Namaz beş vakit midir? 5 vakit namazın vakitleri belli midir? Namaz vakitleri ile ilgili ayet ve hadisler...Bir Ă‚yet-i kerîmede namazın mu ’minler icin vakitleri belli bir fariza olduğu belirtilmiştir:
“Namaz muminler uzerine vakitleri belli bir farzdır.” (en-Nisa, 103)
NAMAZ VAKİTLERİ İLE İLGİLİ AYETLER Namazın kılınacağı vakitlere de Kuran ’ın kendine has uslubu icinde sarih bicimde veya işaret yoluyla temas edilmiştir. Mesela sabah (salatu ’l-fecr) ve yatsı (salatu ’l-işĂ‚) namazları ismen zikredilmiştir:
“Ey mu ’minler! Ellerinizin altında bulunan (kole ve cariyeleriniz) ve icinizden henuz ergenlik cağına girmemiş olanlar, sabah namazından once, oğleyin soyunduğunuz vakit ve yatsı namazından sonra (yanınıza gireceklerinde) sizden uc defa izin istesinler. Bunlar, mahrem (kapanmamış) halde bulunabileceğiniz uc vakittir. Bu vakitlerin dışında ne sizin icin ne de onlar icin bir mahzur yoktur. Birbirinizin yanına girip cıkabilirsiniz. İşte Allah Ă‚yetleri size boyle acıklar. Allah, (her şeyi) bilendir, hukum ve hikmet sahibidir. (en-Nur, 58)
Diğer vakit namazlarına ise işaretlerde bulunulmuştur. Rum suresinin 17 ve 18. Ă‚yetlerinde şoyle buyrulur:
“Haydi siz, akşam vaktine eriştiğinizde, sabah kalktığınızda, akşamustu ve oğle vaktine ulaştığınızda Allah ’ı tesbih edin (namaz kılın) ki goklerde ve yerde hamd O ’na mahsustur.”
Tefsirlerde “akşam vaktine eriştiğinizde” ifadesinin akşam ve yatsı namazlarına, “sabah kalktığınızda” ifadesinin sabah namazına, “akşamustu” ifadesinin ikindi namazına, “oğle vaktine ulaştığınızda” ifadesinin de oğle namazına işaret ettiği bildirilir.
Ayrıca namazın farz kılındığı mirac hĂ‚disesinin ardından inen İsra suresinin 78. Ă‚yetinde şoyle buyrulur:
“Gunduzun guneş donup gecenin karanlığı bastırıncaya kadar (belli vakitlerde) namaz kıl; bir de sabah namazını. Cunku sabah namazı şahitlidir.”
Buradaki “dulûki ’ş-şems”in oğle ve ikindiyi, “ğasekı ’l-leyl”in akşam ve yatsıyı, “kur ’Ă‚ne ’l-fecr”in sabah namazını ifade ettiği belirtilmektedir.
Bu iki Ă‚yetin dışında:
“Gunduzun iki tarafında ve gecenin (gunduze) yakın saatlerinde namaz kıl. Cunku iyilikler kotulukleri (gunahları) giderir. Bu, oğut almak isteyenlere bir hatırlatmadır.” (Hud, 114) Ă‚yetinde gunduzun iki tarafında kılınması emredilen namazlardan biri sabah namazı, diğeri ise guneş batmadan onceki taraf olarak alındığında oğle ve ikindi, battıktan sonraki taraf olarak alındığında akşam ve yatsı olarak yorumlanmıştır. Âyette gecen zulef (gunduze yakın saatler) kelimesinin gecenin gunduze yakın olan ilk saatlerini ifade ettiği dikkate alınarak bu saatlerde kılınması emredilen namazın da yatsı namazı olduğu goruşu benimsenmiştir.
Elmalılı Hamdi Efendi bu Ă‚yetin tefsirinde şoyle der:
“Ve namaz kıldır, gunduzun her iki tarafında ve gecenin zulfelerinde yani gunduzun başlıca değişme saatlerinin ikisinde ve gecenin zulfeleri, sacakları demek olan eteklerinde, gunduze yakın olan saatlerinde.
Zulef: Zulfe ’nin coğuludur ve Arapca ’da coğul en az uc sayıdan oluştuğu icin bu Ă‚yetteki ifadeden anlaşılan sonuc, ikisi gunduzun taraflarında, ucu de gecenin eteklerinde olmak uzere tam beş vakit namaz emredilmiş olduğu acıkca bellidir. Gunduz namazlarının kırĂ‚etinde cehir (sesli okuma) meselesinde sabah namazı gece namazlarından sayıldığı icin “tarafeyi ’n-nehar”dan murad oğle ve ikindi vakitleri, “zulefen mine ’l-leyl”den maksat da akşam, yatsı ve sabah namazları olmak lazımgelir ki, İsra Sûresi ’nde de “Guneşin oğle vakti zevalinden, gecenin karanlığına kadar namaz kıl. Bir de sabah namazını kıl. Cunku sabah namazı gercekten de şahitlidir.” (İsra, 17/78) diye buyrulmuştur. Boylece oğle ile ikindiye tarafeyi ’n-nehar denilmesinin sebebi şudur: Sabah gunduzun koku, guneşin doğuşundan oğleye kadar gecen vakit ise govdesidir. Zevalden sonra oğle ile ikindi de, ta batıncaya kadar olan kısım da taraflarıdır. Şer ’an da gunduz vaktinin sabah, oğle ve ikindi olmak uzere başlıca uc bolumu, uc tarafı vardır. Nitekim bir başka Ă‚yette “Gunduzun tarafları” (TĂ‚hĂ‚, 20/130) diye gunduzun uc tarafından soz edilmiştir. Sabah namazı guneş doğmadan once olduğu icin, sabah ve akşam namazları “zulefen mine ’l-leyl”in kapsamı icinde kalmış olurlar. Boylece gunduz namazına iki taraf kalmış olur.”
Cerîr bin Abdullah (r.a) şoyle anlatır:
Bir gece Rasûl-i Ekrem Efendimiz ’le birlikte oturuyorduk. Allah Rasûlu (s.a.v), dolunaya bakarak şunları soyledi:
“–Şu dolunayı birbirinizi itip kakmadan rahatca nasıl goruyorsanız, Rabbinizi de oyle rahatca goreceksiniz. Artık guneşin doğmasından ve batmasından onceki butun namazları kılabilmek icin elinizden gelen gayreti gosteriniz.”
Bu sozlerin ardından Allah Rasûlu (s.a.v) şu Ă‚yet-i kerîmeyi okudu:
“…Guneşin doğmasından once de batmasından once de Rabbini hamd ile tesbih et; gecenin bir kısım saatleri ile gunduzun etrafında (iki ucunda) da tesbih et ki Rabbinin rızĂ‚sına erebilesin.” (TĂ‚hĂ‚, 20/130) (BuhĂ‚rî, MevĂ‚kît 16, 26; Tefsîr, 50/1; Tevhîd, 24; Muslim, MesĂ‚cid, 211)
Bu Ă‚yet-i kerime de beş vakit namazın vakitlerini veciz bir şekilde tĂ‚yin etmektedir.
Âlimlerin coğunluğu, Bakara suresinin 238. Ă‚yetinde yer alan “es-SalĂ‚tu ’l-vustĂ‚: Orta namaz” ifadesiyle ikindi namazının kastedildiği kanaatindedir. Fazileti hakkındaki bazı rivayetlere dayanarak bu namazın sabah namazı olduğunu soyleyenler de vardır.
Hadis kaynaklarında, mirac hĂ‚disesini takip eden gunlerde Cebrail (a.s) ’ın KĂ‚be ’de Hz. Peygamber ’e imamlık yapmak suretiyle beş vakit namazı kıldırdığı, her bir namazın başlangıc ve bitiş vakitlerini tatbikatıyla gosterdiği ve bunları ayrıca sozlu olarak da acıkladığı kaydedilmiştir. (Muslim, Mesacid, 176, 179)
HADİS-İ ŞERİFLER Bir gun Omer b. Abdulaziz (r.a) namazı geciktirmişti. Bunun uzerine Urve bin Zubeyr (r.a) yanına girmiş ve şunu haber vermişti:
Irak ’ta (vali olan) Mugîre bin Şu ’be de bir defĂ‚sında, aynen bunun gibi namazı geciktirmişti. Hemen Ebû Mesûd el-EnsĂ‚rî (r.a) yanına girmiş ve:
“–Ey Mugîre, bu da neyin nesi?!” demiş ve şoyle devam etmişti:
“–Bilmez misin ki Cibrîl indi ve namaz kıldı, Rasûlullah da namaz kıldı. Belli bir muddet sonra Cibril bir daha namaz kıldı, Rasûlullah da kıldı. Sonra bir daha kıldı, Rasûlullah de kıldı. Sonra o daha kıldı, Rasûlullah (s.a.v) de kıldı. Sonra bir daha kıldı, Rasûlullah da kıldı. Sonra Cibrîl:
«–İşte bununla emrolundun!» buyurdu.”
Bu sozlerin sonunda Omer bin Abdulaziz, Urve ’ye:
“–Ne soylediğine dikkat et! Namaz vakitlerini Rasûlullah ’a Cibrîl mi oğretti?” dedi.
Bunun uzerine Urve de:
“–Beşîr bin Ebû Mes ’ûd, babasından boyle naklederdi” dedi… (BuhĂ‚rî, MevĂ‚kîtu ’s-salĂ‚t, 1)
***
MuĂ‚z (r.a.) şoyle dedi:
Resûlullah (s.a.v.) beni (yonetici olarak Yemen ’e) gonderdi ve şunları soyledi:
“Sen kitap ehli olan bir topluma gidiyorsun, Onları, Allah ’dan başka ilah olmadığına ve benim Allah ’ın Resûlu olduğuma şahitlik etmeye dĂ‚vet et. Eğer onlar, bu dĂ‚vete uyup itaat ederlerse, Allah ’ın kendilerine her bir gun ve gecede beş vakit namazı kesin olarak farz kıldığını bildir. Şayet buna da itaat ederlerse, Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın, zenginlerinden alınıp fakirlerine verilmek uzere, kendilerine zekĂ‚tı mutlak surette farz kıldığını bildir. Buna da itaat edip uydukları takdirde, onların mallarının en gozde ve kıymetli olanlarını almaktan sakın. Mazlumun bedduasını almaktan da son derece cekin, cunku onun bedduası ile Allah arasında bir perde yoktur.” (BuhĂ‚rî, ZekĂ‚t 41, 63, MeğĂ‚zî 60, Tevhîd 1; Muslim, ÎmĂ‚n 29, 31. Ayrıca bk. Ebû DĂ‚vûd, ZekĂ‚t 5; Tirmizî, ZekĂ‚t 6; NesĂ‚î, ZekĂ‚t 46; İbni MĂ‚ce, ZekĂ‚t 1)
***
Talha İbni Ubeydullah radıyallahu anh şoyle dedi:
Uzaktan sesini duyup ne dediğini anlayamadığımız sacı başı dağınık Necidli bir adam Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ’in huzuruna geldi. Resulullah ’a yaklaştı. Bir de baktık ki, İslĂ‚m ’ın ne olduğunu soruyor. Bunun uzerine Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Bir gun bir gecede beş vakit namaz kılmaktır” buyurdu. Adam:
– Kılmam gereken başka namaz var mı? dedi.
– “Hayır yok! NĂ‚file olarak kılarsan o başka” buyurdu. Resûlullah sallahu aleyhi ve sellem sozune devam ederek:
– “Bir de ramazan ayı orucunu tutmaktır” buyurdu. Adam yine:
– Tutmam gereken başka oruc var mı? dedi. Resûl–i Ekrem Efendimiz:
– “Hayır yok. NĂ‚file olarak tutarsan o başka!” buyurdu.
RĂ‚vî Talha radıyallahu anh diyor ki, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem adama zekĂ‚t vermeyi soyledi. Adam:
– Vermem gereken başka sadaka var mı? dedi.
– “Hayır yok. NĂ‚file olarak verirsen o başka” buyurdu.
Bu defa Adam:
– Bu soylediklerinden ne fazla ne eksik yaparım” diyerek Resûlullah ’ın huzurundan ayrıldı.
Bunun uzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Eğer sozune sahip cıkarsa, kurtuldu gitti” buyurdu. (BuhĂ‚rî, ÎmĂ‚n 34, Savm 1, ŞehĂ‚dĂ‚t 26, Hiyel 3; Muslim, ÎmĂ‚n 8, 9. Ayrıca bk. Ebû DĂ‚vûd, SalĂ‚t 1; Tirmizî, MevĂ‚kît 4; SıyĂ‚m 1; NesĂ‚î, SıyĂ‚m 1, ÎmĂ‚n 23)
CĂ‚bir radıyallahu anh ’den rivayet edildiğine gore Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şoyle buyurmuştur:
“Beş vakit namaz, herhangi birinizin kapısı onunden gurul gurul akan ve icinde gunde beş defa yıkandığı ırmağa benzer. “ (Muslim, MesĂ‚cid 284)
***
Ebû Abdurrahman Avf İbni MĂ‚lik el–Eşca ’î radıyallah anh şoyle dedi:
Biz dokuz veya sekiz yahut yedi kişilik bir grub Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ’in yanında oturuyorduk. Bize:
– “Allah ’ın elcisine bîat etmez misiniz?” buyurdu. Oysa biz, yeni bîat etmiştik. Bu sebeple:
– Ey Allah ’ın Resûlu! Biz sana bîat ettik ya! dedik. Sonra tekrar:
– “Allah ’ın elcisine bîat etmeyecek misiniz?” buyurdu.
Bu defa bîat icin ellerimizi uzatarak:
– Ey Allah ’ın Resûlu! Biz sana bîat etmiştik. Şimdi ne uzerine bîat edeceğiz? dedik.
– “Allah ’a kulluk edip O ’na hicbir şeyi ortak koşmamak, beş vakit namazı kılmak, itaat etmek – sesini alcaltarak bir cumle soyledi ve – kimseden bir şey istememek uzere bîat edeceksiniz! buyurdu.
Avf İbni MĂ‚lik diyor ki: Yemin ederim ki bu gruptan bazılarını gorurdum; kamcısı yere duşerdi de kimseden onu kendisine vermesini istemezdi. (Muslim, ZekĂ‚t 108. Ayrıca bk. Ebû DĂ‚vûd, ZekĂ‚t 27; NesĂ‚î, SalĂ‚t 5; Bîat 18; İbni MĂ‚ce, CihĂ‚d 41)
***
Ebû UmĂ‚me (r.a) der ki:
Rasûlullah Efendimiz ’i VedĂ‚ Haccı ’nda insanlara hitĂ‚b ederken işittim. Şoyle buyurdu:
“Rabbiniz olan Allah ’a karşı takvĂ‚ sahibi olunuz! Beş vakit namazınızı kılınız. Ramazan orucunuzu tutunuz. Mallarınızın zekĂ‚tını hakkıyla odeyiniz. İdĂ‚recilerinize itaat ediniz! (Bu takdirde doğruca) Rabbinizin cennetine girersiniz.” (Tirmizî, Cum ’a, 80/616)
***
Ebû Hureyre radıyallahu anh ’den rivayet edildiğine gore Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şoyle buyurdu:
“Buyuk gunahlardan kacınılması halinde, beş vakit namaz, iki cuma ve iki ramazan, aralarında (işlenecek kucuk) gunahlara kefĂ‚rettir. “ (Muslim, TahĂ‚ret16)
CenĂ‚b-ı Hak elli vakit olan namazı hafifletmiş beş vakte indirmiştir. Namaz, edĂ‚ edilirken 5 ’tir ancak sevap ve hesapta 50 ’dir.
SUNNET-İ SENİYYE İSLÂM ’IN İKİNCİ KAYNAĞIDIR Ahmed bin Hanbel Hazretleri şoyle buyurmuştur:
“Mushaf-ı Şerîf ’e baktım ve otuz uc yerde RasûlullĂ‚h (s.a.v) ’e itaatin emredildiğini gordum.”
Sonra şu Ă‚yet-i kerîmeyi okudu:
“…Onun (Rasûlun) emrine muhĂ‚lif davrananlar, başlarına bir belĂ‚ gelmesinden veya kendilerine cok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar.” (en-Nûr, 63)
Sonra bu Ă‚yet-i kerimeyi tekrar tekrar okuyor ve şoyle buyuruyordu:
“Âyette isabet edeceği bildirilen fitne nedir? Şirktir, kufurdur. Herhalde o fitne kişinin başına şoyle gelir: Bir kişi, Efendimiz (s.a.v) ’in bir sozunu reddettiğinde kalbine bir eğrilik gelir, kalbi kaymaya başlar. Nihayet o kişinin kalbi hidĂ‚yetten tamamen uzaklaşır ve sahibini helĂ‚k eder.”
Bunları soyleyen Ahmed bin Hanbel, şu Ă‚yet-i kerîmeyi okumaya başladı:
“Hayır, Rabbine yemîn olsun ki aralarında cıkan herhangi bir anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hukumden iclerinde hicbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikce iman etmiş olmazlar.” (en-NisĂ‚, 65) (İbn-i Batta el-Ukberî, el-İbĂ‚netu ’l-kubrĂ‚, no: 99; İbn-i Teymiyye, es-SĂ‚rimu ’l-meslûl, Beyrut 1417, I, 59)
***
Yine Ahmed bin Hanbel şoyle demiştir:
“Kim Nebî (s.a.v) ’in hadîsini reddederse, o helĂ‚k ucurumunun kenĂ‚rındadır.” (İbn-i Batta el-Ukberî, el-İbĂ‚netu ’l-kubrĂ‚, no: 99)
***
Bir kişi, MĂ‚lik bin Enes Hazretleri ’ne:
“‒Mescid-i Nebî ’de mi ihrĂ‚ma gireyim yoksa Zulhuleyfe ’de mi?” diye sordu. İmĂ‚m MĂ‚lik Hazretleri:
“‒Zulhuleyfe ’de!” dedi. O zĂ‚t:
“‒Ben RasûlullĂ‚h (s.a.v) ’in Mescid ’inde ihrama girdim” dedi.
Bunun uzerine İmĂ‚m MĂ‚lik Hazretleri şu Ă‚yet-i kerîmeyi okudu:
“…Onun (Rasûlun) emrine muhĂ‚lif davrananlar, başlarına bir belĂ‚ gelmesinden veya kendilerine cok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar.” (en-Nûr, 63) (İbn-i Batta el-Ukberî, el-İbĂ‚netu ’l-kubrĂ‚, no: 100)
“(RĂ‚sûlum!) onu (vahyi) carcabuk almak icin dilini kımıldatma. Şuphesiz onu, toplamak (senin kalbine yerleştirmek) ve onu okutmak bize aittir. O halde, biz onu okuduğumuz zaman, sen onun okunuşunu takip et. Sonra şuphen olmasın ki, onu acıklamak da bize aittir.” (el-KıyĂ‚me, 16-19)
Bu Ă‚yet-i kerimeden anlaşıldığı uzere CenĂ‚b-ı Hak Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’i oz olarak indirmiş, onda umûmî esasları bildirmiş, Peygamberimiz ’in hayatı ve hadîs-i şerîfleriyle de Kur ’Ă‚n ’ı tefsir etmiştir.
“Andolsun ki iclerinden, kendilerine Allah ’ın Ă‚yetlerini okuyan, (kotuluklerden ve inkĂ‚rdan) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti oğreten bir Peygamber gondermekle Allah, muminlere buyuk bir lutufta bulunmuştur. Halbuki daha once onlar apacık bir sapıklık icinde idiler.” (Âl-i İmrĂ‚n, 164)
Demek ki CenĂ‚b-ı Hak Peygamber Efendimiz ’e Kitap ve hikmeti oğretme vazîfesi vermiş ve bu vazife mu ’minler icin cok buyuk bir nimet olmuş.
Mufessir Taberî, bu Ă‚yetteki “hikmet” kelimesini, Sunnet-i Seniyye, hadîs-i şerîfler” diye acıklamıştır.
“… İnsanlara, kendilerine indirileni beyĂ‚n etmen icin ve duşunup anlasınlar diye sana da bu Kur ’an ’ı indirdik.” (en-Nahl, 44)
“Allah ’ın sana gosterdiği şekilde insanlar arasında hukmedesin diye sana Kitab ’ı hak ile indirdik; hainlerden taraf olma!” (en-NisĂ‚, 105)
Allah ’ın gosterdiği şekilde, yani sunnet vahyi ile sana oğrettiği şekilde Kur ’Ă‚n ’ı tefsir edesin diye…
“…Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının. Allah ’tan korkun. Cunku Allah ’ın azabı cetindir.” (el-Haşr, 7)
Demek ki her şeyi Kur ’Ă‚n ’da aramak doğru değildir. Kur ’Ă‚n temel kĂ‚ideleri koyar, Peygamber Efendimiz de onu tebliğ ve tebyîn eder, yani acıklar, tefsir eder.
Bu iki delilden sonra İcmĂ‚, Kıyas… gibi başka deliller de vardır.
Kaynak: Dr. Murat Kaya, kuranvesunnetyolunda.com
İslam ve İhsan