Dua, Allaha (c.c.) sunulan bir dilekcedir. Yontemine ve kurallarına uygun olarak yapılırsa kabul edilir.
Kul Allaha (c.c.) dua yolu ile muracaat ettiğinde Allah (c.c.) onun duasını işitir ve ona karşılık verir. Sıkıntısını ve ihtiyaclarını giderir.
İnsanın Allaha (c.c.) dua etmeden once aczini, zayıflığını gostermesi gerekir ki bu da en guzel bicimde namazda bulunmaktadır. Namazda rukû ve secde gibi rukunler, insanın Allah (c.c.) karşısında aczini ve zayıflığını gosteren en ideal hareketlerdir. Kulluk makamı en guzel bicimde namazda yaşanır.
Eskiden padişahların huzuruna girmeden once bazı merasimler yapılırdı. Bu merasimler padişahtan padişaha değişirdi. Kimisi azgınlıklarından insanlardan secde isterdi, kimisi de tahtlarının altındaki ortunun opulmesini yeterli gorurdu Tabii en azından eller onde bağlanmak suretiyle makama saygı gosterilmesini beklerlerdi. Kuşkusuz şimdi de kimsenin elini kolunu sallayarak, rahat bir bicimde devletin en yuksek makamında bulunan birinin odasına girebileceğini duşunemeyiz.
Evrenleri yoktan yaratan Allahın (c.c.) huzuruna cıkıp dua etmeden once de boyle bir kulluk merasimi gereklidir. İşte namaz bize bu yolu hazırlamaktadır.
Kuşkusuz dua başlı başına bir ibadettir. Namazdan bağımsızdır. Tek başına da yapılabilir. Ama dua ozel bir andır. Yaratıcıya isteğin sunulduğu bir zaman dilimidir. Bir insanın diğer bir insanla bile goruşmeden once kendisine ceki duzen vermeye calıştığını duşunecek olursak dua oncesinin de namaz, oruc, sadaka gibi bir ibadetle tamamlanmasının edebe, usule ve duanın kabul kurallarına daha uygun duşeceği anlaşılır. Ayrıca duaya başlamadan once Allaha (c.c.) hamd u senÂda bulunmak ve peygamberimize salÂt ve selÂm getirmek de gerekir.
Sozlu duanın yanında bir de fiili dua vardır. Orneğin sigara icen birisi kanser vb. hastalıklara yakalanmak icin fiili dua etmektedir. Derslerine gunu gunune calışan, sınavlarına hazırlık yapan birisi de sınıfını gecmek icin fiili duada bulunmaktadır. Bu acıdan fiilli dua ile sozlu dua arasında bir uyum bulunursa bu duanın kabul şartlarından olan samimiyeti ve ihlÂsı gosterir. Buna gore dualarında Allahtan (c.c.) kabir ve cehennem azabından korunup cenneti isteyenlerin de fiili duaları Allahın emir ve yasaklarına gosterdiği itinadır.
Dualarımızda Allahtan (c.c.) her şeyi isteyebiliriz. Bu dunyalık bir şey de olabilir. Ama istediğimiz dunyalık ile ahiret hayatımız ve Allahın (c.c.) rızası da gozetilmelidir: Kim ahiret mahsulu isterse onun urunlerini fazla fazla artırırız. Kim de sırf dunya menfaati isterse ona da ondan veririz, ama ahirette onun hic nasibi olmaz (Şûr suresi, ayet 20).
Pek cok kişi dualarının kabul olunmadıklarından soz ederler. Duanın kabulunde aranan birtakım şartlar vardır. Bunlar dua eden kişi ile ilgili olabildiği gibi duanın konusu ile de ilgili olabilir. Ayrıca duanın kabul edilip edilmediği ilk anda anlaşılmaz. Belki duada istenilen şeyler daha makbul bir bicimde başka dunya ve ahiret nimetlerine donuşecektir. Bunun yer ve zamanını kısıtlamak doğru olmadığı gibi kabul edilmediğini de varsaymak doğru değildir. Yuce yaratıcı aşağıdaki ayet-i kerimelerde duanın kabul edileceğine dair adeta teminat vermekte ve bizleri dua etmeye teşvik etmektedir: Kullarım Beni sana soracak olurlarsa bilsinler ki Ben onlara pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Oyleyse onlar da Benim cağrıma cevap versinler, Bana iman etsinler (Bakara suresi, ayet 186).
Allahın El-Mucîbu guzel ismi ile kula duşen gorev, duanın kabul şartlarından olan Allaha (c.c.) karşı samimiyeti ve ihlÂsı elde etmeye calışmaktır. Bu da ibadetlerle gercekleşir. Ayrıca şu ayet-i kerimedeki tehdidi de ciddiye almalıdır: Rabbiniz buyurdu ki: Bana dua edin ki size karşılık vereyim. Bana ibadet etmeyi kibirlerine yediremeyenler rezil ve zelil bir bicimde cehenneme gireceklerdir (Mumin suresi, ayet 60).
Hadislerden anlaşılmaktadır ki Allah duanın cokca tekrar edilmesinden, hatta bir omur boyu tekrar edilen dualardan cok hoşlanır.
Dua insana kulluğunu hatırlatan guzel ve yararlı bir ibadettir.
Allaha (c.c.) dua etmek yanında başkalarından dua almaya da onem vermek gerekir. Peygamberimiz hadislerinde muminin mumin kardeşinin arkasından yaptığı duanın kabul olduğunu belirtmiştir. Başkasından dua illa sozle alınmaz. Gonulle de alınır. Gonul almak o kişinin duasını almak demektir. Bu ancak o kişiyi gercekten memnun etmekle mumkundur. İş hayatımız, sosyal hayatımız bunun icin pek cok fırsatları ve imkÂnları taşır.
Akıllı insan işini ve sosyal hayatını dua almak, gonul almak yolunda kullanır. Bu dua o kadar gucludur ki kişiyi hem dunyada hem de ahrette mutlu kılar. Sadece kendisini değil yedi sulalesini de ihya eder. Bu adeta bir devlettir. Onun icin cok az kişiye nasip olmaktadır. İnsanlardaki nefis canavarı buna mani olmaktadır. Ben de dahil insanların coğu maalesef nefsin esiri olarak bu devlete sahip olamamaktadırlar. Ahmak insanlar bu gercekten habersiz olarak iş hayatlarında sadece kazanacağı parayı duşunurler. Paraya hırs gosterdikleri, hırs da mahrumiyet sebebi olduğu icin arzu ettikleri zenginlikten de mahrum kalırlar. HÂlbuki iş hayatını Allahın rızasının tecelli ettiği insanların duasını almak, gonullerini almak gayesi ile kuranlar ve onda bunu misyon edinenler de beklemedikleri oranda maddi ve manevi zenginliğe erişirler. Kime niyet kime kısmet, buna derler.
Allah her bir sıkıntımızın, problemimizin halli icin bizi sosyal hayatta birbirimize bağlamıştır. Onun icin hayatta değişik iş kolları meydana gelmiştir. Yani iş hayatında herkes birbirinin işini gormektedir. Aslında bu durum sadece aysbergin gorunen tarafıdır. Bunun altında sırlar dunyasında da durum boyledir. Cocuğun mu olmuyor? Birisinin, belki bir yetimin, dulun duasına, daha doğrusu gonlunun alınmasına muhtacsın. Kalbin zayıf mı, omrun kısa mı olacak gorunuyor? Tamam doktor, ilac, tedavi elbette fiili dua hukmundedir. Gercek dua yanında bunlar da ihmal edilmemelidir. Ama asıl deva başkalarının gonlunun alınmasında gorulmelidir.
Allah icin hicbir konuda sıkıntı yoktur. Ol! der, her şeyi yaratır. Olmaz olan şeyi de halk eder. Cunku tabiat kanunlarını da O yaratmıştır. Musluman Allaha (c.c.) boyle inanmalıdır. Yoksa yarattığı kanunlarla Allahın gucunu sınırlandırmak Allahı inkÂr etmenin bir başka yoludur. Kul yeter ki calacağı kapıyı bilsin. Hicbir zaman umudunu yitirmesin. Kuran-ı Kerim ayetiyle sabittir ki (Yusuf suresi, 87), Allahtan umudunu kesenler ancak kÂfirler topluluğudur. İnsanlar bir sıkıntıya duştukleri zaman genellikle sadece yaptıkları duaya sığınırlar. Gece gunduz dua ederler. Elbette bu yapılmalıdır. Asla boş verilmemelidir. Bazıları da avukat avukat, doktor doktor dolaşırlar. Tabii bu da yapılmalıdır. Cunku fiili dua hukmundedir. Ama bunun yanında başkalarının dualarını almak da asla ihmal edilmemelidir. Başkalarının duaları derken gonullerini almayı kastettiğimizi bir daha belirtelim. Sıkıntıya deva genellikle bu kapıdan gelir. Cunku her insan bir esmaya, Allahın guzel bir ismine aynadır. Yani her insanı Hızır bilmek gerekir. Hic tahmin etmediğimiz, basit gorduğumuz bir insan bizim sıkıntımıza care olabilir. Allah (c.c.) nasıl hicbir bitkiyi boşa yaratmamış her birinin tıpta bir hastalığın ilacı gibi gorevi varsa insanlar da boyledir. Her bir insan ayrı bir derde devadır. Gonulleri alındığında hediyelerini manevi olarak o insana sunarlar. Kalpleri kırıldığında da zehirlerini manevi dunyamıza şırınga ederler. Yani her insan nasıl bir derde deva ise ayrıca bir derde de hastalık yapıcıdır.
İnsanların evlerinin yanması, iflaslar, işten atılmaları, hastalıklar, her turlu işinin ters gitmesi genellikle kalp kırmaların sonucudur.
Mutasavvıflar kalbin icinde gizli olan bir şeyden daha soz ederlerdi. Buna gonul (suveyda) derlerdi. Bunu yıkmak ise Kabeyi yıkmakla eş tutulurdu. Kalp kırmak genellikle yanlışlıkla, gafletle, bilmeyerek olur. Tabii gonul yıkmak bilerek insanlara zulmetmekle olur ki onun bu dunyadaki cezası insandaki ibadet ve iman cevherinin alınması ile sonuclanır. Ahiretteki cezası ise ebedi cehennemliktir. Oldurme, tecavuz etme, gasp, hırsızlık, iftira atma v.b buyuk gunahlar gonul yıkarlar. Bu korkunc sonucu hazırlayabilirler. Tabii tovbe nasip olursa Allah bu kimselere de merhamet kapısını acabilir. Allah her gunahı bağışlayabilir. Yeter ki kulları umitsizliğe kapılmayıp tovbe-i nasuh ile ona yonelsinler. Yalnız bu buyuk gunahlar insanlara Allaha donuş nimetini pek nasip etmezler. Tabii bu buyuk nasibe kavuşanlar da olabilir. Allah bizleri bu afatlardan korusun. Âmin.
Kalp kırmaya en buyuk neden, insanları kucuk gormektir. Gıybet de bu yuzden kaynaklanır. İnsan nefsi dışında kimseyi kucuk gormemelidir.
Gıybetle ilgili şu soruya cok maruz kalıyorum: Tamam, gıybet gunahtır. Allah onu olu kardeşinin etini yemeye benzetmiştir. Ama gıybet edeceğim hususları o arkadaşın yuzune soylersem ne olur? O zaman da kalp kırma riskine girersin. Niyetin o kişiyi incitmekse kalbini mutlaka kırarsın. Kacışın yok. Merak etme. Şayet niyetin o kişiye samimi olarak Allah rızası icin yardımsa yine kalp kırabilirsin. İhtimal var. Yani bu iş cok tehlikelidir. Doktorlar her hastayı ameliyata almıyorlar. Riskleri once bir olcuyorlar. Bu iş de boyle ihtimam ister. Kaş yapayım derken goz cıkarmak ağır bir mesuliyeti getirir. Kalp kırmadan yanlışı duzeltmek buyuk bir ustalık ve beceri ister. Herkesin harcı değildir. En iyisi boyle durumlarda genel konuşmak daha doğrudur. Tabii imalı olmamak da gerekir. Yoksa yine kalp kırılabilir. Gıybette olu kardeşin eti bir zehirdir. Maddi ve manevi dunyada neleri goturduğunu Allah bilir. Kalp kırma ise zehri bizzat şırınga ile o kişiden vucudumuza zerk etme gibi daha tehlikelidir. Sakınmak gerekir. Bizlere buyuk zararlar verir.
İnsanın en başta anne ve babasının dualarını, gonullerini alması uzerine farzdır. Anne ve babasından boyle bir nasip alamamış kişiler hem dunyada hem ahrette bahtsızdırlar. Boylelerine karşı dikkatli olmak gerekir. Anne ve babasına hayrı olmayanın başkasına ancak zararı olur. Onlardan kimseye fayda gelmez. Anne ve baba duası hem yaşarken hem de onlar oldukten sonra da alınabilir. Allah rahmet kapısını kolay kolay kapatmaz. İmtihan dunyasında her zaman kapı acık tutular. Anne babaları yaşarken dualarını alamayanlar onların arkasından yapacakları ve onlara hediye edecekleri hayırlarla, salih amellerle bu nimete kavuşabilirler. Kişi iyi bir insan olursa anne ve babası bundan buyuk istifade eder. Tabii bu da bir nasip meselesidir. Anne ve babaları hayatta iken bu duayı alamayanlara peygamberimizin cuma namazında bir hutbede iken Cebraille birlikte yaptığı Burnu surtunsun! bedduası meşhurdur. Kendisine Cebrail ve peygamber bedduası yapılan kişilerden uzak durmak ise cok akıllıca bir iştir. Tabii burada uzak durmak ile kastettiğimiz şey ortak ilişkilere girmemektir. Yoksa insan ve Musluman olarak yardım etmek, iyiliği emir ve kotulukten sakındırmak uzerimize her tur insan icin farzdır.
İş hayatında gonlu alınması gerekenler en başta orada calışan kişiler olmalıdır. Bunların gonulleri alınmadan o işten hayır gelmez. Sonra o işin hizmetinden ya da urununden yararlanan insanlar gelir. Onların da gonullerinin alınması hedeflenmelidir.
İnsanların gonullerini almak kolay değildir. Bunun icin bazen ciddi fedakÂrlıklar yapmak gerekir.
İşlerini gercekten buyuten ve geliştiren insanlar bu altın kuralın golgesinde, bu sunnetullahın ışığında hareket etmişlerdir. Yoksa aldatma, calma cırpma, hak yeme ile kimse onmaz. Atalar onun icin ah alan onmaz, demişlerdir. Bu yolla kazanan paralar hicbir zaman kalıcı mal ve mulke, buyuk sektorlere donuşemez. Parlayanları saman alevi gibi hemen sonerler.
İnsanlar genellikle ya birbirlerinin gonullerini alırlar ya da kalp kırarlar. Orta yolda gidenler de vardır elbette.
Kalp kıranların bu dunyada kalpleri kırılabilir, yaptıkları yanlarına kalmayabilir. Cunku bu dunyada imtihan olma yanında bazen hikmet de ders olarak verilmektedir. Bu nedenle etme bulma dunyası diye bir soz şohret bulmuştur. Başa gelen bela ve musibetler kimsenin yaptığının yanına kalmadığı, herkesin ektiğini bictiği bir ozellik de taşıyabilir. Gerci dunya bir ceza yurdu değildir ama Allah yuce merhameti ile insanları gunahlardan vazgecirmek, tovbe etmelerini sağlamak icin dunyanın, hayatın kanunları arasına işlenen gunahların kısmi de olsa cezalarını bu dunyada da aksettirebilmektedir. Tabii Allahın hikmetini kimse mutlak olarak bu tur kanunlarla sınırlandıramaz da, anlamlandırmaz da. Onun hikmetini akıllar kavrayamaz. Hadis-i şeriflerde bazı insanlara tovbenin nasip olamaması icin Allahın bu dunyada onlara her istediğini verdiği ve başlarına en kucuk bir bela ve musibeti dahi vermediği de belirtilmektedir. Bundan her zaman Allaha (c.c.) sığınmak gerekir.
Her turlu bela ve musibet sabırla karşılanıp tovbeye ve Allaha (c.c.) donmeye vesile olursa gecmiş gunahları sevaba cevireceği gibi bela ve musibetlerle yaşanan acı ve kayıpları da buyuk birer ibadete donuşturur. Allah gubreden guzel kokan cicekler bitirendir. Yeter ki insan bela ve musibetten ders almasını bilsin. Ancak şu var ki tovbe edip iman edenler ve guzel işler yapanlar, bundan mustesnadır. Allah onların kotuluklerini iyiliklere, gunahlarını sevaplara donuşturecektir. Cunku Allah Gafûr (gunahları affeden), Rahîmdir (muminleri esirgeyendir). Kim tovbe edip guzel işler yaparsa gereğince tovbe eden odur işte (Furkan suresi, 70-71).
Gonul almak sosyal hayatımızda da temel amac olmalıdır. İnsanlarla ilişkilerdeki amacımız bu olursa Allah (c.c.) uygun fırsatları yaratır.
Hediye vermek, insanların gonullerinin cok kolay alınmasını sağlar. Her Musluman diğer bir Muslumana zahmetsizce de hediye verebilir. Bunu o kişinin bilmesine de gerek yoktur. Okunan ayetleri, sureleri hediye etmek bu cinstendir. Kendisine hediye sunulan kişi de farkına varmadan gonlunun alınması ile mukabelede bulunur. Ozellikle Allahın peygamberlerine ve veli kullarına bu turden hediyeleri cokca sunmak onlardan gelecek manevi hediyelere de zemin hazırlayacaktır.
İnsanlar genellikle olulere dua ederler ve onlara sure ve ayet okuyarak hediyelerde bulunurlar. HÂlbuki bunlara asıl muhtac olanlar hayattakilerdir. Bu tur umumi hediye vermelerde ahrete intikal eden mumin ve Muslumanlar yanında şimdi dunyada yaşayan mumin ve Muslumanları da zikretmek hatta kıyamete kadar gelecek tum mumin ve Muslumanları da kapsamak gerekir. Sevap parcalanarak değil herkese aynı şekilde ilk haliyle verildiği icin Allahın rahmetini geniş tutmakta her zaman bizler icin de buyuk yararlar vardır. Bunun yanında duada ve bu tur hediyelerde cinler sınıfındaki mumin ve Musluman kardeşlerimizi de ilave etmede bir sakınca yoktur. Hatta okunan şeylerin yuzu suyu hurmetine davet ummetinin de (Musluman olmayanların, kÂfirlerin) hidayeti icin dua etmek cok yerinde bir tutumdur. Bilindiği gibi onlara ibadetin sevabı hediye edilmez ama onların hidayete kavuşmaları icin sure ve ayetlerle tevessul (dua) edilebilir. Cunku onlar da peygamberimizin ummetidirler. Peygamberimizin ummet-i icabetini Muslumanlar oluştururken ummet-i davetini gayri Muslimler meydana getirmektedir.
Bedduadan, beddua gerektirecek işlerden kacınmak, beddua yapabilecek kişilerden de uzak durmak gerekir. Bunların hepsi buyuk bela ve musibetleri davet eder. Hadisle sabittir ki mutlaka da birilerine isabet eder. Beddua eden haksızsa yaptığı beddua mutlaka kendisini bulur. Tovbe etme ve helalleşme dışında da bunu engelleyecek bir guc yoktur.
Peygamberimiz evinden dışarıya cıktığı zaman şu duayı yaptığı hadislerde gecmektedir: Ya-Rabbim zulmetmekten ve zulme uğramaktan sana sığınırım. Oyle ya, her ne kadar insanların duasını almak, beddualarından uzak durmak gibi bir amacımız olsa da kader Allahın (c.c.) elindedir. Bizleri ağır şeylerle imtihan edebilir. Bu duaya da sığınmak akıl karıdır.
Allah fazl u ikramıyla bizlere sunduğu salih amellerle her birimize rızasını nasip eylesin. Âmin.
Muhsin İyi