1. Allah (Allah ’ın [Celle CelÂluhu] ozel ismi):
Diğer butun isimler, Allah (c.c.) isminin adeta sıfatı durumundadırlar. Allah (c.c.) lafzı, butun guzel isimlerin anlamını kendisinde toplamıştır. Bir insan Allah (c.c.) demeye başladığında ayrıca Allah ’ın (c.c.) butun guzel isimlerini de zikrediyor sayılır. Bundan dolayı tarikatların hemen hepsi zikirde Allah (c.c.) kelimesini temel almışlardır. Bu nedenle zikirlerin en guzeli “Allah” ile yapılır.
Allah (c.c.) bizden Kendi ’sini her sıfat ve guzel ismi ile tanımamızı, lafza-i celÂlini (yani Allah kelimesini) daima zikretmemizi istemektedir.
2. er-RahmÂn (acıyan, merhamet eden):
Allah ’ın (c.c.) merhameti (Er-RahmÂn guzel ismi) bu dunyada butun varlıkları kuşatmaktadır. Cunku er-RahmÂn guzel ismi kafir, munafık ve Musluman olan butun insanları icerisine alan bir anlam genişliğine sahiptir. Ama bu guzel isim ahrette tecelli etmeyecektir.
3. er-Rahîm (esirgeyen):
Allah (c.c.) ahirette muminleri koruyup kollayacaktır. Mahşer gununun sıkıntısı cok buyuk olacaktır. O uzun gunlerde muminler cennetle mujdelenmenin keyfini sureceklerdir. Bu guzel isim dunyada ve ahrette sadece muminlere tecelli etmektedir.
4. el-Meliku (gercek hukumdar):
Nasıl bir hukumdarda devletin butun erkleri (yasama, yurutme, yargı) toplanırsa Allah (c.c.) da gercek bir hukumdar, hukumdarlar hukumdarı olarak bu gucleri mutlak ve sınırsız anlamda kendisinde bulundurmaktadır. Cunku O her şeyin yaratıcısı ve gercek sahibi olarak boyle bir hakka doğal olarak sahiptir. Fakat imtihan sırrı gereği bunun tecellisi dunyada biraz perdeli ve gizemli bir bicimde gercekleşmektedir. Ahirette Allah ’ın gercek hukumdar oluşu apacık tecelli edecektir.
5. el-Kuddûsu (eksiklik ve kusurdan uzak olan, her turlu kemal sıfata sahip olan):
Eksiklik ve kusur yoktan oluşur. İnsan topraktan yaratılmıştır. Toprak da Allah ’ın (c.c.) emri ile yoktan meydana gelmiştir. Bu nedenle insan yaratılış itibari ile eksiklik ve kusurdan uzak değildir. Ama Allah (c.c.) her turlu eksiklik ve kusurdan uzaktır.
6. es-SelÂmu (varlıklara esenlik ve afiyet veren):
Muslumanlar karşılaştıklarında Allah ’ın (c.c.) bu guzel ismi ile birbirlerine dua ederler. Bilincsiz de olsa bu guzel ismin yuzu suyu hurmetine her biri diğerine Allah ’ın (c.c.) esenlik ve afiyet vermesi icin guzel dileklerde bulunur. Başa gelecek kaza ve belalar boylelikle engellenebilir. İnsanlarla selamlaşmamız bizim icin can ve mal guvenliğinde bir emniyet kuşağı rolu oynayabilir. Cunku duanın başa gelecek kaza ve belayı onlemede rol oynadığı hadislerde gecmektedir. Ayrıca Peygamber Salallahu Aleyhi Vessellem, muminin mumine yaptığı duanın kabul olduğunu belirtmiştir.
7. el-Mu ’minu (Muslumanlara muminlik vasfını veren, onları gazabından emniyete cıkaran):
Bir kişi Kelime-i şahadet (Eşhedu en l ilÂhe illallah ve eşhedu enne Muhammedun rasûlullah) ile İslam dinine girer. Musluman olur. Allah ’ın (c.c.) emir ve yasaklarına gosterdiği itina ile muminlik vasfına yukselir. Ama icerisinde her zaman son nefeste iman sahibi olup olmamak konusunda bir kaygı yaşar. Bir turlu sonundan emin olamaz. Bu da aslında imanda aranan bir ozelliktir. Bir Musluman ’ın mumin olup olmadığını en iyi Allah (c.c.) bilir. Bu yuzden olacak İmam Şafii Hazretleri (rah.a.) “İnşaallah muminim.” demiştir. Tabii bu son nefeste imanın insana nasip olup olmaması ile ilgili bir kaygının anlatımıdır. Yoksa insanın yaşarken imanında bir kuşkusunun olmaması gerekir.
8. el-Muheyminu (gozetleyen, yapılan amelleri tasdik eden, guvenilir, koruyan):
Allah (c.c.) insanların butun hallerini gozetlemektedir. Kalplerine vakıf olduğu gibi butun sozlerine, hal ve hareketlerine de tam anlamıyla hakimdir. Allah (c.c.) kulun ne yapacağını ezeli ilmiyle bilmesine ve bunları Levh-i Mahfuz ’a yazmasına karşın yine de amellerini şahit tuttuğu meleklerle kayıt altına aldırır. Levh-i Mahfuz ’a yazdığı şeylerle meleklerin yazdığı amel defterleri arasında kıl kadar bir farklılık bulunmaz. Boylelikle amelleri meleklerin tanıklığı ile ahirette kimsenin itiraz edemeyeceği bir gerceklik ve doğrulukla ortaya serer.
Allah (c.c.) Kendi ’sine, dinine sığınanları hem dunyada hem ahirette iyi amellerini de zayi etmeden korur. Ayrıca Allah bu guzel ismi ile velilerini de korumakta ve kollamaktadır.
9. el-Azîzu (şeref yuceliği, galip gelme):
Allah (c.c.) her turlu yuceliğe en layık olandır, her şeye galip gelendir.
El-Azîz guzel ismi Kuran-ı Kerim ’de tek başına değil de Allah ’ın (c.c.) diğer guzel isimleri ile birlikte kullanılmıştır. En cok el-Hakîm guzel ismi ile birlikte kullanılması dikkati cekmektedir. Bununla dunyanın bir imtihan yurdu, insanların birbirlerine karşı ustunluklerinin de gecici bir durum olduğu duşundurulmek istenmektedir. Allah (c.c.) dilediği kuluna bu dunyada şeref verir, ahirette vermez. Bazı kullarına dunyada da ahirette de şeref verir. Bazı kulları sadece ahirette şerefe nail olurlar. Asıl onemlisi de insanın ahirette, ebedi mulk ve hayatta şeref sahibi olmasıdır. Cunku gercek ve ebedi şeref oradadır.
10. el-CebbÂru (dilediği şeyi yapan, yaptıran, dilediği şeye zorlayan):
Her iradenin ustunde Allah ’ın (c.c.) iradesi vardır. O ’nun dediği olur. Allah (c.c.) izin vermeseydi insanlar bir an bile olsa isyan edemezlerdi. Allah (c.c.) kimi kuluna (ya ana baba duası ya duası Allah [c.c.] indinde makbul olan insanlarla ya da kalbindeki guzel duyguları ve niyetleriyle…) et-TevvÂb guzel ismiyle isyanından donuş (tovbe etme) nimeti nasip eyler, el-HÂdî guzel ismiyle İslam dininin yoluna koyar, kimisini de (hicbir bicimde tovbenin ve hidayetin nasip olmayacağını bildiğinden) el-Cebbar guzel ismiyle dunyada isyanıyla başbaşa bırakıp ahirette buyuk bir zarara ve azaba zorlar.
11. el-Mutekebbiru (buyukluk ve ustunluk gosteren ):
Allah (c.c.) yaratıcı olarak bazı haklara sahiptir. Bunlar O ’nun yaratılmışlarla paylaşmak istemediği tabii haklarıdır. Son iki guzel isim bunlardandır. Yani el-CebbÂr, el-Metekebbir sadece Allah ’a (c.c.) ozgudurler, kullar bu guzel isimlerin sıfatlarına sahip olduklarında kendilerine zulmetmiş olurlar. O zaman ancak birer zorba ve kendini beğenen birisi durumuna duşerler. Nitekim Kuran-ı Kerim ’de bu kelimeler insanlar icin soz konusu ettiğimiz olumsuz anlamıyla da kullanılmaktadırlar. Oysa bu guzel isimler el-Azîz olan yuce Allah ’ın (c.c.) şeref yuceliğine ve mutlak galip gelmesine acıklık getirmektedirler. Allah (c.c.) mutlak adaleti, pek cok hikmeti, sınırsız merhameti ile hicbir varlığa zulmetmeden onları istediği şekilde zorlayan ve onlara buyukluğunu gosterendir. O ’nun el-CebbÂr, el-Mutekebbir oluşu el-Azîz guzel ismine uygun duşmektedir.
12. el- HÂlıku (yoktan yaratan):
Allah (c.c.) butun evreni, icerisindeki tum canlı ve cansız varlıkları yoktan yaratmıştır. Duyu organları yolu ile algılanabilen ve algılanamayan butun varlıklar O ’nun “Ol!” hitabıyla yoktan yaratılmışlardır. O bu yaratmada hicbir yorgunluk duymamıştır. Kendi ’sinden de hic bir şey eksilmemiştir. İnsanın yaratıcı olarak Allah ’ın (c.c.) varlığını kabul edip de O ’nun ahirette ilgili mekanları, mahşer meydanını, cennet ve cehennemi yaratamayacağına inanması cok sığ bir duşuncedir. Bu duşunce, bir sanatcının bir tablosuna bakıp hayranlık duyduktan sonra onun bir daha başka guzel bir tablo cizemeyeceğine hukmetmek kadar gerceğe aykırıdır. Elbette sanatcı tablo yapmak gibi bir beceriye sahipse buna olanak bulduğunda sanatını yapmaya devam edecektir.
13. el-BÂri ’u(varlık turlerini uygun ve olculu yaratan):
İnsan, organlarına şoyle bir baktığında Allah ’ın (c.c.) onları belli bir olcude ve uygunlukta yarattığını gorur. Organlardaki bu olcu ve uyum, Allah ’ın (c.c.) varlığına ve birliğine bir işarettir. İnsanın ellerine, gozlerine, kulaklarına, diline, yuzune bakıp da tum bunların tesadufen yaratıldığına inanması olanaksızdır. Bunu hicbir vicdan kabul edemez. Tum bu organların bicimi, olcusu, bunları tasarlayıp yaratan bir Allah ’ı (c.c.) gerekli kılmaktadır. Aynı bicim ve olcu tum diğer canlı varlıklarda olduğu gibi evrende yıldız ve gezegenler arasında da vardır. Dunyamızın buyukluğu, guneşe uzaklığı, eğimi bizim yaşamımıza uygun olmak uzere cok ince hesaplarla belirlenmiştir.
14. el-Musavviru (varlık turunun her bir bireyini belli ozellik, nitelik ve nicelikte yaratan, onlara betimleyebileceğimiz bicimleri veren):
Allah (c.c.) el-BÂri ’ guzel ismi ile her varlık turunu uygun ve olculu bir bicimde yaratırken el-Musavvir guzel ismi ile de her bir turun bireylerini birbirinden ayrılan ozellik ve niteliklerle farklı kılmıştır. Bu yuzden tıpkı aynısı olan bir ağac yaprağına dunyada rastlanılamaz. Tabii bunun en guzel tecellisi insan yuzlerinde kendisini gostermiştir. İkizler de dahil olmak uzere dunyada her bir insanın yuzunde ayırıcı ozellikler, nitelikler bulunur. Hatta dunya tarihi boyunca olmuş olanlar icin de aynı durum soz konusudur. Allah (c.c.) her insanı farklı bir bicimde tasarlayarak yaratmıştır. Bu da buyuk bir nimettir. Zira insanlar birbirinin aynısı olarak yaratılmış olsaydı hukuk meydana gelemezdi. Herkes birbiriyle karıştırılırdı. Bir hırsız icin kesin delil asla bulunamazdı, evli eşler birbirlerini başkalarından ayıramazlardı.
15. el- GaffÂru (gunahları cok bağışlayıcı olan):
Allah (c.c.) kendisine yonelen ve tovbe eden kullarının gunahlarını bağışlar. Şeytan, insanları genellikle Allah ’ın (c.c.) cok bağışlayıcı sıfatıyla kandırır. Allah (c.c.) nasıl olsa gunahları bağışlar, diyerek insanlara gunahı sevimli gosterir: “Ey insanlar, Allah ’ın vadi gercektir. Oyle ise sakın dunya hayatı sizi aldatmasın. O cok hilekar şeytan da Allah ’ın merhamet ve affını ileri surerek sizi kandırmasın! (FÂtır suresi, ayet 5)”
16. el-KahhÂru (ofkesi ve cezası şiddetli olan; her varlığa hakim olan ve ustun gelen):
Allah ’ın (c.c.) dini peygamberimizin (s.a.s) hayatıyla, sozleriyle, yani sunnetiyle ve Kuran-ı Kerim ’le ortadadır. Buna inanmayıp karşı gelenleri Allah (c.c.) el-KahhÂr guzel ismiyle kabir hayatında ve ahirette cehennem ateşiyle yakılmak suretiyle cezalandıracaktır. Muslumanlar tovbe edemedikleri gunahları icin once azap gorup sonra kurtulacaklardır.
17. el-VehhÂbu (her şeyi karşılıksız bağışlayan, veren):
Bir insanın diğer bir insana yaptığı iyiliğin, iyiliklerin mutlaka bir karşılığı vardır. İnsan cıkarsız hareket etmez. Tabii Allah (c.c.) rızası icin yapılan iyilikler bundan mustesnadır. Oysa Allah (c.c.) kullarına karşılıksız verir. O ’nun asıl buyuk lutfu ahirette muminler icin cennette tecelli edecektir. Orada insanın hayal bile edemeyeceği nice nimetler muminleri beklemektedir. Uykunun, olumun, cirkinliklerin ve kusurların olmadığı o ebedi hayatta Allah (c.c.) muminlere oyle buyuk nimetlerle ihsanda bulunacak ki bunları burada saymanın bile imkanı yoktur.