde namaz kılınan şehirlerdeki suc oranının namaz kılınmayan şehirlere nisbetle cok daha duşuk olduğunu” gosteriyor. Mesel kişi başına duşen cinayet vakası oranı istatistiklerinde ilk yirmi ulke şoyle: 1- Kolombiya (binde 0.61) 2- Guney Afrika (0.49) 3- Jamaika (0.32) 4- Venezuela (0.31) 5- Rusya (0.20) 6- Meksika (0.13) 7- Estonya (0.107) 8- Latvia (0.103) 9- Litvanya (0.102) 10- Belarus (0.098) 11- Ukrayna (0.094) 12- Papua Yeni Gine (0.083) 13- Kırgızistan (0.0802) 14- Tayland (0.800) 15- Moldovya (0.078) 16- Zimbabve (0.074) 17- Seyşel (0.073) 18- Zambia (0.070) 19- Kosta Rika (0.060) 20- Polonya (0.056) Kırgızistan dışında bu ulkelerin hemen hepsi yuzde yuze yakın oranlarda hristiyan nufusa sahip. Nufusunun yuzde 75 ’i musluman olan Kırgızistan tek istisna olarak goze carpıyor. Dunya genelinde bir ulkede namaz kılınıyorsa orada suca meyil hep duşuk cıkıyor. Dunya bu hakîkatin farkına varmış. Bu sebeple İslam ulkelerinde cinayet oranı neden duşuk diye cok ciddî ilmî calışmalar yapılıyor. (Bkz. Cordova, Ana; “An Examinational Causes of Low Murder Rates in Islamic Societies”: American Society of Criminology). Londra, Paris ve benzeri şehirlerde, cami olan bolgedeki suc oranı, şehir geneline kıyaslansa yine aynı neticeye varılabilir. (http://www.stargazete.com/gazete/yazar/murat-birsel/namaz-sucu-engelliyor-169647.htm, 17 Şubat 2009) [4] Huşû: Allah ’a duyulan saygının gereği olarak başta namaz olmak uzere ibadetlerin edÂsı esnÂsında kalpteki sukûnet ve tevÂzu hÂli.
Kaynak: Dr. Murat Kaya, Ebedi Yol Haritası İslam, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan