
Kur ’an-ı Kerim nerede ve ne zaman indirildi? Kur ’an-ı Kerim ’in nuzulu ve kaydedilmesi...Kur ’Ân-ı Kerîm en son indirilen ilÂhî kitaptır. Allah TeÂl onu toplu olarak değil, pek cok hikmete binaen kısım kısım indirdi. Bu durum insanlara pek cok faydalar ve pek buyuk kolaylıklar sağladı.
KUR ’AN-I KERİM NEREDE VE NE ZAMAN İNDİRİLDİ? İlk vahiy, 610 yılında Mekke yakınlarında Nur Dağı ’ndaki Hira mağarası ’nda geldi. Vahyin başlangıcında Hz. Muhammed (s.a.v.) 40 yaşında idi. Hz. Peygamber, evliliğinden 15 yıl gibi bir zaman sonra, icine duşen yalnızlık ve kendini dinleme duygusuna bir cevap olmak uzere azığını alarak bu mağaraya gider, gunlerce inzivaya cekilirdi. İlk vahiy, işte boyle bir zamanda geldi.
Kur ’an ’ın nuzulu Hz. Muhammed ’in (s.a.v.) peygamberlik gorevini alışından olumune kadarki zaman icinde, 22 yıl 2 ay 22 gunde tamamlandı. Bunun ilk 13 yıllık suresi Mekke ’de, diğer kısmı Medine ’de gecti. Bu, Hz. Muhammed ’in (s.a.v.) vahiy alış suresi demektir. Tabii, vahyin geliş yoğunluğu zaman ve mekÂna gore hep değişik oldu.
KUR ’AN-I KERİM ’İN YAZILMASI Resûl-i Ekrem Efendimiz, vahiy nÂzil oldukca Âyetleri unutmamak arzûsuyla acele ederek Cibrîl-i Emîn ile beraber okumak isterdi. Bu hÂl uzerine şu Âyetler nÂzil oldu:
“Sana vahyedilmesi tamamlanmadan once Kur ’Ân ’ı okumakta acele etme! «Rabbim! İlmimi arttır» de!” (TÂhÂ, 114)
“(Resûlum!) vahyi carcabuk almak icin dilini kımıldatma! Şuphesiz onu toplamak (senin kalbine yerleştirmek) ve onu okutmak bize aittir. O hÂlde, biz onu okuduğumuz zaman sen onun okunuşunu takip et!” (KıyÂme, 16-18)
Artık bun­dan sonra Cibrîl-i Emîn geldikce Resûl-i Ekrem susar; Cibril, vahy-i îlÂhî ’yi tamÂmen tebliğ edip bitirince Hz. Peygamber gelen Âyetleri tam olarak ezberlemiş bulunur ve oylece tilÂvet buyururdu.
Peygamber Efendimiz ’in pek cok vahiy kÂtibi vardı. Bunların sayısı 65 ’e kadar cıkıyordu. Kur ’Ân-ı Kerîm ’den bir kısım geldiğinde Peygamber Efendimiz, kÂtiplerden musait olanları cağırır ve vahyi yazdırırdı.[1] Onlar da, inen Âyetleri o zamanın yazı malzemelerine yazarlardı. Yazma işlemi bittikten sonra Resûlullah, kÂtiplere yazdıklarını okutturur ve eksikleri varsa duzelttirirdi. Daha sonra kÂtip cıkar vahyi insanlara arzederdi.[2] Akabinde Resûlullah de inen Âyetleri once erkek sonra da kadın sahÂbîlere okurdu.[3] Muslumanlar da gelen vahyi ezberler, bir kısmı da yazarak yanında muhafaza ederdi.
Kısım kısım inen Âyet ve sûrelerin Kur ’Ân ’ın neresine yerleştirileceği CenÂb-ı Hak tarafından bildiriliyor, Cebrail (a.s.) bunları Allah Resûlu ’ne tarif ediyor, Efendimiz de kÂtiplerine yazdırıyordu.[4]
İLK İNEN AYETLER Şurasını hatırdan cıkarmayalım ki, ilk inen Âyetler, “kalem”in ve “yazdığı satırlar”ın medh u senÂsına hasredilmiş, yazılmış olan bilgiler mÂnÂsına gelen “KitÂb” kelimesi uzerinde ısrarla durulmuştur.[5] İşte Allah Resûlu ’nu, Kur ’Ân ’ı yazıyla tesbit etmeye sevkeden Âmillerden biri de budur.
KUR ’AN AYETLERİ NÂzil olan Kur ’Ân Âyetlerini yazmak ashÂb-ı kirÂm arasında cok yaygındı. Herkes bu işe dort elle sarılmıştı. Yazmayı bilmeyenler de ellerinde yazı malzemeleriyle Efendimiz ’in yanına gelirler, orada bulunan bir sahÂbî Allah ’ın rızÂsını kazanmak icin kalkar ve onun icin Mushaf ’ın bir kısmını yazar, daha sonra başka biri devam eder, nihÂyet yazı bilmeyen sahÂbî icin bir Mushaf yazıverirlerdi.[6] Bu sebeple Peygamber Efendimiz, karışıklığa meydan vermemek icin ilk gunlerde Kur ’Ân ile hadislerin aynı yere yazılmasını yasaklamıştı.[7]
İSLAM ALEMİNDE İLK CAMİ Yani Âyetler İslÂm ’ın ilk devirlerinden itibaren hatta Muslumanlar Kureyş ’in zulmu altında sayısız sıkıntılar icinde yeni filizlenen bir toplulukken bile kayda gecirilmiştir. Abese sûresinin 11-16. Âyetlerinde, Kur ’Ân ’ın ilk senelerde mevcut cok sayıdaki yazılı metinlerinden (nushalarından) bahsedilmektedir. İbn-i AbbÂs da Mekke ’de inen Âyetlerin hemen orada kaydedildiğini soylemiştir.[8] Nitekim ilk senelerde Hz. Omer, Kur ’Ân yazılı bir sahifeyi okuduktan sonra iman etmiştir.[9] RÂfi bin MÂlik (r.a.) Akabe Bey‘atı ’na katıldığında, Resûlullah o zamana kadar vahyedilmiş tum Âyet ve sûrelerden oluşan bir Kur ’Ân metnini ona teslim etmişti. RÂfi, Medine ’ye donduğunde kendi mahallesinde inşÃ‚ ettirdiği ve İslÂm Âleminde ilk cÂmi diye bilinen mescidde toplanan Muslumanlara bu Âyet ve sûreleri tilÂvet ederdi. Yûsuf Sûresi ’ni de Medîne ’ye ilk def RÂfî getirmiştir.[10]
KUR ’AN EZBERLEME NÂzil olan Kur ’Ân Âyet ve sûreleri; ilk gunden beri, namazlarda ve bilhassa uzun uzun kılınan teheccudlerde sesli ve sessiz olarak gece gunduz okunuyordu. AshÂb-ı kiram arasında buyuk bir okuma-yazma ve Kur ’Ân ’ı oğrenip ezberleme faaliyeti başlamıştı. Efendimiz ’in teşvik ve gayretleri neticesinde pek cok insan Kur ’Ân ’ı baştan sona ezberlemiş ve yazmıştır. Bu guzel gayretler gunumuze kadar artarak devam etmiştir.
PEYGAMBERİMİZ VE CEBRAİL ’İN (A.S.) KARŞILIKLI KUR ’AN OKUMASI Ramazan aylarında Allah Resûlu ile Cebrail (a.s.) Kur ’Ân ’ı birbirlerine karşılıklı olarak okurlardı. Son sene bunu iki defa yapmışlardı.[11] İbn-i Mes ’ûd (r.a.) şoyle der:
“Resûlullah ve CebrÂil (a.s.) birbirlerine Kur ’Ân okumayı bitirdiklerinde ben de Allah Resûlu ’ne okuyordum ve Efendimiz bana guzel okuduğumu soyluyordu.” (Taberî, Tefsîr, I, 28; Ahmed, I, 405; TaberÂnî, Kebîr, X, 97; Beyhakî, Şuab, III, 404, 535)
Cebrail (a.s.) ile yapılan son mukabelenin ardından; Allah Resûlu, Zeyd bin SÂbit ve Ubey bin Ka‘b v Kur ’Ân ’ı birbirlerine okudular. Hatta Allah Resûlu Ubey bin Ka‘b ’a iki kez okudu.[12]
Bu mukÂbele Âdeti de gunumuze kadar gelmiş ve hÂl canlılığını muhafaza etmektedir.
CUMA HUTBELERİ Resûlullah kendisine vahyedilen Âyet ve sûreleri zaman zaman Cuma hutbelerinde okuyordu.[13] Bir kısım sahÂbîler, bazı sûreleri bu hutbelerde dinleyerek ezberlediklerini ifade ederler.[14] Hz. Ebûbekir ve Hz. Omer de ilk hutbede bir sûre okur, ikinci hutbede konuşurlardı.[15] Hz. Omer ’in hutbelerde Nahl Sûresi ’ni okuduğu rivÂyet edilir.[16] Hz. Hasan da, bir Cuma gunu minbere cıkıp İbrahim Sûresi ’nin tamamını insanlara okumuştur.[17]
KUR ’AN ’IN YEDİDE BİRİNİ OKUMANIN FAZİLETİ Efendimiz ’in hayatına baktığımızda onun Kur ’Ân ’ı her vesileyle okuduğunu goruruz. İnsanlara İslÂm ’ı anlatırken, ashabına sohbet ederken, bir meseleyi izah ederken, gece ibadetlerinde Kur ’Ân ’dan bir kısım okurdu. Kendisi ve ashÂbı, her gun duzenli olarak Kur ’Ân-ı Kerîm ’in yedide birini okumayı Âdet edinmişlerdi.[18]
Efendimiz şoyle buyurmuştur:
“Kim geceleyin hizbini veya hizbinden bir kısmı okumadan uyursa bunu sabah namazı ile oğle namazı arsında tamamlasın! Bu takdirde, sanki gece okumuş gibi aynı sevÂba nÂil olur.” (Muslim, SalÂtu ’l-MusÂfirîn, 142)
Allah Resûlu bir meclise vardığında, oradakileri Allah ’a dÂvet eder, onlara Kur ’Ân okur ve onları, gecmiş inkÂrcı ummetlerin başına gelenlerden sakındırırdı. (İbn-i HişÃ‚m, I, 381)
EFENDİMİZ VE ASHABININ MEŞGULİYETİ Ebû Talha (r.a.) bir gun Efendimiz ’in yanına vardığında, onun ayakta AshÂb-ı Suffe ’ye Kur ’Ân oğrettiğini gordu. Allah Resûlu, aclıktan iki buklum olan belini doğrultmak icin karnına taş bağlamıştı. İşte Resûl-i Ekrem Efendimiz ve ashÂbının meşgûliyeti, Allah ’ın kitÂbını anlamak ve oğrenmek, arzu ve iştiyakları da Kur ’Ân ’ı tekrar tekrar okumak ve dinlemekti. (Ebû Nuaym, Hilye, I, 342)
Resûlullah, ashÂbından zaman zaman kendisine Kur ’Ân okumalarını ister, hurmetsizlik olur duşuncesiyle bundan cekinenlere:
“–Ben Kur ’Ân ’ı başkasından dinlemeyi de severim” buyururdu. (BuhÂrî, Tefsîr, 4/9; Muslim, MusÂfirîn, 247)
Muslumanların Kur ’Ân ile olan bu sıkı ulfetleri daha sonraki zamanlarda da devam etmiş, gunumuze kadar gelmiştir. SÂib bin Yezid (r.a.) şoyle der:
“Hz. Omer, Ubey bin K‘b ile Temîm ed-DÂrî ’ye v, (Ramazan geceleri) cemaate imam olarak 11 rekÂt namaz kıldırmalarını emretti. İmam namazda Âyet sayısı yuz civÂrında olan (Yûsuf, İsrÂ, Kehf gibi) sûrelerden okuyordu. Oyle ki, namaz cok uzun olduğu icin bastonlara dayanıyorduk. Namazdan ancak şafak yukselmeye başlayınca donuyorduk.” (Muvatta ’, es-SalÂtu fi ’r-RamadÂn, 4)
HER GECE KUR ’AN HATMİ AshÂb-ı kiramdan ve daha sonra gelen sÂlihlerden bazıları Kur ’Ân-ı Kerîm ’i her gece baştan sona okuyup hatmederlerdi.[19] Osman bin Abdurrahman babasından şoyle naklediyor:
“Bir gun: «Bugun geceyi MakÂm-ı İbrahim ’de namaz kılarak gecireceğim» diye niyet ettim. Yatsıdan sonra MakÂm ’da namaza durdum. Ben namaz kılarken birisi elini omzuma koydu. SelÂm verdikten sonra baktım ki Hz. Osman imiş. Hz. Osman Fatiha ’dan başlayarak Kur ’Ân ’ı sonuna kadar okuyarak namazını tamamladı. SelÂm verdi ve ayakkabılarını alıp gitti.” (Ebû Nuaym, Hilye, I, 56)
Aynı şekilde tÂbiîn ve etbau ’t-tÂbiîn de Kur ’Ân-ı Kerîmi cok okurlardı. Bunlardan her gun bir hatim indiren pek cok sÂlih zÂt mevcuttur. TÂbiînin buyuklerinden İbn-i Ebî Leyl ’nın, sadece Mushaflardan muteşekkil bir kutuphanesi vardı. Kur ’Ân kıraatıyla meşgul olan insanlar orada toplanırlardı. Zarûrî ihtiyacları hÂricinde oradan fazla ayrılmazlardı.[20] Selef-i sÂlihînin pek coğu uc gunde, ekseriyeti de yedi gunde Kur ’Ân-ı Kerîm ’i hatmederdi.[21]
Dipnotlar:
[1] Prof. Dr. M. M. el-A‘zami, Kur ’Ân Tarihi, s. 106-107; a.mlf., KuttÂbu ’n-Nebî r, Beyrut 1398, el-Mektebu ’l-İslÂmî.
[2] Bkz. BuhÂrî, FedÂilu ’l-Kur ’Ân, 4; Tirmizî, MenÂkıb, 74/3954; Ahmed, V, 184; Heysemî, I, 152.
[3] İbn-i İshÂk, Sîret, s. 128.
[4] BuhÂrî, Tefsîr, 2/45; Ebû DÂvûd, SalÂt, 120-121/786; Tirmizi, Tefsir, 9/3086; Ahmed, IV, 218; Ali el-Muttakî, II, 16/2960. Bkz. Mehmet FÂik Yılmaz, Âyetler ve Sûreler Arasındaki Munasebet, Ankara 2005.
[5] AlÂk, 1-5; Kalem, 1; Bakara, 2; Zuhruf, 2; DuhÂn, 2.
[6] Beyhakî, es-Sunenu ’l-kubrÂ, Beyrût: DÂru ’l-Kutubi ’l-İlmiyye 1424, VI, 27.
[7] Prof. Dr. M. M. el-A‘zami, Kur ’Ân Tarihi, s. 107-108. Resûlullah r Kur ’Ân vahyi ile kendi sozleri olan hadisleri birbirinden ayırmaya cok dikkat ediyor, “Bu Allah ’tan gelen vahiydir”, “Bu benim kendi duşuncemdir” diye acıklıyordu. Bazen de ashÂb-ı kiram “Bu duşunce size mi ait, yoksa ilÂhî bir vahiy mi?” diye soruyorlardı. (Bkz. M. Hamidullah, Kur ’Ân-ı Kerîm Tarihi, s. 15-18)
[8] İbnu ’d-Dureys, FedÂilu ’l-Kur ’Ân, Dımeşk 1408, s. 33.
[9] İbn-i HişÃ‚m, I, 369-371.
[10] Bkz. İbn- Hacer, İsÂbe, no: 2546 [RÂfîʻ bin MÂlik mad.]; İbn-i Kesîr, el-BidÂye, III, 152; İbnu ’l-Esîr, Usdu ’l-ĞÂbe, II, 157; KettÂnî, TerÂtib, Beyrut, ts., I, 44; A‘zami, a.g.e., s. 106; Hamidullah, a.g.e., s. 44.
[11] BuhÂrî, Bed ’u ’l-halk, 6; FedÂilu ’l-Kur ’Ân, 7; Savm, 7.
[12] MukaddimetÂn, nşr. A. Jeffery, KÂhire 1954, s. 74, 227; TÂhir el-CezÂirî, et-TibyÂn, Beyrut 1412, s. 26.
[13] Ebû DÂvûd, SalÂt, 220-222/1094.
[14] Muslim, Cuma, 34, 49-52.
[15] İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, I, 449/5195; I, 382/4397.
[16] BuhÂrî, Sucûdu ’l-Kur ’Ân, 10.
[17] İbn-i Sa ’d, VI, 368.
[18] Muslim, MusÂfirîn, 142; Ahmed, IV, 9; İbn-i MÂce, SalÂt, 178.
[19] Tirmizî, KırÂÂt, 11/2946; Heysemî, IX, 94; İbn Sa ’d, III, 76; Ebû Nuaym, Hilye, I, 57; Ahmed, ez-Zuhd, s. 127; Ali el-Muttakî, XIII, 31/36168-70; Sem‘Ânî, EnsÂb, V, 282; Leknevî, İkÂmetu ’l-hucce, Haleb 1386, s. 64.
[20] İbn-i Sa‘d, VI, 110; İbn-i Ebî DÂvûd, MesÂhif, s. 151.
[21] Bu hususta İmÂm Abdulhayy el-Leknevî ’nin İkÂmetu ’l-hucce al enne ’l-iksÂra fi ’t-teabbud leyse bi-bid‘a, (Haleb 1386) isimli eserinde cok sayıda misÂl bulmak mumkundur.
Kaynak: Dr. Murat Kaya, Ebedi Yol Haritası İslam, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan
ESBABU ’N NUZUL NEDİR?