Tevhid, Tevhit Nedir, Tevhidin Anlamı, Tevhidin Sırları (3)
Tevhidin kıymetini anlamamız icin bazı temel kavramları, terimleri iyi bilmek ve goz onunde bulundurmak gerekir. Bunlardan ikisi cok onemlidir: Putperestlik ve hac.

İslam’ın bir şartı olduğu ve aşağı yukarı herkes tarafından tevhitle alakasının bilindiği icin hac uzerinde fazla durmayacağız. Tum dunya Muslumanlarının aynı giysilerle bir araya gelip anlamlı bazı hareketleri, ziyaretleri yaptığı hac baştan sona tevhit akidesinin hal dili ile yaşandığı buyuk bir ibadettir.

Putperestliğin mahiyeti, anlamı ise oyle insanlar, ozellikle Muslumanlar tarafından pek bilinmiyor. Tabii bu konudaki bilgi ve bilinc eksikliği Kuran-ı Kerim’in de gereğince anlaşılmasını engelliyor. Zira Kuran-ı Kerim’in ayetlerinin buyuk coğunluğu putperestlere (muşriklere) hitap etmektedir. Putperestliğin anlamı ve mahiyeti yeterince kavranamadığı icin bu yuzden Kuran-ı Kerim’in ruhu ve derinliği de tam manasıyla anlaşılamamaktadır.

Şayet putperestlik ummet-i Muhammed’i, hususiyle bugunku cağdaş insanları ilgilendirmemiş olsaydı yuce Allah sevgili peygamberini (s.a.s) boyle bir ortamdan secmemiş olacaktı. Demek ki, putperestlik evrensel bir olgudur ve insan doğasından kaynaklanmaktadır. Tarih boyunca putperestlik tehlikesi her zaman soz konusudur. Ayrıca insan doğasında putperestlik zafiyeti de her zaman vardır. Onun icin putperestliğin mahiyetini ve anlamını iyi bilmek gerekir. Bu cağda insanların hangi noktalarda şirk bataklığına kapıldığını, cağdaş putların neler olduğunu iyi tanımak her insanın uzerine farzdır.

Terimleri, kavramları eksiksiz ve tam olarak tanımanın en kolay ve verimli yolu, zıtlarını bilmekle olur. Putperestlik kavramının karşıtı tevhittir.

Tevhit, butun Muslumanların, insanların inandıkları taktirde Allah ve toplumda bir ve eşit olmasıdır. Putperestlik ise insanların birbirine sevgisiz ve duşman olmasıdır. Kalplerin, toplumun tefrikaya duşup parcalanması, birbirinden uzaklaşmasıdır.

İnsanlık tarihinin birinci mucadelesi, tevhit ve putperestlik olguları arasında olmuştur. Peygamberler getirdikleri tevhit akidesi ile insanları birbirine kardeş yaparken putperestlik buna karşı mucadele etmiştir. Toplumda kardeşliği, sevgiyi sabote etmiş, ortadan kaldırmıştır. Bazen peygamberlerin getirdiği tevhit akidesi toplumlarda egemen olmuş, bazen de insanların nefislerinden ve şeytanların propagandalarından guc alan putperestlik guc kazanmış, tevhit akidesini sondurmuştur.

Putperestliğin dunya tarihi boyunca insanlığın en buyuk sorunu ve tehlikesi olmasının en başlıca nedeni, insan doğasından kaynaklanmasıdır. Nefsin eğiliminden guc almasıdır.

Yuce Allah (c.c.), insanı iki asıldan yaratmıştır: Ruh, yuce Allah’tan ilahi bir soluk olduğu icin ibadetlerden ve faziletlerden buyuk bir haz alır. Dolayısıyla tevhit akidesi ruhu huzura sevk eder. Lakin nefis, anasır-ı erbanın (toprak, ateş, su, hava) ozunu, tabiri caizse kaymağını temsil eder. Anasır-ı erba ise Allah’ın emri ile yoktan yaratılmıştır. Dolayısıyla nefis, anası yokluğun temsil ettiği butun şerlerin, kotuluklerin kaynağıdır. Putperestlik nefsin olanca gucuyle kotuluğu emretmesinin tabii bir sonucu doğmuştur.

Daha onceki tevhit konulu iki yazımızda cocuk oyunlarının buyuk hikmetler icerdiğini; saklambac, korebe gibi oyunlarda ruhsal bazı sırların, ozellikle Elest Bezminden bazı esintilerin sakladığını ifade etmiştik.

Buyuklerin cocuklar konusunda en buyuk yanılgıları, onların sadece ruhtan oluştuklarını, dolayısıyla gunahsız, temiz ve melek gibi varlıklar olduğunu sanmalarıdır. Oysa cocuklar da nefis sahibidirler. Yani onlarda da biz yetişkinler gibi gunah işleme eğilimi soz konusudur. Fakat akılları ve bilgileri biz yetişkinler derecesinde gelişmediği icin hem şeriat hem de kanun onunde masumdurlar. Cezalandırılamazlar. İşledikleri suclardan dolayı da gunaha girmezler. Buluğ cağı ile sorumluluk yaşına ererler.

İşte bu masum cocukların nefsani yanları da tatmin olmak ister. Bunun icin de oyuncaklara başvururlar.

En başta hatırlatayım ki, burada oyuncakları yasaklamak, onları zararlı gostermek gibi bir niyetimiz ve kastımız yoktur. Bilakis bunları teşvik ediyoruz. Zira her ne kadar onlarda insanların putperestliğe olan bir eğilimi harekete geciyor, kucuk bir orneği, daha doğrusu nuvesi canlandırılıyor gorunse de cocukluk cağında nefsin bu yonunun de canlı tutulmasının, meşgul edilmesinin buyuk yararları ve hikmetleri soz konusudur. Eğer bunda bir mahzur soz konusu olsaydı dinimiz, en azından peygamberimiz (s.a.s) bu konuda yasaklamalar getirirdi. HÂlbuki kimi hadis-i şeriflerde dolaylı bir bicimde cocukların oyuncaklarla oynamalarına cevaz verildiği anlaşılmaktadır.

Evet, putperestlik nefsin eğiliminden ortaya cıkmış, bunun da kucuk orneklerini cocuk oyuncaklarında gormekteyiz. Cocuklar oyuncaklarını ellerine aldıklarında onlara roller, anlamlar yuklerler. Orneğin cocuk elindeki oyuncağı annesi, babası, kız kardeşi, doktoru, oğretmeni, oğrencisi yapar, sonra da onları konuşturur. Onlarla mini bir tiyatro oynar. Gunluk hayatta oğretmenine kızmışsa oyuncağını oğretmen yapar, kendisinden ozur diletir. Boylece nefsi buyuk bir rahatlama yoluna gider. Bir başka seferinde elindeki oyuncağı annesi olarak duşunur, onu hasta kılar, biraz sonra olduğunu soyleyip gomer. Boylece gercek hayatta az once annesinin kendisini paylamasını, cezalandırmasını nefsani boyutta sindirmiş olur, rahatlar. Kız kardeşini doktorun karşında olumcul bir hastalıkla ahirete yolar. Arkasından da ağlar. Boylece kıskandığı kardeşinden kendince ocunu alır. Kısacası cocuk oyuncakları ile yapılan bu mini oyunlar, cocukların ruhsal gelişmesinde, terapisinde eşsizdirler. Buyuk yararları vardır. Cocukların ilgili yaşlarda oyuncaklarla oynamaları onların sağlıklı bir şekilde buyumelerini, an azından zararlı olan nefsani duygularını iclerine atmamalarını sağlar. İce atılan olumsuz duygular cocukları hasta kılabileceği gibi sağlıklı bir kişilik oluşturmalarını da engelleyecektir.

İşte nasıl bir cocuk oyuncakları ile boyle oynuyorsa bir putperestte bu şekildedir. O da putuna kendince bir anlam ve rol verir.

Putperestler (muşrikler) hakkında en buyuk yanılgı, onların Allah’ı inkÂr ettiklerini sanmaktır. Oysa putperestler Allah’ın varlığını inkÂr etmezler. Allah’ı pek cok sıfatı ile tanırlar. Yalnız kendilerini Allah’a ulaştırsın, ettikleri dua Allah indinde kabul gorsun diye putlara taparlar. Allah’a şirk koşarlar. Bu yuzden muşrik diye de adlandırlırlar. Bu acıdan konu ile ilgili Kuran-ı Kerim’deki şu ayetleri okumakta buyuk fayda vardır: “Yemin olsun ki, o putperestlere (Mekkeli muşriklere) kendilerinin kimin yarattığını sorsan mutlaka ‘Allah’ diyeceklerdir. Oyle ise nasıl oluyor da donuyorlar? (Ez-Zuhruf suresi, 87).”, “(Putperestlere hitaben) De ki: ‘Size gokten ve yerden kim rızık veriyor? Yahut kulaklara ve gozlere kim malik bulunuyor? Oluden diriyi, diriden oluyu kim cıkarıyor?’ Hemen, ‘Allah’ diyeceklerdir. Sen de ki: ‘O halde sakınmaz mısınız?’ (Yunus suresi, 31)”.

Cocuğun oyuncakları ile oynaması son derce narsist, bencil bir karakter arz eder. Yani cocuk nefsani hazlarını birinci plana alır. Onları tatmin etmek ister. Ozellikle intikam ve kin duyguları bunda en birinci rolu oynarlar. Bunun orneklerini yukarıda vermiştik. Bir putperest de boyledir. Putuyla ilişkisi son derce narsisttir. Bencildir. Coğu kez intikam ve kin duygularını tatmin etmek icin onları kullanır. Bunun icin onların onunde bir inanmış gibi diz coker, onlara tazimde bulunur, onlara dua eder. Nefsani eğilimlerini, davranışlarını, ozellikle intikamlarını ve bir kısım insanlara karşı kinini gercek hayatta gercekleştirmek icin meşru bir zemin bulur. Boylece vicdanını da devre dışında bırakmış olur.

Bizler nefsaniyetten de oluştuğumuz icin bazen duşmanlarımıza karşı cok acımasız fanteziler kurabiliriz. Onları oldurmek isteriz. Onlar icin aklımıza ceşitli işkenceler, bin ceşit kotulukler gelebilir. Ama bunları vicdan terazisine vurduğumuz zaman coğu kez geri adım atarız. Bunları gercekleştiremeyiz. Bir putperest bu noktada bu vicdan terazisinden yoksun kalmaktadır. Yani putu vicdanının onune gecerek onu devre dışı bırakabilmektedir. Cunku putu ilahi bir anlam kazanmıştır. Dolayısıyla vicdanının uzerine cıkmıştır. Putun Allah indinde bir yeri vardır yanılsaması vicdanları işlevsiz kılmaktadır. Onun icin putperestlik bir insanlık sucudur. Cunku bir putperestin işlemeyeceği hicbir suc yoktur. Putu elinde bir oyuncak gibidir. Putu onunde işleyeceği her sucu meşru kıldığı icin bundan zerre kadar bir pişmanlık, vicdan rahatsızlığı da duymaz.

Tabii putperestlik toplumlarda, kişilerde vicdan olmadığı gibi bir hak ve hukuk da soz konusu değildir. Guclu olan hak sahibidir. Cunku onun putu daha buyuktur anlayışı hakimdir. Kişilerin ozel putları olduğu gibi ailelerin, sulalelerin, toplumların da değer verdikleri başka putları olabilir. Kişiler ozel putları ile başka insanlara karşı her turlu kotuluğu işleyebildikleri gibi aileler, sulaleler, toplumlar da başka ailelere, sulalelere, toplumlara karşı her turlu kotuluğu, şerri işleyebilecek bir zemin bulabilirler. Hak, hukuk kavramı ilahlaştırılan put veya putlarla ortadan kaldırıldığından sonu gelmeyen savaşlar, zulumler, katliamlar putperest toplumlarda eksik olmaz.

Şeytanlar insanların birbirini sevmemesi, aralarında duşmanlıkların artması ve yayılması icin tarih boyunca insanların putperestliğe olan eğilimini canlı tutmak istemişlerdir. Cunku bu sayede insanları buyuk gunahlara teşvik etmek daha kolay olmuştur. Putperstlik her turlu buyuk gunahın ana yatağıdır.

Bir putperestin işlediği bir gunahtan dolayı pişman olması, kendisini ıslah etmesi mumkun değildir. Zira ona gore putunun Allah yanında bir değeri vardır. Her şey onun musaadesi ve gucuyle meydana gelmiştir. Ortada bir hata ve gunah soz konusu değildir. Dolayısıyla kendisi haklıdır.

Peygamberlerin getirdiği tevhit akidesinde ise buyuk bir rahmet vardır. Zira tevhit, insanların Allah’ın (c.c.) dini karşısında bir ve eşit olması demektir. Dolayısıyla insanların eylemleri hak ve hukukla olculmektedir. Zulmeden, şer işleyen, kardeşine kotuluk yapan kişi, Allah’ın hukuku karşısında yargılanmakta ve bir yaptırıma uğramaktadır. Bu surec gercekleşirken insanların vicdanları harekete gecmekte, toplumun huzuru, saadeti on planda tutulmaktadır. İnsanlar, hak ve hukuklarını arayabilmektedirler. Mazlum ile zalim birbirinden ayrılmakta, mazlumun hakkı zalimden alınmaktadır.

Tevhidin en buyuk nimeti hicbir insanın diğer bir insandan ayrıcalıklı olmamasıdır. İnsanların hak ve hukukta eşit olmasıdır. Bu sayede toplumda barış ve kardeşliğin gercekleşmesidir. Onun icindir ki, peygamberlerin tevhit cağrılarına oncelikle toplumda ezilen, hicbir hakkı olmayan, zulmedilen insanlar, kesimler olumlu cevap vermiştir. Bunlar peygamberlerin etrafında toplanmışlardır. Genellikle zenginler, carpık duzenden nemalan kesimler, bu cağrıya olumsuz yanıt verdikleri gibi inananlarla da mucadele etmişlerdir. Kısacası tevhit davası, tarih boyunca ezilenlerin bayrağı olmuş, putperestlik de ayrıcalıklı sınıfın kavgası halinde tezahur etmiştir.

Putperest toplumlarda insanlar arasında muthiş bir sevgisizlik vardır. Dostluklar hep menfaat ve siyaset uzerine kuruludur. Boyle bir duzende insanların tek emelleri nefsaniyetlerini tatmin etmektir. Zayıflar her zaman ezilir. Onların haklı oldukları konuda zerre kadar bir hakları yoktur. Putperest bir insan, her saniye diğer insanların zayıf anlarını kollar. Ufacık bir bahaneyle her turlu zulmu işleyebilir. Boyle anlarda ise hicbir kimse en kucuk bir sucluluk duygusu veya vicdani bir rahatsızlık bile duymaz. Tevhit akidesinin hakim olduğu toplumlarda ise, herkes Allah’ın kuludur. Toplumda hakim olan duygu, sevgi ve saygıdır. İnsanlar Allah tarafından bir ve eşit yaratıldığı icin her turlu sevgiye ve saygıya layıktır. Zayıf ve caresiz insanlara yardım etmek, Allah’ın cok sevdiği bir iş olduğu icin boylelerini ezmek, onlara zulmetmek doğru değildir. Duşmanlığa değil kardeşliğe bahaneler aranır. Barış ve huzur, tevhit akidesine sahip bir toplumun tabii manevi havasıdır.

Toplumda meydana gelen teror ve anarşinin arkasında mutlaka şeytanlar bulunduğu gibi teror ve anarşinin dayanağı da kesinlikle putperest bir mantıktır.

Bugun insanlar taştan, ağactan yapılmış putlara tapmıyorlar ama putperest eğilimler yine de soz konusudur. Ozellikle para, daha doğrusu ekonomi konusundaki yanlış hareketler, toplumdaki birlik ve beraberliği bozmakta, insanları, halkları putperest toplumlarda olduğu gibi birbirine duşman haline getirebilmektedir. Sadaka, zekÂt; faiz yasağı, borc para verme teşviki gibi olumlu şeylerle insanlar arasındaki gelir dağılımını yoksul kişiler lehine ayarlamaya calışan İslam dini, paranın bir put olarak toplumdaki insanlar ve halklar arasında bir ayrımlaşma ve kutuplaşma olmasının onune gecmektedir.

Kuşkusuz cağımızın en buyuk putculuğu, ırkcılıktır (faşizm). Irkcılığın dayandığı mantık ve hedef ile putperestlik aynıdır. Irkcılık da putperestlik de sevgisizliğe, duşmanlığa, boluculuğe, ayrımcılığa, savaşa dayanır. Bu yuzden ırkcılıktan yara almamış, ekonomisinin buyuk gucunu bu yaranın tedavisi icin harcamayan İslam ulkesi yok gibidir.

Temeli tevhide dayalı İslam’ın, ırkcılığa deva bulmaması ise mumkun değildir.

Kısacası İslam dini her şeyi ile ozellikle hac emri ve putperestliğe karşı olması ile tum insanlığı birbirini sevmeye, kardeşlik duygusuna, barışa, huzura cağırmaktadır.

Tevhit akidesinin hedefi, tum dunya Muslumanlarını biraya getirip her yonuyle bir ve kardeş kılmaktır.

Bir de bazı insanların tasavvufta rabıtaya şirk demelerini acıklığa kavuşturmak gerekir. Elbette bir fotoğrafa bakıp da murşitlerini hayalinde canlandıranlara en azından murşitlerini canlı bir formda hayal etmelerini tavsiye ediyoruz. Rabıta sırasında put gibi cansız bir form uygun değildir. Canlı form derken bunu da yanlış anlamamak gerekir. Orneğin ışıl ışıl bakan bir goz, guler bir yuz v.s gibi canlılığa delil olan kucuk şeyleri kasdediyoruz.

Şayet olmuş bir şeyhe bağlı iseler veya boyle bir şeyhten istifade etmek istiyorlarsa ellerinde de ancak bir fotoğraf varsa o zaman o fotoğraftan esinlenerek hayalinde ilgili şeyhe hayat vermeleri, sanki yanlarında yaşıyormuş gibi duşunmeleri daha doğru bir hareket olacaktır.

Şu bilinen bir gercektir ki, veli olan zat olduğunde daha bir guclenmektedir. Nefisten soyunduğu ve sadece ruhtan ibaret olduğu icin rabıtası daha bir tesirli olmaktadır.

Rabıta yaşayan bir murşide yapılır. Yani veli zat olmuş de olsa o yaşıyormuş gibi telakki edilir. Putperest ise boyle değildir. Belki mubarek bir insanın ismi bir zamanlar ilgili puta verilmiş olabilir. O mubarek zat da yuzyıllar once olmuş olabilir. Ama put aracılığı ile o kişi cansız bir nesne ile forma kavuşturulduğu gibi onun davası ve tevhitle alakası da artık kopmuştur. Yok olmuştur. Yani putperestin elinde o bir oyuncağa donmuştur. Coğu zaman, yıkıcı duygularının, gayr-i meşru isteklerinin dışavurumu icin hizmet gormeye başlamıştır. Oysa rabıtası yapılan kişi, Allah dostudur. Ona rabıta yapan kişi asla kotu duygularını meşru kılmak gibi bir amac gutmediği gibi bilakis onunla Allah’a (c.c.) daha cok yaklaşmaya calışır. Amac rabıta vesilesi ile Allah’a, dolayısıyla Allah’ın Kuran-ı Kerim, peygamberin sunneti gibi hukuk kaynağı araclarına ulaşmaktır. Onları yaşamaktır. Yaşantıya sokmaktır. Ahlak edinmektir. Rabıtası yapılan Allah dostu Kuran-ı Kerim’in ve peygamberimizin (s.a.s) sunnetinin adeta yaşayan halidir. Varisidir. Dolayısıyla rabıtası yapılan Allah dostundan adeta bunların transferi gercekleştirilir. Ustun ahlak elde edilmeye calışılır. Putperest ise narsist, bencil bir anlayışla putuna yaklaşır. Nefsine uyarak her turlu rezilliği, kotuluğu işleyebilir. Put adeta her turlu şerrin kaynağı gibidir. Rabıta yapan kişi, veli zatın kişiliğinde buyuk erdemlere ulaşmaya, dolayısıyla topluma yararlı ve Allah’ın rızasına uygun bir kul olmaya calışır. Putperest ise nefsine ayna gorevi goren putunun etkisiyle her turlu kotu ahlakı kazanabilir; topluma, insanlığa buyuk zararlar verebilir; bu yuzden Allah’tan uzaklaşır.

Rabıta olayının temeli ruhsaldır. Veli zat letaifleri yuce Âlemlere ulaştığı icin nur ve feyz kaynağıdır. Rabıta yolu ile murit bunları uzerine almaya, murşidindeki feyzden ve nurdan yararlanmaya calışır. Bundan sonra kalp, letaifler harekete gecer. Murit, murşidindeki gelen nurdan ve feyizden somut olarak haberdar olur. Boylece rabıtanın en onemli amacı da gercekleşmiş olur. Putperestin putu ile boyle bir ilişkisi yoktur. Zaten putperest bin yıl da karşısında beklese puttan ne feyiz ne de nur kalbine, letaiflerine gelir. Putperest sadece narsist, bencil, yıkıcı duygularını ve icgudulerini tatmin etmek icin putunu kullanır. Bunlar icin putunun onunde ibadet ve dua eder.

Rabıtada veli zattan bir şey istenmez. Daha doğrusu ona dua edilmez. Yalnız ondan himmet beklenir. Himmet manevi yardımdır. Bu manevi yardım da Allah’ın izni ve yaratması ile ancak yapılır diye itikat edilir.

Dua yalnız Allah’a yapılır. Yalnız veli zatın yuzu suyu hurmetine; Allah indindeki yerine, hurmetine dayanarak Allah’a dua edilebilir. Buna tevessul denir. Bu meşrudur. Cunku istek, dua Allah’a (c.c.) yapılmaktadır. Veli zat ise vesile kılınmaktadır.

Rabıtaya, tevessule karşı olanlar genellikle şu ayet-i kerimeyi davalarına ispat icin hep ortaya atarlar: ‘’ İyi bilin ki, halis din yalnız Allah’ındır. O’nu bırakıp da başka dostlar (putlar) edinenler, ‘Biz onlara sadece, bizi Allah’a daha cok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.’ diyorlar. Şuphesiz Allah, ayrılığa duştukleri şeyler konusunda aralarında hukum verecektir. Şuphesiz Allah, yalancı ve nankor olanları doğru yola iletmez (Zumer suresi, 3)’’

Rabıtada kişi nasıl asıl amac olarak Allah’a yakınlaşmayı hedefliyorsa guya putperestlerin de putlarına taparken boyle bir iddiaları var. Şimdi size soruyorum, her iddia gercek midir? Putperestler tevhit akidesini savunan kişilere karşı kendilerini savunmak, guya tevhit akidesine olan yakınlıklarını vurgulamak icin bu iddiayı soyluyorlar. HÂlbuki biz bu yazı boyunca anlattık ve acıkladık ki, putperestlerin asla boyle bir hedefleri yoktur. Bu, buyuk bir yalandır. Putperestin tek gayesi nefsani duygularını tatmin etmektir. Onlar Allah’tan uzaktırlar. Oysa rabıta yapan kişi icin bu bir iddia değil gercektir. Zira gerek şeyhin gerekse muridin şeriata, peygamberimizin (s.a.s) sunnetine aykırı davranışları kabul gormez ve itibar da edilmez.

Aslında rabıtaya ibadet olarak bakmak ile hata başlanıyor. HÂlbuki rabıta doğal bir olgudur. İnsanın sevdiğini duşunmesidir. Tarikatta de bir usuldur. Nur ve feyz kaynağı murşid-i kÂmilden istifade etmekte kullanılan bir aractır. Bunun icin en kestirme bir yoldur.

Kaldı ki, tasavvuf farz değildir, herkese de hitap etmez. İmanı geliştirmede, onu tahkiki seviyeye ulaştırmada sadece bir yoldur.

Kısacası rabıtanın, tevessulun şirkle, putperestlikle uzaktan yakından bir ilişkisi yoktur. Bilakis bunlar tevhide, tevhidin nuruna ve feyzine hizmet eden araclardır.

Yuce Allah (c.c.) tevhit akidesini dosdoğru anlamayı, rızası istikametinde yaşamayı, olmeyi nasip eylesin. Âmin.
Muhsin İyi