3 Aralık 2009 PERŞEMBEResmî GazeteSayı : 27421
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı : 2004/76
Karar Sayısı : 2008/108
Karar Gunu : 21.5.2008
İPTAL DAVASINI ACAN: Turkiye Buyuk Millet Meclisi uyeleri Ali TOPUZ, Oya ARASLI ve 114 milletvekili
İPTAL DAVASININ KONUSU: 17.7.2004 gunlu, 5232 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Gorevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un;
1- 2. maddesiyle değiştirilen 2.12.1999 gunlu, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Gorevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun'un 4. maddesinin ucuncu fıkrası ile dorduncu fıkrasının birinci ve ikinci tumcelerinin,

2- 4. maddesiyle değiştirilen 4483 sayılı Yasa'nın 12. maddesinin,
3- 5. maddesiyle değiştirilen 4483 sayılı Yasa'nın 13. maddesinin,
4- 6. maddesiyle 4483 sayılı Kanunun 15 inci maddesinin birinci fıkrasındaki ?garaz, kin veya mucerret hakaret icin? ibarelerinin madde metninden cıkartılması ve ?Memurlar ve diğer kamu gorevlileri hakkındaki ihbar ve şikÂyetlerin? ibaresinden sonra gelmek uzere ?ihbar veya şikÂyet edileni mağdur etmek amacıyla ve? ibaresinin eklenmesi suretiyle yapılan değişikliğin,
5- 7. maddesiyle 4483 sayılı Yasa'ya eklenen gecici 2. maddenin,
Anayasa'nın 2., 6., 10., 11., 13., 36. ve 37. maddelerine aykırılığı savıyla iptallerine ve yururluklerinin durdurulmasına karar verilmesi istemidir.

I- İPTAL VE YURURLUĞUN DURDURULMASI İSTEMLERİNİN GEREKCESİ
A- Dava dilekcesinin yururluğun durdurulması istemini de iceren gerekce bolumu şoyledir:
??
1) 5232 Sayılı Kanunun 2 nci Maddesinin Değiştirdiği 4483 Sayılı Kanunun 4 uncu Maddesinin Ucuncu Fıkrasının Anayasaya Aykırılığı
5232 Sayılı Kanunun 2 nci maddesi ile 4483 sayılı Kanunun 4 uncu maddesinin ucuncu fıkrası değiştirilerek memur ve diğer kamu gorevlileri hakkında yapılacak ihbar ve şikayetlerin değerlendirilmesi icin yeni olcutler getirilmiştir.

Getirilen yeni olcutlerle, memur ve diğer kamu gorevlileri hakkında yapılacak ihbar ve şikÂyetlerin soyut ve genel nitelikte olmaması, ihbar veya şikÂyetlerde kişi veya olay belirtilmesi, iddiaların ciddî bulgu ve belgelere dayanması, ihbar veya şikÂyet dilekcesinde dilekce sahibinin doğru ad, soyad ve imzası ile iş veya ikametgÂh adresinin bulunması zorunlu kılınmıştır.
Cumhurbaşkanı'nın geri gonderme yazısında da belirttiği gibi, Anayasa Mahkemesinin E.1967/49, K.1968/60 sayılı kararında, ihbarda kimliğin onemli olmadığı kabul edilmiştir. Soz konusu Anayasa Mahkemesi Kararında aynen şoyle denilmektedir:
?İhbar, kanunî delillerin varlığı ile desteklenmedikce bir suclamada hicbir zaman ağırlık noktası, etki unsuru olamaz. İhbar doğru ise bir olayı bir eylemi duyurmuş olur; ancak olay veya eylemle sanık arasında ilişki kurmaya tek başına yeterli değildir...
İhbarı yapanın kimliğinin belli olup olmaması birinci derecede bir onem taşımaz. İmzasız veya duzme kimlikli bir ihbar, hatta kimliğini saklayan bir kimsenin telefonla haber vermesi uzerine de Cumhuriyet savcısı işi ilginc gorurse araştırmaya gecebilir ve belki gercekten yer almış bir olayı ortaya cıkartır. İhbarı yapanın kimliğinin gizli tutulması ile ihbarı kimliği bilinmeyen bir kimsenin yapmış olması arasında buyuk bir fark yoktur.'
Buna gore, ihbar ve şikÂyet dilekcelerinde ?olay, yer ve kişi'nin somut olarak belirtilmesi, ihbar ve şikÂyetin işleme konulması icin yeterlidir. Halbuki soz konusu ucuncu fıkradaki duzenlemede ihbar ve şikayette kimlik bilgilerinin bulunması zorunluluğunun getirilmesi, sucun ve suclunun ortaya cıkarılmasının gucleştirilmesi anlamına gelmektedir. Cunku bu duzenleme, bu koşullarda, bir kamu gorevlisinin şikayet edilmesini ya da işlediği suc fiilinin ihbarını, bazı durumlarda ihbarcının kendini belli etmekten cekinmesi nedeniyle, nerede ise imkansız kılmaktadır.
Ayrıca, ihbar ve şikÂyet dilekcesinde yer alan iddiaların, ciddi belgelere dayanmasının şart koşulması, ihbar ve şikÂyette bulunanın aynı zamanda iddialarını destekleyecek kanıtları toplamak ve sunmakla yukumlu tutulması anlamına gelmektedir. Sağlıklı belgeleri bulmak, guvenilir bilgilere erişmek, guclu kanıtlar toplamak şikÂyetcinin değil, soruşturmacının gorevidir. İddialarla ilgili kanıtları elde etmek icin soruşturma yapan gorevlilerin soruşturma yapma yetkisiyle donatılması, bu yuzdendir.
Soruşturma yapma yetkisi olmayan kişilere bu tur yukumlulukler getirmek de, suc işleyen memur veya kamu gorevlisi hakkında ihbar ve şikÂyette bulunmayı olanaksız hale getiren, sucun ortaya cıkmasını engelleyen bir başka durumdur.
Cumhurbaşkanının geri gonderme yazısına karşı ileri surulen TBMM Adalet Komisyonu Raporunda yer alan gerekcede, temel amacın kamu duzenini sağlamak ve korumakla gorevli kamu otoritesinin saygınlığının ve yaptırım gucunun zedelenmemesi olduğu ve bu temel amacın kamu yararının sağlanmasına donuk bulunduğu, bu duzenlemelerin Anayasanın 39 uncu maddesiyle de uyum sağladığı belirtilmiştir.
Oysa, getirilen duzenleme Anayasanın 39 uncu maddesi ile de uyumsuzdur. Cunku Anayasanın 39 uncu maddesi, kamu gorev ve hizmetlerinin gorulmesine yonelik haklı eleştirilerin hakaret niteliği taşısalar da dile getirilmesini ozel bir koruma altına almaktadır.
Kamu gorev ve hizmetlerinde bulunanlara karşı, bu gorev veya hizmetle ilgili olarak yapılan isnatlardan dolayı acılan hakaret davalarında Anayasanın 39 uncu maddesinde ongorulen ispat hakkı, mutlak bicimde kabul edilmiş; diğer hallerde şikayetcinin kabulune bağlanmıştır.
Nitekim, Anayasa Mahkemesinin E. 1981/8 sayılı Kararında ozetle şoyle denmektedir:
?Anayasal guvenceye kavuşturulan ispat hakkı, kişilerin Anayasal haklarından olduğu gibi basın ozgurluğunun de vazgecilmez koşullarından biridir. Ondokuzuncu yuzyıldan itibaren demokratik hukuk devleti duzeninin yerleşmiş olduğu ulkelerde, ispat hakkı toplum yaşamında ve kamu yonetiminde varlığı gittikce aranan bir hukuksal kurum durumuna gelmiştir. Yonetimin iyi işleyebilmesi icin gerektiğinde devleti yoneten ve kamu işlerini cevirenlerin tutum ve davranışları hakkında eleştiride bulunmak kişi haklarındandır. Bu sosyal amaclı eleştirilerin ve kamuya iletilen olay veya yazıların kimi durumlarda hakaret sucunu oluşturduğu da bir gercektir. Buna rağmen gerceğin ve doğru olanın kamuya aktarılabilmesinin sağlanması ereğiyle isnat konusunun ispat edilebilmesi olanağı ve ispatı halinde de dava ve cezanın duşmesi, demokratik hukuk devletlerinde kabul edilmiştir.
Boylece, kamu gorev ve hizmetlerinde bulunanlara ancak, belli gorevlerin yapılması icin yetkiler tanındığı, bunların kişisel cıkarların sağlanması yoluyla amacından saptırılamayacağı, kişilerin kamu gorev ve hizmetlerinin yerine getirilmesiyle ilgili her turlu eylem ve işlemleri eleştirebilecekleri, yonetimindeki yolsuzluğu oğrenen ve gozleyen kişilerin bunları gormemezlikten gelmeye veya susmaya zorlanamayacağı, yapılan isnadın memurdan ziyade memurluk makamının nufuz ve itibarını zedelediği savının gecersiz olduğu, belirtilmiştir. Daha da ileri gidilerek, herhangi bir kişiye isnat olunan fiilin doğru olup olmadığının anlaşılmasında kamu yararı bulunduğunun mahkemelerce kabul edilmesi, ispat hakkının tanınması icin yeter bir neden sayılmıştır.'
Gorulduğu uzere, Raporda ileri surulenin aksine Anayasa Mahkemesi, kamu gorev ve hizmetlerinde bulunanlara ancak, belli gorevlerin yapılması icin yetkiler tanındığı, bunların kişisel cıkarların sağlanması yoluyla amacından saptırılamayacağı, kişilerin kamu gorev ve hizmetlerinin yerine getirilmesiyle ilgili her turlu eylem ve işlemleri eleştirebilecekleri, yonetimindeki yolsuzluğu oğrenen ve gozleyen kişilerin bunları gormemezlikten gelmeye veya susmaya zorlanamayacağı goruşundedir ve yapılan isnadın memurdan ziyade memurluk makamının nufuz ve itibarını zedelediği savının gecersiz olduğuna karar vermiştir.
Anayasa Mahkemesinin E.2003/67, K.2003/88 sayılı kararında da dile getirildiği uzere; Anayasamızın 2 nci maddesinde yer alan hukuk devleti ile, yasaların ustunde yasa koyucunun da uymak zorunda olduğu evrensel ve ustun hukuk kurallarından ve Anayasanın icerdiği hukuksal ilkelerden odun vermeyen, her organın uzerinde hukukun mutlak egemenliğini sağlayan, insan hak ve ozgurluklerine saygı gosteren, bunları koruyup guclendiren, hukukun ustunluğu ilkesini koruyan, hicbir eylem ve işlemi yargı denetiminin dışında kalmayan devlet amaclanmıştır. Bu bağlamda hukuk devleti, her dilediğini yapamayan, kendini hukukla bağlı sayan ve tum yetkilerinin sınırının hukuksal kurallarla belirlendiği Devlettir. Hukukun ustunluğunun egemen olduğu bir devlette hukuk guvenliğinin sağlanması, hukuk devleti ilkesinin yerine getirilmesi zorunlu koşullarındandır. Bireyin insan olarak varlığının korunmasını amaclayan hukuk devletinde, vatandaşların hukuk guvenliğinin sağlanması zorunludur. Devlet acık ve belirgin hukuk kurallarını yururluğe koyarak bunları uyguladığı zaman, hukuk guvenliği sağlanır. Yasalarda yapılan değişikliklerin toplumsal gerceklerle uyumlu olması ve adaletli kurallar icermesi gerekir.
Anayasa Mahkemesinin E.1985/1, K. 1986/4 sayılı Kararında ?Yasa koyucuya verilen duzenleme yetkisi, hicbir şekilde kamu yararını ortadan kaldıracak veya engelleyecek... bicimde kullanılamaz' denilmektedir
Yasaların Anayasaya uygunluğunu denetleme yetkisi, yasa koyucunun takdir yetkisini Anayasaya uygun kullanıp kullanmadığını da icerir. Bu nedenle Anayasayı yorumlamakla yetkili olan Anayasa Mahkemesi, kamu yararı kavramını bir cok kararında yorumlamıştır.
Anayasa Mahkemesine gore, kamu yararının gerektirdiği duzenlemeleri yapmak, careleri duşunup onlem almak, yasa koyucunun en doğal hakkı ve odevidir. Yeter ki duzenlemeler yapılırken doğrudan doğruya amaclanan hizmetin gerekleri goz onunde tutulmuş, istenen nitelik ve kısıtlamalarla hizmet arasında gerceklere uygun nesnel ve zorunlu bir neden, sonuc bağı kurulmuş olabilsin. ( E.1992/40)
5232 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin değiştirdiği 4483 sayılı Kanunun 4 uncu maddesinin ucuncu fıkrası ile getirilen yasal duzenlemede, ihbar ve şikayetler icin getirilen sınırlama ve ongorulen şartlarla, hizmetin gerekleri arasında gerceklere uygun bir bağ kurulmadığı gibi; soz konusu duzenleme makul, adil ve amaca uygun bir duzenleme değildir. Suc işleyen memur veya kamu gorevlisi hakkında ihbar ve şikÂyette bulunmayı olanaksız hale getirecek, sucun ortaya cıkmasını engelleyecek bu duzenlemede kamu yararı yoktur. Yasa koyucunun amacı, ihbar ve şikayette bulunacak kişilere ihbarda bulunmayı onleyecek derecede yukumluluk getirmek olamaz.
Kişilerin devlete guven duymaları, maddî ve manevî varlıklarını geliştirebilmeleri, temel hak ve ozgurluklerden yararlanabilmeleri, ancak hukuk guvenliği ve hukukun ustunluğunun sağlandığı bir hukuk devletinde gercekleşebilecektir.
Hukuka guven duygusunu zedeleyecek, sucun ve sucluların ortaya cıkmasını engelleyecek ya da geciktirecek duzenleme ve yaklaşımların hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmayacağı tartışmasızdır.
Bu nedenle, kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve surekli gorevleri kamusal yetki ve yontemler kullanarak yuruten kamu gorevlilerinin, gorevleri nedeniyle işledikleri suclardan yargılanmaları konusunda, hem kamu otoritesinin saygınlığını koruyacak, hem de hukuka guven duygusunu zedelemeyecek ve bu ikisi arasında denge sağlayacak yontemler geliştirilmeye calışılmıştır.
Bugune kadar kamu gorevlilerinin kovuşturulmalarına ilişkin olarak yasalarla geliştirilen yontemler, hukuk devleti ilkesinin gereği, bunların gorevlerine ilişkin suclar nedeniyle yargılanmalarının hızlandırılması ve kolaylaştırılması yonunde olmuştur.
Buna karşılık, 5232 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin değiştirdiği 4483 sayılı Kanunun 4 uncu maddesinin ucuncu fıkrasında yer alan duzenleme, memurlar ya da diğer kamu gorevlilerinin gorevleri nedeniyle işledikleri suclarının ihbarını ve şikÂyetini gucleştirici niteliktedir. İhbar ve şikÂyet yolu, neredeyse tumuyle olanaksızlaştırılmıştır.
Yukarıda kamu yararına olmadığı belirtilen bu duzenleme, suc işleyen memur ve kamu gorevlilerinin korunduğu izlenimine yol acması yonunden, yurttaşların hukuk devletine ve kamu otoritelerinin saygınlığına olan guvenini de zedeleyecek niteliktedir ve bu bakımdan da hukuk devleti ilkesine acıkca aykırıdır.
Bu duzenlemenin Anayasanın 36 ncı maddesinde ifade edilen hak arama ozgurluğunun kullanımını Anayasanın 13 uncu maddesine aykırı olarak olcusuzce sınırlandırdığı da ortadadır.
Boyle bir duzenleme, soz konusu 3 uncu fıkrada belirtilen koşulları sağlayanlarla sağlayamayanlar arasında, iddia ve şikayette bulunmak, dolayısı ile hak aramak ozgurluğunden yararlanmak bakımından, kanun onunde eşitlik ilkesine aykırı bir eşitsizlik de yaratmaktadır.
Anayasanın herhangi bir hukmune aykırı bir duzenleme, Anayasanın 11 inci maddesinde ifade edilen Anayasanın ustunluğu ve bağlayıcılığı ilkeleriyle de celişecektir.
5232 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin değiştirdiği 4483 sayılı Kanunun 4 uncu maddesinin ucuncu fıkrasının, yukarıda acıklanan gerekcelerle Anayasanın 2, 10, 11, 13 ve 36 ncı maddelerine aykırı olduğu icin, iptal edilmesi gerekmektedir.
2. 5232 Sayılı Kanunun 2 nci Maddesinin Değiştirdiği 4483 Sayılı Kanunun 4 uncu Maddesinin Dorduncu Fıkrasının Birinci ve İkinci Cumlelerinin Anayasaya Aykırılığı
5232 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin değiştirdiği 4483 sayılı Kanunun 4 uncu maddesinin dorduncu fıkrasının birinci cumlesinde, soz konusu 4 uncu maddenin ucuncu fıkrasında belirtilen nitelikleri ve şartları taşımayan ihbar ve şikayetlerin Cumhuriyet Başsavcıları ve izin vermeye yetkili merciler tarafından işleme konulmayacağı bildirilmektedir.
Yukarıda 5232 sayılı Kanunla değişik 4483 sayılı Kanunun 4 uncu maddesinin ucuncu fıkrası ile ilgili Anayasaya aykırılık gerekcemizde, ucuncu fıkrada ihbar ve şikayetler ile ilgili olarak getirilmiş olcut ve koşulların Anayasanın 2, 10, 11, 13 ve 36 ncı maddelerine aykırı olduğu ifade edilmiştir.
Aranmasını Anayasaya aykırı gorduğumuz bu olcut ve koşullara uygun olmayan ihbar ve şikayetlerin Cumhuriyet Başsavcıları ve izin vermeye yetkili merciiler tarafından işleme konulmayacağına ilişkin bir duzenlemenin de, kamu gorevlileri ile memurların gorevlerine ilişkin suclar nedeniyle yargılanmalarını gucleştirici hatta imkansızlaştırıcı bir etki yapacağı ortadadır. Kaldı ki suclunun takibini gucleştiren bir duzenlemede kamu yararı da yoktur ve hukuk devletlerinde devlet işlemlerinin nihai amacının kamu yararı olduğu ilkesi ile bağdaşmaz.
Boyle bir duzenleme, suc işleyen memur ve kamu gorevlilerinin korunduğu izlenimini verecek; yurttaşların hukuk devletine ve kamu otoritelerinin saygınlığına olan guvenini zedeleyecektir.
Suc işleyen kamu gorevlilerinin korunduğu ve bunların işledikleri suctan dolayı takiplerinin gucleştirildiği izlenimini veren ve aynı zamanda kamu yararına da olmayan bir duzenleme, hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmaz.
Diğer yandan 4483 sayılı Kanunun 4 uncu maddesinin 5232 sayılı Kanunla değiştirilmiş ucuncu fıkrasındaki koşulları taşıyan dilekcelerle taşımayan dilekceler arasında işleme koyma bakımından yaratılan fark da, devlet işlemlerinde nihai amacın hukuk devletini ve kamu yararını gercekleştirmek olduğu gozonunde tutulduğunda, makul gorulemez ve Anayasanın 10 uncu maddesinde ifade edilen kanun onunde eşitlik ilkesine aykırı duşer.
Ucuncu fıkrada sıralanan koşullara uygun olmayan ihbar ve şikayetlerin işleme konulmayacağı yolundaki bir duzenlemenin, Anayasanın 36 ncı maddesinde ifade edilen hak arama ozgurluğunu, Anayasanın 13 uncu maddesine aykırı olarak, olcusuzce ve ozunden zedelemek suretiyle sınırlandıracağı da tartışmasızdır.
Yukarıda acıklanan nedenlerle ve ayrıca 4483 sayılı Kanunun 4 uncu maddesinin ucuncu fıkrasının Anayasaya aykırılığı acıklanırken gosterilen gerekcede ifade edilen hususlar bakımından, soz konusu dorduncu fıkranın birinci cumlesi Anayasanın 2, 10, 13 ve 36 ncı maddelerine aykırıdır.
Anayasanın herhangi bir hukmune aykırı bir duzenleme, Anayasanın 11 inci maddesinde ifade edilen Anayasanın ustunluğu ve bağlayıcılığı ilkeleri ile de bağdaşmaz.
Yukarıda acıklanan nedenlerle Anayasanın 2, 10, 11, 13 ve 36 ncı maddelerine aykırı olan soz konusu birinci cumlenin iptal edilmesi gerekmektedir.
5232 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin değiştirdiği 4483 sayılı Kanunun 4 uncu maddesinin dorduncu fıkrasının ikinci cumlesinde ise, ucuncu fıkradaki koşullara uygun olmayan ihbar ve şikayetlerde, iddiaların sıhhati şupheye mahal vermeyecek belgelerle ortaya konulmuş ise, ad, soyad ve imza ile iş ve ikametgah adresinin doğruluğu şartının aranmayacağı bildirilmiştir.
Bu duzenleme de yurttaşa, ihbar ve şikayetinin, kimlik bilgilerini sağlıklı olarak vermese bile, işleme konulabilmesini sağlamak icin iddialarını, ?sıhhatli şupheye mahal bırakmayacak belgelerle ortaya koymak' yukumluluğunu getirmektedir. Sağlıklı belgeleri bulmak, guvenilir bilgilere erişmek, guclu kanıtlar toplamak, şikayetcinin değil, soruşturmacının gorevidir. İddialarla ilgili kanıtları elde etmek icin soruşturma yapan gorevlilerin soruşturma yetkisiyle donatılması bu yuzdendir.
Soruşturma yapma yetkisi olmayan kişilere bu tur yukumlulukler getirmek, sucun takibini gucleştirerek hukuk devleti ilkesine aykırı duştuğu gibi; bu tur sıhhati şupheye mahal bırakmayacak belgelere dayalı ihbar ve şikayetleri temin etmiş olanlarla temin edememiş olanlar arasında ihbar ve şikayetin işleme konulması bakımından, bir ayırım da yaratmakta; sıhhati şupheye mahal bırakmayacak belgeleri olanların, kimlik bilgilerini gizlemek imkanından yararlanarak iddia ve şikayetlerini gecerli kılmalarını sağlamaktadır. Halbuki bu tur sıhhati şupheye mahal bırakmayacak belgeleri olmayanların şikayetlerinin gecerliliği icin ise, kimlik bilgilerini sağlıklı bicimde vermeleri gerekmektedir.
Bir hukuk devletinin temel amaclarından birisi de sucun takibi ve suc işleyene yaptırım uygulanmasıdır.
Sucun takibini gucleştirecek, hatta imkansızlaştıracak duzenlemeler hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmayacağı gibi; sıhhatinden kuşku duyulmayacak belge temin edenlerle edemeyenler arasında, ihbar ve şikayetlerinin işleme konulması bakımından ayrım yaratılması, Anayasanın 10 uncu maddesinde yer alan eşitlik ilkesine de aykırıdır.
Diğer yandan soz konusu ikinci cumlede, sıhhati şupheye mahal bırakmayacak belgelere dayalı ihbar ve şikayetlerde, ad, soyad ve imza ile iş veya ikametgah adresinin doğruluk şartının aranmayacağı bildirilmiştir. Yukarıda 4483 sayılı Kanunun 5232 sayılı Kanunun 2 nci maddesiyle değiştirilmiş olan 4 uncu maddesinin ucuncu fıkrası ile ilgili Anayasaya aykırılık gerekcemizde, ihbarcı veya şikayetcinin kimliğinin ihbarın değerlendirilmesi bakımından onem taşımadığı ve sucun takibine oncelik verilmesinin, Anayasa Mahkemesi kararlarında da belirtildiği gibi, hukuk devleti anlayışının bir gereği olduğu acıklanmıştır. Bu acıklamalar cercevesinde, iddia ve şikayetini sıhhatinden kuşku duyulmayacak belgelerle ortaya koyanlar icin, zaten aranmasının Anayasaya aykırı olduğunu ifade etmiş bulunduğumuz kimlik bilgilerinin doğruluğunun aranmaması; ama iddiasını sıhhatinden kuşku duyulmayacak belgelerle dayandıramayan kimseler icin kimlik bilgilerinin doğruluğunun araştırılması da bir başka eşitsizlik durumudur.
Bir hukuk devletinde, sucun takibi asla zorlaştırılmamalı; şikayetcinin kimliği ve kimlik bilgileri onem taşımamalı; ihbar ve iddianın doğruluğu her durumda araştırılmalı ve kimlik bilgilerinin doğruluğu ile iddianın sıhhatli belgelere dayanıp dayanmadığı hususları, iddianın takibi bakımından belirleyici olmamalıdır.
Bu konuda bu hususlara iddianın takibi bakımından belirleyicilik niteliği tanımak, Anayasanın 36 ncı maddesinde ifade edilen hak arama ozgurluğunun Anayasanın 13 uncu maddesine aykırı bicimde, olcusuzce ve ozunden zedeleyerek sınırlandırılması anlamını taşır.
Soz konusu ikinci cumle bu nedenlerle Anayasanın 2, 10, 13 ve 36 ncı maddelerine aykırıdır.
Anayasanın herhangi bir hukmune aykırı bir duzenleme, Anayasanın ustunluğu ve bağlayıcılığı ilkeleri ve dolayısı ile Anayasanın 11 inci maddesi ile de bağdaşamaz. 5232 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin değiştirdiği 4483 sayılı Kanunun 4 uncu maddesinin dorduncu fıkrasının ikinci cumlesinin yukarıda acıklanan gerekcelerle Anayasanın 2, 10, 11, 13 ve 36 ncı maddelerine aykırı olduğu icin iptali gerekmektedir.
3. 5232 Sayılı Kanunun 4 uncu Maddesinin Değiştirdiği 4483 Sayılı Kanunun 12 nci Maddesinin Birinci ve İkinci Fıkralarının Anayasaya aykırılığı
5232 sayılı Yasanın 4 uncu maddesiyle 4483 sayılı Kanunun 12 nci maddesinde yapılan değişiklikle, buyukşehir belediye başkanları hakkında hazırlık soruşturmasını yapacak merci değiştirilmiştir.
4483 sayılı Kanunun ?Hazırlık Soruşturmasını Yapacak Merciler' başlıklı 12 nci maddesi 5232 sayılı Kanununla değiştirilmeden once aynen aşağıdaki gibi idi:
?Hazırlık Soruşturması;
a) Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, Turkiye Buyuk Millet Meclisi Genel Sekreteri, musteşarlar ve Bakanlar Kurulu kararı ile atanan memur ve diğer kamu gorevlileri ile buyukşehir belediye başkanları hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı veya Başsavcıvekili,
b) Ortak kararla veya Başbakanın onayı ile atanan memurlar ve diğer kamu gorevlileri, il ve ilce belediye başkanları, ilce idare şube başkanları hakkında il Cumhuriyet başsavcısı veya başsavcıvekili,
c) Diğerleri hakkında genel hukumlere gore yetkili ve gorevli Cumhuriyet başsavcılığı,
tarafından yapılır.
Hazırlık soruşturması sırasında hakim kararı alınmasını gerektiren hususlarda; (a) bendinde sayılanlar icin Yargıtay'ın ilgili ceza dairesine, (b) bendinde sayılanlar icin il asliye ceza mahkemesine, diğerleri icin genel hukumlere gore yetkili ve gorevli sulh ceza hakimine başvurulur.'
Gorulduğu uzere, 4483 sayılı Kanunun değişmeden onceki halinde, buyukşehir belediye başkanlarının hazırlık soruşturmaları da, aynen Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, Turkiye Buyuk Millet Meclisi Genel Sekreteri, musteşarlar ve valiler gibi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı veya Başsavcıvekili tarafından yapılmakta idi.
Ayrıca, hazırlık soruşturması sırasında hakim kararı alınmasını gerektiren hususlarda Buyukşehir belediye başkanları icin, aynen Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, Turkiye Buyuk Millet Meclisi Genel Sekreteri, musteşarlar ve valilerde olduğu gibi Yargıtay'ın ilgili ceza mahkemesine başvurulmakta idi.
Şimdi yapılan değişiklikle, buyukşehir belediye başkanlarının hazırlık soruşturmaları Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı veya Başsavcıvekili tarafından değil, genel hukumlere gore; yetkili ve gorevli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılacak ve hazırlık soruşturması sırasında hakim kararı alınmasını gerektiren hususlarda Yargıtay'ın ilgili ceza mahkemesine yerine, genel hukumlere gore yetkili ve gorevli sulh ceza hakimine başvurulacaktır.
Eski yasal duzenlemede gorev unvanları belirtilen memur ve diğer kamu gorevlileri hakkında hazırlık soruşturması yapacak merci aynı kalırken bunlardan sadece buyukşehir belediye başkanlarının hazırlık soruşturmasını yapacak merci değiştirilmiştir. Eski yasal duzenleme ile yeni yasal duzenleme arasındaki tek fark buyukşehir belediye başkanı ile ilgili duzenlemelerdedir.
5186 sayılı Yasanın Genel Gerekcesinde, değişikliğe neden ihtiyac duyulduğu şoyle acıklanmıştır:
?Memurlar ve diğer kamu gorevlileri makamlarına gore Yargıtay veya genel hukumlere gore yetkili ve gorevli mahkemelerde yargılanmakta; hazırlık soruşturmaları Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı veya Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılmakta; itirazlara ise, Danıştay veya Bolge İdare Mahkemesi tarafından, makamlara gore ayrı ayrı bakılmaktadır. Bu durum eşitlik ilkesine aykırılık arz etmektedir. Bu durumların duzeltilmesi amacıyla 4483 sayılı Kanunda bazı değişiklikler duşunulmuştur.?
5186 sayılı Yasanın Madde Gerekcelerinde ise, 4483 sayılı Kanunun 12 nci maddesinin değişiklik nedenleri şoyle acıklanmıştır:
?Hazırlık soruşturmasının da, memur veya diğer kamu gorevlilerinin makamlarına gore, Yargıtay Başsavcılığı ve Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılması eşitlik ilkesine aykırıdır. Makamlara gore savcı tespiti isabetli değildir. Hazırlık soruşturması sırasında hÂkim kararı gerekiyorsa, bu mahkemelerde makamlara gore değişmemelidir.?
5232 sayılı yasanın 4483 sayılı yasada yaptığı tum değişiklikler birlikte ele alındığında, one surulen değişiklik gerekceleri ile yasa hukumlerinin doğuracağı sonucların birbiri ile bağdaşmadığı, gerekceler ile maddelerdeki duzenlemeler arasında tutarlılık bulunmadığı acıkca ortaya cıkmaktadır.
Yasanın TBMM'de goruşulmesi sırasında Adalet Komisyonu'nun bazı uyeleri, bu duzenlemelerin, Yargıtay 4. Ceza Dairesinde yargılanan Ankara ve Adana buyukşehir belediye başkanları ile İstanbul eski buyukşehir belediye başkanı icin yapılmış kişiye ozel duzenlemeler olduğu ileri surerek komisyon raporuna muhalefet şerhi koymuşlardır.
5232 sayılı Yasayla, 4483 sayılı yasanın 13 uncu ve 12 nci maddesinde yapılan değişiklik yanında 4483 sayılı Yasaya bir gecici madde eklenerek; bu Kanunun yururluğe girmesinden once Yargıtay'ın ilgili ceza dairesinde acılmış davaların, bu Kanunun yururluğe girmesini muteakip genel hukumlere gore yetkili ve gorevli mahkemelere devredilmesi hukme bağlanmıştır.
Gerekcede ileri surulenin aksine, bu değişikliklerle, kanunun yururluğe girmesinden itibaren yargılanan tum memur ve kamu gorevlilerinin, eşitlik ilkesine uygun olarak genel hukumlere gore yetkili ve gorevli mahkemelerde yargılanması değil; sadece Yargıtay'da davası devam eden buyukşehir belediye başkanlarının dava dosyalarının genel hukumlere gore yetkili ve gorevli mahkemelere devredilmesi sağlanmıştır.
Buyukşehir belediye başkanlarının Yargıtay'ın ilgili ceza dairesi yerine genel hukumlere gore yetkili ve gorevli mahkemelerde yargılanmalarının ongorulduğu ve bu Kanunun yururluğe girmesinden once Yargıtay'ın ilgili ceza dairesinde acılmış davaların, bu Kanunun yururluğe girmesini muteakip genel hukumlere gore yetkili ve gorevli mahkemelere devredileceği goz onunde tutulduğunda, yapılan duzenlemelerin kişiye ozel duzenlemeler olduğu acıkca ortaya cıkmaktadır.
5232 sayılı Kanunun 4 uncu maddesinin değiştirdiği 4483 sayılı Kanunun 12 nci maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında ise, hazırlık soruşturması aşaması icin, bu kişiye ozel duzenlemelerle uyumlu alt yapı hazırlanmıştır.
5232 sayılı Kanunun 4 uncu maddesinin değiştirdiği 4483 sayılı Kanunun 12 nci maddesinin birinci ve ikinci fıkraları, 5232 sayılı Kanunun 5 inci ve 7 nci maddeleriyle birlikte ele alındığında; bu maddelerin, yargılama ve hazırlık soruşturması aşamasında yurutulmekte olan davaları başka mahkemelere gonderme ve yetkili mahkeme ve savcılıkları değiştirme sonucu doğurduğundan, Anayasanın 37 nci maddesindeki doğal hakim ilkesine, 10 uncu maddesindeki eşitlik ilkesine, 2 nci maddesindeki hukuk devleti ilkesine ve 11 inci maddesindeki hukukun ustunluğu ilkesine ve 6 ncı maddesindeki Anayasadan kaynaklanmayan yetki kullanılamayacağı ilkesine aykırı oldukları gorulmektedir.
Anayasanın 37 nci maddesinde, hic kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci onune cıkarılamaz denilmektedir. Getirilen duzenlemeler ile halen Yargıtay'ın ilgili ceza dairelerinde yargılanan buyukşehir belediye başkanlarının yargılanacakları mercii ile hazırlık soruşturması aşamasındaki yetkili savcılık ve yargıclık fiilen değiştirilmektedir. Bu durum doğal yargıc ilkesi ile bağdaşmaz.
Cunku doğal yargıc kavramı, sucun işlenmesinden veya cekişmenin doğmasından once davayı gorecek yargı yerini yasanın belirlemesi diye tanımlanmaktadır. Başka bir anlatımla, doğal yargıc ilkesi yargılama makamlarının sucun işlenmesinden veya cekişmenin meydana gelmesinden sonra kurulmasına veya yargıcların atanmasına engel oluşturur; sanığa veya davanın yanlarına gore yargıc atanmasına olanak vermez.
Anayasa Mahkemesinin E.1996/74, K.1998/45 sayılı Kararında da: ?Doğal hÂkim guvencesi, suc işleyen bir kişinin hangi mahkemede yargılanacağını onceden ve kesin olarak bilmesini gerektirir. Doğal hÂkim guvencesinin, hukuk devletinin olmazsa olmaz koşullarından biri olduğunda kuşku yoktur. Bu nedenle, doğal hÂkim ilkesini ihlÂl eden kural, hukuk devleti ilkesine de aykırıdır' denilmektedir.
Anayasanın 10 uncu maddesinde, ?Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî duşunce, felsefi inanc, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gozetilmeksizin kanun onunde eşittir. Hicbir kişiye, aileye, zumreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları butun işlemlerinde kanun onunde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar' ilkesi yer almaktadır.
Buna gore; yasaların uygulanmasında dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî duşunce, felsefi inanc, din ve mezhep ayrılığı gozetilemeyecek ve bu nedenlerle, eşitsizliğe yol acılmayacaktır. Bu ilkeyle, birbirlerinin aynı durumunda olanlara ayrı kuralların uygulanması ve ayrıcalıklı kişi ve topluluklar yaratılması engellenmektedir. Yasa onunde eşitlik, herkesin her yonden aynı kurallara bağlı olacağı anlamına gelmez; kimilerinin Anayasanın 10 uncu maddesinde ongorulen nedenlerle değişik kurallara bağlı tutulmaları, eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz. Durum ve konumlarındaki ozellikler, kimi kişiler ya da topluluklar icin değişik kuralları ve değişik uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar ayrı kurallara bağlı tutulursa Anayasada ongorulen eşitlik ilkesi zedelenmez.
5232 sayılı Kanunun 4 uncu maddesinin değiştirdiği 4483 sayılı Kanunun 12 nci maddesinin birinci ve ikinci fıkraları, birbirlerinin aynı durumunda olanlara ayrı kuralların uygulanması sonucunu doğuran bir duzenleme getirdikleri icin, Anayasanın 10 uncu maddesindeki eşitlik ilkesine de aykırıdır.
Anayasa Mahkemesi, kararlarında hukukun genel ilkelerine daha cok, hukuk devleti ilkesinin unsurlarını, ozelliklerini ve niteliğini belirlemek icin başvurmuş ve hukukun genel ilkelerini, hukuk devleti ilkesine ?destek olcu norm? olarak kullanmıştır.
Anayasa Mahkemesi kararlarında hukuk devletinin, Anayasanın acık hukumlerinden once, hukukun bilinen ve tum uygar ulkelerin benimseyip uyduğu ilkelere uygun olması gerektiği belirtilmiştir. (E.1995/20, K.1996/4)
Anayasa Mahkemesi devletin butun organlarının yaptığı işlemlerin meşruluk kazanmasını hukukun genel ilkelerine uymaya bağlamıştır. Anayasa Mahkemesinin E. 1987/ 16, K. 1988/8 sayılı kararında aynen şoyle denilmektedir:
?Hukuk devletinin, işlem ve eylemlerinin hukuka uygun olması, hukukun ustunluğu ilkesini ictenlikle benimsemesi, yargı denetimini etkinlikle yaygınlaştırıp surdurmesi, yasa koyucunun calışmalarında kendisini her zaman Anayasa ve hukukun ustun kurallarıyla bağlı tutması, yasa koyucu da dahil devletin tum organları ustunde hukukun mutlak bir egemenliğe sahip olması, insan haklarına saygı gostermesi ve bu hakları korumayı, adil bir hukuk duzeni kurarak geliştirmeyi zorunlu sayması gerekir. Yasaların ustunde yasa koyucunun uymak zorunda bulunduğu Anayasa ve temel hukuk ilkeleri vardır. Anayasada ongorulen devletin amacı ve varlığı ile bağdaşmayan, hukukun ana ilkelerine dayanmayan yasalar kamu vicdanında olumsuz tepkiler yaratır.?
Anayasa Mahkemesi bugune kadar vermiş olduğu kararlarında, hukukun genel ilkelerinin bir tanımını yapmamış ve bunları tek tek saymamıştır; ama bazı ilkeleri hukukun genel ilkeleri olarak saptamış ve bunları Anayasaya uygunluk denetiminde olcu norm olarak kullanmıştır. ?Yasaların kamu yararına dayanması ilkesi?de bunlardan biridir.
Anayasa Mahkemesinin ?kamu yararı? hakkında değerlendirme yaptığı bir kararının ilgili bolumu aynen şoyledir: ?Anayasanın 2 nci maddesinde Turkiye Cumhuriyeti'nin sosyal bir hukuk devleti olduğu acıkca belirtilmiştir. Hukuk devleti olmak, yonetilenlere hukuk guvencesi sağlayan bir duzen kurmaktır. Boyle bir duzenin kurulması, yasama ve yargı yetkileriyle yurutme alanına giren tum işlemlerin hukuk kuralları icinde kalması ile gercekleşebilir. Hukuk devletinin oğeleri arasında, yasaların kamu yararına dayanması ilkesi de vardır. Bu ilkenin anlamı, kamu yararı duşuncesi olmaksızın, yalnızca ozel cıkarlar icin veya yalnızca belli kişiler yararına olarak herhangi bir yasa kuralının konulamayacağıdır. (E.1992/46, K.1992/52)
Anayasamızın 2 nci maddesinde yer alan hukuk devleti ile, yasaların ustunde yasa koyucunun da uymak zorunda olduğu evrensel ve ustun hukuk kurallarından ve Anayasanın icerdiği hukuksal ilkelerden odun verilmeyen, her organın uzerinde hukukun mutlak egemenliğini sağlayan, insan hak ve ozgurluklerine saygı gosteren, bunları koruyup guclendiren, hukukun ustunluğu ilkesini koruyan, hicbir eylem ve işlemi yargı denetiminin dışında kalmayan devlet amaclanmıştır.
Bu bağlamda hukuk devleti, her dilediğini yapamayan, kendini hukukla bağlı sayan ve tum yetkilerinin sınırının hukuksal kurallarla belirlendiği Devlettir. Yasalarda yapılan değişikliklerin toplumsal gerceklerle uyumlu olması ve adaletli kurallar icermesi gerekir.?
Anayasa Mahkemesinin E.1985/1, K. 1986/4 sayılı Kararında ?Yasa koyucuya verilen duzenleme yetkisi, hicbir şekilde kamu yararını ortadan kaldıracak veya engelleyecek... bicimde kullanılamaz? denilmektedir.
Yasama erkinin kamu yararına değil birtakım ozel amac ve cıkarlara yonelik olarak kullanılması halinde ise, yasama yetkisi saptırılmış olur. Soz konusu duzenlemeler kişiye ozel oldukları icin kamu yararını amaclamamaktadır ve yasama yetkisinin saptırıldığını gostermektedir. Boyle saptırılmış bir yetkinin ise, kokenini Anayasada bulamayacağı ve Anayasanın 6 ncı maddesine aykırı bir gorunume gireceği acıktır.
Yargıtay'da buyukşehir belediye başkanlarının bazıları hakkında hukum aşamasına gelmiş davalar varken, bu davaları da kapsayacak şekilde, kamu yararı olmaksızın ve yurttaşların hukuk devletine olan guven ve inanclarını sarsacak şekilde, kişiye ozel yasalar cıkartmak ve bu yasalarla hazırlık soruşturması ve yargılama aşamasında yetkili savcılık, yargıclık ve mahkemeleri doğal yargıc ilkesine aykırı olarak değiştirmek Anayasanın 2 nci maddesindeki hukuk devleti ilkesine, 6 ncı maddesindeki Anayasadan kokenlenmeyen bir Devlet yetkisinin kullanılamayacağı ilkesine, 10 uncu maddesindeki eşitlik ilkesine, 37 nci maddesindeki doğal yargıc ilkesine ve Anayasanın 11 inci maddesindeki hukukun ustunluğu ve bağlayıcılığı ilkesine aykırıdır.
Bundan dolayı, 5232 sayılı Kanunun 4 uncu maddesinin değiştirdiği 4483 sayılı Kanunun 12 nci maddesinin birinci ve ikinci fıkraları Anayasanın 2, 6, 10, 11 ve 37 nci maddelerine aykırı oldukları icin iptal edilmelidir.
4. 5232 Sayılı Kanunun 5 inci Maddesinin Değiştirdiği 4483 Sayılı Kanunun 13 uncu Maddesinin Anayasaya aykırılığı
5232 sayılı Yasanın 5 inci maddesiyle 4483 sayılı Kanunun 13 uncu maddesinde yapılan değişiklikle, buyukşehir belediye başkanlarının yargılanmasında gorevli ve yetkili olan mahkeme değiştirilmiştir.
4483 sayılı Kanunun ?Yetkili ve Gorevli Mahkeme' başlıklı 13 uncu maddesi, 5232 sayılı Kanununla değiştirilmeden once aynen aşağıdaki gibi idi:
?Davaya bakmaya yetkili ve gorevli mahkeme, 12 nci maddenin (a) bendinde sayılanlar icin Yargıtay'ın ilgili ceza dairesi, (b) bendinde sayılanlar icin il ağır ceza mahkemesi, diğerleri icin genel hukumlere gore yetkili ve gorevli mahkemedir.?
Gorulduğu uzere, 4483 sayılı Kanunun değişmeden onceki halinde buyukşehir belediye başkanlarının yargılanacağı gorevli ve yetkili mahkeme aynen Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, Turkiye Buyuk Millet Meclisi Genel Sekreteri, musteşarlar ve valiler gibi Yargıtay'ın ilgili ceza dairesi idi.
Şimdi yapılan değişiklikle, buyukşehir belediye başkanları Yargıtay'ın ilgili ceza dairesinde değil, genel hukumlere gore; yetkili ve gorevli mahkemede yargılanacaktır.
5232 sayılı Kanunla; eski yasal duzenlemeye gore Yargıtay'ın ilgili ceza dairesinde yargılanacak memur ve diğer kamu gorevlileri arasından sadece buyukşehir belediye başkanlarının yargılanacağı yetkili ve gorevli mahkeme değiştirilmiştir.
5186 sayılı Yasanın Genel Gerekcesinde, değişikliğe neden ihtiyac duyulduğu şoyle acıklanmıştır:
?Memurlar ve diğer kamu gorevlileri makamlarına gore Yargıtay veya genel hukumlere gore yetkili ve gorevli mahkemelerde yargılanmakta; hazırlık soruşturmaları Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı veya Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılmakta; itirazlara ise, Danıştay veya Bolge İdare Mahkemesi tarafından, makamlara gore ayrı ayrı bakılmaktadır. Bu durum eşitlik ilkesine aykırılık arz etmektedir. Bu durumların duzeltilmesi amacıyla 4483 sayılı Kanunda bazı değişiklikler duşunulmuştur.?
5186 sayılı Yasanın Madde Gerekcelerinde ise, 4483 sayılı Kanunun 13 uncu maddesindeki değişiklik nedenleri şoyle acıklanmıştır:
?Memurları ve diğer kamu gorevlilerini farklı mahkemelerde yargılamak eşitlik ilkesine aykırıdır. Mahkemeler ancak sucun nevine gore ayrılabilirler. Makamlara gore mahkeme tasnifi eşitlik ilkesini bozar. Bu madde ile tum memur ve diğer kamu gorevlilerinin genel hukumlerine gore gorevli ve yetkili mahkemede yargılanması sağlanmaktadır.?
Yasanın TBMM'de goruşulmesi sırasında Adalet Komisyonu'nun bazı uyeleri, bu duzenlemenin, Yargıtay 4. Ceza Dairesinde yargılanan Ankara ve Adana buyukşehir belediye başkanları ile İstanbul eski buyukşehir belediye başkanı icin yapılmış kişiye ozel duzenlemeler olduğu ileri surerek komisyon raporuna muhalefet şerhi koymuşlardır.
5232 sayılı Yasayla 4483 sayılı yasada yapılan değişiklikler birlikte ele alındığında, bu duzenlemelerin gercekten de kişiye ozel duzenlemeler olduğu ve one surulen değişiklik gerekceleri ile yasa hukumlerinin doğuracağı sonucların birbiri ile bağdaşmadığı, gerekceler ile maddelerdeki duzenlemeler arasında tutarlılık bulunmadığı acıkca ortaya cıkmaktadır.
5232 sayılı Yasayla 4483 sayılı yasanın 13 uncu ve 12 nci maddesinde yapılan değişiklik yanında 4483 sayılı Yasaya bir gecici madde eklenerek; bu Kanunun yururluğe girmesinden once Yargıtay'ın ilgili ceza dairesinde acılmış davaların, bu Kanunun yururluğe girmesini muteakip genel hukumlere gore yetkili ve gorevli mahkemelere devredilmesi hukme bağlanmıştır.
Gerekcede ileri surulenin aksine, bu değişikliklerle, kanunun yururluğe girmesinden itibaren yargılanan tum memur ve kamu gorevlilerinin, eşitlik ilkesine uygun olarak genel hukumlere gore yetkili ve gorevli mahkemelerde yargılanması sağlanmamış; bu amaca sadece buyukşehir belediye başkanları acısından ulaşılmış ve Yargıtay'da davası devam eden buyukşehir belediye başkanlarının dava dosyalarının genel hukumlere gore yetkili ve gorevli mahkemelere devredilmesi gercekleştirilmiştir.
Buyukşehir belediye başkanlarının Yargıtay'ın ilgili ceza dairesi yerine genel hukumlere gore yetkili ve gorevli mahkemelerde yargılanmalarının ongorulduğu ve bu Kanunun yururluğe girmesinden once Yargıtay'ın ilgili ceza dairesinde acılmış davaların, bu Kanunun yururluğe girmesini muteakip genel hukumlere gore yetkili ve gorevli mahkemelere devredileceği goz onunde tutulduğunda, yapılan duzenlemenin kişiye ozel olduğu acıkca anlaşılmaktadır.
5232 sayılı yasa ile getirilen 4 uncu ve 5 inci madde ile Gecici Madde 2 birlikte ele alındığında, bu maddelerin yurutulmekte olan davaları başka mahkemelere gonderme sonucunu doğurdukları icin, Anayasanın 37 nci maddesindeki doğal yargıc ilkesine, 10 uncu maddesindeki eşitlik ilkesine, 2 nci maddesindeki hukuk devleti ilkesine, 6 ncı maddesindeki Anayasadan kaynaklanmayan yetki kullanılamayacağı ilkesine ve 11 inci maddesindeki hukukun ustunluğu ilkesine aykırı duştukleri gorulmektedir.
Anayasanın 37 nci maddesinde, hic kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci onune cıkarılamaz denilmektedir. Getirilen duzenleme ile halen Yargıtay'ın ilgili ceza dairelerinde yargılanan buyukşehir belediye başkanlarının yargılanacakları merci fiilen değiştirilmektedir. Bu durum doğal yargıc ilkesi ile bağdaşmamaktadır. Cunku, doğal yargıc kavramı, sucun işlenmesinden veya cekişmenin doğmasından once davayı gorecek yargı yerini yasanın belirlemesi diye tanımlanmaktadır. Başka bir anlatımla, doğal yargıc ilkesi yargılama makamlarının sucun işlenmesinden veya cekişmenin meydana gelmesinden sonra kurulmasına veya yargıcların atanmasına engel oluşturmakta; sanığa veya davanın yanlarına gore yargıc atanmasına olanak vermemektedir.
Anayasa Mahkemesinin E.1996/74, K.1998/45 sayılı Kararında : ?Doğal hÂkim guvencesi, suc işleyen bir kişinin hangi mahkemede yargılanacağını onceden ve kesin olarak bilmesini gerektirir. Doğal hÂkim guvencesinin, hukuk devletinin olmazsa olmaz koşullarından biri olduğunda kuşku yoktur. Bu nedenle, doğal hÂkim ilkesini ihlÂl eden kural, hukuk devleti ilkesine de aykırıdır? denilmektedir.
Anayasanın 10 uncu maddesinde, ?Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî duşunce, felsefi inanc, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gozetilmeksizin kanun onunde eşittir. Hicbir kişiye, aileye, zumreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları butun işlemlerinde kanun onunde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar' ilkesi yer almaktadır.
Buna gore yasaların uygulanmasında dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî duşunce, felsefi inanc, din ve mezhep ayrılığı gozetilemeyecek ve bu nedenlerle, eşitsizliğe yol acılmayacaktır. Bu ilkeyle, birbirlerinin aynı durumunda olanlara ayrı kuralların uygulanması ve ayrıcalıklı kişi ve topluluklar yaratılması engellenmektedir. Yasa onunde eşitlik, herkesin her yonden aynı kurallara bağlı olacağı anlamına gelmez; kimilerinin Anayasanın 10 uncu maddesinde ongorulen nedenlerle değişik kurallara bağlı tutulmaları eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz. Durum ve konumlarındaki ozellikler, kimi kişiler ya da topluluklar icin değişik kuralları ve değişik uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar ayrı kurallara bağlı tutulursa Anayasada ongorulen eşitlik ilkesi zedelenmez.
5232 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin değiştirdiği 4483 sayılı Kanunun 13 uncu maddesinde ise, birbirlerinin aynı durumunda olanlara ayrı kuralların uygulanması sonucunu doğuracak bir duzenleme getirildiği icin, bu madde Anayasanın 10 uncu maddesindeki eşitlik ilkesine aykırıdır.
Anayasa Mahkemesi, kararlarında hukukun genel ilkelerine daha cok, hukuk devleti ilkesinin unsurlarını, ozelliklerini ve niteliğini belirlemek icin başvurmuş ve hukukun genel ilkelerini, hukuk devleti ilkesine ?destek olcu norm' olarak kullanmıştır.
Anayasa Mahkemesi kararlarında hukuk devletinin, Anayasanın acık hukumlerinden once, hukukun bilinen ve tum uygar ulkelerin benimseyip uyduğu ilkelere uygun olması gerektiği belirtilmiştir. (E.1995/20, K.1996/4)
Anayasa Mahkemesi devletin butun organlarının yaptığı işlemlerin meşruluk kazanmasını hukukun genel ilkelerine uymaya bağlamıştır. Anayasa Mahkemesinin E. 1987/ 16, K. 1988/8 sayılı kararında aynen şoyle denilmektedir:
?Hukuk devletinin, işlem ve eylemlerinin hukuka uygun olması, hukukun ustunluğu ilkesini ictenlikle benimsemesi, yargı denetimini etkinlikle yaygınlaştırıp surdurmesi, yasa koyucunun calışmalarında kendisini her zaman Anayasa ve hukukun ustun kurallarıyla bağlı tutması, yasa koyucu da dahil devletin tum organları ustunde hukukun mutlak bir egemenliğe sahip olması, insan haklarına saygı gostermesi ve bu hakları korumayı, adil bir hukuk duzeni kurarak geliştirmeyi zorunlu sayması gerekir. Yasaların ustunde yasa koyucunun uymak zorunda bulunduğu Anayasa ve temel hukuk ilkeleri vardır. Anayasada ongorulen devletin amacı ve varlığı ile bağdaşmayan, hukukun ana ilkelerine dayanmayan yasalar kamu vicdanında olumsuz tepkiler yaratır.?
Anayasa Mahkemesi bugune kadar vermiş olduğu kararlarında, hukukun genel ilkelerinin bir tanımını yapmamış ve bunları tek tek saymamıştır; ama bazı ilkeleri hukukun genel ilkeleri olarak saptamış ve bunları Anayasaya uygunluk denetiminde olcu norm olarak kullanmıştır. ?Yasaların kamu yararına dayanması ilkesi' de bunlardan biridir.
Anayasa Mahkemesinin ?kamu yararı? hakkında değerlendirme yaptığı bir kararının ilgili bolumu aynen şoyledir:
?Anayasanın 2 nci maddesinde Turkiye Cumhuriyeti'nin sosyal bir hukuk devleti olduğu acıkca belirtilmiştir. Hukuk devleti olmak, yonetilenlere hukuk guvencesi sağlayan bir duzen kurmaktır. Boyle bir duzenin kurulması, yasama ve yargı yetkileriyle yurutme alanına giren tum işlemlerin hukuk kuralları icinde kalması ile gercekleşebilir. Hukuk devletinin oğeleri arasında, yasaların kamu yararına dayanması ilkesi de vardır. Bu ilkenin anlamı, kamu yararı duşuncesi olmaksızın, yalnızca ozel cıkarlar icin veya yalnızca belli kişiler yararına olarak herhangi bir yasa kuralının konulamayacağıdır. (E.1992/46, K.1992/52)
Anayasamızın 2 nci maddesinde yer alan hukuk devleti ile, yasaların ustunde yasa koyucunun da uymak zorunda olduğu evrensel ve ustun hukuk kurallarından ve Anayasanın icerdiği hukuksal ilkelerden odun verilmeyen, her organın uzerinde hukukun mutlak egemenliğini sağlayan, insan hak ve ozgurluklerine saygı gosteren, bunları koruyup guclendiren, hukukun ustunluğu ilkesini koruyan, hicbir eylem ve işlemi yargı denetiminin dışında kalmayan devlet amaclanmıştır.
Bu bağlamda hukuk devleti, her dilediğini yapamayan, kendini hukukla bağlı sayan ve tum yetkilerinin sınırının hukuksal kurallarla belirlendiği Devlettir. Yasalarda yapılan değişikliklerin toplumsal gerceklerle uyumlu olması ve adaletli kurallar icermesi gerekir.?
Anayasa Mahkemesinin E.1985/1, K. 1986/4 sayılı Kararında ?Yasa koyucuya verilen duzenleme yetkisi, hicbir şekilde kamu yararını ortadan kaldıracak veya engelleyecek... bicimde kullanılamaz' denilmektedir
Kişilerin devlete guven duymaları, maddî ve manevî varlıklarını geliştirebilmeleri, temel hak ve ozgurluklerden yararlanabilmeleri, ancak hukuk guvenliği ve hukukun ustunluğunun sağlandığı bir hukuk devletinde gercekleşebilecektir.
Hukuk devletinin oğeleri arasında, yasaların kamu yararına dayanması ilkesi de vardır.
Bu nedenle kişiye ozel yasalar, kamu yararı kavramı ve dolayısı ile hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmaz.
Yargıtay'da buyukşehir belediye başkanlarının bazıları hakkında nerede ise hukum aşamasına gelmiş davalar varken, bu davaları kapsayacak ve doğal yargıc ilkesine aykırı sonuc doğuracak, kişiye ozel, kamu yararına donuk olmayan yasa hukumleri getirilmesi yukarıda acıklanan gerekcelerle Anayasanın 2 nci maddesindeki hukuk devleti ilkesine, Anayasanın 6 ncı maddesindeki kokenini Anayasadan almayan devlet yetkisi kullanılamayacağı ilkesine, 10 uncu maddesindeki eşitlik ilkesine, 37 nci maddesindeki doğal yargıc ilkesine ve Anayasanın 11 inci maddesindeki hukukun ustunluğu ve bağlayıcılığı ilkesine aykırıdır.
Bu nedenle, 5232 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin değiştirdiği 4483 sayılı Kanunun 13 uncu maddesinin, Anayasanın 2, 6, 10, 11 ve 37 nci maddelerine aykırı olduğu icin iptal edilmesi gerekmektedir.
4. 5232 Sayılı Kanunun 6 ncı Maddesinin Anayasaya Aykırılığı
4483 sayılı Kanunun 15 inci maddesinin birinci fıkrasının 5232 sayılı Kanunla değiştirilmeden onceki halinde, memurlar ve diğer kamu gorevlilerine ilişkin ihbar ve şikÂyetlerin ?garaz, kin ya da mucerret hakaret' icin uydurma suc isnadıyla yapıldığının soruşturma sonunda anlaşılması ya da yargılama sonunda sabit olması durumunda, haksız suclamada bulunana ilişkin olarak kendiliğinden soruşturmaya gecilmesi ongorulmuş iken, 5232 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi ile yapılan değişiklikle, ?garaz, kin veya mucerret hakaret icin? ibareleri madde metninden cıkarılmış; ihbar ve şikÂyetlerin ihbar ya da şikÂyet edileni ?mağdur etmek amacıyla' yapıldığının soruşturma sonunda anlaşılması ya da yargılama sonunda sabit olması durumunda, haksız suclamada bulunan icin kendiliğinden soruşturmaya gecilmesi ongorulmuştur.
?Garaz, kin ya da mucerret hakaret' somut, kişisel değerlendirmelere bağlı olarak değişik bicimlerde yorumlanamayacak ve bu nedenle nesnel yanı ağır basan kavramlardır.
Yapılan değişiklikte bu kavramların kaldırılması ve yerlerine ?ihbar ve şikayet edileni mağdur etmek amacıyla' ibaresinin getirilmesi, ihbar ve şikÂyetin ?memur ya da kamu gorevlisinin mağdur edilmesi amacıyla yapıldığı' gerekce gosterilerek hemen hemen tum ihbarcı ya da şikÂyetcilerin soruşturma gecirmesine yol acabilecektir. Bunun, ihbar ve şikÂyet yolunun kullanılmasını onemli olcude engelleyeceği kuşkusuzdur.
Suc isnadında bulunmanın, aklanmaları durumunda suclanan kişinin mağdur edildiği anlamını taşıyacağı ortadadır. Hele bu suclama bir kamu gorevlisinin gorevi nedeniyle suc işlediği savını iceriyorsa, yalnızca soruşturmaya uğraması bile, kamu gorevlisinin mağdur edilmesi olarak değerlendirilebilecektir. Yasa ile yapılan duzenlemedeki ?ihbar veya şikÂyet edileni mağdur etmek? anlatımının iceriğinin belirsiz, geniş ve soyut olduğu acıktır.
Cumhurbaşkanının geri gonderme yazısına karşı ileri surulen Adalet Komisyonu Raporunda yer alan gerekcede, temel amacın kamu duzenini sağlamak ve korumakla gorevli kamu otoritesinin saygınlığının ve yaptırım gucunun zedelenmemesi olduğu ve bu temel amacın kamu yararının sağlanmasına donuk olduğu, bu duzenlemelerin Anayasanın 39 uncu maddesiyle de uyumlu olduğu belirtilmiştir.
Oysa, Anayasanın 39 uncu maddesi, kamu gorev ve hizmetlerinin gorulmesine yonelik haklı eleştirilerin hakaret niteliği taşısalar da dile getirilmesini ozel bir koruma altına almaktadır.
Kamu gorev ve hizmetlerinde bulunanlara karşı, bu gorev veya hizmetle ilgili olarak yapılan isnatlardan dolayı acılan hakaret davalarında Anayasanın 39 uncu maddesinde ongorulen ispat hak