Ne olur olme anne!!!

Kucucuk bir yurek, her atışında anne diye carpan. Diğer cocuklar gibi biraz, ama biraz da farklı sanki. Geceleri dudaklarından cıkan dualara eşlik eden goz yaşları var onun. Başını okşayan yumuşacık bir anne eli değildi onun başında gezinen... Deli ruzgarlar okşadı onun saclarını koşarken tozlu sokaklarda ya da nasır tutmuş toprak kokulu eller!!! Kendine kurduğu dunyasında omuzlarına ağır gelen yukleri vardı. Ağlasa da, uzulse de hep icinde yaşardı. Saklardı goz yaşlarını... Cunku oyle oğretmişti annesi farkında olmadan. O guclu olmalıydı.
Guvenmek ne demek derdi kendi kendine! Ne demek guvenmek dedikleri şey. Hic bilmemişti bu duyguyu, sırtını birilerine yaslamayı. Hep ayakta durmalıydı. Ayağı sendelediğinde birilerine tutunarak ayağa kalkmayı değil bir an once duşmeden yurumeyi oğrenmeliydi. Sağlam duvarları yoktu onun etrafında. Sadece herkesten sakladığı goz yaşları vardı. Kim bilir kimsenin bilmediği minicik yureğin de neler, ne dertler vardı?
Annesini uzaktan sever gozleriyle okşardı. Diğer annelerden, diğer sevgilerden farklıydı onun yaşamı. Dokunmamalıydı annesine, dokunamamalıydı. Yureği acırdı, hoyrat yangınlar vardı. Denizlerin bile sonduremediği.
Etrafında beyaz giyen insanlar vardı hep. İlac kokan odalarda yatardı. Annesinin sıcaklığını hissedebilmek icin tek kişilik hastane yatağına annesinin koynuna sıkışırdı. En guzel uykuları orada tadar en mutlu duşleri orada yaşardı. Sessiz cığlıklar atardı, cunku bağırsa bile sesi cıkmazdı, cıkamazdı. Boğazına bir yumru otururdu ki. Allah''ım o nasıl bir acı. Yutkunsan gitmez, acsan ağzını cıkmaz...
O hep tek başınaydı, sırtını yaslayabileceği duvarları hic olmadı, Oğrenmeliydi duşmeden yurumeyi, cunku guvenmeyi hic bilmedi ki.
kucuk dudaklarının arasından cıkan duaları ve akan gozyaşları vardı. onun...
- Ne olur olme anne!!!