Mevlit Kandili, Mevlid Kandili, Nicin Nasıl, Kutlanmalı
Peygamberimizin (s.a.s) kutlu doğumu 12 Rebiulevvel (20 Nisan) 571 tarihinde, pazartesi gununde gercekleşmiş olup bu yıl miladi takvimle 12 0cak 2014 tarihi pazar gunune denk gelmektedir.
Mevlid kandili peygamberimizden (s.a.s) asırlar sonra ortaya cıkmıştır. Bidat-ı hasenedir. Yani guzel bir gelenektir. Dolayısıyla bu gecenin kutsallığı ayet ve hadislere doğrudan dayanmamaktadır. Mevlid kandili ummetinin Hz. Peygamberine (s.a.s) olan husn-i niyetinden ortaya cıkmış ve guc almıştır. Devam etmektedir.
Yuce Allah (c.c.) Kuran-ı Kerimde peygamberimizin (s.a.s) omrune yemin etmektedir: Omrune and olsun ki, onlar sarhoşlukları icerisinde bocalayıp duruyorlardı (Hicr suresi, 72). Demek ki bu omur kutsal bir temele dayanıyor. Onun dunyaya gelişi oyle sıradan bir hayatı yaşamak icin değildir.
Yuce Allah (c.c.) peygamberimizin (s.a.s) omrune yemin etmek suretiyle dikkatimizi onun hayatına cekmiş ve ona cok onem vermemiz gerektiğine işaret etmiştir.
Kim peygamberimizi (s.a.s) yakından tanırsa ona bu dunya hayatından, omrunden buyuk hikmetler verilir, yuce Allahın bu azim yemini ile omur, hayat gibi konularda buyuk hakikatlere ve marifetlere ulaşır. Cunku peygamberimizin omru, hayatı Allahın uzerine yemin ettiği bir kutsallığa sahip olduğu icin kişiye hidayet ve irşat vesilesi olduğu gibi buyuk ve derin bir hikmet membası da olur.
Bu dunyada omrumuzu, hayatımızı nasıl yaşadığımızla imtihan edilmekteyiz. İnsanların coğu omrun ve hayatın anlamını bilmeden olmektedirler ve bu imtihanı kaybetmektedirler. Yuce Allah (c.c.) beni nicin yarattı, nasıl bir omur ve hayat yaşamalıyım? sorusu cok kişiye nasip olmamaktadır. Bunda en temel neden, bu tur insanların peygamberimizin (s.a.s) hidayet, irşat ve şifa vesilesi olan hayatlarından habersiz oluşlarıdır.
Peygamberimizin devrinde yaşayanlar, peygamberimizin omur, hayat kitabını daha yakından okudular. Onun peygamberliğinden once de faziletli bir hayata ve karaktere sahip olduklarını biliyorlardı. Kavmi ondaki ustun vasıfları gorduğu icin ona emin (guvenilir) lakabını uygun gormuşlerdi. Peygamberimiz (s.a.s), hicbir gunaha bulaşmamış, ornek bir hayatı yaşamıştı. Gul gibi temiz ve hoş kokulu bir yaşamdı bu. Peygamber olunca onun bu İslamiyetten onceki yaşamı da peygamberliğine bir ceşit delil vazifesi gormuştur. Oyle ya atalarımızın da dediği gibi Bir insan yedisinde neyse yetmişinde de odur.
Peygamberimizin (s.a.s) devrinde yaşamayan, ondan sonra gelen ummetinin fertleri sahabe gibi şanslı değillerdi. Cunku onun omrunun birkac sahnesine de olsa gozleriyle tanık olamamışlardı. Ama bunlar sahabelerden bir noktada ustun bir imkÂna sahiptiler. Zira peygamberimizin omru başlangıctan son demine kadar kutsal bir kitapsa sahabelerin coğu bu kitabı sonuna kadar okuyamadılar. Omurleri buna yetmedi. Bizler şanlı peygamberimizin (s.a.s) omur kitabını başından sonuna kadar okuyacak bir imkÂna sahibiz. Bu da onun devrinde yaşamamış olmamıza bir teselli olabilir sanırım.
Peygamberimizin hayatını samimi bir duyguyla tanıyan bir insan hemen onun hayatından etkilenir ve kendi hayatını sorgulamaya başlar. Onun hayatındaki davaya kendisi de sahip olmak ister. Peygamberimize karşı icerisinde derin bir aşk ve şevk duyar. Peygamberimiz onun icin tarihi bir şahsiyet olmaktan cıkar. Aile bireylerinin otesinde bir yakınlığa ve samimiyete ulaşır.
Peygamberimizin omru adeta Kuran-Kerimin sayfalarına dokulen gul yaprakları gibidir. Cunku ayet ve surelerin iniş sebebi genellikle onun hayatındaki bir mesele, durum, olay uzerinedir. Peygamberimizin hayatını inceden inceye bilmeden Kuran-ı Kerimi anlamak mumkun değildir.
Peygamberimiz (s.a.s), peygamberliğinden once Nur dağındaki Hıra mağarasına gider, orada tefekkure dalardı. Onun bu uzleti tasavvuf ehline buyuk bir ders olarak yeter.
Peygamberimizin (s.a.s) muşrikler arasında yaşadığı on uc yıllık Mekke donemi bugunku insanlara, ozellikle Muslumanlara buyuk dersler ihtiva eder. Cunku tıpkı Mekke doneminde olduğu gibi bu gun de Muslumanlar pek cok ulkede ezilmekte, dinlerini yaşamalarına musaade edilmemektedir.
Hicret, her Muslumanın hayatında bir şekilde vuku bulmaktadır. Hicret icin illa vatan, memleket terk edilmez. Yeni ve İslami bir cevreye, yeni Musluman dostlar arasına girme, kavuşma da birer hicrettir. Bunlar icin İslama uygun olmayan yerlerden ve kişilerden uzak olmak adına bu gercekleşmelidir. Ya da Allahın dinini başka yerlerde yaşamak, yaşatmak niyetiyle bir yerlere gocmek, yeni yerlerle ve kişilerle tanışmak gerekmektedir. Onun icin peygamberimizin hicretini, bunun ne olduğunu iyi anlamak gerekir. Muslumanlar bu anlamda daima akarsu gibi olmalıdır. Umitsizlik, teslimiyet bir Muslumana yakışmaz. İdealizm ve aksiyon imanın vasıfları arasındadır.
Peygamberimizin (s.a.s) Medine donemi de manidardır. Muslumanların iktidarını ve bir devlet catısı altında toplanmasını temsil eder. Bu donemde Muslumanlar cihatla imtihan edilmiştir. İclerinde dunya hayatını tercih eden munafıklar ortaya cıkmıştır.
Mevlid kandilleri peygamberimizin (s.a.s) hayatı ile ilgili sohbetlerle suslenmelidir. Mumkunse bu amacla toplanmış bir yerlere gitmelidir. Değilse en azından televizyondan, videodan iyi bir hoca efendinin bu konudaki sohbeti dinlenmelidir.
Mevlid kandilinde yapılacak en buyuk ibadet ne olabilir? Bunu gecen sene bir grup arkadaşla aramızda tartıştık. Bazıları bu gecede kaza namazları, tespih namazları kılmak gerekir, dediler. En buyuk ibadet olarak bunu gorduler. Elbette bu ibadetlerin buyukluğunu ve onemini inkÂr edemeyiz. Bu ibadetler diğer kandil geceleri icin tavsiye edilebilir ama bu gece Mevlid kandili olması dolayısıyla başka bir hususiyete sahiptir. Bu gecede merkezde peygamberimizin (s.a.s) olduğu etkinlikler daha bir anlamlı ve yerinde olur, bu sayede gece adına ve amacına uygun olarak ihya edilmiş sayılabilir.
Onun icin ben de Âcizane bir goruş olarak bu gecede en buyuk ibadetin peygamberimize (s.a.s) cokca salÂvat getirmek olduğunu belirttim. İnternette de bir salÂvat kampanyasına aboneydim. Her hafta arkadaş ve dost cevremle birlikte belli bir sayıda salÂvatı da cekiyorduk. İlgili siteye de bunların sayısını toplayıp ben yazıyordum. Yine Mevlid kandili gecesi munasebetiyle arkadaş ve dost cevresinden boyle cekilecek salÂvat sayılarını toplayıp ilgili internet sitesine yazdım. Gece boyunca da uzerime duşen salÂvatları cekip bitirdim. Sonra uyudum.
Gece duşumde senelerce evvel bitirmiş olduğum universiteyi gordum. Bir gonul ehli hocamız vardı. Tasavvuf yolundaydı. Şimdi rahmetli oldu. Hocanın rahmetli babasının da o yolda olduğunu kitaplarda okumuştum. Bana bir şeyleri mujdelemek istiyor ama acıkca anlatamıyordu. Sadece şahsıma ovgu dolu sozler soyluyordu. Sonra bana dedi ki: Sen burada ne zamandan beri oğrencisin? Ben 1987 yılından beri burada oğrenciyim efendim, diye yanıt verdim. Gercekten universiteye bu tarihte girmiştim.
Telefon beni teheccut namazına uyandırmak icin calmaya başladı. Uyandım. Dilimde 1987 tarihi vardı. Onu gayri ihtiyari olarak mırıldanmaya başladım: 1987, 1987 İcimden bu bir işaret ama ne olsa gerek diye gecirdim. Hak ruyaları tadı, kokusu, rengi ile cok iyi tanırım. Cunku Allaha şukur binlerce kez nasip oldu. Abdestimi alıp geldiğimde telefonumun e-mail adresine gayr-i ihtiyari baktım. SalÂvat kampanyasını kabul eden site salÂvatları yazdıktan sonra işlem olarak kabul edildiğini belirten bir mesaj yollamaktaydı. Ben yine gayr-i ihtiyari o mesajı actığımda protokol no:1987 ile karşılaştım. Bu protokol nonun her salÂvat başvurusunda değiştiğini ilgili sitenin onceki mesajlarını yoklayınca anladım. Ruyam gercekten ilginc bir vaka ile başka bir boyut kazanmıştı.
Gece boyunca salÂvat cekerken bu geceyi kaza namazları ve tespih namazları ile suslemek isteyenlere itiraz olarak farklı bir goruş belirtmiştim. Bu yuzden biraz icim burkuktu. Zira dunyada en buyuk ibadet namaz kılmaktır. Ondan daha buyuk bir ibadet olamazdı. Elbette orta yolu bulmak, işte hem kaza namazlarını, tespih namazlarınızı kılın ama salÂvatı da unutmayın demek daha tehlikesiz ve kimseye zararı olmayan bir yaklaşımdı. Beni de vebal altına koymazdı. Neden bu şekilde konuya yaklaşmadım diye icimde bir sıkıntı yaşamıştım. Ama nedense, gayri ihtiyari olarak, cok iddialı bir şekilde bu gece yapılacak salÂvatlara cok buyuk sevapların, manevi hediyelerin verileceği uzerinde ozellikle durmuştum. Bu yuzden onları hicbir ibadetin gecemeyeceğini belirtmiştim.
Bazen insanın boyle inatcılık damarı tutuveriyor. Biraz da, acaba hata mı yaptım, diye bir kuşku arkadaşlardan ayrıldıktan sonra Mevlid gecesi, tum gece boyunca icimi kemirmişti. Ben bu ruyayı ve arkasında vuku bulan bu hadiseyi icimdeki kuşkuyu izale eden ve bu konuda isabetli bir kararı savunduğuma dair bir işaret olarak değerlendirdim. Tabii yine de en doğrusunu yuce Allah (c.c.) bilir.
Ruya şunu demek istiyordu Âcizane kanaatimce: İnsanın oğrenim hayatında en guclu devresi universitedir. Yani salÂvat okuma icin secilen zaman, Mevlid kandili gecesi, universite hayatın kadar guclu ve yerinde. Bu oradaki bir hocanın iltifatına mazhar oldu. İlgili hocanın adı da peygamberimizin bir guzel ismine işaretti. 1987 yılından beri orada okumam ise cekilen salÂvata verilen ecrin buyukluğune işaretti Allahu alem.
Elbette ruyalara fazla takılmamak gerekir.
Mevlid kandilinde nicin salÂvatların buyuk bir yeri ve onemi vardır? Cunku Mevlid kandili dolayısıyla peygamberimizin ruhları gelen kutlamaları almaktadır. Allahın rahmeti bu gece o taraftan ummeti kucaklamaktadır.
Her şeyin bir vakti vardır. Orneğin oruc tutmak buyuk sevap kazandırır. Ama dini bayram gunlerinde oruc tutmak harama yakın bir şekilde mekruhtur. Tabii bu sozlerimiz Mevlid kandilinde kaza namazlarına, nafile namazlarına onem verilmesin veya bunlar hic kılınmasın anlamı taşımamalıdır. Elbette kış geceleri uzundur. Bunlara da yer vermek Mevlid kandilini guzelleştirir. Ona ilahi rahmeti de katar. Ama aşkla şevkle cekilecek salÂvatlar bu gecenin gereğine ve anlamına uygun bir şekilde ihya edilmesine vesile olacaktır. Bunu vurgulamak istiyoruz.
Mevlid kandilinin ayırıcı ozelliği salÂvatların cokca cekilmesi iledir.
SalÂvat peygamberimize selam ve dua temennisinde bulunmaktır. İnsan bu gecede tum samimiyeti ile cokca salÂvat cekmelidir. Zira pek cok hadisi-i şerifin ifadesiyle biliyoruz ki, peygamberimiz (s.a.s) mubarek kabirlerinde her salÂvatı alıyor ve mukabelede bulunuyor. SalÂvatla gorunuşte peygamberimize selam ve dua temennisinde bulunuyoruz ama hakikatte peygamberimiz (s.a.s) salÂvat getirene selam ve duada bulunmaktadır. Her Musluman peygamberimizin bu selam ve duasına muhtactır. Onun şefaati olmadan ummetinden hicbir ferdin cehennem azabından kurtulacağına ve cennete de gireceğine inanamıyorum.
Bir insan herhangi bir ibadetin sevabını olmuş veya diri birisine hediye edebilir. Dinimiz, hususiyle mezhebimiz buna musaade vermektedir.
Mevlid kandilinde sevabını peygamberimize (s.a.s) hediye etmek niyeti ile her turlu ibadet yapılabilir ve bu bence cok da yerindedir: Namaz kılmak, kurban kesmek, ertesi gununu orucla gecirmek, sadaka vermek, zikir cekmek vb. ibadetler, peygamberimizin ruhuna hediye etmek niyeti ile yapılabilir. Bu hediyeler peygambere olursa hic karşılıksız kalır mı? Zira Hz. Peygamberimiz (s.a.s) yaşarlarken de hediyeye hediye ile karşılık verirlerdi. Bu konuda hic altta kalmazlardı. Olunce mubarek kabirlerinde de, ruhani hayatlarında da aynı Âdeti devam ettirmeleri pek tabiidir.
Doğum gunlerinde insanlara hediyeler alıp veriyoruz da peygamberimizin (s.a.s) doğum gununde neden ona bir ibadetle hediyede bulunmuyoruz?
Gerci onun ummetinden gelmiş gecmiş, hazırdaki ve kıyamete kadarki her bir ferdin yaptığı her bir ibadetin bir misli sevabı Hz. Peygamberimize (s.a.s) yazılmaktadır. Ama ona hediye ile yapılan ibadetin değeri bir başkadır. Bu Allahu alem peygambere ayrıca bildirilmekte ve peygamberce ona ozel bir karşılık da verilmektedir.
Hediye, sevilene verilir ve bir sevgi gosterisidir. Peygamberi (s.a.s) Mevlid kandilinde bundan mahrum bırakmak onun sevgisine nail olamamak demektir.
Mevlid kandili gecesi peygamberimizin hayatını tefekkur de ihmal edilmemeli ve onun şanına işaret eden ayetlerin de uzerinde duşunmek gerekir:
O peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır (Ahzab suresi, 6)
And olsun, size kendi icinizde oyle bir Resul geldi ki, sizin sıkıntıya duşmeniz ona cok ağır gelir. O size cok duşkun, muminlere karşı da cok şefkatli ve merhametlidir. (Tevbe suresi, 128)
And olsun ki, sizden Allaha ve ahret gunune kavuşacağını umanlar ve Allahı cok zikredenler icin Resulullahta usve-i hasene (en guzel ornek) vardır. (Ahzab suresi, 21).
(Ey Resulum!) Muhakkak ki senin icin tukenmeyen bir mukÂfat vardır. Şuphesiz sen buyuk bir ahlak uzeresin. (Kalem suresi, 3-4).
De ki: Allahı seviyorsanız bana uyun. Allah da sizi sevsin ve gunahlarınızı bağışlasın. Allah affeder ve merhamet eder. (Al-i İmran suresi, 31)
Allah (c.c.), cumlemizi peygamberimizin (s.a.s) şefaatlerine nail eylesin. Bizelere Hz. Peygamberimizin (s.a.s) Mevlid kandilini anlamına ve kadrine uygun olarak kutlamayı nasip ve muyesser eylesin. Amin.
Muhsin İyi