
Kur ’Ân-ı Kerim ’i tecvîd kurallarına ve tekniğine uygun olarak okumak demektir. Kur ’Ân-ı Kerim, uc mertebe uzere okunur: Bunlar; tahkîk, tedvir ve hadr ’dır.
Namazda kıraatın hukmu farzdır. İftitah tekbirden sonra eller bağlanır. Ayakta iken secde edilecek yere bakılır. Ayakta sırasıyla: a) Subhaneke, b) Eûzu-besmele, c) Fatiha sûresi, d) Kur ’an ’dan başka bir sûre daha okunur. Erkekler, sağ elin avucu, sol elin uzerinde ve sağ elin baş ve kucuk parmakları sol elin bileğini kavramış olarak ellerini gobek altında bağlarlar. Kadınlar, sağ el sol elin uzerinde olacak şekilde ellerini goğus ustune koyarlar. Erkeklerde olduğu gibi sağ elin parmakları ile sol elin bileğini kavramazlar.
Sozlukte "okumak" anlamına gelen kıraat, "Kur'an okumak" demektir. Namazda bir miktar Kur'an okumak gerekir. Namazda Kur'an, kıyam halinde iken yani ayakta dururken okunur. Namazda okunması gereken asgari miktar, kısa uc Âyet veya buna denk bir uzun Âyettir. Namazın asıl iskeletini oluşturan ve bicimini veren kıyam, rukû ve secde gibi rukunlere nisbetle kıraat, namazın zÂit ruknu olarak kabul edilir. Bu yuzden, kıyam, rukû, secde ve son oturuş, gerek cemaatle namaz kılarken gerekse tek başına namaz kılarken terkedilmediği halde, kıraat, imama uyan kişiden duşer.
Kıraat nÂfile namazların, vitir namazının ve iki rek‘atlı namazların butun rek‘atlarında, dort veya uc rek‘atlı farz namazların ise herhangi iki rek‘atında olması farzdır. Kıraatin ilk iki rek‘atta olması ise vÂciptir. İkinci rek‘attan sonraki rek‘at veya rek‘atlarda FÂtiha sûresini okumak Hanefî imamlardan yapılan bir rivayete gore vÂcip, diğer bir rivayete gore ise sunnettir.
Hanefîler'in farz namazların ilk iki rek‘atı dışında FÂtiha sûresinin okunmasını sunnet kabul etmeleri, farz namazları iki rek‘at esası uzerine değerlendirmelerinin bir sonucudur. Seferde dort rekatlı namazların kısaltılıp iki rek‘at olarak kılınması gerektiğindeki ısrarlarının da bu noktayla ilgisi vardır.
Kıraat konusundaki bu kurallar, Hanefî mezhebinde, imam olan icin ve tek başına kılan icin soz konusudur. İmama uyan kişinin kıraat yukumluluğu yoktur; kılınan namaz acıktan (cehrî, ÂşikÂre) okunan namaz ise imamı dinler, değilse susar.
Diğer uc mezhepte ise kıraatin asgari miktarı her rek‘atta FÂtiha sûresinin okunmasıdır. İlk iki rek‘atta FÂtiha'dan sonra Kur'an'dan bir sûre veya birkac Âyet daha okumak (zamm-ı sûre) sunnettir. Bu mezheplerde kıraat, imam ve yalnız başına kılan icin olduğu gibi imama uyan icin de gecerlidir. Şu var ki imama uyan kişi, sessiz namazda FÂtiha'yı ve ardından eklenecek bir sûreyi, sesli namazda ise ŞÃ‚fiîler'e gore sadece FÂtiha'yı okur; MÂlikî ve Hanbelîler'e gore bir şey okumayıp sadece dinler. Ahmed b. Hanbel'e gore, tercihen hem dinlemeli, hem de imam ara verdiğinde okumalıdır.
Besmele ŞÃ‚fiî mezhebine gore FÂtiha sûresinden bir Âyet olduğu icin, besmelenin okunması da kıraat vecîbesinin bir parcasıdır, yani namazın farzlarındandır.
1- KUR'ÂN MEÂLİYLE KIRAAT
Fakihlerin namazda kıraat ruknunu diğer rukunlerden daha hafif tuttuğu, bunun yerine getirilmesinde Âzami kolaylıklar gosterdiği, hatta bazan imama uyan kimsede olduğu gibi bunu aramadığı gorulur. Bunun icin de kıraat ruknunun ifası icin bir Âyetin okunması yeterli gorulmuş, boylece Arapca bilmeyenlerin veya telaffuzda zorlananların da yerine getirebileceği ortalama bir olcu konulmuştur. On dort asırlık İslÂm geleneği icinde, namazda kıraatın ana dille olması taleplerinin ve bunu konu olan tartışmaların ciddi olcekte gundeme gelmeyişi de bu kolaylıktan kaynaklanmaktadır.
Kıraatin namazda farz olması, Kur'an'ın tanımında mÂna ve lafız ayırımını veya boyle bir ayırımın yapılıp yapılamayacağını da gundeme getirmiştir. Fakihlerin coğunluğu boyle bir ayırıma gerek gormezken Ebû Hanîfe'nin Kur'an tanımında mÂnaya oncelik verdiği, lafzı da bu anlamın kalıpları olarak gorduğu bilinmektedir. Ancak bu tartışma namazdaki kıraat ruknunun ifa şekline ilişkin olup, butun fakihlere ve İslÂm bilginlerine gore ibadetin bicimi haricinde, Kur'an'ın anlamının oncelikli olduğu, onu okumaktan ziyade anlamanın ve iceriğiyle ilgili tefekkurun ana gayeyi teşkil ettiği kuşkusuzdur.
Ebû Hanîfe'den başka butun muctehidlere gore Arapca ezberleyip okuyabilen kimselerin namazda Kur'an'ı asıl dilinden Kur ’Ân ’dan okumaları farzdır. Hanefî mezhebine gore Arapca'ya dili donmeyen veya ezberleyemeyen kimseler oğreninceye kadar namazda Kur'an'ı (anlamını, meÂlini) kendi dillerinde okuyabilirler.
“Zelletu'l-karî” bahsinde goruleceği uzere "Namazda, kıraat ruknu yerine getirilirken Kur'an'dan olmayan bir kelime okunursa namaz bozulur."
2- GİZLİ VE ACIK OKUMANIN OLCUSU
Bir yazıyı hic ses cıkarmadan ve dili dahi kıpırdatmadan okumak mumkundur ve buna Turkce'de "icinden okumak veya sessiz okumak" denildiği gibi "gozuyle suzmek" de denilir. Ezberlenmiş herhangi bir metni mesel bir şiiri dili hareket ettirmeden ve ses cıkarmadan tekrarlamak ise "icinden okumak" olarak adlandırılmaz, belki "icinden gecirmek, zihinden tekrar etmek" denir; fakat anlam olarak icinden okumaya yakındır. Bir yazıyı fısıltı ile kendisi veya yakınında bulunanların duyabileceği bir tonla okumaya "alcak sesle okumak", bu şekilde bir iki kişinin duyabileceği bir sesle konuşmaya ise "fısıldamak, fısıltı ile konuşmak, alcak sesle konuşmak" denilir.
Namazda kıraatin cehrî yapılmasının anlamı, başkalarının duyacağı ses tonuyla okumak demektir. Buna acıktan okumak veya yuksek sesle okumak denilmektedir. Kur'Ân'ı acıktan okumanın anlamı belli olduğu icin bu konuda goruş ayrılığı olmamıştır. Fakat hafî okuyuşun anlamı ve tanımlanması konusunda farklı goruşler bulunmaktadır.
Fakihler ezberlenmiş olan FÂtiha sûresinin ve diğer sûrelerin namazda dili kıpırdatmaksızın ve ses cıkarmaksızın zihinden tekrarlanmasını okuma (kıraat) saymamışlardır; yani boyle yapmakla, namazın ruknu olan kıraatin yerine getirilmiş olmayacağını soylemişlerdir. Hic ses cıkarmamakla birlikte harfleri diliyle duzeltmenin okuma sayılıp sayılmayacağı ise tartışmalıdır. Dilin hareketinin okuma sayılmayacağını soyleyenlere gore kendi duyabileceği bir sesle, fısıldar gibi, harfleri yerlerinden cıkartmak ve niteliklerini uygulamak suretiyle kıraat etmek en doğrusudur. Kimi Âlimler ise, ezberdeki bir sûreyi ses cıkarmadan fakat dili hareket ettirerek tekrarlamanın okuma sayılacağını soylemişlerdir. Bu konuda kesin bir olcu getirmek zor olduğu icin namaz kılan kişi, kendisi hangi durumda daha fazla huşû ve kalp huzuru duyuyorsa o şekilde davranmalı; başkalarıyla birlikte toplu olarak namaz kılınan yerlerde başkalarının huşû ve kalp huzurunu ihlÂl edecek şekildeki okumalardan kacınmalıdır. Genellikle acıktan okumanın alt sınırı, bir başkasının işitebileceği derecede yuksek sesle okumak şeklinde, gizli okumanın ust sınırı ise en fazla kendi işiteceği şekilde okumaktır.
Alcak sesle okumanın tarifi yapılırken, dayanılan gerekcelerden biri "Vel techer bi salÂtike vel tuhÂfit bih vebtaği beyne zÂlike sebîlÂ" (el-İsr 17/110) Âyetidir. İcinde gecen "salÂt" kelimesine iki farklı anlam verildiği icin bu Âyet iki farklı şekilde anlaşılmaya musaittir. Kimileri Âyette gecen salÂt kelimesine kıraat (Kur'an okuma), kimileri de dua anlamı vermişlerdir. Her iki anlamı destekleyen rivayetler de bulunmaktadır. Âyete verilen birinci anlam "Kur'an okurken sesini yukseltme, tamamen de kısma; bu ikisi arasında bir yol tut" şeklindedir. Bu anlamı destekleyen rivayet İbn Abbas'tan gelmektedir. İbn Abbas'ın ifadesine gore, Hz. Peygamber yuksek sesle Kur'an okuyordu. Bunu duyan kÂfirlerin, Kur'an'a, onu getirene, gonderene ve Kur'an'ın geldiği kişiye sovmeleri uzerine Hz. Peygamber hic kimse duymayacak derecede sesini kıstı. Bunun uzerine yukarıdaki Âyet indi (BuhÂrî, “Tefsîr”, 17, 14/V, 229).
Âyete verilen ikinci anlam "Dua ederken sesini yukseltme, tamamen de kısma. Bu ikisi arasında bir yol tut" şeklindedir. Bu anlamı destekleyen husus Hz. Âişe'nin, Âyette gecen salÂt kelimesini dua olarak acıklamış olmasıdır (BuhÂrî, V, 229; Muslim, “SalÂt”, 31/I, 329-330). SalÂt kelimesinin Kur'an'da, Hz. Peygamber'in sozlerinde ve Arap dilinde hicbir şekilde kıraat anlamına gelecek bicimde kullanılmayıp "dua" anlamında kullanıldığı, ayrıca Âyetin baş tarafında "De ki: İster Allah deyin, ister Rahman deyin, hangi isimle dua etseniz, en guzel isimler O'nundur" denilerek dua etmenin emredildiği veya duadan bahsedildiği dikkate alınınca bu ikinci anlamın daha uygun olduğu soylenebilir.
3- ZELLETU'L-KARÎ
Namazda kıraat ederken her rek‘atta okunan FÂtiha sûresinin ve arkasından eklenmek uzere birkac sûrenin iyi ezberlenmesi ve okuyuşlarda titiz davranılması gerekeceği bellidir. Bununla birlikte Kur'an okurken ceşitli sebeplerle okuma hatası yapılabilir. Bu okuyuş hataları ve dil surcmesi fıkıh terminolojisinde "zelletu'l-karî" olarak adlandırılır. Okuyuş hatası, Arap olan olmayan herkes icin soz konusu olabilir. Arapca bilmeyenler icin ayrıca telaffuz ve hareke problemi de soz konusudur. Âlimler okuyuşta yapılan hataların, kıraat şartının yerine gelip gelmediğine, dolayısıyla namazın sahih olup olmadığına etkisi uzerinde duşunmuş ve bunun icin birtakım olculer getirmişlerdir.
1- Namazın rukunlerinden biri olan kıraati ifa ederken Kur'an'ın bir kelimesinin dahi anlam bozulacak şekilde kasten değiştirilmesi halinde namaz bozulur. Kasıtsız olarak yanlışlık yapmak durumunda esas alınacak olcu, değiştirilen lafzın Kur'an lafızlarından olup olmadığına bakılmasıdır. Eğer Kur'an lafızlarından olmayan bir lafız okunmuş olursa namaz bozulur. Okunan şey Kur'an lafızlarından olduğu surece zabt ve i‘rabında ve mÂnada bir bozukluk (halel) olsa bile namaz fÂsid ol Yine kelime sonlarındaki hareke yanlışları, anlamı değiştirse bile namaz bozulmaz.
2- Bir harf yerine başka bir harf okumak: Bu harfler sin ve sad harfi gibi mahrec yakınlığı bulunan harflerden ise namaz MeselÂ, "Allahu's-samed" diyecek yerde "AllÂhu's-semed" demek "fel takher" diyecek yerde "fel tekher" demek, "fethun karîb" diyecek yerde "fethun garîb" demek namazı bozmaz. Fakat Âlimlerin coğunluğu "Allahu ehad" yerine "Allahu ehat" okumanın namazı bozacağı goruşunde oldukları icin, İhlÂs sûresini okurken "dÂl" harfini, "te" gibi okumamaya dikkat etmek gerekir.
3- Mahrec yakınlığı olmamakla birlikte bazı harfler yaygın olarak karıştırıldığı icin ayırt etme zorluğu bulunan bu ceşit harflerin birbiri yerine gecirilmesi durumunda bircok fakihe gore namaz bozul Mesel "dÂt" yerine "dÂl", "zÂl" veya "zı" harfinin okunması boyledir.
4- Şeddeli harfi şeddesiz veya şeddesiz harfi şeddeli, uzun okunacak yerde kısa veya kısa okunacak yerde uzun, idgam yapılacak yerde idgamsız veya idgam yapılmayacak yerde idgam yaparak okumakla namaz bozulmaz. Mesel "iyyÂke na‘budu" diyecek yerde "iyÂke na‘budu" demekle namaz bozulmaz.
5- Kelimenin bir parcası kesilse, mesel "el-hamdu…" diyecekken, unutmak veya nefesi yetmemek veya nefesi bir sebeple tıkanmaktan dolayı, "el…" deyip, durduktan sonra "el-hamdu…" denilse veya okunacak kelime hatıra gelmeyip başka bir kelimeye gecilse coğunluğa gore namaz Cunku bu durumlarda zaruret ve kacınılması mumkun olmayan bir durum (umûm-ı belvÂ) vardır.
6- Eğer Âyete bir harf ilÂve edilse, mÂna değişmiyorsa namaz Buna mukabil, "Allahuekber" ifadesinin başına bir "e" harfi eklenecek olsa, anlam butunuyle değişeceği ve inanc noktasından riskli bir anlam cıkacağı icin namaz bozulur. Cunku "Allahuekber" sozunun anlamı, "Allah en buyuktur" şeklinde olup başına "e" harfi eklendiği zaman "Allah en buyuk mudur?" şekline donuşmektedir.
7- Anlam bozulmadığı takdirde kelimelerin yerinin değişmesiyle namaz bozylmaz Mesel "fîh zefîrun ve şehîkun" yerine "fîh şehîkun ve zefîrun" okunmasıyla namaz bozulmaz. Fakat anlam değişirse namaz bozulur.
8- Bir kimse namazda fÂhiş hata ile okuduktan sonra, donup yeniden duzgun şekilde okursa namazı cÂiz olur.
9- Kıraat esnasında az veya cok miktarda Âyet atlamakla namaz bozulmaz.
ŞÃ‚fiî ve Hanbelîler'e gore FÂtiha dışındaki okuyuşlarda kasıtlı olmamak şartıyla meydana gelen hata sebebiyle namaz bozulmaz. Bu bakımdan, ozellikle FÂtiha'yı hatasız oğrenmeye, doğru ezberleyip doğru okumaya calışmak iyi olur.
NAMAZIN RUKÛNLARI
Kaynak: İslam İlmihali 1, TDV Yayınları, 2002
İslam ve İhsan