
Namazın sunnetleri kac tanedir? Namazın rukunleri nelerdir? Namazın rukunleri ve anlamları...Rukunler namazın ana parcaları olup, bulunması bakımından şart gibidir. Ancak şart, namazdan once yapılması gereken şeylerdir. Rukunlere “namazın farzları” da denir.
Namazın rukunleri altıdır. İftitah tekbiri, kıyam, kıraat, rukû, secde ve son oturuşta teşehhud miktarı oturmak. Bunlardan başka, İmam Ebû Yûsuf ile İmam ŞĂ‚fi, MĂ‚lik ve Ahmed İbn Hanbel ’e gore namazda ta ’dil-i erkĂ‚na riĂ‚yet etmek bir farz olduğu gibi, İmam Ebû Hanîfe ’ye gore namazdan kendi isteği ile cıkmak da bir farzdır.
NAMAZIN RUKUNLERİ KACTIR? Namazın rukunleri 6 tanedir. Bunlar;
1. İftitah Tekbiri,
2. Kıyam,
3. Kıraat,
4. Rukû,
5. Secde,
6. Son Oturuş.
NAMAZIN RUKUNLERİ VE ANLAMLARI Aşağıda bu rukunler sırasıyla acıklanacaktır.
1) İftitah Tekbiri: Namaz kılan kişinin ayakta ve kendisinin işitebileceği kadar bir sesle “Allahu ekber” demesine “iftitah tekbiri” (AllĂ‚h ’ı ta ’zime başlama) veya “tahrime” denir. Bu tekbirle namaza girilmiş ve dış Ă‚lemle ilgi kesilmiş olur.
Hz. Peygamber ’in tekbir alırken ellerini kulak hizasına kadar kaldırdığına dair rivĂ‚yetler bulunduğu gibi, tekbir alırken, rukûa eğilirken ve rukûdan doğrulurken omuz hizasına kadar kaldırdığına dair rivayetler de vardır. Hanefîler ilk rivayetleri esas almışken, ŞĂ‚fi ve Hanbelîler “omuz hizası” uygulamasına dayanmışlardır.[1]
Tekbir, gucu yetenler icin Arapca alınır. Başka dilde olmaz. Arkasındaki cemaate duyurabilmesi icin imamın tekbiri acıktan alması mustehaptır. Dilsiz veya başka dilde tekbir getirmekten Ă‚ciz olan kimseden, tekbir getirme farîzası duşer.
İmama uymak uzere alınan iftitah tekbirinin tamamının ayakta alınması gerekir. Ayakta iken tekbir alıp, rukûda bulunan imama uymakla o rekĂ‚ta yetişilmiş olur.
İmam Ebû Hanîfe ’ye gore, Arapca dışında bir dilde tekbir getirmek de yeterlidir. Cunku Allah TeĂ‚lĂ‚ şoyle buyurmuştur:
“Temizlenen, Rabb ’inin adını anıp namaz kılan kimse mutlaka kurtuluşa ermiştir.” [2] Bu kişi de AllĂ‚h ’ı anmıştır. Ebû Yûsuf, İmam Muhammed ve İmam ŞĂ‚fi (r. anhum) ’ye gore ise, bir kimse ancak, Arapca okuyuşu guzel yapamaması durumunda başka dilde tekbir getirebilir. Eğer Arapca ’yı guzel telaffuz edebiliyorsa, başka dilde tekbir alması yeterli olmaz. Cunku Rasûlullah (s.a.v.) “Beni namaz kılarken gorduğunuz gibi namaz kılınız.” buyurmuştur.[3]
2) Kıyam: Doğrulmak, dik durmak, ayakta durmak demektir. Gucu yetenin farz veya vĂ‚cip namazlarda başlangıc tekbiri ve her rekĂ‚tta Kur ’Ă‚n ’dan okunması gerekli olan en az miktarı okuyacak kadar bir sure ayakta durması namazın rukunlerindendir. Bir rahatsızlığı yuzunden ayakta namaz kılmakta zorlanan İmran İbn Husayn (r.a.) ’ın sorusu uzerine AllĂ‚h ’ın Rasûlu şoyle buyurmuştur: “Namazı ayakta kıl, eğer buna gucun yetmezse oturarak, yine gucun yetmezse yaslanarak kıl.” NesĂ‚î ’nin rivĂ‚yetinde şu ilĂ‚ve vardır: “Eğer gucun yetmezse sırt ustu kıl. Allah kimseye gucunun yeteceğinden fazlasını yuklemez.” [4]
Bu duruma gore, hasta ayakta namaz kılmaya guc yetiremez veya ayağa kalkınca hastalığının artmasından veya uzamasından yahut da şiddetli ağrı duymasından korkarsa, namazı oturduğu yerde kılar, gucu yeterse rukû ve secdeye varır. Cunku zorluk kolaylığı celbeder, zaruretler kendi miktarlarınca takdir olunur.
Yere inip kılma imkĂ‚nı bulunamayan durumlarda, namazlar binit uzerinde îma yoluyla kılınır.
Yine bir sure ayakta kılmaya gucu yeten kimse o kadar ayakta durur, sonra oturarak namazını tamamlar. Hatta yalnız iftitah tekbirini ayakta alabilen kimse, bu tekbiri ayakta alır, sonra oturup namazını kılar, başka turlu yapamaz.
Rahatsızlığı yuzunden secdeye tam olarak eğilemeyen kimse rukû ve secdeleri gucunun yettiği kadar eğilerek îma ile yapar. İmĂ‚; namazda başı onune doğru eğmek sûretiyle yapılan işarettir.
Başı ile de îma yapamayacak kadar rahatsız olan kişi, İmam Ebû Hanîfe ’ye gore namazı iyileşme zamanına erteler. Ebû Yûsuf ’a gore ise, bu kişi goz ve kaşları ile îmada bulunur. İmam Zufer ile İmam ŞĂ‚fi ’ye gore, kalbi ile de îmada bulunarak da namazını kılar.
Başka bir rivĂ‚yete gore boyle bir hastanın guc yetirememesi bir gun ve bir geceden fazla surerse, bu sureye ait namazları aklı başında olsa bile duşer. Bunları kaza etmesi gerekmez. Cunku namaz kılmaya gucu yetmemiş olur.
Baygın veya komada olan, ya da aklı giden kişi, tam bir gun ve bir gece gecmeden kendine gelse, bu sureye ait namazları kaza eder. Bu durum bir gun ve bir geceden uzun surerse namazları duşer.
Sunnet ve mustehap namazlar, bir ozur bulunmasa da oturularak kılınabilir. Cunku nĂ‚file namazlar, kolaylık ve yumuşak muĂ‚mele esasına dayanır. Bununla birlikte, nĂ‚file namazları da ayakta kılmak daha faziletlidir, bu konuda goruş birliği vardır. Ebû Hanîfe ’ye gore, yalnız sabah namazının sunneti bunun dışındadır. Teravih namazını oturarak kılmak caiz ise de, bunda kerĂ‚het vardır.
3) Kıraat: Sozlukte, “okumak” anlamına gelen kıraat, “Kur ’Ă‚n okumak” demektir. Namazda, kıyam halinde iken bir miktar Kur ’Ă‚n okumak gerekir. Bunun en az miktarı, kısa uc Ă‚yet veya buna denk uzun bir Ă‚yettir. Kıraat diğer rukunlere gore, zĂ‚it bir rukun sayıldığı icin imama uyan kişiden duşer. İmamın okuyuşu cemaatın da okuyuşu sayılır. İmama uyan kişi, acıktan okunan bir namaz ise imamı dinler, değilse susar.
Kıraatın farz oluşu Kur ’Ă‚n ve sunnete dayanır. Âyette şoyle buyurulur:
“Kur ’Ă‚n ’dan kolayınıza geleni okuyun.” [5] Hz. Peygamber de, “Kıraatsız namaz yoktur.” buyurmuştur.[6]
Kıraat herceşit nĂ‚file namazın, vitir namazının ve iki rekĂ‚tlı namazların butun rekĂ‚tlarında, dort veya uc rekĂ‚tlı farz namazların ise herhangi iki rekĂ‚tında farzdır. Dort rekĂ‚tlı farz namazlarda kıraatın tercihen ilk iki rekĂ‚tta olması vĂ‚cip, son iki rekĂ‚tta FĂ‚tiha ’yı okumak ise bir rivĂ‚yete gore vĂ‚cip, başka bir rivĂ‚yete gore ise sunnettir.
Hanefîler dışındaki uc fıkıh mezhebine gore kıraatın en az miktarı her rekĂ‚tta FĂ‚tiha sûresinin okunmasıdır. İlk iki rekĂ‚tta FĂ‚tiha ’dan sonra bir sûre veya birkac Ă‚yet eklemek sunnettir. ŞĂ‚filere gore imama uyan kişi sesli namazda yalnız FĂ‚tiha ’yı okur, MĂ‚likî ve Hanbelîler ’e gore bir şey okumayıp sadece dinler. Ahmed İbn Hanbel ’e gore, tercihen hem dinlemeli, hem de imam ara verdiğinde okumalıdır.
Kur ’Ă‚n MeĂ‚liyle Kıraat: İslĂ‚m ’ın ilk yayıldığı beldelerde ana dilin Arapca olması ve Kur ’Ă‚n ’ın da bu dilde inmiş bulunması yuzunden, namazda Arapca ’dan başka dille kıraat meselesi, Hz. Peygamber doneminde gundeme gelmemiştir. Ancak Hz. Omer (o.23/643) doneminde Suriye, Irak ve İran beldeleri fethedilince, farklı şiveler ve başka bir dille ibadet problemi gundeme geldi. Cunku kitleler halinde İslĂ‚m ’a giren bir yoreye, ilk gunden itibaren namaz farz olduğu icin, hemen ilk namazı kılmada, başta “FĂ‚tiha” olmak uzere Kur ’Ă‚n ’dan bir bolum okumak (kıraat) gerekiyordu. Ancak Arapca bilmeyen yorelerde, yeni Musluman olan kimselerin bunu yapabilmesi belli bir zaman surecini gerektiriyordu. İşte boyle bir zamanda İranlılar, aslen İranlı olup, gencliğinde oradan ayrılarak once Hristiyan olan, İslĂ‚m ’ı haber alınca da Musluman olarak Medine ’ye yerleşen Selman el-FĂ‚risî ’ye (o.36/656) bir mektup yazdılar. Unlu Hanefî fakihlerinden Serahsî (o.490/1097) bu mektuptan şoyle soz eder: “İranlılar Selman ’a bir mektup yazdılar ve FĂ‚tiha ’yı Farsca ’ya terceme ederek kendilerine gondermesini istediler. Cunku onlar bunu, dilleri Arapca ’ya alışıncaya kadar namazlarında okuyorlardı.” [7]
Ebû Hanîfe (o.150/767) ’ye gore, Kur ’Ă‚n ’ın mûcizelik yonu, lafzı gibi anlamında da gercekleştiği icin, Arapca olarak okumaya gucu yeten kimse bile, Kur ’Ă‚n ’ın başka dildeki meĂ‚li ile namaz kılsa, bununla okuma farzı yerine gelmiş olur, ancak Kur ’Ă‚n ’ı asıl dilinde okumadığı icin kerĂ‚het işlemiş bulunur. Dayandığı delil; İslĂ‚m ’dan onceki doneme ait sahife ve kutsal kitaplardan ceşitli olay ve metinlerin, Arapca ’ya nakledilerek Kur ’Ă‚n ’da yer alması ve yukarıda sozunu ettiğimiz Selman (r.a.) ’ın mektubudur.
İmam Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed ’e gore ise, Kur ’Ă‚n ’ın mûcize yonu metin ve anlamda birlikte gercekleşir. Her ikisine gucu yetenin okuyuşu en guzel olandır. Bunlardan yalnız birisine gucu yeten onunla yetinebilir. Arapca okumayı guzel yapmaya başlayınca artık meali okuması yeterli olmaz. Bu durum rukû ve secdeye gucu yetmeyenin, îma ile (işaret yoluyla) namaz kılmasına benzer.
Ancak Hanefî mezhebinde tanınan bu ruhsat, Selman el-FĂ‚risî ’ye yazılan mektubun sonundaki “dilleri Arapca ’ya alışıncaya kadar” ifadesinden de anlaşılacağı gibi, gecici bir sureyi kapsar. Diğer yandan Ebû Hanîfe ’nin “ozur olmasa bile, Kur ’Ă‚n meĂ‚li ile surekli kıraat” goruşunden rucû ettiği nakledilmiştir. Bu konuda fetvaya esas olan Ebû Yûsuf ’la İmam Muhammed ’in goruşudur.[8]
ŞĂ‚filer ’e gore, hicbir durumda, Arapca dışındaki bir dille ibadet caiz olmaz. Guzel okuyamayan “ummî” sayılır ve namazı kıraatsız kılar. Cunku Farsca, dunya kelamı olup, tercemenin ilk cumlesinde namaz bozulur.[9]
Sonuc olarak şunu belirtelim ki, Arapca bilmeyen bir mu ’min, ibadetlerinde yıllarca okuduğu FĂ‚tiha sûresi, dua vb. lerinin anlamını da, cumle cumle ezberlemeli ve orijinalini okurken, anlam yonunu de izlemeye calışmalıdır. Bunun namazda gercek “huşû” ya yardımcı olacağında şuphe yoktur.
4) Rukû: Namazın ana unsurlarından olan rukû, kıraatten sonra, one eğilerek, baş ve sırt duz olacak şekilde eller diz kapaklarının ustune konularak yapılır. Ozru yuzunden eğilemeyen kişi, rukûu gucunun yettiği kadar yapar.
Kur ’Ă‚n ’da rukû ve secde etmeyi emreden ceşitli Ă‚yetler vardır. Bunların bazılarında “parca zikredilerek butunu kastetme” yoluyla namaz ibadeti kastedilir.[10]
Hz. Peygamber, namazını kotu bir şekilde kılmakta olan bedevîye “Sonra uzuvların sĂ‚kin olacak şekilde rukû yap, sonra uzuvların sĂ‚kin olacak şekilde secde yap.” buyurmuştur.[11]
Rukûda uc kere, “subhĂ‚ne Rabb ’iye ’l-azîm (Yuce olan Rabb ’imin adını tesbih ve tenzih ederim.)” demek sunnettir. Cunku, “O yuce olan Rabb ’inin adını tesbih et” Ă‚yeti inince, AllĂ‚h ’ın elcisi, “Siz rukûunuzda bunu soyleyiniz.” buyurmuştur.[12]
İmama rukûda iken yetişen kimse, ayakta tekbir alır, sonra rukûa varır. Bu bir tekbirle hem iftitah, hem de rukû tekbirini almış olur.
5) Secde: Secde sozlukte; “itaat, teslimiyet, tevazu ile eğilmek ve yuzu yere surmek” anlamlarına gelir. Sunnete en uygun secde şekli alın, yuz, iki ayak, iki el ve iki diz yere veya yere bitişik bir şey uzerine konularak yapılır.
Secdede alın ve burnu birlikte yere koymak vĂ‚cip, elleri ve dizleri yere koymak ise sunnettir.
Cemaatin cok sıkışık olması gibi sebeplerle yere secde edemeyen kimse; insan, hayvan, eşya ve benzeri şeyler uzerine secde edebilir. Nitekim Hz. Omer ’in şoyle dediği rivĂ‚yet edilmiştir: “Namazda, cemaat aşırı kalabalık olunca, sizden biri kardeşinin sırtı ustune secde etsin.” [13]
Atılmış yun, pamuk, saman, sunger ve kar gibi bir şey uzerine secde edildiği zaman, bunların icinde yuz kaybolup hacimleri anlaşılmaz ve yuz aşağıya tam yerleşip sertlik hissedilmezse secde caiz olmaz.
Secde sırasında ve iki secde arasında oturunca “subhĂ‚nellĂ‚hi ’l-azîm” diyecek kadar durmak Ebû Yûsuf ’a ve Hanefîler dışındaki uc mezhebe gore farz, Ebû Hanîfe ve İmam Muhammed ’e gore vĂ‚ciptir.
Rukûda uc kere, “subhĂ‚ne Rabbiye ’l-azîm (Yuce olan Rabb ’imin adını tesbih ve tenzih ederim.)” demek sunnettir. Cunku, “Yuce olan Rabb ’inin adını tesbih et.” [14] Ă‚yeti inince, AllĂ‚h ’ın elcisi, “Siz rukûunuzda bunu soyleyiniz.” buyurmuştur.[15] Diğer yandan secdede uc kere, “subhĂ‚ne Rabb ’iye ’l-a ’lĂ‚ (En yuce Rabb ’imi tesbih ederim)” demek sunnettir. Cunku, “Sebbihısme Rabb ’ike ’l-a ’lĂ‚ (En yuce Rabb ’inin adını tesbih et!)” [16] Ă‚yeti inince, Allah Rasûlu ’nun, ashĂ‚bına, “Siz de bunu, namazlarınızın secdesinde soyleyin”, buyurduğu nakledilmiştir.[17]
Her rekĂ‚tta iki secde yapılır. Bunlardan birisi bilerek terkedilse namaz bozulur, sehven terkedilse, selĂ‚mdan sonra bile hatırlansa, namaza aykırı bir şey yapılmamışsa secdeye varılır, sonra yeniden son oturuş yapılarak sehiv secdesi ile namaz tamamlanır. Cunku farz olan secde, kendi yerinden geri bırakılmıştır.
6) Son Oturuş: Namazın sonunda tehiyyatı (teşehhud) okuyacak kadar oturup beklemek namazın rukunlerindendir. İki rekĂ‚tlı namazlarda ikinci, uc rekĂ‚tlı namazlarda ucuncu ve dort rekĂ‚tlı namazlarda ise dorduncu rekĂ‚ttan sonraki oturuşlar “son oturuş” tur.
Hanefîlere gore son oturuştaki sure, teşehhud miktarıdır. Bu ise “Tehiyyat” duasını okuyacak kadar bir suredir. Butun oturuşlarda tehiyyat duasını okumak vĂ‚cip hukmundedir.
ŞĂ‚fi ve Hanbelîler ’e gore, son oturuşta farz olan oturma suresi, teşehhud miktarına ek olarak, Hz.Peygamber ’e salevĂ‚t getirebilecek, yani, “Allahumme salli alĂ‚ Muhammed” diyecek kadardır. MĂ‚likilere gore farz olan, en azından selĂ‚m vermeye elverişli bir sure oturmaktır.
Abdullah İbn Mes ’ud (r.a.) ’ten rivĂ‚yete gore, AllĂ‚h ’ın Rasûlu namazın tamam olmasını, teşehhud miktarı son oturuşa bağlamıştır.[18]
Ebû Hanîfe ve Ebû Yûsuf ’a gore, iki, uc veya dort rekĂ‚tlı bir namazın sonunda oturmaksızın, ayağa kalkılarak bir rekĂ‚t daha kılınıp secde yapılınca, bu namazlar nĂ‚fileye donuşur. Bu durumda, birer rekĂ‚t daha ilĂ‚ve edilir. Boylece fazlalık cift rekĂ‚t haline getirilerek sonunda selĂ‚m verilir. Sağlam goruşe gore, bu durumda sehiv secdesi de gerekmez.
İmam Muhammed ’e gore ise, namazda son oturuş terk edilerek, bir rekĂ‚t daha secdeleriyle ilĂ‚ve edilince, bu namaz, namaz olmaktan cıkar, nĂ‚fileye de donuşmez.
Ta ’dîl-i ErkĂ‚n: Ta ’dîl-i erkĂ‚n, namazın rukunlerini duzgun, yerli yerinde ve duzenli yapmak demektir. Duzgun yapma işi; rukûda, rukûdan doğrulmada, secdede, iki secde arasındaki oturuşta soz konusu olur. MeselĂ‚; rukûdan kıyama doğrulurken vucut dimdik bir hale gelmeli, sukûnet bulmalı, en az bir kere, “subhĂ‚nallahilazîm (Yuce olan AllĂ‚h ’ı her turlu eksiklikten tenzih ederim)” diyecek kadar ayakta durup daha sonra secdeye varmalıdır. İki secde arasında da bu şekilde bir tesbih miktarı durmalıdır.
Hz. Peygamber, namazını kotu bir şekilde kılmakta olan bedevîye namazını bu şekilde sukûnet ve vakar icinde kılmasını bildirmiştir.[19]
Ebû Yûsuf ’a ve Hanefî mezhebi dışındaki uc mezhebe gore, namazda ta ’dîl-i erkĂ‚nı yerine getirmek farz, Ebû Hanîfe ile İmam Muhammed ’e gore ise vĂ‚cip hukmundedir. Buna gore, ta ’dîl-i erkĂ‚n gozetilmeksizin kılınacak bir namazın, coğunluğa gore iĂ‚desi gerekirken, Ebû Hanîfe ve İmam Muhammed ’e gore, namazın sonunda sehiv secdesi yapmak yeterli olacaktır.
Namazdan Kendi Fiili İle Cıkmak: Namaz kılan kimsenin, namazdan kendi isteğine bağlı bir fiil ile cıkması Ebû Hanîfe ’ye gore bir rukun ve dolayısıyla bir farzdır. Namazın sonunda selĂ‚m vermek farz değil vĂ‚ciptir. Bu yuzden, bir kimse teşehhud miktarı oturduktan sonra bir tarafa selĂ‚m vermek, konuşmak, bir iş yapmak gibi fillerle namazdan cıksa bu yeterlidir. Namaz, birinci selĂ‚mda “selĂ‚m” sozunu soylemekle son bulur.
Hz. Peygamber (s.a.v.), namazlarını selĂ‚m vererek bitirmekle birlikte, selĂ‚mın farz olmadığını gostermek icin arada başka turlu amelleri de olmuştur.[20]
Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed ’e gore, teşehhud miktarı oturmakla namaz rukunleri bakımından tamamlanmış olur. Bundan sonra kendi isteği ile veya istek dışı namazla bağdaşmayacak bir fiil işlese namaza zarar gelmez. Ebû Hanîfe ’ye gore ise, bu durumda kendi isteği dışında bir sebeple namazı bozulsa, hemen abdest alıp, kendi istek ve iradesiyle namazdan cıkması gerekir. Aksi durumda namazı bĂ‚tıl olur.
ŞĂ‚fi ve MĂ‚likîler ’e gore namazdan cıkmak icin birinci selĂ‚mı vermek farzdır. Bu, birinci selĂ‚mla namaz son bulmuş olur.
Dipnotlar:
[1] bk. BuhĂ‚rî, Amel fi ’s-SalĂ‚t, 316, MevĂ‚kît, 24; Muslim, SalĂ‚t, 21-26, MesĂ‚cid, 225; Ebû DĂ‚vûd, SalĂ‚t, 115, 116, 178, 181; Tirmizî, SalĂ‚t, 63, 76, 110; İbn MĂ‚ce, İkĂ‚me, 115. [2] A ’lĂ‚, 87/14, 15. [3] BuhĂ‚rî, EzĂ‚n, 18, Edeb, 27, Ahad, 1. [4] BuhĂ‚rî, Taksir, 19; Ebû DĂ‚vûd, SalĂ‚t, 175; Tirmizî, SalĂ‚t, 157; İbn MĂ‚ce, İkame, 139; krş. Bakara, 2/286. [5] Muzzemmil, 73/20. [6] Muslim, SalĂ‚t, 42; Ebû DĂ‚vûd, SalĂ‚t, 132, 167. [7] Serahsî, Mebsût, 3. baskı, Beyrut 1398/1978, I, 37. [8] bk. Serahsî, age, I, 37; Abdulazîz el-BuhĂ‚rî, Keşfu ’l-Pezdevî, I, 25. [9] Serahsî, age, I, 37. [10] bk. Hac, 22/77; Âl-i İmrĂ‚n, 3/43. [11] BuhĂ‚rî, EzĂ‚n, 95, 122; Muslim, SalĂ‚t, 45; Ebû DĂ‚vûd, SalĂ‚t, 164; Tirmizî, MevĂ‚kît, 110. [12] bk. VĂ‚kıa, 56/96; Ebû DĂ‚vûd, SalĂ‚t, 147; İbn MĂ‚ce, İkĂ‚met, 20. [13] A. İbn Hanbel, I, 32. [14] VĂ‚kıa, 56/96. [15] bk. Ebû DĂ‚vûd, SalĂ‚t, 147; İbn MĂ‚ce, İkĂ‚met, 20; DĂ‚rimî, SalĂ‚t, 69; A. İbn Hanbel, IV, 155;. Elmalılı, age., IX, 139. [16] A ’lĂ‚, 87/1. [17] bk. Ebû DĂ‚vûd, SalĂ‚t, 147; İbn MĂ‚ce, İkĂ‚met, 20; DĂ‚rimî, SalĂ‚t, 69; A. İbn Hanbel, IV, 155; Elmalılı, age, IX, 139. [18] Ebû DĂ‚vûd, SalĂ‚t, 178; NesĂ‚î, Tatbîk, 15; DĂ‚rimî, SalĂ‚t, 84; A. İbn Hanbel, I, 422. [19] BuhĂ‚rî, EzĂ‚n, 95, 122; Muslim, SalĂ‚t, 45; Ebû DĂ‚vûd, SalĂ‚t, 164; Tirmizî, MevĂ‚kît, 110. [20] bk. BuhĂ‚rî, EzĂ‚n, 156, CenĂ‚iz, 93; İbn MĂ‚ce, SalĂ‚t, 8; Tirmizî, SalĂ‚t, 183; Ebû DĂ‚vûd, SalĂ‚t, 187, 230.
Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Donduren, Delilleriyle Aile İlmihali, Erkam Yayınları, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan