Amel Defteri, Hesap Kitabı
Her insan aslında bir yazar gibi hayatı ile kendi kitabını yazıyor. Bu olgu, İslam’da bir iman esasıdır. İnkÂr etsek kufre gireriz. Zira yuce Allah (c.c.), Kuran-ı Kerim’de bu iş icin gorevlendirdiği meleklerinin adını belirttiği gibi bu kitapları mahşer gunu hesap icin ilgili kişilere dağıtacağını da pek cok ayetle ifade etmektedir:

‘HÂlbuki uzerinizde gozetleyici melekler var, şerefli yazıcı melekler. Her ne yaparsanız kaydederler (El-İnfitar suresi, 10-12).’

‘Oku kitabını, bugun hesap gorucu olarak sen kendine yetersin (İsra suresi, 14).’

Aslında yuce Allah’ın (c.c.) amel defteri dediği şey, biz bu cağın insanlarınca film kasetleri, disketleri olarak duşunulebilir. Cunku Yasin suresinde kıyamet gunu hesap meydanında insanların azalarının konuşacağı belirtilmektedir. Bu durum apacık bir şekilde dunya hayatında insanların goruntulerinin alınıp orada bunun seyrettirilmesine işaret etmektedir:

‘Bugun onların ağızlarını muhurleriz de neler yaptıklarını elleri bize soyler ve ayakları şahitlik yapar (Yasin suresi, 65).’

Demek ki ortada goruntu varsa bu goruntulerden adeta bir film yapılmış.

Kiramen KÂtibin Melekleri sağımızda ve solumuzda yer alırlar. Sağdaki iyi amelleri, soldaki de kotulerini yazar. Amir pozisyonda olan sağdakidir. Konu hadis-i şeriflerde boyle gecer. Bunu cağımızın diline cevirirsek, bu meleklerin ellerinde ilahi kameraların bulunduğunu, sağ taraftaki meleğin guzel işlerimizin goruntulerini, soldakinin de kotuluklere dikkat kesilip bunları kaydettiğini duşunebiliriz. Yuce Allah (c.c.) kudretiyle işte bu goruntuleri toparlayıp kıyamet gunu insanlara sunulacak birer film haline getirmektedir. Bu goruntuleri toparlayıp film haline getirme doğrudan Allah’tan aldığı emre ve ilhama gore hareket eden ve amir pozisyonundaki sağdaki meleğin işi olacaktır herhalde.

Bu filmde kişinin hayatı baştan sona kadar konu olarak alınmıştır. Cennete giden kişi bu film sayesinde adım adım bu mukÂfatı nasıl kazandığını gorecektir. Cehennemlik olan da adım adım oraya nasıl yuvarlandığını anlayacaktır:

‘Kitap ortaya konur. Sucluları, kitabın icindekilerden dolayı korkuya kapılmış gorursun. Eyvah bize! Bu nasıl bir kitaptır ki kucuk, buyuk hicbir şey bırakmadan hepsini sayıp dokmuş, derler. Onlar butun yaptıklarını karşılarında bulurlar. Rabbin hic kimseye zulmetmez (Kehf suresi, 49).’

Bazı insanlar cennet hayatını ilkel kabilelerin yaşadığı doğal ortam olarak duşunurler, hayal ederler: Ağaclar, yeşillikler, akarsular… vardır, ama bu yuzyıldaki insanların sahip olduğu imkanlar orada yoktur: telefon, televizyon, ucak vs.

Bu teknolojik urunler yuce Allah’ın (c.c.) dunyadaki yasalarının maddeye uygulanması ile elde edilmiştir. Her ne kadar bunları insanlar icat etse de hepsini yaratan yuce Allah’tır. Hepsi de birer ayet olarak imani konulara hizmet etmektedir. Birer ote anlama (dini manaya) sahiptirler. Asıl bunun icin yaratılmışlardır. Hayatı kolaylaştırmaları ikinci işlevleridir. Bir mumin konuya bu bakış acısıyla bakmalıdır. Yoksa, Allah gostermesin, materyalist olabilir.

Coğu teknolojik urun, muminlere cennet hayatını duşundurmek, oradaki nimetlere dikkati cekmek uzere yuce Allah tarafından yaratılmışlardır.

Yuce Allah (c.c.) cennet hayatının dayandığı yasalara uygun olarak ceşitli teknolojik nimetleri hazır olarak cennette muminlere yaratıp sunacaktır. Bunlar dunya hayatındaki teknolojik urunler gibi cennet hayatında da kolaylıklar sağlayacaktır. Ayrıca Allah’a şukur vesilesi olacaklardır. Bunları yuce Allah meleklerine ilham ettirip tasarlatıp meydana getirecektir. Cok mukemmel oldukları icin hicbir zaman eskimeyip bozulmayacaklardır. Modaları da gecmeyecektir.

Bakın şu aşağıdaki ayetlerde inanan insanlardan birisi, cennette sohbet sırasında arkadaşına dunyada iken tanıdığı birisinden bahsediyor. O kişi inancsız birisidir. Durumunu merak edip sohbet arasında araştırıyorlar ve onu cehennemin ortasında goruyorlar. Onunla iletişime geciyorlar. Daha doğrusu cennetlik kişi ona hitaben bir şeyler soyluyor. Şimdi bu bir anda olan olayı gercekleştiren şey nedir? Bir canlı yayın şebekesi mi, goruntulu telefon mu, internet bağlantısı mı? Yani ortada bunu gercekleştiren bir teknolojik nimet var. Bundan bahsedilmese de ayetin ifadelerinden, sozun gelişinden bu anlaşılıyor. Bu kişilerin sohbeti bırakarak cehenneme gitmeleri ve o kişinin halini orada muşahede etmeleri imkÂnsız gibi. Kaldı ki bu arada cehenneme gidip gelseler bile bu da ancak bir teknolojik urunle mumkun olabilecektir:

‘Derken birbirine donup konuşurlar. İclerinden biri yanındakine der ki: Gercekten benim dunya hayatında bir arkadaşım vardı. Bana şoyle derdi: Sen gercekten inananlardan mısın? Olduğumuz ve toprakla bir yığın kemik olduğumuz zaman biz hakikaten cezalandırılacak mıyız? Yanındakine siz onu tanır mısınız diye sorar. Derken bakınırlar onu tam cehennemin ortasında gorurler. Ona şoyle der: Allah’a yemin ederim ki, doğrusu sen beni az kalsın helak edecektin. Rabbimin nimeti olmasaydı ben de cehennemde tutulanlardan olacaktım. Nasılmış bak! Biz ilk olumumuzden başka bir daha olmeyecek miymişiz? Biz azaba uğratılmayacak mıymışız? (Saffat suresi, 50-59)’

Bu acıdan ilahi kamera, film dedik, bazılarının aklına bu filmleri gosterecek alet ne olacak diye bir soru da gelebilir. Yani bu filmler kendi kendilerine bu işlevi de gercekleştiriyor dersek bu cevap bu cağdaki insanların akıllarını baştan alan, imkansız olarak gorebilecekleri bir anlam mı taşıyacaktır?.. Gunluk hayatta artık o kadar cok yeniliklere şahit oluyoruz ki, bir cep telefonu ilk cıktığında nasıldı, şimdi nasıl? Ne fonksiyonlar yuklendi. Yuce Allah (c.c.) sonsuz ilmi ve kudretiyle amel defteri olan bu film disketlerine ne ceşit fonksiyonlar yerleştirecektir kim bilir?.. Dileyen bu emel defterlerini roman formatında da okuyabilecek, dileyen film gibi izleyebilecek… Bu Allah’a zor bir şey mi?..

Cennet hayatı bir zevk ve eğlence hayatıdır. Bu dunya hayatında bunların bazı nuveleri vardır. İnsanların buyuk kısmına tatillerde zevk ve eğlence adına neler yaptıklarını sorsanız onlar genellikle gezme tozma gibi etkinliklerin yanında roman okuduklarını, sinemaya gittiklerini, evde film izlediklerini de soyleyeceklerdir. Bu roman ve film olgusu aynı kapıya cıkarlar. Aslında bunlar insan ruhunda tatmin arayan merak duygusunu doyururlar. İnsanlar roman ve filmin dunyasına girerek yalancı bir Âlemde başkalarını tanırlar, evrenlerini biraz geliştirerek psikolojik olarak rahatlarlar. Bu onlara cok iyi gelir. HÂlbuki bu roman ve filmler sanatcıların hayal urunudurler ve kurgu ozelliği taşırlar. Gerceklikleri yoktur. Cennette ise bu olgunun gercekliği bu amel defterleri ile karşılanacaktır. Amel defterleri gercek hayattan geldikleri gibi yuce Allah’ın kusursuz sanatcılığının damgasını da taşırlar. Cennet hayatında roman ve filmlerin yerini amel defterleri tutacak, insanlar sonsuz bir merak duygusuyla bunları okuyacak veya seyredeceklerdir. Hicbir zaman da bıkmayacaklardır. Allahu a’lem bu sırada insanlara bambaşka manevi feyizler ve lezzetler de ihsan edilecektir.

Bir sanatcının romanın okunduğu veya filminin izlendiği sanatcıya başka acıdan bir doyum verir. Aynı bunun gibi cennetteki her insan amel defteri dolayısıyla boyle bir manevi doyuma mazhar olur. Haz alır.

İnsan eline bir ciceği alıp şoyle bir incelediğinde ne kadar hayran oluyor. Renkleri ve şekilleri ne kadar yerli yerinde bulunuyor. Simetri insanın aklını başından alıyor adeta. Bunun gibi amel defterleri de o kudreti ve sanatcılığı yuce Allah’ın bir harika nimeti olarak bizlere sunulacaktır. Bize duşen gorev boyle bir eser icin iyi bir hayat yaşamamız; utanacağımız, yuzumuzun kızaracağı gunahlardan uzak durmamızdır. Salih amellere koşmamız, bunun icin birbirimizle yarışmamızdır. Kıyamet gunu sonsuz omrumuzde sonsuz kez eşe dosta ovuncle gostereceğimiz bir esere malik olmak icin dosdoğru olmamızdır. Sırat-ı mustakimden kıl payı ayrılmamızdır.

Duşunun, kıyamet gunu dirildik, cennette omrumuzu surduruyoruz. Aradan yuz kentilyon yıl gecti. Bu, biz dunyadaki insanlar icin cok uzun bir zaman dilimi, ama ahretin sonsuz omrunde deryada bir damla bile değildir. Cunku ahrette ebedi bir hayat vardır. Bir ara buradaki yaşama vesile olan dunya hayatımızı hatırlıyoruz. Oradaki hayatımız da yetmiş yıl olsun. Melekler ilahi kameralarla hayatımızı cekmişler ama yuce Allah (c.c.) geniş affı ve gunahları ortuculuğu ile hayatımızdan istenmeyen ve luzumsuz kareleri aradan cıkarmış. Dunya yaşamımızı biz bu cağın insanlarının cok meraklı olduğu bir sinema filmi haline getirmiş. Bunu once bizlere hesap meydanında sağ tarafımızdan sunmuş. Bu hayatımızdan kesintilerden oluşan film seyredilecek kıvamda ve uzunlukta olduğu gibi ayrıca onda cennet mukÂfatını kazandıran amelleri vurgulayan bir duzenleme de yapılmış. Her ne kadar hayatı biz yaşasak da yuce Allah (c.c.), bu filme oyle bir şekil vermiş ki dunyadaki hicbir film bu kadar guzel olmamıştır diye duşunmekteyiz. Yuz kentilyon yıl boyunca seyrettiğimiz halde bu filmden bıkmadık, bu filme doyamadık. Cennette eşimize ve dostumuza da bu filmi seyrettiriyoruz. Onların da yuz kentilyon yıldır on binlerce kez izledikleri halde yine bu filmi izlemek heyecanlarından bir şey eksiltmiyor. Cunku cennette herkes birbirini cok yakından tanımak istiyor. Bu filmlerin en başlıca işlevi budur. Ayrıca cennetteki mukÂfatlar ebedi olduğundan kimin hangi ameliyle hangi mukÂfatlara nasıl ve nicin kavuştuğu buyuk bir merak konusudur. Biliyorsunuz merak şehvet kadar derin ve zevkli bir olgudur. Hicbir zaman da bu tur konularda tam anlamıyla tatmin olmaz. Ebedidir. Filmlerin nefes kesen bir halde seyredilmesini de bunlar sağlıyor.

Film başlıyor. Cennet ahalisi toplanmışlar. Merakla seyrediyorlar. Filmin başkahramanı sağlam bir itikatla bir salih amele yonelmek istiyor. Bu arada cinni şeytanlar goruluyor. Dunyada iken gorulmezlerdi ama bu filmde apacık olarak meydandalar. Melekler ilahi kameralarla onları da goruntulemişler. Ona vesvese veriyorlar. Başkahraman nefsiyle zor anlar yaşıyor. Bu handikapları aşıp salih ameli işlemeye muvaffak oluyor. Sonra bir başka salih amele yoneliyor. Oyle ki film baştan sona boyle salih amellerle oruluyor. Bazen nefsine ve şeytana yenildiği anlar oluyor, ama kendisini toparlaması uzun zaman almıyor. Buraları da yuce Allah’ın (c.c.) geniş affıyla ve gunahları kapatmasıyla dikkati cekiyor. Kişiyi rencide edecek, bozacak gunahlara filmde yer verilmiyor. Hayatı Allah’ın rızasına uygun olarak devam edip son buluyor. Oyle ki film seyredilip bittiğinde başkahraman heyecandan şoyle diyebiliyor:

‘İşte o vakit amel defteri sağ eline verilmiş olan kimse der ki: Gelin kitabımı okuyun. Cunku ben hesabıma ulaşacağımı (hesaba cekileceğimi) biliyordum! Artık o hoşnut bir hayatta, yuksek bir cennettedir (El-Hakka suresi, 19-22).’

Bu arada salih amel ile ne kastedildiğini biraz izah etmek gerekmektedir. İmam-ı Rabbani Hazretleri (k.s) bir mektubunda bu soruyu kendi kendine sorduğunu ve once bu konuda buyuk bir karamsarlık yaşadığını anlatmaktadır. Kuran-ı Kerim’de iman ve salih amelle cennete girileceği pek cok ayetle belirtildiğine gore, yuce Allah (c.c.) bizden butun salih amelleri yapmamızı mı bekliyor diye duşunmuş. Bunu bir insanın yapamayacağını duşunerek biraz uzulmuş. Sonra kalbe gelen bir ilhamla yuce Allah’ın (c.c.) salih amelle oncelikli olarak İslam’ın beş şartını kastettiğini anlayıp rahatlamış ve bu konuda umitli olmuş. Bir insan haramlardan uzak durup İslam’ın beş şartına hayatında oncelik verirse Allah’ın izni ile cehennem ateşinden kurtulup cenneti kazanır demektedir.

Cennettekilerin gobeklerini hoplata hoplata gulecekleri filmler de olacak elbette. Bunlar cehenneme duşen kÂfirlerin ve munafıkların filmleridir. Onlar dunyada iken muminlerle alay ediyor ve onları kucuk goruyorlardı (bk. Enbiya suresi, 41; Hud suresi,38; Tevbe suresi, 127 vb.). Burada ise filmleri ile cennetteki muminlerin maskarası olmuş durumdadırlar. Hayat hikÂyeleri şeytanların vesveseleri ile nefisleri ile hareket ettikleri sahnelerden oluşmaktalar. Birer kelime ile ifade edilecek olursa, ‘bayağı’ ve ‘iğrenc’ karelerle film akıp gitmektedir. Adeta bunlar dunyaya gunah işlemek icin gelmişlerdir. Ahret gunune inanmadıkları ve boyle bir ilahi kameradan ve filmden haberleri olmadığı icin her gunahı futursuzca işlemektedirler, cehennemi kazanmak icin ellerinden geleni yapmaktadırlar. İkaz icin gelen hadiselerin ve kişilerin dilini anlamak istememektedirler. Oyle ki bunların adeta hicbir salih ameli yok gibidir. Olanı da gosteriş icin yaptıklarından ahrette bir işe yaramamaktadır (bk.Kehf suresi, 103-106).

KÂfirlerin ve munafıkların filmlerinin bazı sahneleri biraz da gerilimli olabilecektir: Bunların ikisi biraraya geldiği zaman yapacakları iş bellidir. Zayıf insanların namuslarına, mal mulklerine, makamlarına, şereflerine komplo kurarlar, ceşitli tuzaklarla bu değerlerine zarar vermeye calışırlar (bk. Rad suresi, 41, 42). Dunyadaki başlıca işleri fesat cıkarmaktır (bk. Enfal suresi, 73). Dunyanın rahatı bunlara battığından ortalığı velveleye verirler. Bunlar film karelerinde gosterilince cennette bunu izleyen muminler kaygıyla buyuk bir uzuntuye duşerler, ama filmin sonunda bunlar cehennemle mujdelendikleri icin gerilim duşup muminler rahatlarlar.

Nefis imanla tezyin olmadığı surece hicbir iyiliği Allah (c.c.) rızası icin yapamaz. Bir cıkar icin işler. Elbette bu da iyi bir şeydir. Bunun da bir mukÂfatı vardır. Ancak bunun karşılığı sadece dunyada iken verilir. Ahrette yoktur. Bu bir sunnetullahtır. Filmde bunlar da gorulur. Yuce Allah’ın kimseye zerre kadar haksızlık yapmadığı, her iyiliği odullendirdiği anlaşılır.

Bu filmler izlenirken bir şey cok dikkati cekecektir: KÂfirler ve munafıklar varoluşlarını hic sorgulamayacaklardır. Hayvanlar ve bitkiler gibi nefislerinin istikametinde hareket edeceklerdir. Zaafları her olayda kendisini aynıyla gosterecektir. Oyle ki başı seyredildiğinde sonu tahmin edilen filmlerdeki gibi bir rol takınacaklardır. Yuce Allah (c.c.), bunlar icin nefislerinin bu zaaflarını yenmeleri ve hidayete gelmeleri icin oyle olaylar yaratacak, oyle kimseleri tebliğ ve nasihat icin yanlarına gonderecek ki yine de bunlar onlara bir fayda sağlamayacaktır. Bunların ilahi azaba mustahak oluşlarına her gonul razı olacaktır. Yuce Allah’ı bu konuda kimse suclayamayacaktır. O’nu herkes ululayacaktır. Eksiklikten ve kusurdan tenzih edecektir. Muminler ise bu filmlerde daima nefislerini sorguya cekeceklerdir. Tovbe ve istiğfar dillerinden duşmemektedir. Her hadise, her kişi adeta onlarca bir uyarıcı olarak algılanacaktır. Daima kendilerine ceki duzen vereceklerdir. Nefislerinin kotu huylarını sokup atacaklardır. Kendilerini faziletlerle, guzel ahlaklarla tezyin etmeye calışacaklardır. Filmlerinde butun bunlar hayranlıkla seyredilir.

Cennette filmleri en ilgiyle izlenecek olanları kuşkusuz peygamberlerdir. Her peygamberin filmi biraz birbirine benzeyecektir. Cunku aynı davayla gelmişlerdir. Tevhit davasıyla insanları kardeş yapmak mucadelesi vermişlerdir.

Bu davaya once toplumda ezilen, somurulen, fakir tabaka sahip cıkacak, peygamberlerin arkasına onlar en başta takılacaktır.

Zengin, şımarık, toplumsal ayrıcalıklarını korumak isteyenler taştan, tahtadan putların arkasına sığınıp atalarımızın ilahları bunlardı. Biz Allah’a bunlarla birlikte inanırız, diyerek inat edecekler, peygamberlerine ve inananlarına turlu eziyet ve işkence yapacaklardır.

Ahir zaman ummetinin en başlıca putlarının ise ırkcılık, para (kapitalizm) olduğu bu filmlerde muşahede olunacaktır. Coğu kişinin hidayetine bunların engel olduğu anlaşılacaktır.

Mucadelenin galibi hep inananlar olacak, putperest kavimler bir şekilde Allah’ın gazabıyla yok olacaklardır. Cennette muminler bu sahne uzerine hep birlikte ‘Allahu Ekber!’ diye bağıracaklardır.

Cennette muminler, peygamberlerin bu filmlerini seyrettikce Allah’ın toplumların idaresindeki sunnetullahını daha yakından tanıma imkÂnına kavuşmuş olacaklar, Allah’ın her şeyi bir kaderle yaratıp yok ettiğini yakinen anlayacaklardır.

Cennette seyredilen her film, muminlerin Allah’a olan marifetlerini artıracak, yuce Allah’ı daha yakından tanımalarını sağlayacaktır.

Yuce Allah (c.c.), amel defterlerimizi salih amellerle doldursun. Ahrette bizleri utandırmasın. Âmin.
Muhsin İyi