Vahdet-i Vucut (Vucudun Birliği), Vahdet-i Şuhut (Şahit Olunan Birlik), FenafillÂh
Maddeye, varlık Âlemine bakış acısı cok onemlidir. Dunya goruşumuzu, dinimizi, itikadımızı maddeye, varlık Âlemine bakış acımız tayin etmektedir. Başka bir soyleyişle din ve itikadımız, dunya goruşumuz maddeye ve varlık Âlemine bakış acımızı şekillendirmektedir. İslam ’ın dunya goruşu tevhit temeline dayanır. La-ilahe illallah (Allah ’tan başka ilah yoktur) İslam dininin temelini teşkil eder. Bu soz, ceşitli derecelerdeki tevhit makamlarını da karşılar. Bu sozle İslam dinine girilir, bu sozle iman tazelenir, bu sozle manevi makamlar kat edilir. Bu soz son nefeste nasip olduğunda Allahın (c.c.) izni ile cennet kapıları o kimseye acılır. Onda pek cok anlam katmanı vardır. İlk anlamı Allah dışındaki tum ilahları yok saymaktır. Her insanın Allah ’ın kanunları karşısında eşit olması başka bir anlam katmanıdır. En ustteki anlam katmanında ise Allah dışındaki butun varlıkların aslında yok oldukları, Allah karşısında hicbir varlığın bulunmadığı ifade edilir. Bu katışıksız tevhittir. Bu ust anlam İslam ’ın tasavvuf ve tarikat oğretisine hitap etmektedir. Konumuzu teşkil eden vahdet-i vucudu da tanımlamakta ve acıklamaktadır. Vahdet-i vucut oz olarak Allah dışında her şeyi yok bilmektir. Bu aynı zamanda tevhidin de en yuksek basamağıdır.

Tasavvuf ve tarikat, ince ve dar bir yoldur. Herkese hitap etmez. Ayrıca ayakların kaydığı bir alandır. Kavramların bazen yanlış tanımlandığı, şeytanların ve nefsin itikadı bozmak icin kol gezdiği bir sahadır. Bu yolda esaslı murşitlere ihtiyac duyulduğu gibi yol gosterici kitaplara da buyuk gereksinim vardır. Bu acıdan hicri ikinci bin yılın muceddidi İmam-ı Rabbani Hazretleri (k.s.) eserleri ile hususiyle Mektubatı ile bu alanda buyuk bir boşluğu doldurmuştur. Onun rehberliği olmadan bir insanın tasavvuf ve tarikat yolunda ayağı kaymadan, şeytanların ve nefsin oyuncağı olmadan ilerlemesi mumkun değildir. Hele bu asırda imkÂnsız gibidir. Onun icin yuzyıllardır İslam Âlimleri, arifler Mektubatı Kuran-ı Kerim ve Hadis-i şerif kitaplarından sonra ucuncu kitap olarak gormuşler, itibar etmişlerdir. Uc cilt olarak Turkce ’ye değişik yayınevleri tarafından tercume edilen Mektubatı bu gunlerde ucuncu kez baştan sona okumak ile şereflendim. (Tabii arada sırada bazı sayfalarına goz atmalar, bazı mektupları okumalar bunun haricindedir.) Bu yazı bu okumaların mahsulu olarak yazılmak icin adeta beni zorladı. Ama suyu kaynağından icmek tabii daha faydalıdır. Bir de tabii İmam-ı Rabbani Hazretlerinin (k.s.) buyukluğunu idrak etmek ve boyle bir zatın eserinin kıymeti karşısında Allah ’a (c.c.) şukretmek istedim. Allah ondan razı olsun. Âmin. Kim nefsin ve şeytanların kışkırtmalarıyla ayaklarının kaymasından korkuyorsa, tasavvuf ve tarikat yolunun aslını oğrenmek, ayrıca bu yolda Allah rızasına ermek istiyorsa mutlaka İmam-ı Rabbani Hazretlerinin (k.s.) Mektubatını yanından ayırmamalı, sık sık okumalı, onu bir el kitabı gibi daima mutalaa etmelidir.

Konunun karmaşıklığı, soyutluğu nedeniyle soru-cevap şeklinde bir yontem uygun gorulmuştur.

İslam dininde Vahdet-i vucut anlayışı nasıl bir probleme yol acıyor?
Bazı sofiler tasavvuf ve tarikat yoluna girince zikir, rabıta ve murakabelerin feyzi ve nuru ile bir sekr (ilahi sarhoşluk ve muhabbet) hali yaşarlar. İlgili materyalleri incelediğimizde, yani vahdet-i vucut hali ile sofilerin ağzından cıkan sozlere baktığımızda, gorunuşte onların şoyle bir tablo cizdiklerini muşahede ederiz: Varlık Âlemi ile Allah ’ı bir gorurler. Vahdet-i vucut halini doğru anlamayanları, algılamayanları, taklitcileri veya daha ziyade sekr hali yaşayanları Allah ’ı varlık Âlemine sızmış, hulul etmiş (icine girmiş), karışmış, birleşmiş olarak hissederler. Daha doğru ileri halleri yaşayanları ise, varlık Âlemini yok sayarak yada ruya, hayal mesabesinde gorerek her şeyde Allah ’ı gorurler. Bunlar, yani genel olarak vahdet-i vucut halini yaşayanlar, genellikle ilahi isimleri varlık Âleminde veya kendi uzerlerinde tecelli etmiş cinsinden sozleri dile getirirler. Onların nazarında ilahi aşk ve muhabbetle kÂfir ve Musluman ayrımı da kalkar. Butun bunlar gorunuşte İslam ’ın Allah ile varlık Âlemi arasındaki ilişki anlayışı ile catışır.

Aslında vahdet-i vucut bir haldir. Duşunce değildir. Cunku bunun duşuncesi apacık olarak İslam ’a aykırıdır. Zındıklıktır. Felsefede bu sapkın duşunceye panteizm derler.

İslam ’a gore Allah (c.c.) ile varlık Âlemi arasındaki ilişki nasıldır?
İslam ’a gore, Allah ile varlık Âlemi arasında zati bir ilişki yoktur. Yani Allah ne zati (vucut, kıdem, beka, vahdaniyet, kıyam bi-nefsihi, muhalefetun havadis) ne de subuti sıfatları ile (hayat, ilim, irade, semi, basar, kelam, kudret, tekvin) varlık Âlemi ile karışmamıştır. Allah (c.c.) ile varlık Âlemi arasındaki ilişki ilmidir. Yani Allah ilim sıfatı ile varlık Âlemini tasarlayıp yoktan yaratmıştır. Ama varlık Âleminde Allah ’ın ilim sıfatı tamamıyla tecelli etmemiştir.
Allah (c.c.) varlık Âleminde zatıyla tecelli etmemiştir. Allah (c.c.), varlık Âlemini sonsuz ilmi ile yoktan yaratmıştır. Varlık Âlemi ezeli olmadığı gibi ebedi de değildir. Hadis-i şerife gore hicbir şey yok iken yalnızca Allah (c.c.) vardı. Allah ezeli ve sonsuz ilmi ile varlık Âlemini yoktan var kıldı. Varlık Âlemi Allah ’ın ‘Ol! ’ emri ile maddesiz olarak sonradan meydana geldi. Meydana gelirken de Allah ’tan herhangi bir parca, unsur varlık Âlemine karışmadı. Allah (c.c.) varlık Âlemine ne dÂhil oldu ne de ondan haric kaldı. Cunku yuce Allah varlıkların sınırlı bulunduğu şeylerden, hususiyle mekÂn ve zaman kayıtlarından uzaktır.

İslam ’a uygun olan tasavvuf duşuncesine gore Allah (c.c.) ile varlık Âlemi arasındaki ilişki nasıldır?
Allah (c.c.) yokluk aynaları olan ayan-ı sabitelerde bazı guzel isimlerinin golgeleri ile tecelli etti ve boylece varlık Âlemi meydana geldi. Ayan-ı sabiteler eşyanın vucuda gelmeden once Allah ’ın ilminde olan suretleridir. Bu tecelli sırasında kendisinden herhangi bir şey varlık Âlemine gecmemiştir. Bu tecelli olayı tıpkı golge veya aynadaki suretler gibi gercekleşmiştir. Nasıl golgede ve aynada asıl varlığa ait bir parca soz konusu değilse ve bunlar arasındaki ilişki birbirine birleşmeksizin, katışmaksızın meydana gelmişse ayan-ı sabitelerde de durum boyledir. Allah (c.c.) yokluktan yarattığı ayan-ı sabitelerde guzel isimlerinin golgelerini sadece ilmi boyutu ile buralarda tecelli ettirdi. Ayan-ı sabitelerden de bu varlık Âlemi meydana gelmiştir. Bu bakımdan ayan-ı sabiteler varlık Âleminin prototipleridir, asıllarıdır.
İslam ’a uygun tasavvuf duşuncesine gore, varlık Âlemi aslında yoktur. Bir golgedir. Var olan yalnızca Allah ’tır. Varlık Âleminin duyu organlarına hitap eden varlığı hayal mesabesindedir. Varlık Âlemini tamamen inkÂr etmek de doğru değildir. Cunku varlık Âlemi duyu organlarınca algılanmaktadır. Onun icin vardırlar. Ama var oluşlarının derecesi farklıdır. Cunku gercek olarak var olan sadece Allah Celle Celaluhudur. Varlık Âlemi hayal, golge seviyelerine benzer turde vardırlar. Aslı yokluk olduğu ve Allah ’ın guzel isimlerinin golgelerine ayna tuttukları icin varlık Âlemini hayal ve golge seviyesine benzettik.
Eşya ve varlık Âlemini ezeli ve ebedi kılmak, Allah (c.c.) gibi ona gercek bir varlık gorunumu vermek de doğru değildir. Onun icin varlık Âleminin aslının yokluk olduğunu, golge veya hayal mesabesinde olduğunu ifade ettik. Varlık Âlemi Allah ’ın guzel isimlerinin golgelerine ayna oldukları icin var olarak gozukmektedirler. Allah kıyamet gunu butun varlık Âlemini yok edecektir. Maddenin en kucuk yapı taşları olan atomlar elementlerine ayrılacaktır. ‘Ol! ’ emri nasıl bir enerji dalgası meydana getirip varlık Âlemini oluşturmuşsa kıyamet gunu ‘Yok ol! ’ emrinin tecelli ettiği İsrafil ’in suru da butun varlık Âlemini enerji dalgası haline getirip ortadan kaldıracaktır. Allah (c.c.) daha sonra bizleri hesaba cekmek icin yeni bir yaratılışı ve tekrar dirilişi gercekleştirecektir.

İslam ’a uygun olmayan tasavvuf duşuncesi vahdet-i vucut anlayışına nasıl bakar?
İslam ’a uygun olmayan tasavvuf duşuncesinde vahdet-i vucut anlayışında varlık Âlemi ile Allah bir, aynı gorulur. Aslında buna modern cağın felsefesinde panteizm dendiğini yukarıda vurguladık. Bu duşuncede olan birisi, varlık Âleminin Allah ’tan bir parca olduğunu duşunur. Allah ’ın zati veya subuti sıfatları ile varlık Âleminde tecelli ettiğini varsayar. Her şeyden ote maddeye ezeli ve ebedi yakıştırması verdiği icin duşuncesi din dışıdır. Bu anlayışı nedeniyle Allah ’ın yoktan var edicilik sıfatını da inkÂr eder. Maddeye ebedilik vasfı verdiği icin kıyamet gununu de onaylamamış olur. Bu duşuncede olan birisinin İslamiyet ’le yakından ve uzaktan bir ilişkisi yoktur.