Her şey bizi birbirimize kenetleyen en güçlü bağ olan Türkçe için!
Dilimize sahip çıkalım. Aramızda Türkilizce değil Türkçe konuşalım.
Türkçemize sahip çıkalım. Atalarımız sadece toprak için kıymetli canlarından vazgeçmemişler. Bu ülkeyi vatan yapan ulvi değerlerden biri de dildir. Atalarımıza olan borcumuzu böylede ödeyebiliriz.
Bir yandan ilerlerken bir yandan tökezliyoruz. Bilgisayar çağı ve internet kullanımı kısacası "chat dili" dediğimiz düşman dilimizi mahvetmekte.
Forumdaki bütün arkadaşlarımdan bu konuda biraz daha duyarlı olmasını rica ediyorum. Gönül ister ki herkes Türkçe'yi bütün dilbilgisi kurallarına uyarak kullansın. Fakat daha önce aşmamız gereken özellikle bu duyuru ile bahsetmek istediğim konu kullanmamamız gerekirken kullandığımız ve dilimizden çıkarttığımız harfler.
"q w x sh" bizim alfabemizin harfleri değildir ve bizim alfabemizdeki harflerin yerine asla ve asla geçemez.
"eidir memleket nire gidiom güsel eed taam annadım bakcez vs." gibi kelimelerde aradan çıkartılan harfler küçük birer kayıp olarak gözükse bile dilimiz için büyük bir kayıptır.
Türk dilini iyi veya kötü kullanan hatalarını düzeltmek isteyen bütün arkadaşlarımızdan bu kampanyaya katılmalarını rica ediyorum. Ne kadar büyürsek ne kadar çoğalırsak o kadar büyük bir güç oluruz.
Büyük ve kaliteli bir forum olarak büyük ve kaliteli bir adım atalım. Türkçemizi katledenlerin önüne geçelim.
TÜRK HARFLERİNİN KABUL VE TATBİKİ HAKKINDA KANUN
Kanun Numurası : 1353Kabul Tarihi : 1/11/1928
Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 3/11/1928 Sayı: 1030
Yayımlandığı Düstur : Tertip: 3 Cilt: 10 Sayfa: 3
.
Madde 4 : Halk tarafından vakı müracaatlardan eski Arap harfleriyle
yazılı olanlarının kabulü 1929 Haziranının birinci gününe kadar caizdir.
1928 senesi Kanunuevvelinin iptidasından itibaren Türkçe hususi veya resmi
levha tabela ilan reklam ve sinema yazıları ile kezalik Türkçe hususi
resmi bilcümle mevkut gayrı mevkut gazete risale ve mecmuaların Türk
harfleriyle basılması ve yazılması mecburidir.
Anlamı;
Madde 4 : Halk tarafından yapılan başvurulardan eski Arap harfleriyle
yazılı olanlarının kabulü 1 Haziran 1929 gününe kadar geçerlidir. 1928
yılındaki kanunun başlangıcından itibaren Türkçe özel veya resmi levha
tabela ilan reklam ve sinema yazıları ile aynı biçimde Türkçe özel
resmi bütün süreli süreli olmayan gazete kitapçık broşür ve yayınların
Türk harfleriyle basılması ve yazılması zorunludur
ATATÜRK' ÜN TÜRK DİLİ İLE İLGİLİ SÖYLEDİKLERİ
Türk milletinin dili Türkçe'dir. Türk dili dünyada en güzel en zengin ve en kolay olabilecek bir dildir.Onun için her Türk dilini çok sever ve onu yüceltmek için çalışır. Türk dili Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti geçirdiği sayısız felaketler içinde ahlakının geleneklerinin hatıralarının çıkarlarınınkısaca bugün kendi milliyetini yapan her şeyin dili sayesinde korunduğunu görüyor. Türk dili Türk milletinin kalbidir zihnidir. 1929
Türk dili zengin geniş bir dildir. Her kavramı ifade kabiliyeti vardır. Yalnız onun bütün varlıklarını aramakbulmak toplamak onlar üzerinde çalışmak lazımdır. 1930
Milli duygu ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması milli duygusunun gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili dillerin en zenginlerindendir yeter ki bu dil bilinçle işlensin. Ülkesini yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır. 1930
Türk dilinin kendi benliğine aslında güzellik ve zenginliğe kavuşması için bütün devlet teşkilatımızın dikkatli ilgili olmasını isteriz. 1932
Türk dilinin sadeleştirilmesi zenginleştirilmesi ve kamuoyuna bunların benimsetilmesi içn her yayın vasıtasından faydalanmalıyız. Her aydın hangi konuda olursa olsun yazarken buna dikkat edebilmelikonuşma dilimizi ise ahenkli güzel bir hale getirmeliyiz. 1938
Milliyetin çok belirgin niteliklerinden biri de dildir. Türk milletindenim diyen insan her şeyden evvel mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüne topluluğuna bağlılığını iddia ederse buna inanmak doğru olmaz. 1931
Milli bilincin ayakta kalabilmesi ve uyanık bulunması için dil ve tarih uğrunda çalışmaya mecburuz.
Türk milletinin milli dili ve milli benliği bütün hayatında egemen ve esas kalacaktır. 1933
Türkçenin üstünlüklerini anlatan bir kaç madde
2-Kelime türetme yeteneği: Eklemeli dillerin en güzel özelliklerinden biri kelime üretme imkanlarının çok geniş olmasıdır. Kökten kelime türetildiği gibi türetilmiş kelimelere yeniden ekleme yapma imkanı bulunmaktadır.
3-Türkçede kelimelere vurgu sayesinde anlatım gücü çeşitliliği sağlanabilir.Örneğin Onu buradan atmalıyım. Cümlesinde her kelimeye ayrı ayrı vurgu yapalım göreceğiz ki hangi kelimeyi vurgularsak o unsura daha fazla dikkat çekmiş oluyoruz. Kimi buradan atmalısın? Sorusuna yanıt Onu buradan atmalyım. Onu nereden atmalısın sorusuna yanıt; Onu buradan atmalıyım. Onu ne yapmalısın sorusuna yanıt; Onu buradan atmalıyım.
4- Gizli sözcük zenginliği: Türkçede genelde kullanılmayan bir çok gizli kelime vardır. Genelde kullanılmayan kelimeler dilin parçası sayılır mı hiç diyeceksiniz. Başka dillerde sayılmayabilir ama Türkçede sayılmalıdır. Eğer bir kişi bu gizli kelimeyi kullanacak olursa karşıdaki de bunu anlayacak olursa nede sayılmasın. Sözcük köklerini ve isim yapan ekleri terketmediğimiz sürece gizli kelimeler de bizi terketmez her an kullanılmayı beklerler. Türkçenin binlerce yıl ayakta kalabilmesinin sırrı da belki burda yatmaktadır. Türkçede atıl bekleyen kelimeler o kadar çoktur ki bazı dillerin kelime sayısından bile fazladır. Gizli olan ve olmayan kelimelere örnek verelim; Ver kökünden vergi türetilmiştir günümüzde kullanılmaktadır yani gizli bir kelime değildir oysa al kökünden algı kullanılmamaktadır dilenci insanlardan algı topluyordu cümlesi sizce ne manaya geldiği az çok anlaşılmıyor mu algı= sadaka değil mi?. Duy kökünden duygu gör kökünden görgü kullanılmaktadır dur kökünden durgu ise kullanılmamaktadır. Trafik durgusuna yakalandım gibi bir cümle kurduğumuzda (ilk defa kullanıldığı için tuhaf gelebilir) bu cümlenin de ne manaya geldiğini anlayabiliriz. Gizli kelimelerim sayısı sadece köklerle sınırlı değil bir ekle yetinmeyip ikinci ve üçüncü eklemeler yaparak aynı kelime üzerinde kelime türetme olasılık sayısını arttırmak mümkündür. Durguluk durguç durgucuk vs.
5- Kelime haznesi konusunda gizli kelimelerin katkısından yukarıda bahsetmiştik. Bir de kelime haznesini artıran fakat bir çoğu sözlüklerimizde yer almayan Türkçenin cümle içindeki geçici kelimeleri vardır. Sigarasında bir kaç içimlik yer kalmıştı cümlesindeki içimlik kelimesinde olduğu gibi.
6- Türkçede kelimeler cümle içinde çok değişik yerde kullanılabilir. Cümledeki yerine bağlı olarak farklı bir anlam kazanan cümle aynı kelimelerle değişik ifadeler sağlamaktadır . Gökteki yıldız parlıyordu ile Yıldız gökte parlıyordu aynı anlamı taşımaz. Bu şekilde kullanımlar Türkçede çok yaygındır. Bir çok dilde ise kelimelerin yerini değiştirmek hem kolay değildir hem de değiştirilse bile anlamda farklılık meydana gelmez.
7-Türkçe kendini ispat etmiş en eski diller arasındadır. Doğal şartlara uyum gösteremeyen canlı türleri yok olmaktadır. Türkçe terkedilmeye çalışılmış (osmanlıcada olduğu gibi) fakat kendini toparlayıp yeniden canlanmıştır. Günümüzde Türkçe kadar köklerine bağlı bir dil çok azdır. Avrupa dillerinin geçmişi 400-500 yıllıktır. Belki 200 yıl sonraki dünya yüzeyinde birbirini anlamayan fakat ingilizce konuşan değişik halklar olacaktır çünkü bu gün dahi ingilizce çok yerde farklılaşmaktadır. Zaten latince aynı akibete uğrayarak çatallaşmış fransızca almancaingilzce dilleri meydana gelmişti. Türkçe yine köklerine bağlı olarak ayakta durabilecetir ( yeter ki terkedilmesin). Binlerce yıl geçmesine rağmen dünyadaki Türkçe konuşan insanların dilleri latin dillerindeki örnekteki gibi ayrı diller olarak değil farklı lehçeler olarak kabul edilmektedir.
8- Türkçe olduğu gibi yazılan-yazılabilen bir dildir. Bir sesi ifade ederken tek bir harf kullanılmaktadır. Bu açılardan okuma yazma öğrenimi proğramlama dili (henüz ciddi bir çalışma yok) bilimsel isimlendirmelerde (çok az kullanılsa da) üstünlük taşımaktadır.
9-Ses uyumu: Ünlü ünsüz uyumu kelime sonlarına gelen eklerden sonra bazı harflerin yumuşaması gibi özellikler Türkçenin ses olarak kulağa hoş gelen bir dil olmasına sebep olmaktadır. Üstelik insan doğasına en uygun sesleri barındırmaktadır. Bazı kasıtlı yanlış dayatmaların aksine Türkçe şarkı şiir ve edebiyat için en uygun dildir.
Sözcüklerle Nasıl Oynadık
Ali Dündar
Ziya Gökalp: "Türkçeleşmiş Türkçe" demiş vermiş özleştirmecilerin ağzının payını. Bize de boynumuzu eğmek düşermiş. Örneğin "istiklal" sözcüğü. Bütün yurtta bilini yormuş. Yıllarca "İstiklal Harbi" diye öğretmişiz çocuklarımıza. "İstiklal Marşı" var derken bir kutsallık gelmiş o söze. Şimdi bunu bırakıp "bağımsızlık" demenin ne yeri varmış ne de anlamı. Türkçeymiş "İstiklal" sözcüğü bal gibi Türkçe öz Türkçe katıksız Türkçe. Yalnız hepimizce bilindiği için değil. Arapçada yokmuş ki o sözcük biz yapmışız biz yaratmışız. Araplar da belki sonra bizden öğrenip "independance" karşılığı kullanmışlarmış. Anlıyorsunuz ya "istiklal" Türkçeye geçmiş Arapça bir söz değil. Arapçaya geçmiş Türkçe bir sözcük onlara göre. "Bağımsızlık" sözünü ise bilen yokmuş uydurma imiş o söz. Doğrusu utanıyorum böyle diyenleri düşünenleri duyup okudukça."(l)
Dilde dilekte düşüncede ve amaçlanan ereklerde büyük sıkıntıları; neredeyse "kanlı mı olacak kansız mı olacak" aşamasına varan sapkınlıkları atlatarak geldik bugünlere. Ankara'da "Dil Derneği"nin öncülüğünde kutladığımız 72. dil bayramında yaşanan coşku da gösterdi ki "Elsine-i meyyite ilmi edilemez" diye yeşil bayrak açarak. "Türk dilinin aslındaki güzelliğini varsıllığını ortaya çıkarma ve onu dünya dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirme." savaşımı verenlerin önünde duranlarla Türkçe köklerden Türkçe sözcük türetenleri "vatan hainliği" ile bir tutanlar çoktan geride kalmış.
Günümüzden 106 yıl önce Şemsettin Sami'nin "Bizim eski Türkçe edebiyatımız akvam-ı bedeviyyenin de değil belki akvam-ı vahşiyyenin kıyafetine müşabihtir." Sözleriyle yerin dibine batırdığı bir yazını yabancı diller boyunduruğundan kurtarılan öz Türkçe'nin ışığında dünyanın en ergin sanat dilleriyle boy ölçüşebilir bir asamaya getirmişiz. Ulusal Bağımsızlık Savaşımının zorunlu bir sonucu olan dil devrimini "Lisan-ı Türkiyi elsine-i Türkiye" dönüştürmek sanan kafa bile bugün şaşıp kalmıştır anadilimizin ulaştığı yetkinliğe; bilim sanat dallarında eriştiği anlam boyutlamalarına.
Dil devrimine karşı olanların isteklerine istemlerine uyarak değil dilin kurallarıyla sözcüklerin ekleriyle kökleriyle anlam boyutlarıyla çokça oynayarak gelinmiştir bu aşamalara. Biz ne yaptık örneğin; Arapça "taahhüt"sözcüğünü dilimizdeki "yük" kökünden "yükleni" adını türeterek karşıladık. "Müteahhit" sözcüğüne de aynı kökten bir karşılık türettik ve "yüklenici" dedik. Ama bu kavram kapsamına girmeyen arsa üzerinde yapı kurup satan kimselere de "yapsatçı" kavramını türettik. "İs" kökünden "memur" için "işyar" "amele" için "isçi" "ameli"karşılığı olarak da "işe vuruk " karşılıklarını türettik Meslek kariyer karşılıkları için "uğrası" "meşgale" için "uğraş" dedik Arapça. 'şehvet ' sözüne anadilimizde öteden ben varolan "kösnü"yü. şehvetli için "kösnül"ü yeter bulduk. "İntihal" sözüne "aşırtı"yı "nüans" yerine "ayırtı"yı; "alamet-ı farika" için "ayırtaç"ı "istisna ya "ayrınca". "teemmül" yerine "içinme / içdüşünü" karşılıklarını "erzak' için "yiygi". 'rayiç'' yerine "sürümdeğer" "rivayet" yerme "duyultu". "rüşvet" için "yiyim" rüşvet alan yerine "yeyimci"yi önerdik. "Sarih" sözcüğünü "belirtik" ''vasiyet"i "sonbuyruk" "maneviyat"ı "içgüdü" "batıni"yi "içrek" karşıtını "dışrak" "bati"yi "yavaşık". "mülahham"ı "etleç". "'bahane"yi "nedenleme". "hisbaniye"yi "kuşkuculuk" "iftikariye / 'idealizm" kavramlarını "ülkü" ve "ülkücülük" "enniye solipsizm " kavramlarını "tekbencilik" terimleriyle karşıladık.
Bu konuda yapılanlar kitaplar dolusu yazılıp çiziliyor. Ben yalnızca örnek vermeye çalışıyorum. 27 Mayıs'tan sonra Cumhurbaşkanı adayı olan bir sosyoloğumuz (toplumbilimci demeye dilim varmıyor) kendi bildiği sözcüklerin Türkçe karşılıklarına sinirlenmiş "interdepance" karşılığı "mütetabiat-ı mütekabile" sözü varken bu "bağımlaşma" sözü de nerden çıktı diye bağırıp çağırmıştı.(-') O gibiler "skandal"diyorlardı biz "utanca"dedik "Slogan"dediler "savsöz" "sürpriz" dediler "şaşırtı" "sibernetik" dediler "güdümbilim". "gurma / degüstatör" dediler "tadımcı" karşılıklarını verdik. "Logar"ı "suçeker". "vidanjör"ü "soğurac" "kurye"yi "özelulak". "strateji" terimini "orgüdüm" "parola"yı "imsöz" "tim" sözcüğünü ""görevgücü". "efor'"u edimgücü". "üniter"i "bütünbirimsel" "ünite"yi "bütünbirim". "üniter devlet"i "bütünbirimsel devlet" sözleriyle karşıladık "Vizyon" sözcüğünü "uzgörü" "organ" sözcüğü yabancı olduğu için. "aza"yerine "örgen"demenin daha Türkçe olduğunu anımsattık. İnsanların örtünmeleri gereken yerleri için "utveri" "galip" için "yengin" "muzaffer" için "utkun"sözcüklerini yeğledik "Ütopya" yerine "kurdüşün" "montaj" sözüne "kurtak". "portatif sözünü "söktak"sözleriyle karşıladık "Tünel" için "yergeçit" otobüs ve tramvaylarda bilet basıp binilen kutuyu "hasbin" Ankaray ve metrolarda bilet basılıp geçilen (validatör) kutu için "hasgec" aynı yerlerdeki çıkış turnikeleri için "çevirgeç" sözcüklerini salık verdik. Bilimsel toplantıları yöneten kimseler için son günlerde İngilizce "moderator" diye bir sözcük dilimize bulaştırılmaya çalışılıyor biz bunun için Türkçe "sözbağlancı"ya da "ılımlayıcı'"olabilir dedik. Dillerde çok dolaşan "mezhep" sözcüğü için "inanca" "tarikat" sözü için de bir dilseverin önerdiği gibi. "inanyol" denilmesinin doğru olacağını düşündük.
Geçenlerde bir savunman dostumla konuşurken yahu dedi şu kahrolası "istihdam" sözüne bir türlü karşılık bulamadınız diye yakınınca bulduk dedim senin gözünden kaçmış. Arapça "istihdam"sözcüğünü biz "işlendirmek" sözü ile karşılıyoruz "amele" için "işçi" dediğimiz gibi "hizmetli" ve "müstahdem" sözcüklerini de "ışgören" terimleriyle karşılıyoruz. Doğru dedi. insanların yaptıkları işlere uygun kavramlar türetmişsiniz. Ona dil devriminden yana. Türkçe'nin yabancı sözcük ve dil kurallarından arındırılmasından yana olanların nasıl çalıştıklarını anlattım. Ama hâlâ aramızda kimilerinin "menus saydıkları Arapça ve Farsça sözcüklerden yana kürek çekmekte olduklarını. Batı dillerinden giren yabancı sözcük ve dil kurallarını "ünisiye'" etmeye çalışanların ise hızla türediğini anımsatmaya çalıştım; din ve devlet gücüyle yüzyıllarca Farsça ve Arapça'nın baskısında kalan Türk dili bir silkinişte o dillerden gelen sözcükleri nasıl tarihin çöp sepetine attıysa. Batı dillerinin baskısının da en kısa sürede geri püskürtecektir dedim.
Vatandaş Türkçe konuş
Atatürk 1931 yılında Türkçe ile ilgili özlemlerini şöyle dile getirmiş "Öyle istiyorum ki Türk dili bilim yöntemleriyle kurallarını ortaya koysun ve her dalda yazı yazanlar bütün terimleriyle çoğunluğun anlayabileceği güzel ahenkli dilimizi kullansınlar". Türkçenin medyada ve bilişimde kullanılışına bakıyorum da Atatürk'ün bu özlemine acı acı gülmekten başka birşey yapamıyorum. Türkçeyi katleden sektörlerden ikincisi medyaysa birincisi bilişim. Al birini vur ötekine. Her ikisinin de özlenen düzeye gelememesinin baş nedeni de Türkçeye karşı gösterdikleri özensizlik. Halkın kullandığı dilden uzaklaştıkça halka da ulaşamıyorlar. Bu yüzden de bir türlü arzulanan satış rakamlarına ulaşamıyorlar.
Gazeteler halkın dilinden konuşmuyor. Bilişim sektörü de. Her iki sektörde de bir ukalalıktır gidiyor. Her iki sektörün mensupları da yabancı terimleri kullanmakta ustalaşmışlar. Ne kadar çok yabancı kelime kullanırlarsa o kadar bilgili olduklarını göstereceklerini sanıyorlar. Ve dikkat ederseniz yabancı kelimeleri en yoğun biçimde kullananlar yabancı dil bilgisi en az olanlar arasından çıkıyor.
Dil Bayramı kapsamında yapılan yedi oturumdan birine konuşmacı olarak davetliydim. Bilim Dili Olarak Türkçe başlıklı oturumun başkanlığını Prof. Talât Sait Halman yaptı. Diğer konuşmacılar ise Prof. Dr. Engin Bermek Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu ve Prof. Dr. Mustafa Özkan'dı.
Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu Son Osmanlı Dönemi Tıp Dilinin Türkçeleşmesi Meselesi başlıklı konuşmasında geçen birkaç yüzyıl boyunca yazılan bilimsel eserlerin konularına ve yüzyıllara göre karşılaştırmasını yaptı. Bu karşılaştırmada bir nokta dikkatimi çekti. 20. yüzyıla gelinceye kadar Türkiye'de yazılan astronomi eserlerinin sayısı matematik eserlerine fark atıyormuş. Ancak bu eğilim 20 yüzyılda tersine dönmüş ve astronomi eserlerinin sayısı hızla düşerken matematik eserlerinin sayısı hızla artmış ve astronomi eserlerini açık ara sollamış.
Nedenini düşünürken artık pek gökyüzüne ufka bakmaz bir toplum olduğumuzun farkına vardım. Başı önüne eğik bir toplum olduk çıktık. Kimse ne göğe ne ufka bakıyor. Aynı şekilde geleceğe bakanların sayısı da azaldı. Herkes gününü yaşıyor geçmişini anıyor. Geleceğe bakanların sayısı çok az.
Bu geleceğe önem vermeme alışkanlığının Türkçeye özen göstermememizin nedenlerinden biri olduğunu düşünüyorum. Çok hızlı bir şekilde ve genellikle sınırlarımız dışında ilerleyen teknoloji kendi sözcüklerini kendi terimlerini de yaratıyor. Bu yeni sözcük ve terimler dilimizi sürekli bombalıyor. Yeni teknolojileri halka anlatan medya ve bu teknolojileri halka pazarlayan bilişim sektörü yabancı dilden gelen bu yeni sözcük ve terimleri Türkçeleştirmeye çalışmadan aynen kullanma kolaycılığına kaçıyorlar. Böyle yapıyorlar çünkü umurlarında olan tek şey günü kurtarmak. Gelecek umurlarında değil.
Türkiye Bilişim Vakfı bünyesinde kurulan Bilişimde Özenli Türkçe isimli bir çalışma grubu var. Kurucu üyeleri arasında ben de varım. Grubun kurucu başkanı Tuncer Ören "Kendi kültürlerine saygı duymayanlar başkalarından saygı beklemek haklarını yitirmiş olurlar. Dilimize özen benliğimize duyduğumuz saygının bir göstergesidir. 21. yüzyılın ilk çeyreğinde bilişim dilimizin zengin bir Türkçe olmasını istiyorsak şimdiden özenli bir Türkçe kullanmaya başlamalıyız. Bilişimci olabilecek kadar yetenekli olan kişilerin bu özeni gösterebileceklerine inanıyorum." diyor.
TBV Bilişimde Özenli Türkçe çalışma grubu önümzdeki günlerde özenle hazırlanmış bir İnternet sitesiyle kamuoyunun önüne çıkmaya hazırlanıyor. Adresi buraya yazmıyorum isteyene ulaştırabilirim.
Öte yandan Türk Dil Kurumu da son başkanı Prof. Dr. Şükrü Halûk Akalın'ın kişisel ilgisi sayesinde bilişim Türkçesine büyük önem veriyor. Bu bilişim sektörü için büyük bir şans. TDK'nın İnternet sitesinde Türkçe Sözlük'ün anında erişimli sayısal sürümü yayınlanıyor. Yazım Kılavuzu ise sırada. Hepsinden önemlisi sitede yeni terimlere Türkçe karşılıkların önerildiği ve tartışıldığı bir zemin de sunulmuş. Şimdilik kör topal işliyor ama çok daha etkin bir elektronik forum ortamı sağlanması için çalışmalar sürüyor. Bilişimde özenli Türkçe kullanımına bu sitedeki tartışmalara katılarak da katkıda bulunabilirsiniz.
Ama yapabileceğimiz en büyük katkı yabancı terimler yerine Türkçe karşılıklarını kullanmaya Türkçe karşılık yoksa uydurup kullanarak önermiş olmaya özen göstermemizden geçiyor. Düşünsenize önerdiğiniz bir kelime halk dilinde kabul görüp Türkçeye girse bundan büyük mutluluk mu olur?






Türk-ilizce
Mustafa ÖZER
Yabancı dil öğrenmek bir gereklilik ve hatta mecburiyettir günümüzde. Fakat yabancı dil öğreniminin uzun yıllara yayılmış olması ve öğrenimin Devlet okullarında 4. özel okullarda ise 2. sınıftan başlaması yani çocuklara henüz kendi dillerinde ana dillerinde yeterli beceriyi kazanmadan yabancı dil öğrenimi verilmeye başlanması; ki yeterli ve faydalı düzeyde yapılamamaktadır dilin kullanıcıları tarafından doğru algılanamamasına ve bir takım diller arası geçişlerin-etkileşimlerin yozlaşma boyutlarında yaşanmasına neden olmaktadır. Bu elbetteki öğrenilmeye çabalanan yabancı dili değil ana unsur olan ve aklın düzenini sağlayan ana dili yani Türkiyede Türkçeyi tehdit etmekte ve de yıpratmaktadır.
Bu geçişler ve etkileşimler daha ileride bireyin konuşmalarında arada bir İngilizce kelimeleri kullanması suretiyle Türkçenin zayıflamasına neden olmaktadır. Çünkü dil ancak kullanılırsa sağlam ve üretken kalabilecektir ve dili de teker teker kelimeler oluşturur. Eğer kelimeleri ithal edilmiş yakın anlamlıları (bir dildeki bir ifadenin hiçbir zaman tam bir karşılığı diğer ir dilde ulunamayabilir) ile değiştirirseniz bu zamanla bir iki kelimeden yüzlerce binlerce ve dahi yüz binlerce kelimenin dile girmesine yani dilin yok olmasına neden olmaktadır. Bu bakımdan bireyin konuşmasında kullandığı kelimeler son derece önemlidir.
Yabancı dil ile eğitim Türkçeye neden zarar verir bunu nasıl yapar?
Birey eğitimi esnasında üzerinde yoğunlaştığı alanı nasıl tanır kavrar ve öğrenirse yada benimserse bunu öyle kullanacak ve aktaracaktır.
Bilimsel bilgiyi edinirken öğrenen bireyin maruz kaldığı dil yükü kavramları ve bilgiyi o dilin öğeleri ile edinmesine neden olacaktır. Ve ana dili Türkçe olan bu birey zihinsel süreçleri içerisinde yorumlarken düşünürken ve dış dünyada konuşurken ve üretirken bu yabancı kaynaklı kavramları Türkçe ile birleştirerek kullanacak ve ortaya tarifi ancak ülkemiz şartlarında Türk-ilizce olarak tanımlanabilecek bir özürlü yada yeni bir dilimsi oluşmasına neden olacaktır.
Bir bilgisayar uzmanından alıntı:
dutyleri check ettikten sonra main taska geçeceğim
Bu sayısal alanlarda sadece terimsel boyutta kalabilmekle birlikte daha yaygın kullanımları da olabilmekte.
Fakat sosyal bilimler alanında yapılan bu tür eğitimler dil açısından daha tehlike olmaktadır. Bilim ayda eğitim alanından bağımsız içeriğe sahip günlük konuşmalar da dahi yabancı sözcükler popüler kültür bombardımanının da etkileriyle dili tamamen tanınmaz ve anlaşılmaz bir hale sokmakta güney Afrika halkalarının yaşadığı liman dilleri benzeri bir di oluşmaktadır. Bu liman diller batı kolonilerinin tüccarlarının ticari ilişkiler içinde bulundukları yerli halkla konuşurken ne tüccarın ne de halkı diline benzemeyen yeni bir iç disipline sahip özerk dillerdir.
Öğretmen yetiştiren eğitim fakültelerinin İngilizce bölümünden birkaç alıntı ile noktalayalım:
bir term paper istiyorum sizden due time on ocak
room matenizle birlikte yapabilirsiniz
classta variety için four skills activityler gerekli
assignmentınız için due time 25th december şimdiden herkese good luck
bu böyle devam eder gider
Acil tepkiler ile bunu durdurmalıyız
Dilim oldu dilim dilim
Sercan ZORBOZAN
Dünyanın en zengin dillerinden birisi olan Türkçe ne yazık ki günümüzde adeta soykırıma uğruyor. Türk dilinin kilit noktaları olmazsa olmaz kelimeleri yozlaşıyor daha doğrusu yozlaştırılmak isteniyor. Sercan ZORBOZAN
Yayılmakta olan televole kültürü ağırlıkla batı kökenli kelimeleri yavaş yavaş Türkçenin içine yerleştiriyor. Bu kelimeler adeta birer bomba gibi kullanılmaya başlandıkları zaman dilimizin zenginliğini yok ediyor sömürüyor. Eğer bu tehdidin önlemi alınmazsa pek yakın bir zamanda konuşabildiğimiz bir dil olmayabilir.
Bir başka hususta dış kaynaklı güç odaklarının basın yoluyla yabancı dil kökenli kelimeleri halka dayatmasıdır. Dayatması diyoruz çünkü kafamızı çevirdiğimiz her yerde karşımıza çıkan millet olarak zihinlerimizi kuşatan bu güçler televizyon programları gazeteler vb. yayın organları yoluyla hem kültürümüzü hem de dilimizi köreltiyorlar.
Sahip olduğumuz bir serveti adeta har vurup harman savuruyoruz. Türk dili zengin bir hazinedir ama yağmalanmadığı müddetçe. Bizde bu konuda üstümüze düşenleri yerine getirmeli bizim varolmamızı sağlayan dilimize sahip çıkmalıyız. Unutmayalım. Dil olmazsa il olmaz
Türkçe Hakkındaki Görüşlerim
Johan VANDEWALLE
".Anadili Türkçe olan bir kişinin kısa cümlelerle düşündüğü konuşma anında ise bu kısa cümleleri çeşitli yollarla birbirine bağlayarak karmaşık yapılar kurduğu görüşündeyim. Bu "cümle bağlama eğilimi" bazı konuşurlarda zayıf bazılarında ise adeta bir hastalık derecesinde güçlü olabilir. Bu son durumda ortaya çıkan dilsel yapılar insan zihninin üstün olanaklarını en güzel şekilde yansıtıyor. Farklı dil gruplarına ait birçok dili incelediğim halde şimdiye kadar hiçbir dilde beni Türkçedeki karmaşık cümle yapıları kadar büyüleyen bir yapıya rastlamadığımı söyleyebilirim. Biraz duygusal olmama izin verirseniz bazen kendime "keşke Chomsky de gençliğinde Türkçe öğrenmiş olsaydı. " diyorum. Eminim o zaman çağdaş dilbilim İngilizceye göre değil Türkçeye göre şekillenmiş olurdu." Johan VANDEWALLE
Yukarıdaki yazıyı tamamen Türkçe yazmıştır.
Pop-Türkçe!
İbrahim Dizman
Yaşı yolun yarısını geçenler çok iyi anımsayacaklar daha gençlerse belki şaşıracaklar; bir zamanlar Türkçe sözcükler de tıpkı bizler gibi ikiye bölünmüştü: Sağcılar ve solcular. İbrahim Dizman
'Yanıt' solcuydu 'cevap' sağcı. 'Örnek' neredeyse yargılanacaktı 141-142'den. 'Mesela' ise gericilikten hükümlüydü!
Elbette hakkını yememek gerek; 'solcu' sözcükler masumdu ta Atatürk'ten bu yana özleşmenin ürünüydüler. Ötekilerin ise bunlar karşısında tüyleri diken diken oluyordu ve onlara yer açmak bir yana onları ihbar ediyorlardı! 12 Eylül gelip çattığında elbette affedilmeyecekti yeni sözcükler. TRT'den okullardan resmi kuruluşlardan süngü zoruyla kovuldular. Dünyada dilini böylesi yanılsamalarla algılayan başka ulus var mıdır varsa ne sonuca ulaştılar bilmiyorum ama biz en ağır cezaya çarptırıldık: dilimizi yitirmek
İlk ve orta öğretimin en büyük başarılarından biri de herhalde öğrencileri ana dillerinden nefret ettirmek olmuştur. Öznelerin tümleçlerin zarfların zamirlerin arasında soğuk terler dökmeyen kaç kişi vardır sınavlarda?
Artık Türkçe konusu açıldığında birçok genç "Oh my god yine mi Türkçe?" diye kaçacak yer arıyor. Türkçe bir tabela marka dergi kurum adı bulmak zaten artık olanaksız da; bir de üstüne şimdilerde 'x-q-w' harfleri politik soslu bir sorun olarak uç vermeye başladı. Dilin ardından alfabe de gitti gider. Sorunun olduğu yerde elbette çözüm arayanlar da vardır. Dilbilimciler öğretmenler yazarlar kendini 'dilsever' olarak niteleyen herkes görüş belirtiyor yazılar kitaplar yazıyor. İşin tuhafı dil üzerine kitaplar çok satanlar listesinden eksik olmuyor ama sorun olduğu gibi duruyor.
Gençler ise öylece bakıyorlar. Doğrusu büyük çoğunluğu pek de ilgilenmiyor; kendi jargonları yetiyor onlara. "Bye bye görüşürüz"le "Kendine iyi bak"la cep mesajlarında anlamakta güçlük çektiğimiz kısaltmalarla anlaşıp gidiyorlar. İşte Türkçeden nefret ettirdiğimiz gençlerimizin bize 'nanik' yapan 'pop-Türkçe'lerinden örnekler:
İnternet Türkçesi:
slm (merhaba)
asl? (yaşın kaç? cinsiyetin ne? hangi kenttesin?)
f (kadın)
m (erkek)
u? (Senin yaşın cinsiyetin kentin?)
Lol (Kahkaha atıyorum)
:.) (gülümsüyorum)
:.)))) (çok sevinçliyim)
:.( (üzgünüm kızgınım)
;.) (göz kırpmak)
Buyrun bir sohbete:
1. kişi: -slm
2. kişi: -slm
1. kişi : asl?
2. kişi: 20/m/İst
2. kişi: u?
1. kişi: 19/f/Ank
2. kişi: :.)
2. kişi: iş/okul
1. kişi: okul/üniv
1. kişi: u?
2. kişi: okul
1. kişi: hımmm. branş?
2. kişi: history. u?
1. kişi: müh.
2. kişi: :.)
(Bu konuşma iki Türk arasında geçmekte ve siz pek bir şey anlamasanız da onlar bir güzel anlaşmışlardır 'teknolojik-Türkçe' ile)
Gençlerden inciler
dumur olmak: çok şaşırmak
mağmaya inmek: rezil olmak utanmak
janjanlı: gösterişli
ciks: havalı zengin çocuk
tikky: tek tip ya da markalı giyinmek
imdatı gelmek: bunalmak
bö olmak: sıkılmak
kıro-tikky: tikky olmaya çalışmak
oha olmak: şaşırmak
at hırsızı: çapkın
kapak olmak: bozulmak rezil olmak
ahtapot olmak: sarmaş dolaş olmak
sarı bici: sahte sarışın
cillop: yakışıklı erkek
kıtır atmak: yalan söylemek
yıkılmak: güzel giyinmek
kanka: dost
DiL ve KüLTüR!.
M.Nihat Malkoç
Dil ve kültür kavramları yapışık ikizler gibidir. M.Nihat Malkoç
Siz onları birbirinden ayırmak isteseniz de onlar ayrılmamakta direnirler.
Hepimizin yakinen bildiği gibi insanlartopluluklar halinde hayatlarını idame ettirirler.
Beraber yaşayan insanlar dil sayesinde birbirleriyle iletişim kurarlar.
İletişim sadece bugünle sınırlı bir kavram değildir.
Geçmişi bilmek ve geçmişteki tecrübeleri günümüze taşımak da iletişimin önemli bir parçasıdır.
Milletlerin sözlü ve yazılı birikimleri kültürü oluşturur.
Dildinsanatgelenek ve göreneklermimarî eserlergiyim-kuşamyiyecek ve içeceklerher türlü eşya;kültürü oluşturan unsurlardır.
Söz konusu bu öğelerdille beraber geçmişten geleceğe aktarılır.
Bu nedenle büyük Türk sosyologu ve düşünürü Ziya Gökalpdili kültürün temel unsuru ve taşıyıcısı olarak kabul ediyor.
Gökalpbu fikrinde yerden göğe kadar haklıdır.
Dilin taşıyıcılık fonksiyonu olmasaydı bizler altı yüz yıllık Osmanlı kültüründen ve medeniyetinden nasıl haberdar olacaktık?
Kütüphanelerimizdeki on binlerce ciltlik yazma eserler tarihin canlı belgeleridir.
Altı yüz senelik kültür hazineleridil kalıbına konularak adeta dondurulmuştur.
Böyle sihirli bir güç olmasaydı tarihimizdenkültür ve medeniyetimizden haberdar olabilir miydik?
Bu soruya verilebilecek cevap koca bir HAYIR dan başka bir şey olamaz elbette.
Dilin yazı ve söz olmak üzere birbirinden farklı iki ayrı yönü vardır.
Sözün hükmü geçicidir.
Oysa yazı ilelebet kalıcıdır.
Büyük mutasavvıf şâir Yunus Emrebu hakikati Söz uçaryazı kalır çarpıcı vecizesiyle ifade etmiştir.
Bunu bilmek için âlim olmaya gerek yok.
İnsanın hafızası unutmaya meyillidir. Hafıza-ı beşer nisyan ile malûldür sözü de bunu tüm çıplaklığıyla ortaya koymuyor mu?
Milletleri birbirinden ayıran unsurların başındaonların sahip oldukları dilkültür ve medeniyet gelmektedir.Onun için bu üç unsur millîdir.Bu üç unsura sahip olmayan topluluklara millet denilemez.
Onun için milletlerin büyüklüğü bu unsurlarla ölçülür.
Türk Milletitarihinin en kritik ve zor dönemlerinde bu millî değerlerine sahip çıkarak aydınlığa erişmiştir.
Günümüzde Türk dili üzerinde sinsi oyunlar oynanıyor.
Yüzyıllardır dilimizi süsleyen ve millet olarak kenetlenmemizi sağlayan kelimelere savaş açılmıştır.
Onların yerine ne idüğü belirsiz uydurukça kelimeler sokulmaya çalışılıyor.
Bu bilmeyerek yapılıyorsa gaflettir.
Şayet bilerekplanlı yapılıyorsa hıyanettir.
Buna bu millet müsaade etmez.
Dilmilletin fertlerini birbirine bağlayan çimentodur.
Hiç kimse bu çimentonun göz göre göre sökülmesine izin vermez.
Bugün dilimizde bir kısım yabancı unsurun varlığıherkes tarafından bilinen bir gerçektir. Mehmet Kaplanın dediği gibi: Her millet dilini ve kültürünü yüzyıllar boyunca yoğurur.Bu esnada oakan bir nehir gibiiçinden geçtiği her topraktan bazı unsurları alır.Her medenî milletin konuşma ve yazı dilikarşılaştığı medeniyetlerden alınma kelime ve deyimlerle doludur.Bu bakımdan her milletin dilio milletin çağlar boyunca yaşadığı tarihin adeta özetidir.
Kaplanın sözleri aslında hadisenin görünmeyen yüzünü de sunuyor bize.Yeter ki kasıtlı ve planlı olarak dilimizi yozlaştırmayalım.
Ötekisi devede kulak kalır.
Bu böyle biline!.
BYE BYE TÜRKÇE
Oktay SİNANOĞLU
Bir rüya gördüğünüzü farzedin. 2050'li yıllara gelmişiz. New-York şehrinde Brodway'den aşağı yürüyüp meşhur Times meydanına varıyorsunuz. Etrafınızda Amerika'da hep olan o kocaman dev bina büyüklüğünde reklamlar. Fakat hayret gözlerinize inanamıyorsunuz. Bir ulu binanın tüm yüzünü kaplamış dev levhada Türkçe olarak(!) Nefis Rize Çayı. İşte Hakiki Çay yazıyor. Yazının yanında lale biçimli ince belli cam bardakta tavşan kanı bir çay resmedilmiş. Sadece dipte küçücük harflerle ingilizce olarak Drink Real Tea yazıyor.
Nasıl? Beğendiniz mi rüyayı? Devam etsin mi? Peki o zaman New-York sokaklarında dolaşmaya devam edelim. Yoruldunuz. Üstünde Jimmy's Kahvehanesi yazılı şemsiyeli masaları sokağa taşmış sakin bir yer gördünüz gidip bir masaya oturdunuz. Gelen görevli Türk olduğunuzu öğrenince arsız arsız sırıtıp bir iki kelime Türkçe bildiğini gösterme çabasına girişiyor. Kola yokmuş ithal malı soğuk Susurluk marka ayran getiriyor.
Rüyanın devamı var. Ama biz bu kadarını yazalım. Ne de olsa bizim rüyamız değil. O Oktay Sinanoğlu'nun rüyası. Sinanoğlu "BYE-BYE TÜRKÇE" kitabının yazarı. Kitap aslında Sinanoğlu'nun son kırk yıldır hep üstünde durduğu Türkçe'nin önemi yabancı dille öğrenim yanlışlığı gibi konularda yazdığı yayınladığı yazılar konuşmalar ve söyleşilerden oluşuyor. Bu yüzden zaman zaman takrarlara rastlasanız da Türkçe'ye hakim bir bilim adamının akıcı akılda kalıcı anlatımıyla kitabı okudukça derin düşüncelere dalıyorsunuz.
Örneğin bu satırların yazarı gibi kırklı yaşlarınızdaysanız ve de ilköğretimde okuyan bir ya da iki çocuğunuz varsa aile içinde ve dostlarınızla yaptığınız konuşmalarınız hep çocuklarınızın eğitimini nasıl ve nerede sürdüreceği üzerine oluyorsa. "BYE-BYE TÜRKÇE" yi okurken gerçekten derin düşüncelere dalıyorsunuz. Neden mi? Bakınız Prof.Dr. Sinanoğlu ne diyor:
"Önceleri belli bir tekniği almak belli bir dalı geliştirmek için başlayan dışarı öğrenci gönderme zamanla bir alışkanlık haline geldi. Artık niye öğrencilerimizi dışarı gönderiyoruz bundan beklediğimiz nedir diye kimse sormuyor. Bunun böyle olması gerektiği bir alt inanç yabancı terimle bir "Dogma" olmuş. Her aile yabancı bir kolejde okutmak istiyor çocuğunu sonra da dışarıda. Her çeşit okulda okuyanlar var. Okunacak dallar nasıl seçilmiştir? Hepsi üstün nitelikte okullar mıdır? Çoğunlukla Türk ulusundan çıkan öğrenci başına 5000 Dolar (1973 fiyatı) fedekarlığı gerektiren bu okumalardan Türkiye'nin ne beklediği belli midir?"
Bu sözlerin sahibi Prof.Dr. Oktay Sinnanoğlu kendi deyimiyle dışarıda (Amerika'da) okumuş bir bilim adamı. Hal böyle olunca söylediklerinin önemi kat be kat artıyor. Bir iki alıntı daha aktaralım size:
".Atatürk bilim dilinin Türkçe tüm derslerin her düzey-de Türkçe olmasına büyük özen göstermiş o kadar ki 1934' te oturup bir "Geometri" kitabı yazmış bugün kullandığımız "üçgen" gibi terimleri kendi türetmişti. Yabancı dilli misyoner okullarına özenilmesin diye de Türk Eğitim Derneği'ni onun özel okulu TED Yenişehir Lisesi'ni kurmuştu. Ben bu okulda yetiştim. Yabancı dil öğretilmesine önem veriliyor ama bu her akıllı ülkede olduğu gibi takviyeli yabancı dil dersleride yapılıyordu. Bütün fen edebiyat felsefe vb. dersler tam Türkçe idi. İşte bu gaye ile kurulan böyle başarılı bir okula İngiliz-Amerikan çengeli 1953'te atılıp dersler İngilizce'ye çevrildi. Okula "Ankara Koleji" dendi. O zamana dek yurtta böyle bir misyoner tipi Türk okulu yoktu."Kolej" misyoner okulu demekti. Sonra açılan bu ingiliz deliğinden kova gibi su girdi. "Anadolu Liseleri" vb. aldı yürüdü. Millete de yabancı dil öğretmenin yolu buymuş gibi yutturuldu.
Arkasından geldi "Orta Doğu Teknik Üniversitesi". Toptan Amerikanca.Sonra peşpeşe gelen Boğaziçi derken Bilkent(adı güzel ama!) şimdi de Koç vb. için bahaneye artık luzüm görülmüyor. Çünkü kamuoyu artık yeterince uyuşturulmuştur. Bunun sonu çok değil bir iki nesil sonra Türkçe'ye "bye bye" demek olacaktır."
TED Yenişehir Lisesi'ni birincilikle bitiren Oktay Sinanoğlu burslu olarak ABD'ye gider. ABD Koliforniya Üniversitesi Berkeley Kimya Mühendisliğini birincilikle bitirir. (1956) ABD'de M.I.T'den birincilikle Yüksek Kimya Mühendisi olur. Berkeley'de Kuramsal Kimya yapar. Harvard ve YALE'de kendisine ait kuantum (nicam) kimyası ve fiziği üzerine teorileri hakkında üst düzey dersler verir. 1962'de 26 yaşında Batının 300 yılda en genç profesörü olur. "Moleküler Biyoloji" konusunda ikinci kürsüsüne atanır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti çıkardığı özel bir kanunla Oktay Sinanoğlu'na ilk ve tek "Türkiye Cumhuriyeti Profesörü Ünvanı"nı verir. Değişik ülkelerde iki kez Nobel Ödülü'ne aday gösterilen Oktay Sinanoğlu çift pasaportlu olmamakla övünüyor. Meksika'dan Hindistan'a japonya'ya kadar bilim dünyasında tanınan Prof. Sinanoğlu'nu yukarıda yaptığımız gibi bir paragrafa sığdırarak tanıtmak olanaksız. Okur "BYE BYE TÜRKÇE" yi eline aldığında aslında yazarı daha iyi tanı-yacak. Biz yine onun kaleminden birkaç satırı buraya alalım.
"Can kurtaran" yaygındı birden "ambulans" hatta "ambulance" oluverdi. Bu çirkin İngilizce laf kökeninde "dolaşan" demektir. Eh uygun. Öyle ya bu araba keşmekeşinde gariban can kurtarmıyor dolaşıyor!.
"Meclis" birden "parlamento" oluverdi. "Milletvekilleri" de "parlamenter" kesiliverdiler. Hayrola bu lafla kendilerine bir hava vermekte olanlara hatırlatalım: "parlamenter" İtalyanca kökeninde "laf üreten" demektir.
"Bilim ve tekniğin baş döndürücü bir hızla ilerlediği günümüzde eğitimin her düzeyindeki İngilizce hazırlık sınıfları büyük bir zaman israfıdır."
"Her ülkenin eğitim dili o ülkedeki çoğunluğun ana dili olan resmi dilidir. Yabancı dilde eğitim Türkiye ve birkaç başka sömürge ülkelerinde görülmektedir."
"İngilizce ile bilim eğitimi sonucu Batı hayranı kendi kültürüne yabancılaşan ve onu aşağılayan bir nesil yetişir. Böyle yetişenlerle bilim yapılamaz. Ayrıca İngilizce'nin evrensel olduğu fikri de yutturmacadır."
Bye Bye Türkçe
UYGARLIĞIN TEMELİ
Devrim Gözde A.
Dil insanların duygu düşünce ve dileklerini anlatmak için kullandıkları her türlü işaret ve özlükle ses işaretleri dizisi; bir insan topluluğu içinde ortak anlaşma aracı olan sözlerin bir sözlükteki kelimelerin dil bilgisi kurallarının bütünü ve bunların düzgün güzel etkili bir biçimde kullanılmasıdır. Devrim Gözde A.
Dil yeryüzünde insanlarla birlikte var olmuş insanlığın geçirdiği bütün gelişme evrelerini geçirmiştir. Zaman içinde insan ve toplum düşüncesinin gelişimi ancak dilin de gelişimiyle mümkün olmuştur. Dil bir toplumu oluşturan en önemli öğelerden biridir. Öyle ki toplumların ilerlemesiyle dilim geçirdiği aşamalar arasında sıkı bir ilişki vardır.
Bir insan topluluğunda duyguları istekleri fikirleri anlatmaya yarayan dil; katı kurallara bağlı değişmez kanunlar bütünü değildir. Daima değişen ve insanların gelişimine ayak uydurması gereken canlı bir olgudur. Heiderg e göre Dil düşüncenin evidir.
Bir gün Konfüçyüse sormuşlar: Bir memleketi yönetmeye çağırılsaydınız yapacağınız ilk iş ne olurdu? Büyük filozof şöyle cevap verdi: Hiç şüphesiz dili gözden geçirmekle işe başlardım. Ve dinleyenlerin hayret dolu bakışları karşısında sözlerine devam etmiş: Dil kusurlu olursa sözcükler düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılmazsa yapılması gereken işler doğru yapılamaz. Ödevler gereği gibi yapılmazsa töre ve kültür bozulur adalet yanlış yola sapar. İşte bunun içindir ki hiçbir şey dil kadar önemli değildir.
İşte bu küçük hikaye dilin ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır. Dil uygarlığı temelidir. Bir konuşma anlaşma yolu bulunmasaydı; bilim ve sanat gelişemezdi. Dil olmadan hiçbir bilgiyi kullanmak onu başkaları için faydalı kılmak mümkün değildir.
Afanassiav şöyle diyor: Dil insan bilincinin oluşumunda çok önemli bir görev görmüştür. Dil ve yazı olmasıydı bir çok kuşağın değerli deney birikimleri yeni kuşaklara iletilemeyecek ve yeni kuşaklar dünyanın tanınması gibi bir çok zor işi tekrarlamak zorunda kalacaklardı. >>>
(Bu yazı tarafımdan yazılmış olup İzmir Atatürk Lisesi Kültür ve Edebiyat dergisinde yayınlanmıştır.)
Gerçekten ciddi ve önemli bir konuya değinmek istedim bugün
Bakıyorum da artık çoğumuz (kesinlikle ben dahil) Türkçemizi korumak yerine daha çok bozuyoruz
Evet belki internet ortamında bazı şeylerin kısaltırlarak yazılması doğal ama
Bu hoşça kal yernine bye bye evet yerine yes dememizi gerektirmiyor
Çevrenize bakarsanız zaten dilimizin ne kadar yozlaştırıldığının farkına varırsınız merkez kelimesinin yerini büyük ölçüde center kelimesi almış durumda örneğin basın yayın yerine kullanılan media da neyin nesi ??
Bilirsiniz bir devlet ne zaman kültürünü kaybederse gerçekte o zaman yok olur
Tarihte bunun bir çok örneği var kültürünü koruyan devletler yeniden kurulurken koruyamayanlar ya yok olmuş yada sömürge olmaktan öteye geçememiştir
Kültürlerin törelerin yok olması da yazımda belirttiğim gibi dilin yok olmasıyla başlıyor
Dili yozlaştırmak en tehlikeli ve en sisnsi sömürgeleştirme oyunudur ve günümüzde bize uygulanan da budur !!
Oktay Sinanoğlunun deyimi ile << Türkçeye bye bye demek Türkün dünya üzerindeki Haysiyetine bye bye demek olacaktır >>
Dilimize nasılda yabancı sözcükler giriyor ve biz bunlara nasıl göz yumuyoruz
Binlerce örnek verilebilir ama bn sadece bir kaçını yazayım size
Bakanlar kurulu yerine kabine
Millet vekili yerine parlamenter
İletişim yerine komünikasyon
Toplumsal yerine sosyal
Yasal yerine legal
Sorun yerine problem
Yöntem yerine metod
En az yerine minimum
Seçenek yerine alternatif
Etkinlik yerine aktivite
Niye Türkçeleri varken yabancılarını kullanalım ki neden Türkçemizin yozlaşmasına yardımcı olalım ki
İşte Atatürkün vasiyeti:
<< Bakınız arkadaşlar ben belki çok yaşamam. Fakat siz ölene dek Türk gençliğini yetiştirecek ve Türkçenin bir kültür dili olarak gelişmeye devamı yolunda çalışacaksınız. Çünkü Türkiye ve Türklük uygarlığa ancak bu yolla kavuşabilir >>
Atamızın mirasına güzel Türkçemize dilimize sahip çıkalımmmm
Bu yazıyı yazmamı sağlayan Emre (albaywolf) ve
bu fikirleri edinmemi sağlamak amacı ile belki de zorla Oktay Sinanoğlunun bye bye Türkçe eserini okutan Edebiyat öğretmenime teşekkür eder
ve bu eseri sizin de okumanızı tavsiye ederim