Allah (c.c.) kendisine yonelen ve tovbe eden kullarının gunahlarını bağışlar. Şeytan, insanları genellikle Allahın (c.c.) cok bağışlayıcı sıfatıyla kandırır. Allah (c.c.) nasıl olsa gunahları bağışlar, diyerek insanlara gunahı sevimli gosterir: Ey insanlar, Allahın vadi gercektir. Oyle ise sakın dunya hayatı sizi aldatmasın. O cok hilekar şeytan da Allahın merhamet ve affını ileri surerek sizi kandırmasın! (FÂtır suresi, ayet 5)
Her gunah işlendiğinde kalpte bir siyah leke bırakır. Gun gelir kalp işlenen gunahlarla kapkara kesilir, artık kalbin arınma ve Allaha (c.c.) yonelme arzusu da ortadan kalkar. Kul Allahın (c.c.) kendisine dunyada ve ahirette azap etmeyeceği konusunda bir eminlik duygusu icerisine girer. Başa gelen felaketler, bela ve musibetler de onun icin bir şey ifade etmemeye başlar. Artık boyle birisi icin hidayet kapısı da kapanır. Kalbi muhurlenir. Anlaşılır ki Allah (c.c.) boyle birisini el-CebbÂr guzel ismiyle dunyada isyanıyla baş başa bırakmış, ahirette de onun buyuk bir azaba uğramasına hukmetmiştir. Oysa Allahın (c.c.) gunahları cok affedici guzel ismi (el GaffÂr) mumin icin bir umut kapısıdır. O kendisini hep gunahkar gorur. Hep bir arınma duygusu icerisindedir. Bunun icin Allahın (c.c.) et TevvÂb (tovbeleri kabul eden) guzel ismine sığınır. Yaptığı iyi amelleri gozunde değersizdir. Her gun kusur ve hatalarını arar, bunlara tovbe eder. Gecmiş gunahları icin buyuk bir pişmanlık yaşar. Eksik ibadetlerini tamamlamaya, hatalarını ve yanlışlarını telafi etmeye calışır. Sadece Allahın (c.c.) gunahları cok affedici guzel ismine (el-GaffÂr) guvenir.
Hıristiyanlar, gunahlarında umutsuzluğa duşmuşlerdir. Bunun icin kendilerini, nefislerinin işlediği kotuluklerden arındıracaklarına, yani tovbe edeceklerine bir kurtarıcı beklemişlerdir. Onlara gore Hz. İsa AlehisselÂm, Allahın (c.c.) -haşa- oğludur. İnsanları icerisinde bulundukları gunah bataklığından kurtarmak icin yeryuzune gonderilmiştir. Ona inananların gunahlarına kefaret olmak uzere Allah (c.c.) feci bir bicimde oldurulmesine izin vermiştir. Boyle olunca bir Hıristiyan icin Hz. İsa AlehisselÂma inanmak, yaşamında gunahlara pişman olmadan ve olumlu anlamda bir değişim gecirmeden Allah (c.c.) tarafından affedilmek demektir.
Bir Hıristiyan Hz. İsa AlehisselÂm ile ilgili bu batıl inancı yanında papazlara gunahlarını itiraf ettikten sonra da tum gunah yukunu uzerinden attığına inanmaktadır. Tabii tum bunlar Allahın (c.c.) gunahları cok affedici guzel ismiyle (el-GaffÂr) acıklanabilecek şeyler değildir. Allah (c.c.) gunahları kulda gercek anlamıyla bir pişmanlık olduğu zaman affeder. Bu pişmanlık da insanın o gunahı işlediğine icten uzulmesiyle, bir daha işlememesiyle ve yanlışını telafi etmek istemesiyle kendisini belli eder. Yani Allahın (c.c.) tovbe nimetiyle (et-TevvÂb guzel ismiyle) o kula yonelmesi ile olur. Gerci Allahın affı icin tovbe şartını ileri surup Onun merhametini ve bağışlamasını sınırlamak da doğru değildir. Kuran-ı Kerimde Allah şirk dışında kalan butun gunahları da affedebileceğini de belirtmiştir (bk.Nisa suresi, ayet 48).
Tovbe kulun gunahlarının affı yolunda başvuracağı temel yoldur. İnsan icin gunahların affı icin tovbe etmek başta gelen bir yol olmasına karşın Allahın (c.c.) rahmetini ve bağışlamasını sadece kulun tovbesiyle sınırlamanın da doğru olmadığını belirtmiştik. Yalnız insanın gunahını yada gunahlarını Hz. İsa AlehisselÂmın ve papazın uzerine yıkarak yada onlara yukleterek kurtulmak istemesi ve hic pişmanlık duymadan eline gecen fırsatta hemen o gunahı yada gunahları tekrar işlemesi, Allahın (c.c.) gunahları cok affedici ismiyle (el-GaffÂr) ilgisi olmayan bir durumdur.
Hıristiyanlıktaki bu ozellikten dolayı bugunlerde pek cok Musluman genc, yaşamlarındaki gunahların yukunden zahmetsizce kurtulmak, nefislerinin arzuladığı bir kısım gunahları rahatlıkla işlemek icin Hıristiyan olmaktadır. Gunahlardaki gecici zevk ve keyif o kadar kısadır ki tatmaya bile değmez. Halbuki İslam dininde helal dairesi keyfe ve zevke yetecek kadar geniştir. Oyle ki İslam dininin belirlediği cizginin otesindeki keyifler ve zevkler daha dunya yaşamında bile insanın canını sıkmaya, huzurunu bozmaya başlar.
El-GaffÂru guzel ismine gore kula duşen gorev, insanların kusurları ve yanlışları karşısında merhametli ve bağışlayıcı olmak, kendi gunahları icin de tovbe ederek Allahın (c.c.) affına sığınmaktır.
Gunahları bağışlama anlamına gelen Allahın (c.c.) başka guzel isimleri de bulunmaktadır. Bunlardan bazılarını daha once gorduk: el-Gafûr, el-GaffÂr. Her iki guzel isim de Arapcada aynı kokten, ortmek anlamına gelen bir fiilden turemişlerdir. Allah (c.c.) bu guzel isimlerinde gunahları orten anlamına gelen bir tecelliyle kullarına yonelmektedir. El-Afuvvu guzel isminde ise gunahları silen anlamı bulunmaktadır. Dolayısıyla el-Afuvvu guzel ismi, diğerlerine gore, daha geniş bir anlama gelmekte, gunahlar karşısında daha koklu bir temizlemeyi karşılamaktadır.
Tabii el-Gafûr, el-GaffÂr guzel isimlerinde de bir gunahları bağışlama anlamı bulunmaktadır. Gunahları ortmek demekle onları gozlerden saklayıp bağışlamamak anlaşılmamalıdır. Bu guzel isimlerle vurgulanan anlam gunahların bağışlandığı ama hesap defterinde, mahşer gununde kulun hafızasında vs. sabit kaldığıdır. El-Afuvvu guzel isminde bu bağışlanma, daha genel bir anlama sahiptir; gunahların Kiramen Katibin Meleklerinin hafıza ve defterlerinden, Levh-i Mahfuzdan, kısacası ona tanıklık eden Allah (c.c.) dışındaki herkesin bilgisinden, hatta o kulun bilincinden de silinmesi demektir.
El-Gafûr, el-GaffÂr guzel isimlerindeki bağışlamayı şuna benzetebiliriz: Gun gelir bir zaman dost olduğumuz birine kuseriz. Kusmemize neden olan konuda da kendimizi haklı goruruz. Buna karşın araya giren eş dost nedeniyle o kişiyle barıştırılırız. Ama bu barışma gonulden gelmemiştir, eş dostun hatırı icin olmuştur. Eski hesap her ne kadar dile gelmese de bu yuzden kapanmamıştır. Kusmeden onceki samimiyet de hicbir zaman gercekleşmez. Cunku o kişiyi bağışlamış olsak da kusmemize neden olan olayla ilgili davamız dilimize dolanmasa da yine de ister istemez kalbimizi ve kafamızı meşgul etmektedir. Oysa el-Afuvvu guzel ismindeki bağışlanma şuna benzer: Yine dost bildiğimiz birisine kuseriz. Ama o kişi veya biz bu konudaki hatamızı kısa zamanda anlarız. Pişman oluruz. Hangimiz suclu ise oyle bir bağışlanma diler ki onu affederiz. Artık bir daha ne o ne de biz o kuskunluğe neden olan şeyi hatırlamak bile istemeyiz. Her ikimizin de zihninde kotu anılar silinir gider.
Oyle anlaşılıyor ki el-Gafûr, el-GaffÂr guzel isimlerinde bağışlanma Allahın (c.c.) bir atası, ihsanı olarak gelmektedir. Belki bir ana-baba duası, Allah (c.c.) indinde guzel ve makbul bir iş insanın bazı gunahlarına kefaret olmakta, onları etkisiz kılmakta, bağışlanmasına vesile olmaktadır. Ama bu gunahlar hesap defterinden silinmemektedir. Yuce Allah (c.c.) hesap gunu bu gunahları onun ve insanların onunde acıklayacak ve affettiğini de bildirecektir. Ama el-Afuvvu guzel ismindeki bağışlanma tovbe nimetiyle gercekleşmektedir. Bu yuzden daha genel ve etkilidir. Allah (c.c.) tovbe ihsan ettiği kulun gunahlarından el-Afuvvu guzel ismiyle tamamen vazgecmekte, kulu ahiret gunu bunlardan sorumlu tutmadığı gibi hicbir şeyin ve kimsenin de bu gunahları hatırlatmasını veya hatırlamasını istememektedir. Nitekim 99 Esmaul-Husna tablosunda el-Afuvvu guzel isminin et-TevvÂbu guzel isminden sonra gelmesi de bunu duşundurmektedir. Gerci her iki guzel isim arasında el-Muntekimu guzel ismi yer alsa da, bu guzel isim de Allahın (c.c.) tovbe yolu ile affına guvenirken kul haklarına dikkat etmemiz luzumunu hatırlatmaktadır. Cunku Allah (c.c.) mazlumun hakkını almayı da ihmal etmez.
El-Afuvvu guzel ismine gore kula duşen gorev, insanların kusurları ve yanlışları karşısında merhametli ve bağışlayıcı olmak, kendi gunahları icin de tovbe ederek Allahın (c.c.) affına sığınmaktır.
Tovbe, imandan sonra bir insana ihsan edilen en buyuk nimettir. Tovbe kelime anlamıyla donuş demektir. Terim anlamı, kulun gunahlarına pişman olup onları terk etmesi ve Allahın (c.c.) emir ve yasaklarına yonelmesidir.
Hadislerden anlaşılacağı uzere peygamberimiz (s.a.s) gunde yetmiş (bir başka rivayette yuz) kere Allaha (c.c.) istiğfarda bulunmaktaymış. Gunahtan masum olan peygamberimiz (s.a.s) boyle ise bizim buna daha cok dikkat etmemiz gerekir.
Tovbe, Allah (c.c.) ile kişi arasında yapılan icten bir antlaşmadır. Dolayısıyla tovbe eden birisi değişimi icten bir duyguyla onaylamaktadır. Gozlerden damlayan birkac damla yaş tovbedeki ictenliğin işaretidir. İnsanlar birbirleri ile olan sozleşmeleri cok kolay bozmaktalar. Cıkarlar soz konusu olduğunda işler değişmektedir. Ama Allaha (c.c.) tovbe ile yonelen bir kul buna yurekten bir yolla, yani icten katıldığı icin daha bir sadık olmaktadır. Boyle icten, kesin donuşe tovbe-i nasuh denir. Zaten gercek tovbe de ancak boyle mertce yapılır.
Tovbenin temeli yapılan gunaha kalp ile derin bir pişmanlık duymaktır. Nitekim peygamberimiz (s.a.s) de tovbeyi bir hadis-i şerifinde gunahlara pişmanlık olarak tanımlamıştır. Tovbemizi bozsak bile yenileyebiliriz. Tovbe etmenin bir sayısı, sınırı yoktur.
Tarikatlara tovbe ile intisap edilirdi. Boylelikle bu icten değişime Allah (c.c.) dostları da tanık tutulurdu. Bu da guzel bir şeydi ve Allah (c.c.) ile kul arasında tovbe ile gercekleşen icten pişmanlık duygusunu daha bir pekiştirirdi.
İnsan alışkanlıklarının tutsağıdır. Onları kolay kolay bırakamaz. Gunahlar da bu ozelliğe sahiptirler. İnsanda bağımlılık yaparlar. Ayrıca gunahlar nefsin arzularını da okşar. Bu yuzden bir insanın gunahlarına pişman olup Allah (c.c.) yoluna girmesi cok guctur. İnsanların coğu doğadaki bitkiler ve hayvanlar gibi pek varoluşlarını sorgulamadan yaşayıp olmektedirler. Kendilerini değiştirmek gibi zorlu bir işe pek girişmek istemezler. Rahatlarına ve keyiflerine bakarlar. Tovbe etme sadece insanın iradesiyle gercekleşen bir olgu değildir. İnsan gunah olmayan bir alışkanlığını bile terk ederken buyuk bir sıkıntı yaşamaktadır. Bu nedenle nefsi okşayan gunahları terk etmek coğu insan icin olmeyi istemek kadar imkansız bir şeydir. Aslında tovbe etmek de kişinin o andaki manevi varlığına son vermesi anlamına gelmektedir. Nasıl bir insanın kendi elleriyle kendisini oldurmesi cok guc bir şeyse, daha doğrusu intihar etmek isteyen bir insan nasıl bu konuda yaşamsal bir sıkıntı yaşarsa bir insanın alıştığı ve zevk aldığı gunahlardan donmesi de o kadar zor bir iştir. Bu yuzden tovbe etme Allahın (c.c.) et-TevvÂb guzel ismiyle ilişkilendirilmiştir. Buna gore tovbe nimeti kulun bir eseri değil, Allahın (c.c.) kuluna şukretmesi icin verdiği bir nimetidir. Kulun tovbe nimetini kendisinden bilmesi buyuk bir hatadır. İnsanı boş gurura, aldanmışlığa goturur. Şeytanın oyuncağı kılar. İnsan başına gelen hayır ve şerrin Allahtan (c.c.) olduğuna inandığı gibi tovbe nimetini de Ondan bilmelidir. Yani insan Allah (c.c.) dilediği icin bu tovbe nimetine ermektedir.
Tabii bu buyuk nimet de Allah (c.c.) tarafından kullarına gelişiguzel dağıtılmamaktadır. Bunun bir sunnettullahı bulunmaktadır. Allah (c.c.) yanlış yolda olan kullarına once ikazlarda bulunur. Onları anlayacağı dillerle uyarır. Bu uyarılara ayet diyebiliriz. Kul kadere olan inancıyla, yani başına gelen iyi ve kotu şeylerin (ayetlerin) bir tesaduf eseri olmadığına, bunların yuce Allahın (c.c.) izni ve yaratmasıyla meydana geldiğine inandığı zaman bunlardan kendince bir ders cıkarır. Tuttuğu yolu olcup bicer. Orneğin bela ve musibetlerle gunahlarının acı meyveleri arasında bir ilgi kurar. Hatasını anlar. İcten bir pişmanlık duyar. Gunahlarından donup Allahın (c.c.) emir ve yasaklarına uymak ister. İşte tovbe boylece gercekleşmiş olur. Bu bakımdan tovbe nimetinin kula erişmesinde kadere, hayır ve şerrin Allahtan (c.c.) geldiğine inanma onemli bir rol oynar.
Herkesin anlayışına ve algı dercesine gore tovbe nimetinin kalpte uyanması icin farklı bir işlem gerekebilir. Bunu da en iyi bilen Allahtır. Allah (c.c.) tovbe etmeye musait kullarına bir vesileyle yaklaşır ve onların gunahlarına pişman olup doğru yola gelmesini sağlar.
Tabii tovbe icin gelen ayetlerin kadrini kıymetini bilmeyenler de vardır. Bu tipteki insanlar başlarına gelen bela ve musibetleri Allahtan (c.c.) bilmedikleri icin onlardan gerekli dersleri alıp da tovbe edemezler. Onlar icin her şey bir tesaduften ibarettir.
Coğu insanın ibadetlerini yapamamalarının nedeni icerisinde bulundukları gunahlardır. Gunahlar ile ibadetlerin kalpte buluşmaları, biraraya gelmesi adeta imkansızdır. Bunlar mıknatısın aynı kutupları gibi birbirini surekli iterler. Hele hele bir gunahkarın namaz kılması cok zordur. Cunku namazın esprisi yuzunu, yonunu Allaha (c.c.) cevirmek, Allahın (c.c.) huzurunda bulunmaktır. Gunahlarla namazda Allaha (c.c.) donmeye kendimizde bir guc ve kudret bulamayız. Bu durum kendisine karşı kabahat işlediğimiz bir insanın yuzune bakamamak gibi sıkıcı bir durumdur. Coğu kişinin namaz kılmak istediği halde namaz kılamamasının, namazda bir huzur ve zevk alamamasının nedeni de budur. Gunahlara tovbe etmeden Allahın (c.c.) karşısına gecmek adeta imkansızdır. Namaz oncesi alınan abdest de sanki tovbenin simgesi gibidir.
Sen cok buyuk gunahlar işledin. Allah (c.c.) bunları affetmez. bicimindeki bir duşunce, şeytanın bir vesvesesidir. Zira Allah (c.c.) samimi bir tovbe ile kulun butun gunahlarını bağışlayacağını Kuran-ı Kerimde pek cok ayette belirtmektedir.
Tovbe insanın nefsin egemenliği altından kurtulup gercek ozgurluğe, Allaha (c.c.) kul olmaya doğru yol almasıdır. Nefsinin esiri olarak azgınlaşıp gunah işleyen insanlar ozgur olduklarını, hayatlarını diledikleri gibi yaşadıklarını sanırlar. Oysa gunahlar insanın yaratılış amacına ters duştuğu icin ruhta onmaz ceşitli hastalıklara ve rahatsızlıklara neden olur. Boyle bir insan huzurunu yitirmiştir. Gunahlar onu sarıp sarmalamış ve ceşitli manevi sıkıntılara sokmuştur. Tovbe edip Allahın (c.c.) emir ve yasakları istikametinde yaşamlarına yeni bir bicim ve yon veren insanlar Allahın (c.c.) emir ve yasaklarına uydukları icin vicdanları rahattır. Ruhlarında sonsuz bir huzur bulunur. Bu da yuzlerindeki iman nuru ile ışıldar. Gercek ozgurluğun ve yaratılış amacına uymanın derin hazzını tadarlar.
Tovbe ile Allah (c.c.) gecmiş butun gunahları sevaba cevirmektedir. Bu durum Kuran-ı Kerimde şoyle bildirilmektedir: Ancak şu var ki tovbe edip iman edenler ve guzel işler yapanlar, bundan mustesnadır. Allah onların kotuluklerini iyiliklere, gunahlarını sevaplara donuşturecektir. Cunku Allah Gafûr (gunahları affeden), Rahîmdir (muminleri esirgeyendir). Kim tovbe edip guzel işler yaparsa gereğince tovbe eden odur işte (Furkan suresi, ayet 70-71).
Et-TevvÂb guzel ismi ile insana duşen bilinc şudur: İnsanın Allahın (c.c.) iman ve ibadetlerdeki rızasına, gunahlardaki ve haramlardaki ofkesine rağmen gunahta ısrar edip tovbeyi geciktirmesi, Allahın (c.c.) emir ve yasaklarına uymaması buyuk bir talihsizliktir. İnsanı ebedi pişmanlığa surukleyebilir.
Bakın Allah ne kadar affedici, hoşgorulu peki ya onun kulları bizler? Onun kadar olmasa da onun kulu olmak hasebiyle bir nebze de olsa bizim de diğer insanlara karşı boyle olmamız gerekmez mi?
Muhsin İyi