Allahın (c.c.) merhameti bu dunyada butun varlıkları kuşatmaktadır. Cunku er-RahmÂn (acıyan, merhamet eden) guzel ismi kÂfir, munafık ve Musluman olan butun insanları icerisine alan bir anlam genişliğine sahiptir. Hatta bitki ve hayvanlar da buna dÂhildirler. Melekler ve cinler de bu isimden insanlar kadar yararlanırlar.
Allahın (c.c.) bu dunyada gonderdiği hak dine inanmayanlara merhamet etmesini yanlış anlamamak lazımdır. Aslında bu merhamet dunya yaşamı gibi fanidir. Ahirette gecerli değildir. Allah (c.c.) gonderdiği hak dine inanmayıp karşı gelenleri ahirette el-KahhÂr guzel ismiyle cehennem ateşiyle cezalandıracaktır. Allah (c.c.) bu dunyaya hicbir değer vermediği icin kendi hak dinine inanmayıp karşı gelenlere dunya yaşamları suresince merhamet etmektedir. Bir hadis-i şerifte belirtildiği uzere, Eğer Allahın (c.c.) yanında dunyanın bir sivrisinek kanadı kadar değeri olsaydı kÂfirler ondan bir yudum su icemezlerdi.
İlahi dinlerden birisi olan Yahudilik, insanlar tarafından kutsal kitapları tahrif edilmesi sonucu Allahın (c.c.) er-Rahman guzel ismini kabul etmemesiyle dikkati ceker. Yahudilik bu yuzden adeta ulusal bir din haline gelmiştir. Oysa Allahın (c.c.) hak dinlerinin karakteri evrensel bir ozellik taşırlar. Coğrafi sınırları aştığı gibi tum zamanlarda insanları kucaklayıcıdır. Cunku Allah (c.c.) tum insanların yaratıcısıdır. Dinleri sadece bazı kavimdekiler, ayrıcalıklı kimseler kurtulsun diye değil tum insanlar yararlansın diye indirmiştir.
Allah (c.c.) anne-babadan (atalardan) devralınan dinin sorgulanması gerektiğine Kuran-ı Kerimin değişik ayetlerinde değinmiştir: Onlara Allahın indirdiğine uyun denilse, Hayır, biz atalarımızın izlediği yola tabi oluruz. derler. Peki ya ataları bir şey duşunmeyen, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı? (Bakara suresi, ayet 170), Kendilerine Allahın indirdiğine uyun denildiğinde Hayır, biz atalarımızı uzerinde bulduğumuz yolu izleriz. derler. Şeytan kendilerini alevli ateşin azabına cağırıyor olsa da mı? (Lokman suresi, ayet 21)
Bu acıdan gercek inanc, hak din, kişinin kendi yaşamını sorgulayıp bilincli bir bicimde yuce Allahı (c.c.) Rab (yani kendisini terbiye edip hayat bicimini duzenlemeye hak sahibi kılmak), Hz. Muhammedi (s.a.s) peygamber (yani yaşamında ornek ve ideal kişi) olarak kabul etmesiyle olur.
Bir insan iradesiyle Yahudilik dinini tercih edip bu dine girmek istediğinde onunde Yahudi milletinden olmama engeli vardır. Bu yuzden Yahudiler kendilerinin Allah (c.c.) tarafından secilmiş bir kavim olduklarını sanırlar. Başka milletlere hor ve hakir bir gozle bakmak Yahudi inancında onemli bir yer tutar. Tahrif edilen kutsal kitaplarında bununla ilgili pek cok ayet vardır. Kuşkusuz burada sıkıntılı olan nokta, hem başka milletleri kucuk gormek hem de onların Yahudilik inancına girmelerini engellemektir. Yahudilik dininin tum bu olumsuz tarafları yuce Allahın (c.c.) er-Rahman guzel ismi ile catışmaktadır.
İslam dinine gore Allah (c.c.) sınırsız merhamet sahibidir (er-Rahman). Tum kullarına karşı mutlak adaletiyle (el-Adl) aynı derecede merhamet gosterir. Bir babanın evlatları arasında ayrım yapmaması gibi yuce Allah da (c.c.) yarattığı butun kullarına mutlak bir eşitlikle sınırsız merhamet duyar. Allah (c.c.) bu dunyada İslam dininin egemen olduğu toplum ve coğrafya dışında dunyaya gelen ve batıl dinlere mensup olan insanlara karşı da merhametlidir. Ehlisunnet itikadına gore onlar hak dinle tanışmadıklarında yada onun tebliği ile gercek anlamda karşılaşmadıklarında ahirette Allahın (c.c.) merhametiyle muamele gorecekler, hesaptan muaf tutulacaklardır. Allahın (c.c.) bu dunyada kendi varlığını inkÂr eden Ateiste karşı da merhameti vardır. Allah (c.c.) er-Rahman guzel ismiyle bir insanın Musluman bir toplum ve coğrafyada doğması ile başka batıl dinlerin toplum ve coğrafyasında doğmasını mahiyetini ancak ahirette bilebileceğimiz pek cok hikmeti (el-Hakîm), mutlak adaleti ve sınırsız merhameti ile insanların iyiliğine ve yararına uygun olarak secmiştir. Yine insanın iradesi dışında olan kimlik ve fiziksel ozellikleri hep Allahın (c.c.) pek cok hikmeti, mutlak adaleti ve sınırsız merhametiyle insanın iyiliği ve yararı gozetilerek verilmiş yada secilmiştir: Orneğin ulkesi, memleketi, ırkı, derisinin rengi, cinsiyeti, ailesi; cirkinliği, guzelliği, sakatlığı Yalnız bunlar, dunya yaşamının dar ve yuzeysel bakış acısıyla kavranamayacak bir ozellik taşırlar. Oyle oluşunun gercek hikmeti yada hikmetleri ahirette bilinebilecektir. Aslında her biri bir sınav konusudur. Ahirette ebedi odul yada ceza gormede onemli rol oynamaktadırlar. Sozgelimi guzelliğini ve dişiliğini kotuye kullanarak ceşitli gunahlar işleyen birisi elindeki bu nimetlerin kadrini bilememiştir. Allah (c.c.) hicbir kavme ayrıcalık tanımadığı gibi her bir insana da inancta bizim mahiyetini pek bilemeyeceğimiz pek cok hikmetle, bir gizli mutlak adaletle ve sınırsız bir merhametle hukmetmektedir.
Bir insanın dış dunya ile ilişkisini koparması, başka insanları sevmek istememesi ruhsal acıdan sağlıklı bir durum değildir. Yine bir insanın mensubu bulunduğu ırkı, ulusu yuceltip başka ırk ve uluslara duşman olması da bunun gibi bir rahatsızlık halidir. İşte Yahudiliğin de temelinde boyle bir tavır ve dunya goruşu mevcuttur. Yahudiler, başka dinlere mensup insanlara karşı kucumser bir tavırla duşmanlık ve olumsuz duygular duymuşlar, ayrıca kendi ic dunyalarına kapanarak da sevgi ve saygılarını yitirmişlerdir. Oysa bir Musluman bir Yahudiye Allahın er-RahmÂn guzel ismi gereği insan olması dolayısı ile buyuk bir saygı duymak ve ayrıca onun dinine de saygı gostermek zorundadır.
Benim bu yazıdaki amacım, Yahudi dinini eleştirmek değildir. Ondan ders cıkarmaktır. Asıl Musluman olarak kendimizi eleştirmektir. Yahudilik de başlangıcta hak temele dayanan bir dindi. Ama kutsal kitabı tahrif olduktan sonra bu hale geldi. Yahudiliğin eleştirdiğimiz bu hali farkına varmadan bizlere de bulaşmakta, Muslumanlar da Musluman olmayanlara yanlış bir goz ve değerlendirmeyle bakmaktadır. Bunda elbette en buyuk pay nefis ve şeytanlarındır.
Muslumanlar nefis ve şeytanların etkisiyle kendilerinin ayrıcalıklı ve cennet halkı, diğer dinlere mensup olanların da kotu talihli ve cehennem halkı olduğunu duşunebilmektedir. HÂlbuki imtihan sırrı ahrette ortaya cıkacağı icin kimse durumunu bilmemekte, bir Musluman ise son nefesinde imanla ahrete gidip gitmeyeceğinden dahi emin olamamaktadır. Ahirette ise Muslumanlar bu dunyada hak dinle kolayca tanışabilme, onu tanıyabilme ayrıcalıklarının nasıl aleyhlerinde sonuclar cıkaracağını, İslamdan uzak beldelerin halkları ise ahrette bu durumlarında ortaya cıkacak hesap ve sorgulama ayrıcalıklarını, kolaylıklarını ve merhametini goreceklerdir.
Şeytanlar bazı zeki ve cok merhametli Muslumanlara yanlış bir itikat vermek ve onları İslam dininden de kuşkulandırmak icin farklı bir yontem kullanmaktadır. Şeytanlar Muslumanlara genellikle şu turde bir vesveseyi cokca verirler: Sen Musluman diyarında doğmakla şanslı oldun, başka ulkelerde doğan insanlar senin gibi Musluman doğmadıkları icin şansızlar. Sen sadece doğma şansınla cennete girebilecekken bir Budist, bir Hıristiyan, bir Yahudi İslam diyarında doğmama şansızlığı ile cehenneme girecektir. Bu ne kadar eşit olmayan bir imtihan, ne buyuk bir haksızlıktır! Bu durumda Allah (c.c.) nasıl sonsuz merhamet ve rahmet sıfatlarına sahip olabilir? Nasıl mutlak bir adaletten soz edebiliriz?
Şu kesindir ki, Allah kullarına zerre kadar bile zulmetmez (Nisa suresi, ayet 40). Bu dunyada bu turde gorunuşte olan haksızlıklar ve eşitsizlikler ahrette yuklenen veya azaltılan sorumluluklarla dengelenecektir. Yargılama işi bize ait değildir. Yaratıcıya aittir. Onun işine karışmak en başta kustahlıktır. Haddini bilmezliktir. Elbette yuce Allah (c.c.) kulunu yargılarken biz insanlardan daha merhametli olacaktır. Onun cehennem azabıyla mujdelediği kimseler, İslam dininin tebliği ile karşılaştıktan sonra nefislerinin eğilimlerine uyup da İslama karşı mucadele edenlerdir. Yoksa İslam dininin hakikati ile karşılaşmayanlara başka bir hukukla davranılacağı ehlisunnet Âlimlerince yeterince dile getirilmiştir. Bunlara fetret ehli denildiği de malumdur. Hatta İslam dininden yanlış propagandalarla etkilenenler de fetret ehlinden kabul gormuştur. İslam dininin tam hukum surduğu guclu bir devletin varlığı soz konusu olmadıkca zaten kÂfir ulkelere gercek manada bir İslam tebliğinden de soz edilemez.
Ehlisunnet Âlimleri fetret ehlinin Allahın varlığı ve birliğini tasdik etmekle ahrette kurtuluşa ereceklerini ve cennete gireceğini ileri surmuşlerdir. İmam-ı Rabbani (k.s.), fetret ehlinden şirk koşanların cehenneme girmeyeceğini, hayvanlar gibi toprak olacağını ifade buyurmuşlardır. Diğer Âlimlerin buyuk coğunluğu insanın aklıyla Allahın varlığı ve birliğini tasdik edebileceğini, bunun icin peygambere ihtiyac olmayacağını farz ederek yalnızca Allaha şirk koşanların cehenneme duşebileceklerini ifade etmişlerdir.
Şeytanın Muslumanlara verdiği vesvese yanlıştır. Aslında Muslumanlar İslamla tanışmamış kÂfirlere gore daha şanslı değillerdir. Bunu tam manasıyla ahrette goreceğiz. O zaman anlayacağız ki Allah (c.c.) kulları arasında dunyada iken gorunuşte hak dine girmede ceşitli ayrıcalıklar, eşitsizlikler yapsa da ahrette tum kulları tek tek hesaba cekerken mutlak adaletine uygun olarak davranmakta ve farklı sorumluluklarla onları yukumlu tutmaktadır. Muslumanların sorumlulukları daha fazladır. Emir ve yasaklara uymak zorundadırlar. Bunların her birinden sorumlu tutulmaktadırlar. Bir mazeretleri de kalmamaktadır. Fetret ehlinden birisi, her turlu gunaha bulaşmışken yalnızca Allahın varlığı ve birliğine inanarak cennete girebilecekken; gunahkÂr bir Musluman ise, imansız gitme tehlikesi yaşamaktadır, imanını kurtarıp da tovbe edemeden olurse gunahından dolayı yargılanıp cehennem azabı da gorebilecektir. Onun icin Muslumanların kendi imtihanlarının başka dinlere mensup insanlara gore daha zorlu gececeğini, bunun icin emir ve yasaklar karşısında daha dikkatli olmaları gerektiğini unutmamaları gerekmektedir.
İlkokul birinci sınıf oğrencisinin onune kimse universite oğrencisinin sınav kÂğıdını koyamaz. Şeytanın sozunu ettiğimiz vesvesesi ise bu işten daha vahimdir. Mutlak adalet, sonsuz merhamet, sınırsız hikmet sahibi Allaha (c.c.) karşı buyuk bir iftiradır. Onun kulları arasında eşit davranmadığını, bazılarına ayrıcalık tanıdığını iddia etmektir. Bu, Allaha (c.c.) buyuk bir zulumdur. HÂlbuki bu dunya imtihan yurdudur. İmtihan edenin ceşitli hikmetler gereği bizden sakladığı bazı sırları da olabilir. Kaldı ki Onun mutlak adaleti, sonsuz merhameti, sınırsız hikmeti bu dunyada değil ahrette gercek anlamda tecelli edecektir, kendisini gosterecektir. Bundan da kimsenin kuşkusu olmamalıdır.
Allahın, teslis akidesine sahip yani kendisine şirk koşan Hıristiyanlara ahrette nasıl muamele edeceğini bilmiyoruz. Elbette onlar Allaha şirk koşmaktalar, yanlış bir inanc uzeredirler. Bunu tartışmıyoruz. Aşağıdaki ayeti kerimelerde Allah (c.c.) ahrette Hz. İsa ile konuşmakta ve Ondan kendisine şirk koşan ummetinin durumunu sormaktadır. Hz. İsa ise bu şirk durumunun kendisinin olumunden sonra olduğunu belirtmekte, son cumlede ise dolaylı bir bicimde cok saygılı bir uslupla bunların affını istemektedir. Allahın Hz. İsanın (a.s.) bu sozlerine Kuran-ı Kerimde yer vermesi onlara ahrette merhamet edeceğine ve onları bağışlayacağına işaret olabilir mi? Kuşkusuz bu konuda kesin hukme varmak, haddini bilmezlik ve kustahlık olur. Ama muhakkak ki burada bir merhamet ve bağışlanma kokusu hissediliyor. Allahın (c.c.) şanına da yakışan budur.
116.Allah şoyle buyurduğu vakit, Ey Meryem oğlu İsa, sen mi dedin o insanlara beni ve anamı Allahın yanında iki ilah edinin diye? Haşa! dedi. Munezzeh, subhansın (yucesin) ya Rab. Benim icin gercek olmayan bir sozu soylemek bana yakışmaz. Eğer soylemiş olsam Sen elbette bilirsin. Sen benim icimdekini bilirsin, ben ise Senin Zatındakini bilmem. Şuphesiz ki Sen gaybları bilirsin.117. Sen bana ne emrettinse ben onlara ancak onu soyledim. Hep Rabbim ve Rabbiniz Allaha kulluk edin! dedim. İclerinde bulunduğum muddetce uzerinde gozcu idim. Ne zaman ki beni iclerinden aldın, uzerlerinde gozcu olarak ancak Sen kaldın. Zaten Sen her şeye şahitsin! 118. Eğer onlara azap edersen, şuphe yok ki Senin kullarındırlar. Eğer kendilerini bağışlarsan yine şuphe yok ki Sen guclusun. Hikmet sahibisin.
Kuşkusuz Hz. Musa (a.s.) da ahrette bu tur bir munacatla Allahtan (c.c.) ummetinin kurtuluşunu isteyecektir. Kendilerini kucuk gorduğumuz Yahudiler tahrif edilmiş kitapları ile Allaha Hıristiyanlar gibi şirk de koşmuyorlar. İslamla gercek manasıyla karşı karşıya kalmış olanlarının, yani İslama karşı aleyhte propaganda ile beyinleri yıkanmamış olup da sırf nefis hesabıyla kufurde ısrar edenlerin kurtulamayacağı acıktır. Yine de Allahın ahretteki affını, merhametini, adaletini bir kul olarak bilmemiz mumkun değildir. Aslında bu konularda konuşmak, yargıya varmak da doğru değildir.
Biz sadece şunu biliyoruz: Doğrusu Allah indinde din İslamdır. (Al-i İmran suresi, ayet 19), Kim İslamdan başka bir din ararsa ondan asla kabul edilmeyecek ve o ahrette husrana uğrayanlardan olacaktır. (Al-i İmran suresi, ayet 85)
Er-RahmÂn guzel ismi ile ilgili kula duşen gorev, sadece acıma duygusu ile yetinmemek, her insana elinden geldiğince de yardımcı olmaktır. Hak dini tebliğ etmektir. Bir Muslumanın diğer dinlere karşı Yahudiler gibi bağnaz olmaması gerekir. Musluman Allahın (c.c.) her dindeki insana ahrette ortaya cıkacak mutlak adalet, sonsuz merhamet, sınırsız hikmeti ile muamele edeceğini unutmamalıdır.
Muhsin İyi