Omuzlarımızda taşıdığımız kırıklıkların acısına merhem surecek dostlardan ters yuz edilmenin yangınına ağlayamamaktansa ; parcalanan bez bebeğimize , patlayan balonumuza , yere duşurduğumuz elma şekerine ağlamak vardı ...

Şimdi cocuk olmak vardı...

Sadece parıltılı sozcuklerle giydirilmiş tumcelerde tanımlanan DOST kelimesini , cam bir vazoda kokusunu bilmeden izleyen soz adamı devlere burkacağımıza yureğimizi ; oyuna cağırmayan arkadaşlarımıza , bu yuzden yalnız kalışımıza burkulmak vardı ...

Şimdi cocuk olmak vardı ...

Kara kararsızlıklardan sonra , acılar duyularak verilen kararlara , sonlara ...hala pare pare acıtmasaktansa yureği; kucucukken yanağına kondurulan bir tokatın acısına sızlanmak vardı ....

İc acısını bilmemek ve acıların sadece duştuğunde parcalanan dizlerden olduğunu sanmak vardı ....

Şimdi cocuk olmak vardı ...

Ya şimdi cocuk olmak vardı ,
Ya hep cocuk kalmak .
Buyumuş bir bedende
Cocuk kalmaksa
Gerceği ıskalamak ....




Bedenle birlikte hisleri de buyutmek lazımmış demek ki ...Hatta acımasızlıklara karşı biraz da koreltmek ... Belki de sil baştan başlamak gerek bazen , hayatı sıfırlamak... Şebnem Ferah'ın şarkısındaki gibi ...

Duşuncelerin , duyguların ceşitliliğinde katılımlarınızla guzelleşecek konu başlığımız sevgili meleklerim, buyrun .....

Şimdi cocuk olmak vardı ....