Er-Reşîd (Allah irşat edendir.) guzel ismi El-HÂdî (Allah hidayet edendir.) guzel ismi ile buyuk bir benzerlik gostermesine karşın aralarında elbette bir anlam ayırtısı bulunmaktadır. El-HÂdî guzel ismi İslam dini ile tanışmamış yada kufrun, gunahın icerisinde bulunan birisinin hidayete gelmesi, Allahın (c.c.) emir ve yasaklarına uymasıdır. Er- Reşîd guzel ismi ise İslamın emir ve yasaklarını yerine getiren bir Muslumanın Allaha (c.c.) daha yakın olma arzusu ile bir Allah (c.c.) dostuna (murşid-i kÂmil) nefsini teslim edip terbiye ve irşat olmasıdır.
Kuran-ı Kerimde VÂkıa suresinde Allah (c.c.) mahşer gunu insanları uc sınıfta değerlendireceğini belirtmektedir: Kitabı sağdan verilen (ashÂbul-meymene), kitabı soldan verilen (ashÂbul-meşeme), imanda ve fazilette onculer (es-sÂbikûn) olmak uzere. Buna gore kitabı sağ taraftan verilenler Allahın (c.c.) el- HÂdî guzel ismi ile hidayete ulaşmış, İslam dininin emir ve yasaklarına uyarak takva ehli olmuş kimselerdir. Bunlar cennetliktirler. Kitabı sol taraftan verilecek olanlar kufur uzere veya gunahkÂr Muslumanların icerisinde tovbe edemeden olen insanlardan oluşur. GunahkÂr Muslumanlar cehennemde cezalarını cektikten sonra kurtulacaklardır, kufur uzere olenler icin ise ebedi kalmak uzere cehennem vardır. İşte konumuzu teşkil eden ucuncu sınıf insanlar, hidayetlerinden sonra Allahın (c.c.) er-Reşîd guzel ismi ile bir Allah dostu (murşid-i kamil) vesilesi ile irşat olmuşlardır. Tabii sÂbikûnlar gerek amelde gerekse Allaha (c.c.) karşı duyulan ilahi aşkta ashÂbul-meymeneyi gecmişlerdir. Ahirette bunlara verilecek oduller de buna gore cok daha buyuk olacaktır. İlgili surede bunların coğunun onceki ummetlerden azının da Hz. Muhammedin (s.a.s) ummetinden olacağı belirtilmektedir.
İlk tarikatlar her ne kadar hicri beşinci yuzyıldan sonra kendisini gosterse de tasavvuf duşuncesi İslam dininden uzak bir anlama sahip değildi. Peygamberimiz (s.a.s) doneminde boyle bir hareket gorulmese de Mescid-i Nebevinin bitişiğinde kalan ashÂb-ı suffenin hayatı tasavvuftan uzak değildi. Zira buralarda kalan yoksul sahabeler vakitlerini ilimle, dini sohbetlerle, zikirle, Kuran-ı Kerim tilavetiyle geciriyorlardı. Bunlar da bu yeri adeta bir dergaha cevirmekteydi.
Tasavvuf duşuncesinin kurumlaşmasına tarikat denir. Tarikat, Allaha (c.c.) ulaştıran yol anlamına gelir. Her tarikat sectiği nafile, mustehap ibadetlerle muridi eğitmeye, Allah dostu kılmaya calışmaktadır. Esasta tarikatlar bir olmasına, Allaha (c.c.) ulaştırmayı amaclamasına karşın kullandığı yontem ve teknikler farklı olduğundan değişik adlar almışlardır.
Tarikatların asıl gorevi Muslumanları irşat etmektir.
Muslumanlar neden herhangi bir kitaptan, ozellikle Kuran-ı Kerimden irşat olamamışlar da gercek bir irşadın gercekleşmesi icin bir Allah dostuna gereksinim duymuşlardır? Elbette bu yolda yazılmış bir kitap da ve ozellikle Kuran-ı Kerim de insanı bir dereceye kadar irşat eder. Bunu kimse gormezden gelemez, inkar edemez. Yalnız bu yolla takva sınırlarının yukarısına cıkmak, sÂbikûnlardan olmak gercekleşmez. Gercek anlamda irşat, ancak bu yolda daha once yurumuş bir Allah dostu ile mumkundur. Eğer kitaplarla eğitim yeterli olsaydı okullara ve oğretmenlere gereksinim duyulmazdı. Devlet de millet de buyuk bir masraftan kurtulurdu.
İnsanın herhangi bir kitaptan veya Kuran-ı Kerimden gercek anlamıyla irşat olamamasının bir diğer nedeni de Allah dostunun peygamberin (s.a.s) temsilcisi olmasıdır. İcazetli bir Allah dostunun silsilesi (manevi bağlılığı) peygamberimize (s.a.s) kadar ulaşır. Her Allah dostu (veli) murşit değildir. İrşada ehliyeti olmayan veli, Muslumanlara ve kendisine buyuk zarar verir. İşte gercek Allah dostu manevi dunyasında peygamber ve diğer Allah dostları ile beraber olduğu icin pek yanılmaz, zor durumlarında nasıl hareket edeceğini bilir. Tabii bu konuda da pek cok istismarlar yaşanmaktadır. İrşat makamına gecip de Muslumanları aldatmaya calışanlar bulunabilmektedir. İnsanlar nasıl piyasadaki paraların icinde sahte olanlarına karşı uyanık davranıyorlarsa dunya ve ahiret saadetleri icin bir Allah dostu ararken de bu konuda cok dikkatli ve araştırıcı olmalılar. Hele hele nefsini terbiye etmemiş bir insanın Muslumanları irşat etmeye calışması oncelikle kendisine buyuk bir zarar verir.
İrşada ehliyetli bir şeyhin en onemli ozelliği rabıtasının fayda vermesidir. Bu yola giren muridin nura cok ihtiyacı vardır. Yolda ilerledikce ve makam kazandıkca şeytanlar ona kendi varlıklarını hissettirebilirler. Musallat olabilirler. Bu sırada onun elinde rabıta silahı, ozellikle telebbusu rabıta olmadığı zaman buyuk sıkıntılar yaşayacaktır. Şeytanlar nurla uzaklaştırılabilir. Rabıta ise adeta nur santralidir. Allah dostunu rabıta ile en sonunda fenafişşeyh makamı elde edilir. Fenafişşeyhin tabi sonucu ise fenafillahtır. Fenafillah gercek manada Allah dostluğunun başladığı makamın ismidir. Bu makamda nefis Allahın rızasında yok olmuştur. Yani bu seviyeye eren bir kişi artık nefsinin isteklerini değil, Allahın rızasını temel olcu olarak gormeye başlar.
İnsanın herhangi bir kitaptan veya Kuran-ı Kerimden gercek anlamıyla irşat olamamasının bir diğer nedeni de şudur: İnsan nefsinde iki buyuk guc vardır ki bunların gercek anlamıyla ıslahı ancak Allah dostu ile gercekleşir. Bunlardan birincisi şehvet, ikincisi benliktir (baş olma sevdasıdır). Gerci insan evlenerek dinini tamamlamış olur, şehvetini teskin eder, ama buradaki şehvet dar anlamdadır. Geniş anlamıyla şehvet, dunyanın gelip gecici zenginliklerine ve guc kaynaklarına gonul bağlamaktır. Bu evlenmekle daha da bir guclenir, sınır tanımaz. Benlik ise yedi başlı baş eğmez, olmez bir ejderhadır. Bunu tek başına, guzel kitaplarla veya Kuran-ı Kerimle dize getirmek adeta imkÂnsızdır. İşte insanların bir Allah dostuna teslim olmaları da bu yuzden cok zordur. Cunku nefis kimseye teslim olmak istemez. Olmeyi teslim olmaya tercih eder. Nefsin bu iki buyuk guc kaynağı kendisini kontrol eden, sınırlayan, terbiye eden bir Allah dostunu kesinlikle istemez. İşte tam bu noktada Allah (c.c.) bazı Musluman kullarına er-Reşîd guzel ismi ile tecellide bulunur. Bazen bir ruya ile Allah (c.c.) dostunu gosterir, bazen de eş, dost aracılığı ile tanıştırır. Evliya kitaplarında bu konuda pek cok menkıbe vardır. Kalplere Allah dostunun sevgisini atar, cezbe; nisbet, rahmet, feyz verir ve daha sonra da onda gosterdiği kerametlerle bunu percinletir. Tabii Allah (c.c.) kimin hidayete ve irşada ehliyetli olduğunu bilendir. Biz kul olarak Ondan hidayeti ve irşat edilmeyi daima dileyelim. Allah hidayetimiz ve irşadımız icin dostlarını nasip eylesin. Amin.
Muhsin İyi