Yarim İstanbul'u Mesken Mi Tuttun?
Müzik0 Mesaj
●78 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Dizi - Film - Sanat Forumu
- Müzik
- Yarim İstanbul'u Mesken Mi Tuttun?
-
20-09-2019, 19:53:55
Guz guneşi sarı sarı devriliyordu o ikindi uzeri de uzaklardaki mor dağların ardına. Elinde su testisi, koyun ceşme başında, sıraya girmişti. Yedi yıl once beş altı yaşındaki kızlar şimdi varmışlardı on iki , on uclerine. Duğun davulları aynı gun birlikte doğulen Hatca'yla Zalha'nın ucuncu cocukları koşup oynuyorlardı.
Derin bir ic gecirdi.
Bir cocuğu olsaydı bÂri. Oğlan değil, kızı. O zaman olsaydı şimdiye yedi yaşında. Ceşmeden su getirmese bile, evde aşa muşa el atar, ortalığı toplar, anasına can yoldaşı olurdu. Ama İstanbul gurbetinde yedi yıldır eylenen eri, istemezdi kız evlÂt. Erkek olmalıydı cocuğu. Erkek olmalı babası gibi bilekli, kocaman kocaman elli, ayaklı, kaşı gozu kudretten surmeli. On yaşına varmadan, cifte cubuğa el atmalıydı. Yedi yıldır İstanbul gurbetinde eyleşen boyle isterdi oğlunu. Babasının soyunu surdurmeli, koy cocuklarıyla dere kıyısında guleş tutup, kendi akranlarını yere kabak gibi vurmalıydı:
Gene derin bir ic gecirdi.
Yedi yıl, yedi koca yıldır İstanbul dedikleri guzeli bol, seyranı renkli İstanbul'da ne bekliyor da gelmek bilmiyordu? Sakın orda gul yuzlu, bal dudaklı, kara kaş kara gozlu bir guvercin goğsu topukluya... Ağlıyası geldi birden. Duşunmek istemiyordu bunu. O penceli, o tuttuğunu koparan, o boylu poslu erkeğinin bir İstanbul kızına tutulup ondan dolayı sılasını unuttuğunu oğrense oldururdu kendini. "Vallaha oldururum!" dedi icinden sert sert. "Gunahı, vebali varsa ona. Kaba sakal hoca tevatur gunah dediydi vaazda. Hele boyle bir şey olsun...."
Yanında bir karaltı. Kendine gelerek gozlerinin yaşardığına dikkat etti, sildi elinin tersiyle gozlerini.
Resullarin Emine anaydı gelen:
- Ne o kınalı kekliğim benim? dedi. Oksuzum, yavrum. Ne ağlıyon? TelÂşlandı:
- Yoook, ağlamıyorum nene...
Gun gormuş, umur surmuş kırış kırış nene inanmadı:
- Ağlıyon kınalı kekliğim, surmelim ağlıyon. Ben bilmem mi ne diye ağladığını? Vefasızın diktiği fidanlar meyveye geldi. Onunla gurbete gidenler yedinci sefer donuyorlar sılaya. O nerde? Hani?
"Kınalı keklik" gene derinden bir cekti. Guneşin yarı yarıya derildiği mor dağlara baktı. Gozlerinden yuvarlananlara dur diyemiyordu gayri. Varsın aksınlardı Nene'nin dediği gibi, oksuze bu dunyada gulmek yoktu. Keten yelekli, burma bıyıklısı İstanbul gurbetinde belki de bembeyaz bir istanbul kızıyla unutmuştu sılasını. Dili de varmıyordu ama, unutmasa ne diye yedi yıldır donup gelmesin? Donup gelmedi diyelim, insan iki satır bir şeyler de mi yazamazdı? İlk gittiği aylar nasıl yazıyordu? Demek unutmuştu? Unutmuştu demek ha? Hıckırdı. Genc, yaşlı kadınlar, ellerinin kınasıyla ciceği burnunda kızlar toplandılar başına. Sormadılar hicbir şey. Biliyorlardı. Sorup da ne diye yureğini bustubun kaldırsınlar? Biri:
- Sus bacım, dedi. Sus! Bir başkası:
- Gozlerinden doktuğune yazık!
Sağdan soldan herkes bir şey soyluyordu:
- El oğlu değil mi? En iyisinin kokune kibrit!
-Vallaha Amasyanın bardağı, biri olmazsa biri daha bence..
- En doğrusu bu ama....
- Dinlemiyor ki!
- Bu genclik, bu tÂzelik...
- Yedi yıl, yedi yıl anam. Dile kolay. İnsan eksik eteğini yedi yıl sılasında unutur mu?
Sıkıldı, bunaldı. Ağlamıyordu artık. Zaman zaman bu: MÂdem erkeği İstanbul gurbetinde yedi yıldır unutmuştu onu, o da varsın istidayı boşansın bir guzel, varsındı bir başkasına. Elini sallasa ellisi, başını sallasa...
Duramadı karıların arasında. Onucunde bulup yitirdiği, yirmisine vardığı halde bir turlu geri donemiyeni icinden bir sızı bir gecti. Testisini koydu ceşmenin iplik gibi akan suyunun altına. Testi dola dursun, gittiyse keyfinden mi gitmişti. İstanbul'a? Gozu kor olasıca yokluk. Duşmanına avuc actıran yokluk yuzunden, birkac para kazanıp okuzu ikileştirmek, birkac donum tarla daha alıp babadan kalan bir kac donumune eklemek icin. O gece, o gece işte, nasıl yatırmıştı koluna! Nasıl okşamıştı saclarını, neler demişti? İstanbul gurbetine gidecek, cok değil yazı orda gecirip, guze, olmazsa kışa koynunda desteyle para, donecek. O zamana kadar bir de oğlu olmuş olursa, eh gayri, keyfine son olmıyacaktı!.
Başındaki beyat ortuyu cenesinin altında cozup yeniden bağladı.
Yedi yıl, yedi koca yıl!
Kocasının isteğince bir oğlu olaydı bÂri..
Testisinin dolup taşmakta olduğunun farkına bile varmadı: Bir oğlu olsa o zamandan bu zamana, altı yaşında mı olurdu? Bosboyuk, palazlanmış delikanlı. Akranlarıyla dere kenarında guleş mi tutardı? Babası gibi penceli olur da akranlarını yere kapak gibi mi vururdu? Ekimde tarlaya birlikte mi giderler, hasat vakti duveni birlikte mi surerlerdi? Babasının kokusunu mu taşırdı?
- Kınalı keklik kaldın gene. Bak testin doldu, taşıyor!
Kendine geldi. İnsanoğlunun aklına şaştı. Gozleri testisindeydi guya. Testisinde olduğu halde, gorememişti dolduğunu.
Cekti lulenin altından. Guldu acı acı.
Tuttu evinin yolunu. Tuttu ya, şimdi de aklından koyun yaşlıları, gencleri kaynaşmağa başlamıştı. Her kafadan bir ses:
- Deli anam deli bu!
- Doğru bacım, deli..
- Beni yedi yıldır sılamda unutacak da..
- Ben de hÂl yolunu bekliyeceğim onu ha?
Sonra kafa kafaya, fısıl fısıl bir konuşma. Ah bu konuşma, ah bu konuşmalar... Evden iceri girerken, Dursunların Hacı'yı hÂtırladı elinde olmıyarak. İnce, kapkara kaşları yıkıldı sinirli sinirli. Testiyi bıraktı kapının yanına, gecti pencerenin onunde dayandı duvara sağ omzuyla. Odada kimse yoktu, tek başınaydı ya, deminki karılar, kızlar, orta yaşlıların hayalleri doldurmuştu odayı. Alev sacan bakışlarıyla sanki topuna haykırdı:
- Dursunların Hacı, Kara Hacı başınızda parcalansın. Atın yerine eşeği bağlamıyacağım işte, bağlamıyacağım!
Kara Hacı da neydi ki sırma bıyıklı Ali'sinin yanında? Değil yedi yıl, on yıl donmese sılasına, onu gene unutamazdı işte!
Guz guneşi coktaan devrilip gitmişti mor dağların ardına. Gece iniyordu koye ağır ağır. Loş oda farkına varılmaksızın kararıyor, derinleşiyordu. Derken bu yandaki kapkara dağların ardından bakır kızılı kocaman bir ayın tekeri gozuktu. Sonra ağır ağır yukseldi goklere, ufaldı, bakır kızılını yitirdi, pırıl pırıl yanmağa, saz ortulu dumanlarıyla kerpic evleri suslemeğe başladı.
Canı ne yemek istiyordu, ne de su.
Gel desen gelmez miydim? Şu guzellerin doldurduğu elmastan kadehleri ben dolduramaz mıydım?
Ali bakıyordu, sadece bakıyordu.
Oysa hem ağlıyor, hem soyluyordu:
- Ketenden yeleğini bile ben dikmedim miydi? Benim gibi bir oksuze dunyayı haram etmeğe nasıl kıydın? Yiğitliğine yakışır mıydı gurbette beklemek dayanacak ozumun tukendiğini anlamadm mı?
Ali susuyor, boyuna susuyordu. Taştan ses cıkıyor, Ali'den cıkınıyordu. Sozlerinin ardını getirdi ağlıya ağlıya:
- İnsafsız yedi yıl oldu sen gideli, diktiğin fidanlar meyvaya geldi tekmil. Birlikte gittiklerinizin tumu yedişer sefer geldiler sılalarına. Buraların guzelleri coktur ama sana yaramaz. Durmadın sozunde Ali'm. Sozunde durmayana erkek demezler biliyor musun? Kavlimizde gidip de donmemek varmıydı vefasız?
Fakat Ali hic ses vermeden bakmış bakmış, sonra cekip giderken duman olmuştu Âdeta. Bağırmıştı ardından, bağırmış, bağırmış... Fakat Ali...
Uyandı. Guneş bir mızrak boyu yukselmişti Kalktı yaslandığı yerden:
- Hayırdır inşallah, dedi.
Kalktı usulcak, gitti kapıya, orttu, kalın tahta surgusunu itti. Ne olur ne olmazdı. Kara, kuru Hacı kotu dadanmıştı cunku. Koy bakkalında kafayı cekip elinde saz, duşuyordu tek gozden ibaret evininin yakınlarına. Daha bir gunden bir gune ne kapısına dayanıp boyle boyle demiş, ne de ceşmeye giderken, yahut da tarlanın yolunu tek başına tuttuğunda yolunu kesmişti. Kesmemiş, lÂf da atmamıştı ama, koyun cadı karıları pek yakıştırmışlar onu Kara Hacı'ya! Yedi yıldır İstanbul'u mesken tutan vefasızını duşune duşune uykuya varıverdi. Dunya coktan silinmiş, ay devrini tamamlayıp elini eteğini cekmişti dunyanın goklerinden.
Devrile kaldığı yerde mışıl mışıl uyuyordu.
Uykusunda duş.
Duşunde İstanbul gurbeti. Taşı toprağı altındandı İstanbul gurbetinin. Ali'sini aramağa gitmişti duşunde. Bulmuştu da. Guzellerin arasındaydı. Bir kıyıdan bakıyordu. Guzellerden biri dizine başını koyup uzanmıştı boylu boyunca. Bir başkası gumuş bir kupayla şarap veriyor, daha bir başkası da dudağından opmeğe uzatıyordu dudaklarını.
O zaman, o zaman işte, gizlendiği kıyıdan cıkıvermişti. Ali şaşırmış, bırakıp guzellerini, koşmuştu yanına. Acmıştı ağzını Ali'sine, yummuştu gozunu:
- İstanbul'u mesken mi tuttun? Bu guzelleri gordun beni unuttun mu? Sılasına gelmeğe yemin mi ettin yoksa?
Yarim İstanbul'u mesken mi tuttun aman
Gordun guzelleri ben unuttun aman
Beni evinize kole mi tuttun aman
Gayri dayanacak ozum kalmadı aman
Mektuba yazacak sozum kalmadı aman
Yarim sen gideli yedi yil oldu aman
Diktigin fidanlar meyveye dondu aman
Seninle gidenler silaci oldu aman
Gayri dayanacak ozum kalmadı aman
Mektuba yazacak sozum kalmadı aman