Allahın (c.c.) sayıya sığmayacak kadar guzel isimleri vardır. Kuran-ı Kerimde bu anlama gelebilecek olan ayet-i kerime şudur: De ki Rabbimin kelimelerini yazmak icin deniz murekkep olsa hatta onun bir misli daha takviye edilse bunlar tukenir de Rabbimin kelimeleri bitmez (Kehf suresi, ayet 109).
Nasıl bir insanı ismiyle ve unvanıyla tanırsak Allahı (c.c.) da ancak sıfat ve guzel isimleri ile tanıyabiliriz. Yalnız bir insanın isminin anlamıyla kişiliği, davranışları, ahlakı, dunya goruşu uyuşmayabilir. Orneğin bir kişinin adı Muhsin (iyilik yapan) olabilir de herkes ondan kotuluk gorebilir. Ama Allah (c.c.) icin boyle bir şey soz konusu olamaz. Allahın (c.c.) guzel isimlerinde soz konusu olan anlam ile biz Allahı (c.c.) daha yakından tanımak olanağına erişiriz.
Allahın (c.c.) zatını duşunmek doğru değildir. Nitekim bu bir hadis-i şerifle de yasaklanmıştır. Ama Onun varlık, olay ve olgular uzerinde gorulen sıfatları ve guzel isimleri uzerinde duşunebiliriz. Tabii burada Allahın (c.c.) zatını duşunmek ile kastedilen anlam, Ona insana ozgu nitelik ve nicelik yakıştırmaktır. Yoksa insanın kendisini Allahın (c.c.) zatı karşısında olduğunu hissetmesi, duşunmesi murakabe adı verilen buyuk bir ibadettir.
Butun evren, yeryuzu, canlı ve cansız varlıklar, Allahın (c.c.) sıfatlarına ve guzel isimlerine tercumanlık yapmaktadırlar. Allahı (c.c.) bizlere anlatmak icin yaratılmışlardır. Hadisi-i şerifte yetmiş yıllık ibadete denk olarak gosterilen tefekkurun zirvesi de yaratılmış olan şeylerde Allahın (c.c.) sıfat ve guzel isimlerini gorup uzerinde duşunmektir.
İnsan yeryuzunde Allahın (c.c.) halifesi olmak uzere yaratılmıştır. Allahın (c.c.) halifesi olmak demek, Allahı (c.c.) yeryuzunde esma-ul husnası ile temsil etmektir. Nitekim Kuran-ı Kerimde (Bakara Suresi, 30-38) Allah (c.c.) ilk insan olan Hz. Adem AleyhisselÂmla ilgili olarak bu konu uzerinde durup yeryuzunde bir halife yaratacağını belirtmiştir. Ama melekler insanın yaratılış hikmetini kavrayamayarak Allahın (c.c.) bu kararına itirazda bulunmuşlardır.
Melekler Allahın (c.c.) butun guzel isimlerini temsil edemiyorlardı. Bu yuzden Allahı (c.c.) gereği şekilde tanımıyorlardı. Orneğin onlar Allahın et-TevvÂb (Tovbeleri kabul eden) guzel ismini bilmiyorlardı. Cunku gunah işleyemiyorlardı. Dolayısı ile el-Gafûr (Gunahları bağışlayan), el-GaffÂr (Gunahları cokca bağışlayan), el-Afuvv (Gunahları tamamen affeden) gibi gunahları bağışlamayı, gunahlardan temizlemeyi karşılayan Allahın (c.c.) guzel isimlerinden de habersizdiler. Yine yeme icme nedir bilmeyen bu varlıklar er-RezzÂk (Rızık veren) guzel isminden de habersizdiler. Ayrıca Allahın (c.c.) hastaları iyileştirdiği eş-ŞÃ‚fi (Hastalara şifa veren) guzel isminin de hastalanmadıkları icin ne anlama geldiğini bilmiyorlardı. Allah (c.c.) Âlemleri sıfatlarını ve guzel isimlerini tecelli etmek icin yaratmıştı. Melekler istemese de bu gercekleşecek, meleklerin haksızlığı kendilerine ispat edilecekti. Nitekim Allah (c.c.) Hz.Ademi (a.s.) yaratıp eşyaların isimlerini kendisine oğretince bunların isimlerini meleklerine de sordu. Ama onlar bu konuda cahildiler. Bir şey bilmiyorlardı. Hatalarını anlayıp Allahtan (c.c.) af dilediler (bk. Bakara suresi, ayet 30-39).
Allahı (c.c.) gozler goremez. Ama kalpler Allaha (c.c.) yonelebilir.
Guzel isimlerle (esma-ul husna) kalbi Allaha (c.c.) yoneltmek uc şekilde mumkundur: Ya Onun guzel isimlerini zikretmekle ya dualarda kullanmakla ya da yaratılmışlar uzerinde Onun guzel isimlerini duşunmekle olur.
Şayet virt dersi verecek ehil birisi, murşid-i kamil bulunmadığında bir vakit namazının bitiminin arkasında bu isimleri bize bağışlayan ve sayılmasını isteyen peygamberimizin (s.a.s.) ruhuna bir fatiha hediye ettikten sonra Allahın (c.c.) guzel isimleri aşağıdaki esma-ul husna tablosundaki sırasıyla cekilebilir. Ayrıca onun icerisinden secilen bir veya birkac guzel isim anlamı dosdoğru bilindikten sonra sayıya vurmadan veya ebced sayısına gore her gun gece ve gunduz bir ceşit aşkla zikredilerek yuceltilebilir. Bu zikir sırasında insan isimleri ile Allahın (c.c.) guzel isimlerinin karışmaması, daha doğrusu Allahın (c.c.) guzel isimlerinin insan isimlerini cağrışım yapmaması icin zikrini cektiğimiz guzel ismin başına yÂ- veya el- takılarını koymamız gerekir. Orneğin yÂ-Metînu, el-KÂdiru gibi. Bir de bu guzel isimlerle birlikte takdis cumlelerini zikretmek bu acıdan cok yararlıdır. En azından başta ve sonda birer kere de olsa takdis cumlelerini soylemek zikrimize bir ağırlık ve ictenlik katacaktır: el-Metînu celle celÂluhu, yÂ-KÂdiru celle şÃ‚nuhu gibi. Bu iki takdis cumlesinden her biri butun guzel isimler icin kullanılabilir.
İnsanın tek başına yalnız havas bilgileri ile zikre yonelmesi beraberinde buyuk itikadi yanlışlıklar ve sapmalar da getirebilecektir. Zikir ehil birisinin, murşid-i kamilin rehberliğinde cekilmedikce insana yarar kadar zarar da verebilir. Tabii bu sozunu ettiğimiz şey, laza-i Celal (Allah), kelime-i tevhit gibi zikirleri cokca cekme ile ilgilidir. Yoksa esma-i Husna icin gecerli değildir. Ama yine de esma-i husnada da ihtiyatlı olmak lazımdır. En azından tasavvuf kulturunu hazmetmek gerekir. Tasavvuf kulturunun de temelini her an tovbe ve istiğfar halinde olma, nefisle mucadele etme ve Allah rızasını amac olarak gorme oluşturur. Cunku şeytan hicbir fırsatı kacırmaz. Kılavuzsuz yola cıkanları ceşitli tehlikeler bekleyebilir. Orneğin yaptığı zikirle dualarının kabul edildiğini goren birisi istidraca duşebilir. Hem benliği guclenip kendisinde olmayan ceşitli buyuklukler gorebilir, kibire ve ucuba kapılabilir. Cunku zikrin neticesi birtakım haller yaşamaya başlayacaktır. Bunların bazısı Rahmani bazısı da şeytanidir. Bunları birbirinden ayırması imkÂnsızdır. Birbirlerine cok benzerler. Farkına varmadan şeytanın oyuncağı olabilir. Bunlar da insanı ebedi helake, pişmanlığa goturmeye yeter. Ayrıca vesveseye de duşebilir. Hele icinde bulunduğumuz cağda insanlar gerekli dini ve itikadi bilgilerden bile yoksunken onların ellerine verilecek boyle bir havas bilgisi Allahın (c.c.) guzel isimlerinin gereği ve amacı dışında zikredilmesine yol acacaktır. Onun icin zikir yoluna gireceklerin bir murşid-i kamilin himayesine girmesi en doğru yoldur. Nefis tezkiye olmadıkca zikir, ozellikle esma-i husna zikri ona yarardan ziyade zarar verecektir. Cunku boyle bir kişi Allahın guzel isimlerine hep nefis hesabıyla bakacaktır. Bu da onu manevi olarak zarara sokacaktır. HÂlbuki esma-i husna zikrini cekmenin temel amacı Allahı ovup yuceltme ve Onun guzel ahlakıyla ahlaklanmadır. Onun rızası dışında her şey nefis hesabınadır. Allahın rızası dışında kendisine bir hedef cizen ve bu konuda esma-i hunsadan umut bekleyen kişi ise yoldan cıkmıştır. Nefis ve şeytan onu aldatmıştır. Allah bu durumlara duşmekten bizleri korusun. Evet şu ayet-i kerime bu kişilere hitap etmektedir: En guzel isimler Allahındır. O halde Ona en guzel isimlerle dua edin. Onun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın. Onlar yapmakta olduklarının cezasına carptırılacaklardır (Araf suresi, ayet 180).
Kalp saniyede halden hale girer. Değişkendir. Onu bir noktada tutmak zordur. Hele zikir sırasında bu daha cok olur. Nefis ve şeytan vesveseleri ile kalbi bulandırırlar, zikri dunyevi bir amac haline donuşturebilirler. O yuzden Nakşibendiler, lafza- Celal zikrini her tespih devredişinde (100 adetten sonra) İlahi ente maksudi ve rızake matlubi (Allahım Sen maksadımsın, isteğim de Senin rızandır.) demektedirler. Boylece sapmış, sapacak, donek, renkten renge giren, girecek olan kalbe rotasını gosterirler. Kalp bu rotadan saptı mı zikir yarar değil insana zarar vermeye başlar. Bu durum esma-i husna zikrinde daha cok kendisini gosterir. Yani kalp esma-i husna zikrinde rotasını şaşırmaya daha musaittir. Esma-i husna zikrini cekerken kalp Onun rızası dışında başka yerlere takılabilir. Onu uyarmak ve doğru yola sevk etmek gerekir. Onun icin esma-i husna zikri cekerken İlahi ente maksudi ve rızake matlubi (Allahım Sen maksadımsın, isteğim de Senin rızandır.) sozunu en azından başta ve sonda birer kere de olsa soylemek ve bu konuda kalbi uyarmak gerekir. Daha cok soylemek daha buyuk yararlar sağlar.
Bilindiği uzere İslam dinine Kelime-i şahadetle girilir. O da Allahtan (c.c.) başka ilah olmadığına, Muhammedin (s.a.s.) Allahın (c.c.) kulu ve peygamberi olduğuna kalp ile inanıp onu dil ile tasdik etmektir. Buna gore İslamın bir yarısını Allaha (c.c.) iman, diğer yarısını da peygambere iman oluşturmaktadır. Allaha (c.c.) iman etmeden once de Onu sıfat ve guzel isimleri ile tanımak gerekir. Allaha (c.c.), peygamberlere iman dışında imanın diğer rukunleri olan meleklere, kitaplara, ahiret gunune, kadere iman Allahın (c.c.) sıfatlarının ve guzel isimlerinin bir uzantısı olarak duşunulebilir. Yani bir Musluman Allahı (c.c.) sıfat ve guzel isimleri ile tanımadığı zaman imani ve itikadi bazı zayıflıklar ve eksiklikler icerisinde bulunabilir. Bu acıdan Allahı (c.c.) sıfat ve guzel isimleri ile tanımak, bilmek her Musluman icin en başta gelen gorev ve iştir.
Allahın (c.c.) guzel isimleri, Ebu Hureyrenin (r.a) peygamberimizden (s.a.s) bir mujde ile birlikte rivayet ettiği bir hadis-i şerifte gecmektedir: Allahın doksan dokuz ismi vardır. Kim bunları sayarsa cennete girer.
Kuran-ı Kerimde ve hadis-i şeriflerde soz konusu doksan dokuz isim dışında Allahın (c.c.) daha pek cok guzel ismi gecmektedir.
Bu hadisteki sayma (ahsÂhÂ) sozcuğu nedense konuyla ilgili kitaplarda ceşitli acıklamalara neden olmuştur. İhs etme (sayma) ile sadece Allahın (c.c.) doksan dokuz guzel ismini arka arkaya sıralamanın kastedilmediği, bunları ezberlemek, bunların anlamlarını bilmek ve uzerinde duşunmek gerektiği de soylenmektedir. Ben bu goruşe bir noktada itiraz ediyorum. Eğer boyle anlamlar gozetilmiş olsaydı sadece sayma denilmez, bunları ezberlemek, bunların anlamlarını bilmek ve uzerinde duşunmek gerektiği de acıkca belirtilirdi. Hoş bu isimleri sayma kulfetine katlanan bir kişi icin bunları ezberleme, bunların anlamlarını oğrenmek ve uzerinde duşunmek de zevkli bir iş olacaktır. Sayma yanında bunları ezberleme, bunların anlamlarını oğrenmek ve uzerinde duşunmek cok daha kolay ve kendiliğinden gelişen bir surectir.
Aslında ben ihs etme kavramı ile bu ceşit anlamların kastedilmediğini iddia etmiyorum. Sadece hadis-i şerifte bu anlamların belirtilmemesine dikkat cekmek istiyorum. Hatta ben bu soylenenleri tastik etmekle kalmıyor, eksik bile kabul ediyorum ve ihs etme kavramının cok daha geniş bir anlamda kullanıldığını duşunmekteyim. Allahın (c.c.) her bir guzel ismi Onun bir sıfatına ışık tutmaktadır. Mumine yakışan şey Allahı (c.c.) dosdoğru tanıyıp yuceltmek ve Onun ahlakıyla ahlaklanmaktır. Bu da Allahın (c.c.) bu guzel isimlerinden nasiplenmekle olur. Gerci ihs etme kavramı uzerine savunduğum bu duşuncede ben yalnız değilim. Şah-ı Nakşibendî Hazretleri (k.s.) de Allahın (c.c.) 99 guzel ismi ile ilgili bu hadis-i şerifteki ihs etme kavramı ile Allahın (c.c.) ahlakıyla ahlaklanmanın kastedildiğini belirtmektedir. Allahın (c.c.) 99 guzel isminden birkacını buna ornek olarak zikredeyim: Allah (c.c.) el-Kerîm (Cok comert) ise kulu da comert olmalı. Allahın (c.c.) el-Halîm (Sabreden, cezadan vazgecen) guzel ismi kulda ağırbaşlılığı gerektirir. Es-Sabûr (Cok sabırlı) guzel ismi kulun ofkesine hakim olmasını ister. El-Hamîd (Kendisine şukur ve hamd edilen, ovulen) guzel ismi kulun daima Rabbini ovmesini ve Ona şukurde bulunmasını icap ettirir vb. İşte ilgili hadiste cennet gibi buyuk bir nimet soz konusu ise bu kula ancak Allahın (c.c.) 99 guzel isminin gereklerinin yerine getirilmesi ile nasip olabilir.
Burada şu hususa ozellikle dikkati cekmek isterim: Allahın (c.c.) ahlakıyla ahlaklanmak Ona yakışır bir kul olmak demektir. Kendinde bir benlik, ustunluk gormek değildir. Guzel isimlerden kula gerekli olan dersi cıkarıp bunu yaşamına uygulamaktır. Bir kul ne kadar Allahın (c.c.) ahlakıyla ahlaklansa da bu hicbir zaman Allaha (c.c.) benzemek olarak duşunulmemelidir. Zira Allahta (c.c.) her turlu kemal mutlak ve sonsuzdur. İnsanda ise her kemal mutlaka kusurlu ve sınırlıdır. Tabii Allahın (c.c.) her guzel isminden farklı bir ders cıkarılır. Kiminde kul icin ideal bir ahlak kuralı soz konusudur. Bunlar kulu terbiye etme ozelliğine sahiptirler. Onun rububiyyetine ait guzel isimlerdir. Orneğin Allah (c.c.) gunahların uzerini orten ve bağışlayan (el-Gafûr) olduğuna gore Onun kulu da insanlarla olan ilişkilerinde kusurları gizleme ve affetme yolunu tutmalıdır. Yine Allah (c.c.) karşılıksız iyilik yapan (el-Berru) olduğuna gore kula yakışan şey de Allah (c.c.) rızası icin insanlara iyilik etmektir. Ama bazı guzel isimlerde kulun alacağı dersin mahiyeti değişir. Cunku ilgili guzel isimler ortaklık kabul etmez. Teslimiyet, ovgu ve yuceltme isterler. Bunlar Onun uluhiyyetine ait guzel isimlerdir. Orneğin el-Celîl guzel ismi Allahın (c.c.) emir ve yasak koyma yetkisini tanımayı gerektirir. El-Hakem guzel ismi her konuda Onu hukum sahibi kabul etmeyi gerekli kılar. Biz bu tur guzel isimleri de dosdoğru anlayıp surekli zikirle yucelterek kulluk makamına ulaşabiliriz.
Allahın (c.c.) ahlakıyla ahlaklanmak tasavvufta bekabillah (Allahta [c.c.] baki olmak) makamına işarettir. Bunun icin de once fenafillaha (Allahta [c.c.] fani olmak) ulaşmak gerekir. Fenafillah, kulun tovbe ile Allahın (c.c.) yasaklarından kacınmasının ve emirlerine uymasının ardından dunyayı gonulden cıkarması, tevekkul, kanaat, uzlet, devamlı zikir, hakka tam anlamıyla yonelmek, sabır, murakabe gibi şartları yerine getirmesinden sonra Allahın (c.c.) rızasına ulaşmasıyla meydana gelen bir haldir. Nefsin arınması ile meydana gelir. Buna gore Allahın (c.c.) ahlakıyla ahlaklanmak cok sıkı bir nefis tezkiyesinden ve kalp tavsiyesinden sonra ancak mumkun olmaktadır. Bu da ancak bir murşid-i kamilin rehberliğinde gercekleşebilir. Yalnız başına mumkun değildir.
Kim bilir, belki de Allah (c.c.), bu guzel isimleri her gun sayan (ihsa eden) kişiye Allahı (c.c.) dosdoğru tanıyıp yuceltme ve Onun ahlakıyla ahlaklanma nimetlerini de hediye ediyor ve bundan dolayı da ilgili hadis-i şerif sadece Allahın (c.c.) 99 guzel ismini sayma işlemine işaret etmekle yetinmiş olabilir. Cunku Allah (c.c.) comerttir. Onun comertliğini sınırlandırmak, kurallara bağlamak doğru değildir. Tarikatlar yolu ile onca emek ve zaman zarfında elde edilen marifete Allah (c.c.) dilerse bir insanı bir anda da ulaştırabilir. Allah (c.c.), vesileler olmadan da bağışta bulunabilir. Bu acıdan Allahın (c.c.) 99 guzel ismini sayma işini kucumsemek, ihmal etmek doğru değildir. Bunda buyuk bir sır, buyuk bir hikmet, hadis-i şerifin işaret ettiği cennet nimeti gizlenmiş olabilir. Kimse Allahın (c.c.) rızasının nerede saklı olduğunu bilemez. Bize duşen gorev, eleştirmekten ziyade Allah (c.c.) hakkında peygamberin soylediği her sozun gereğini yerine getirerek uymaktır.
Aslında zor olan bu guzel isimleri ezberlemek değil her gun saymaktır. İlgili hadis-i şerifi yorumlamadan anlaşılan temel anlam da guzel isimleri saymaktır. Bu kağıda bakıp okumakla da gercekleşen bir işlemdir. Yalnız kağıdın ve yazının yaygın olmadığı peygamberimiz (s.a.s) doneminde sayma ile ezberden okumanın kastedildiği tartışma gerektirmeyecek oranda acıktır. Bu acıdan ilgili hadis-i şerifin ruhuna uygun olan yontem, bunları ezberleyerek saymaktır.
Allahın (c.c.) 99 guzel isminden bazılarını yalnız başına soylemek doğru değildir. Gorunuşte bunlarda olumsuz bir anlam soz konusudur. Yalnız Allaha (c.c.) hicbir şekilde olumsuz bir sıfat ve guzel isim verilemez. Olumsuzluklar kulun nefsinden kaynaklanır. Allah (c.c.), kul şerri istediği icin yaratır. Ama bundan razı olmaz. Kul gunaha girdiğinde coğu kez hemen cezalandırmaz. Bunda genellikle sabırlı, anlayışlı davranır. Ona sure tanır. Coğu kez affeder. Tovbe ettiğinde gecmiş gunahlarını bağışladığı gibi bunları sevaba da donuşturur. Ama bazen de kulun kendisini duzeltmesi ve toparlaması icin ona bela ve musibet verir. Kısacası Onun rahmeti gazabını gecmiştir. İnsanların hidayeti ve irşadı icin peygamberler gondermiş, kitaplar indirmiştir. Butun varlık Âlemi Onun sıfat ve guzel isimlerine tercumanlık yapmaktadır. Tum bunlara rağmen bir insan da Allaha (c.c.) ve peygamberine karşı geliyorsa, hak dine karşı duşmanlık gosteriyorsa artık olumden sonra başına gelecek azabı kendisi hazırlıyor demektir. Bunda Allahı (c.c.) suclayacak hicbir hakkı yoktur. Bu acıdan ilgili guzel isimleri olumlu anlama sahip karşıtlarıyla hem birarada zikretmek hem de birarada değerlendirmek ve anlamak gerekir: el-KÂbidu/el-BÂsitu (Sıkan, bunaltan-Genişlik veren), el-HÂfidu/er-RÂfiu(Manevi olarak aşağı indiren-Yukarı cıkaran), el-Muizzu/el-Muzillu(İzzet şeref veren-Zillet ve alcaklık veren), el-Mutî/el-MÂniu(Veren, ihsan den-Engel olan), ed-DÂrru/en-NÂfiu(Zarar veren-İyilik veren).
Allahın (c.c.) 99 guzel ismini arka arkaya sayma, bunların uzerinde duşunme sırasında bir şey hemen dikkati ceker: Bunların sırlamasında bir gelişiguzellik yoktur, derin bir hikmet yatmaktadır. Sadece anlam bakımından zıt olanlar birbiri ardı sıra gelmemiştir. Anlam bakımından birbirini butunleyen, aralarında anlam ayırtısı olan, biri diğerinin anlamını acıklamaya yardım eden guzel isim veya guzel isimler ya biri diğerinin onunde veya arakasında ya da yakınında yer almıştır.
Allahın (c.c.) guzel isimleri ile dua etmek, yani uygun duşen guzel isimlerle Allaha (c.c.) tevessul etmek, duanın kabul olmasında cok etkilidir. Tevessul etmek duada bu isimleri vesile kılmaktır.
Allaha (c.c.) guzel isimlerle tevessul etmek, Allaha (c.c.) hamd u sen edip peygamberine ve Âl u ashÂbına salÂt ve selÂm getirdikten sonra dua konumuza uygun olan guzel isim yada guzel isimleri secmekle ve duamızda zikrederek bunun yada bunların hakkı, fazileti, bereketi uzerine Allahtan (c.c.) istemekle olur. Orneğin, Hamd Âlemlerin Rabbi Allaha (c.c.) mahsustur. SalÂt ve selÂm Hz. Muhammedin ve Âl u ashÂbının uzerine olsun. Ey Kerîm olan Allahım, kazancımıza bereketini, comertliğini kat!, Allaha (c.c.) hamd, habibine salÂt ve selÂm olsun. Ey Allahım el-Ganiyy, el-Muğnî olan ism-i şeriflerinle hicbir kula muhtac olunmayan, bizi azdırmayacak, senin dinine hizmet edebileceğimiz zenginliği diliyoruz!, Allaha (c.c.) kelimeleri adedince hamd u senÂlar olsun. Habibi Muhammed Musatafaya, Âl u ashÂbına ve ehl-i beytine de gokteki yıldızlar adedince salÂt ve selÂm ederim. Ey es-SelÂm, el-Mumin ve el-Muheymin olan Allahım, yolculuğumuzun kazasız belasız gecmesini nasip eyle..., Allaha (c.c.) binlerce kez hamd, resûlune binlerce kez salÂt ve selÂm olsun. Allahım beni bağışla. Cunku Sen Gafûr ve Rahîmsin. gibi.
Allahın (c.c.) guzel isimleri dolayısıyla tartışılan bir konu da hangi guzel ismin ism-i azam (en buyuk isim) olduğudur. Peygamberimiz (s.a.s) ceşitli hadis-i şeriflerde ism-i azamın bulunduğuna, bununla dua edenin duasının kabul edildiğine işaret etmişken bunun hangi guzel isim olduğunu belirtmemiştir. Bunu oğrenmek isteyenlere de net bir yanıt vermemiştir. İslam bilginleri ve Ârifleri de ism-i azamla ilgili farklı iddialarda bulunmuşlar, ortak bir guzel isimde anlaşamamışlardır. Orneğin Hz. Ali (r.a) el-Ferd (Tek), el-Hayy (Diri), el-Kayyûm(Her şeyi ayakta tutan), el-Hakem (Yargılama ve hukmetme yetkisine sahip olan), el-Adl (Mutlak adalet sahibi), el-Kuddûs (Eksik ve kusurdan munezzeh) olmak uzere bu altı guzel ismi ism-i azam olarak kabul etmiştir. İmam-ı Azam Ebu Hanifeye (rah.a.) gore el-Hakem ve el-Adl guzel isimleri ism-i azamdır. Abdulkadir Geylani Hazretlerinin (k.s.) ism-i azamı, el-Hayy guzel ismi idi. İmam-ı Rabbani Hazretleri (k.s.) ise el-Kayyûm guzel ismini ism-i azam olarak gormuştu. İsm-i azamın ism-i CelÂl (Allah adı) olduğunu soyleyenler daha inandırıcı bir goruş sunmaktadırlar. Bunlara gore Allah (c.c.) dışındaki guzel isimler Allahın (c.c.) bir sıfatına dayanırken sadece Allah (c.c.) Onun zatına dayanmakta ve ozel isim olmak dışında da kullanılmamaktadır. Dolayısıyla ism-i azam olmaya en layık olanı budur. İsm-i azamı Allah (c.c.) ismi olarak goren bazılarına gore bu ismin ism-i azam olması, zikredenin suda boğulmak uzere olan insanın yardım istemesi gibi olan samimiyetiyle mumkundur. Bu konuda benimsenen bir yaygın kanaat de şudur: İsm-i azam dua konusuna gore değişmektedir. Bunlara gore Allahın (c.c.) her guzel ismi yerine gore ism-i azam olabilir. Bunu da belirleyen şey dua konumuza uygun olan guzel isim yada guzel isimlerin secimidir. Bence bu sonuncu goruş daha isabetlidir. Nasıl dişimiz ağrıdığında ilgili doktora gidiyorsak, musluğumuz bozulduğunda da tesisatcıyı cağırıyorsak Allahın (c.c.) her bir guzel ismi de duruma gore yararlı olur. Hale uygun guzel isim veya guzel isimler işi ehline teslim etmek gibi guzel bir sonuc doğurabilir. Bu durumda ilgili guzel isim veya guzel isimler o durumun ism-i azamı olabilir. Tabii ism-i azam icin daha başka guzel isimleri de kabul edenler bulunmaktadır.
Kuran-ı Kerimde Allah (c.c.) guzel isimleri ile dua edilmesi (tevessul edilmesi) uzerinde de durmuştur: En guzel isimler Allahındır. O halde Ona en guzel isimlerle dua edin. Onun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın. Onlar yapmakta olduklarının cezasına carptırılacaklardır (Araf suresi, ayet 180). Bu ayette dikkati ceken nokta, bazı insanların Allahın (c.c.) bu guzel isimleri ile razı olmayacağı dualarda bulunmasıdır. Allah (c.c.) kulunun sadece dunyalık istemesinden hoşnut olmaz: Kim ahiret mahsulu isterse onun urunlerini fazla fazla artırırız. Kim de sırf dunya menfaati isterse ona da ondan veririz, ama ahirette onun hic nasibi olmaz. (Şûr suresi, ayet 20). Bu acıdan duada ahireti ihmal etmek buyuk bir eksikliktir. Kuşkusuz bununla dunyalık istemenin doğru bir şey olmadığını iddia etmiyoruz. Demek istediğimiz şey, istediğimiz dunyalık ile ahirete donuk ve Allahın (c.c.) razı olacağı bir işi ve kazancı duşunmeliyiz.
Allahın (c.c.) guzel isimleri ile dunyalık istemenin yanında başkalarının kotuluğunu, orneğin sevmediğimiz birinin olumunu temenni etmek cok tehlikelidir. Belki boyle bir beddua kabul olunabilir, ama kişi bununla buyuk bir bedel odeyebilir. Orneğin başkalarının da onun aleyhinde yapacağı ufacık bir beddua hemen yerini bulabilir. İnsanlara karşı merhametli olmak, onların kusurlarını bağışlamak, işleri Allaha (c.c.) havale etmek bize başkalarının beddualarında bir kalkan gibi vazife gorecektir. Kısacası başkalarına reva gorduğumuz muameleyi Allah (c.c.) bizim kaderimiz kılabilir. Aslında başımıza gelen kotu şeyler her ne kadar insanlar eliyle de gercekleşse Allahın (c.c.) izni ve yaratmasıyla meydana gelmektedir. Bunun da genellikle nedeni gunahlarımızdır. Başkalarına beddua etmeden, ofkelenmeden ve zarar vermeden once ilgili bela ve musibetin nedenini kendimizde aramalıyız. Bu Allahın (c.c.) bir kanunudur. Şu ayet-i kerimeler buna işaret etmektedirler: Başınıza gelen her musibet, işlediğiniz gunahlar nedeniyledir. Hatta Allah gunahlarınızın coğunu da affeder (Şûr suresi, ayet 30)., Sana gelen her iyilik Allahtandır. Başına gelen her kotuluk ise nefsinden dolayıdır (Nis suresi, ayet 79).
Allahın (c.c.) bazı guzel isimleri insanlara ad olarak da verilmektedir: Metin, Kadir, Samet, Reşit, Nur, Mecit, Celil, Aziz, Halil gibi. Bunda dini bir sakınca olmamakla birlikte bu guzel isimlerin kul anlamına gelen Abd sozcuğu ile birleşik isim olarak kullanılması daha uygundur: Abdulkadir, Abdussamed, Abdurreşid, Abdulhamid gibi. Yalnız Allahın (c.c.) bazı guzel isimlerinin bizzat peygamber tarafından insanlara ad olarak verilmesi yasaklanmıştır: Başta Allah (c.c.) ozel ismi olmak uzere, RahmÂn, Rabb, Hakem, Ahad gibi.
Allahı (c.c.) guzel isimleri ile tanıyan ve Ona guzel isimleri ile inanan birisinin Teist yada Deist olması olanaksızdır.
Allahın (c.c.) zikrinde gozetilecek asıl amac, Onun rızasıdır. Onun guzel isimleri ile dunyalık isterken utanmamız gerekir. Zira Allahın (c.c.) indinde bu dunyanın hicbir değeri yoktur. Bu konuya peygamberimiz (s.a.s) bir hadis-i şeriflerinde şoyle işaret etmişlerdir: Eğer Allahın yanında dunyanın bir sivrisinek kanadı kadar değeri olsaydı kafirler ondan bir yudum su icemezlerdi. Başka bir hadis-i şeriflerinde de Dunya lanetlidir, dunyada olan her şey lanetlidir; yalnız Allah icin olan bunun dışındadır. buyurmuşlardır. Allah (c.c.) ahirette inanan kulları icin akla gelemeyecek, hayal edilemeyecek nice nimetler yaratmıştır. Kuşkusuz cehennemden sığınmak, cenneti istemek de guzel şeylerdir. Ama Allahın (c.c.) rızası bunlardan daha ote, daha guzel olan bir amactır. Onun rızası kazanıldığı zaman elbette cehennem bizden uzak, cennet de bizim mekanımız olacaktır. Allaha (c.c.) gecek anlamıyla iman eden Âşıklar ve Ârifler Onun cemalini gormek icin cennete de değer vermemişlerdir.