"Bebekler, yer ve zaman fark etmeksizin hep ağlayabilirler" genellemesinin ne kadar yanlış olduğunu yetimhanelerdeki bebeklerin hikÂyesini oğrenince anlıyorsunuz.
Ozellikle de bu yetimhaneler insani şartların duşuk olduğu ulkelerdeyse bu durum cok daha sık goruluyor ne yazık ki.
Bebekler, isteklerini duyurabilmek ve onu elde edebilmek icin ağlarlar. Peki ya bu duyurularına kulak asan birileri yoksa?
Acıktıklarında veya yanınızda olmasını istediklerinde ağlarlar ki istekleri gercekleşsin. Ancak ne yazık ki yetimhanelerde "istediğine ağlayarak kavuşmak" diye bir şey yoktur.
Ağlamalarına herhangi bir karşılık bulamayan bebekler, zamanla sessizleşirler. Sorunları her neyse, kendileri başa cıkmaya calışırlar. Uyku zamanı geldiğinde cok azı ağlayarak tepki verir. Coğu, yorgunluktan baygın duşerek uyuyakalır.

İhmal edilmiş bir yetimhaneye gidip cocukların yattığı koğuşa doğru ilerlerken koridorda sessizliğin sesi hakimdir. Uyuyor olduklarını duşunursunuz ancak koğuşlardan birine girdiğinizde uyanık olmalarına rağmen sessiz olduklarını gorebilirsiniz.
İlk tepkiniz "Aa, ne kadar da sessizler! Uslu cocuklar, demek ki hallerinden de memnunlar." olabilir ancak bu sessizlik, umutsuzluğun sessizliğidir.
Bakıcıların ilgilenmesi gereken cok sayıda cocuk olduğu icin bebekler uzun sureler boyunca yalnız bırakılır.
Sessiz kalmaları, ihtiyaclarının karşılanmasını istemekten vazgectikleri anlamına gelir. Vazgecen cocuklardan bazılarına dikkatli bakarsanız tek başına oturup ayaklarını salladıklarını gorursunuz.
Araştırmalar, bu davranışın hicbir şey hissetmemek yerine bir şeyler hissetme cabası ve insan sevgisi eksikliğine bir tepki olduğunu gostermiştir.

Beslenme saatinde bebekler genellikle kucağa alınmak yerine biberonla birlikte yastıkların uzerine oturtuluyor. Oysa bebekler fiziksel ve duygusal olarak sarmalanmak isterler. Ancak o zaman kendilerini "butun" hissederler.
Yatmadan once sarılmak yok, ışıklar sonduğunde anne ve babadan ninni ya da masal yok. Gunluk yaşamın ve sevgi dolu bir ailede buyumenin bir parcası olan kahkaha ve sohbetin hicbiri yok.
Bu nedenle, yetimhanelerde buyuyen bu cocuklar gelişimsel sorunlar yaşadıkları icin diğer insanlarla olumlu ilişkiler kurmakta zorlanabiliyorlar.
Cocuklar kucaklanmazlarsa, acılarını icselleştirirler ve bunun bir sonucu olarak da IQ, dil, konuşma ve kelime dağarcığı acısından gecikmeler yaşarlar. Ebeveynleri tarafından sunulan duzenli bakımdan, sevgiden mahrum kaldıklarında gerekli goruntu ve seslerden yoksun olarak buyurler. Bu da cocukların beyinlerinin yetersiz gelişmesine neden olur.
Duygusal ihmal dışında da sorunlar vardır: Fiziksel ve cinsel istismar.
Bu stres sonucunda yuksek duzeyde stres hormonu uretirler ve beyinlerinin mimarisi zarar gorur. 19 ulkede 3.800'den fazla cocuğu kapsayan 75 calışmanın meta-analizi, yetimhanelerde yetişen cocukların, aileyle buyuyen akranlarına gore ortalama 20 puan daha duşuk IQ'ya sahip olduğunu ortaya koymuştur. Ayrıca boy, kilo gibi fiziksel buyumede de gecikmeler yaşıyorlar.
Yuksek duzeyde ilgisizlik, huzursuzluk, itaatsizlik, hiperaktivite, anksiyete, depresyon, dikkat eksikliği, uyku bozuklukları, yeme bozuklukları ve sallanma, kafaya vurma, kendine zarar verme gibi tekrarlayan davranışlar ortaya cıkıyor. Bunların sonucu olarak da bu cocukların işsiz kalma, fuhuş yapma, sabıka kaydı alma veya insan ticareti mağduru olma olasılığı daha yuksek oluyor.
Ustelik yetimhanelerden gelen cocukların kendi cocuklarını da yetimhanelere yerleştirme olasılığı cok daha yuksektir ve bu da dongunun devam etmesine neden olur.
Bir bebeğe verebileceğiniz en guzel hediye, sevgi dolu kucağınızdır. Eğer koruyucu aile veya gonullu aile olmak isterseniz hatta evlat edinmeyi duşunurseniz Koruyucu Aile, Evlat Edinme Derneğindeki şartları buradan okuyabilirsiniz.
Kaynaklar: UNICEF, Oyun ve Gerceklik - D. W. Winnicott, Uzm. Gelişim Psikoloğu Sinem Ozen Canbolat, Amerikan Psikoloji Derneği Webtekno'yu Threads'de takip et, haberleri kacırma