karakoyun
Müzik0 Mesaj
●46 Görüntüleme
-
20-09-2019, 19:51:37
Suruden ayrılma karakoyunum,
Sulağa sarılma karakoyunum,
Gordunse darılma karakoyunum,
Kanlım olma karakoyun don geri!
Karakoyun da karakoyun. Kanlı canlı. Atik. Ama kindar. Cobana kin tutmuş bir kez. Derler ki, karakoyun gozunu cobanın kucağında acmış. Kuzuluğu cobanın kollarında gecmiş. Onun sevgisiyle şımarmış, onun azarlarıyla uzulmuş. Gunlerden bir gun de, cobanı ağasının kızı Gulhanım ile opuşurken gormuş. Kinlenmiş. Kin, o kin. Surup gelmiş. Gelmiş de cobanın olum kalım gunune, dayanmış.
Olay cok eski. Yozgat'lılar "Bizde gecti" Cukurovalılar "Bizde gecti" der. Nevşehir'in Akpınar'lıları da kendi yorelerinde gectiğini soyler olayın. Onemli mi? Onemli olan olayın halkın diline dolanıp ilden ile, dilden dile dolaşıp gunumuze dek gelmiş olması. Bir de şu var ki; bu turku otekilerden farklı olarak yalnızca kavalla calınıp soyleniyor. Ağzı dili kaval oluyor bu turkunun. Biz diyelim Ahmet, siz deyin Mehmet. Adı onemli değil. Coban kendisi. Gunlerden bir gun, bir Turkmen obasına gelip iş istemiş. Oba Beyi durumuna bakmış, temiz yuzlu, durust bir insan: Yanına alıp suruyu teslim etmiş. Coban da yakışıklı. Genc. Boypos yerinde. İşi gucu koyunlar. Sabahın erinde dağ yolunu tutuyor, akşamın gec vaktine kadar şu yamac senin, bu yamac benim dolaşıp duruyor. Koyunlarının sağlığıyla seviniyor, onların hastalığıyla uzuluyor. Bir koyunun tırnağına taş batsa, uykusu haram oluyor. Sabaha dek, kırk kere kalkıp bakıyor, kırk turlu ilac suruyor yaraya, iyi olana dek omuzunda getirip goturuyor koyunu. Avucunda ot yedirip, kulahında su iciriyor. Ha! Bir de şu var, cok iyi kaval calıyor coban. Zaman zaman diğer cobanlarla duzenlenen yarışmalarda hep birinci oluyor. Kavalıyla yurutuyor koyunları, kavalıyla durduruyor.
Coban bu! Kavalı da ortada. Bir de Oba Beyi'nin kızı var. Adına Gulhanım derler. Diğer cobanlar bir ovguluyor, bir ovguluyor ki Gulhanım'ı; cobanın icini bir ateş yakıyor. Daha tanımıyor oysa. Gormuşluğu de yok. Şundan ki, kendisi cok erken alıyor koyunları ağıldan, cok gec donuyor. El ayak cekilmiş oluyor o zamana dek. Ama, gun gun de buyuyor icinde Gulhanım. Gunlerden bir gun, akşam karanlığı basmadan donuyor obaya. Yanında diğer cobanlar da var. Ağır ağır suruyu indiriyorlar ağıla. Tam ceşmenin yanından gecerken bir fısıltı tutuyor cobanları. İşaretle Gulhanım'ı gosteriyorlar. Coban başını cevirip bir bakıyor ki ne gorsun. Ay parcası gibi bir kız. Kırmızı basma fistan. Uzuna yakın boy. Sacları da dizinde. Parlak ela gozler. Başında bir sıra altın dizili. Coban ufaktan kavala sarılıyor Gulhanım'ı gorunce. Bir başlıyor uflemeye ki, Gulhanım sesin geldiği yana başını cevirmeden gecemiyor. Gun o gun; saat o saat! İcinden bir şeyler kaynayıp akıyor ikisinin de. Diyeceksiniz biri ağanın kızı, biri coban. Ama gonul ferman dinler mi? Goz gorup gonul sevmeye gorsun bir kez.
Gunler gunleri, aylar ayları eskitiyor. Oba koşullarında goruşup gonullerini hoşediyorlar. En guzeli de cobanın akşam suruyu ağıla getirmesi. Kavalıyla her demek istediğini iletiyor Gulhanım'a coban. Artık oylesine tanıyor cobanın kavalını Gulhanım, cok uzaklardan bile kavalla dediklerini bir bir anlıyor. Diyelim, coban suruyu tepeden bayıra indiriyor, kavalına da ufluyor bir yandan. Elin diliyle dediklerini, o kavalıyla soyluyor. Aslında soyleyenden cok dinleyende keramet Dinleyen de oylesine alışmış ki kavalın sesine şıp diye anlıyor kavalın dilini.
Gunler boyle gecip gidiyor. Hani cıkıp Oba Beyi'ne, "Boyleyken boyle. Gulhanım'ı Allah'ın emriyle bana ver" dese guler adam. "Ben ki koskoca Karakecili Aşireti'nin beyiyim, kızımı cobana verecem. Guler elin adamı be!" demez mi? Der elbette. Devir eski devir. Değer olculeri boyle. Zenginin kızı zengine, cobanın kızı cobana. Yani ki, "Bu iki genc birbirine yakışıyor. Parası, malı mulku de onemli" değil denmez. Coban da bunlan bildiği icin gidemez kızın babasına. Bir gun, beş gun derken gunler gecip gider. Gizli gizli bakışırlar. O kadar!
Bir akşam ustu, coban koyunları sağılımdan alıp gece yayılımına cıkarır. Yayılım yeri de cok uzak değildir koye. Bir yandan koyunları yayar, bir yandan veryansın eder kavala. Gulhanım da yatağının icinde bir o yana doner, bir bu yana. Cobanın kavalıyla anlattıklarını dinler. Derken ses kesiliverir birden. Gulhanım daha bir kulak kabartır. Daha dikkatli dinler. Iıh. Ses yok Herhalde uykuya daldı der, keser umudunu yatar yatağa. Ama kulağı yine kaval sesindedir. Coban derseniz, suruyu otlağa yayıp yan gelmiştir bir kayanın dibine. Keyfince Gulhanım'a calıp soyluyordur kavalıyla. Birden karabaş kopeğin havlaması hızlanır. Derken canhıraş sesi duyulur kopeğin. Sonra da hepten susar. Coban fırlar yerinden. Kavalını bırakıp silaha sarılır. Ama firsat kalmaz. Dokuz kişi birden sarar cevresini. Elini kolunu bağlayıp koyarlar bir kenara. Suruyu dehleyip goturmek isterler. Ama bir tek koyun yerinden kıpırdamaz. Meleyip bağırmaya başlarlar. Coban dayanamaz "Benim koyunlar alışıktır. Kavalımla onlara yol vermezsem şurdan şuraya gitmezler. Kollarımı cozerseniz, kavalımla yola duşururum suruyu" der. Elini cozerler. Kavalını verirler. Coban başlar uflemeye. Başlar uflemeye ya, bir yandan koyunları kımıl kımıl kımıldatır; ote yandan durumu Gulhanım'a bildirir. Şoyle der kavalıyla coban:
Dokuz atlı geldi suruyu bastı,
Kıl bağı cok sıktı kolumu kesti,
Kara kopeciğim kanları kustu,
Surunuz gidiyor ulaşın beyler.
Gulhanım fırlar yatağından birden. Kulak kabartır. Cobanın soylediklerini anlayıp babasına koşar. "Baba baba suruyu uğrular bastı. Kopeği oldurup cobanı bağladılar. Suruyu onlerine katıp goturuyorlar. Acele onlerini cevirirseniz kurtarırsınız. Yoksa elinizi yuyun suruden" der. Babası, oğullarını atlarına bindirip vurur ozengiyi. Şura senin bura benim derken kavalın sesini duyarlar. Yolun kuytu yerini secip pusu kurarlar. Tam uğrular onlerinden gecerken ustlerine atlayıp ver ederler dayağı. Kimi sağa kimi sola kacıp kaybolur uğruların. Suruyu onlerine katıp obaya donerler. "İyi, hoş. Ama bu işin icinde bir bit yeniği var" der babası. "Nasıl oldu da uğruların suruyu bastığını, kopeği oldurduğunu bildin." Gulhanım ilkin hık mık eder. Sonunda boynunu bukup, "Coban, kavalıyla anlattı bana" der. "Kaval konuşur mu?" diye karşı cıkar babası. Gulhanım, "Bizim cobanın kavalını ben anlarım" der. Babası işin icinde iş olduğunu sezinler. Cağırır cobanı yanına "Tez zamanda obayı terket. Sen kim oluyorsun ki benim kızıma goz koyuyorsun" diye kuplere biner. Cobanın boynu eğik. Ne desin. Suspus olur. Cevreden olaya tanık olanlar, durumu obanın yaşlılarına iletir. Yaşlılar bir araya gelip duruma el koyarlar. "Dur" derler Oba Beyi'ne. "Boyle kaldırıp atamızsın bu adamı. Bir fırsat verelim ona. Oba torelerine uygun olarak sorgulayalım". Uc kişilik bir oba meclisi kurarlar. Bu meclis ne derse o olacak. Cağırırlar Oba Beyi'ni de, cobanı da. İlk, coban anlatır. "Goz gordu gonul sevdi" der. "Gonul ferman dinlemiyor ki" der. Şunu der, bunu der. Sonunda "Gulhanım'ı gordum vuruldum. O da bana vuruldu. Ben onu sevdim, o da beni sevdi. Bugune dek yureklenip, Tanrı buyruğuyla isteyemediysem, suc benim değil, kotu torelerin. Kusur ettiysem bağışlayın. Meclisiniz ne karar verirse boynum kıldan ince" der, saygılar meclisi cekilir. Soz Oba Beyi'ne gelince; "Ben ki bu obanın beyiyim. Ağasıyım unum şanım yerinde. Gozum nuru kızımı, dengimde birine vermek isterim" der. Daha başka şeyler de der ya, sonunda "Benim aklımın almadığı bir kaval meselesi var. Bu işin icindeki bit yeniği kafamı bozuyor. Nasıl oluyor da kavalıyla konuşabiliyor. Nasıl oluyor da kızım bunları anlıyor. Aklım almıyor. Bu danışıklı doğuş gibi geliyor bana. Beni rezil etmek icin uydurdular bunu. Aslında hırsız da, surunun calınması da bir oyundu gibi geliyor bana. Ama yuce meclisiniz ne karar verirse razıyım" deyip noktalar sozlerini. Meclistekiler verir kafa kafaya. Doluya koyarlar almaz; boşa koyarlar dolmaz. Sonunda şoyle bir karar verirler. Coban, koyunlarına uc gun, uc gece tuz yalatacak. Sonra da suyu gecirecek. Suyu gececek koyunlar ama, bir tek damla su icmeden. Eğer uc gun, uc gece yaladığı tuza rağmen koyunlar su icmeden cayı gecerse, kızla evlenecek coban. Yok koyunlardan bir tanesi bile su icerse, coban davayı kaybedecek. Obayı terkedecek. Coban da Oba Beyi de karara "evet" demiş. Ve uc gun, uc gece koyunlara tuz yalatmışlar. Uc gun sonunda, ihtiyar meclisi, Oba Beyi ve coban gelmişler cayın kenarına. Bir yandan da koyun surusu koyverilmiş ağılından. Koyverilmiş ki aman aman. Yazın sıcağında guneş tepeden vurur. Uc gun uc gece de tuz yalamış ki koyunlar; yurekleri yanıyor. Bir damla suya hasret. Bir koşu yonelmişler caya. Koyunlar cayırı bir yakasından gelir; coban cayın obur yakasında. Ve elinde kavalı cobanın. Elinde kavalı ki, tum umudu kavalında.
Bir de, Karakoyun var surunun icinde, elinde doğmuş cobanın. Karakoyun yaman koyun. Leb demeden leblebiyi anlıyor. Kaval sesine de bir alışkın ki Karakoyun eh! Ne demek istediğini anlar cobanın. Ve de nerde duyarsa duysun, tanır kendi cobanlarının kaval sesini. İşte, suyu icirmemek icin bir kavalına, bir de Karakoyuna guveniyor coban.
Ne zaman ki suru yamactan gorunmuş, elindeki kavalı ufaktan ufaktan ağzına goturmuş coban. Başlamış uflemeye. Coban ufluyor kavalını ve surudeki her bir koyuna ayrı ayrı yalvarıyor. Ne dediğini, neler soylediğini koyunlar bir bir anlıyor. Şoyle yalvarıyor coban koyunlara:
Koyun seni yedi yıldır guderim,
Sizi kor da nerelere giderim,
Gulhanım'ı yedi yıldır severim,
Bildin mi sevdiğimi Alakoyunum.
Ben surumu yaydım yaydım getirdim,
Keyfi yetti, argacına yatırdım,
Bacın sağdı, ben sudunu goturdum,
Ablanı seveyim Ağcakoyunum.
Ak taşlara tuzunuzu ekerim,
Siz yedikce, melul melul bakarım,
Ben aşkımla yureğimi yakarım,
Gordun mu sevdiğimi Karakoyunum.
Coban bunları dillendiriyor kavalıyla ya, koyunlar uc gundur tuz yalamış. Bir tek damla su icmeden, tam uc gun, uc gece tuz yalamış koyunlar. Yurekleri yanıyor. Bir de guneş var ki tepede; fırın gibi ortalık. Yurek yanığı bir yandan; guneş bir yandan. Cay da bir akıyor ki şırıl şırıl. Coban yine Karakoyuna dil eder kavalını...
Karakoyun sana tuzlar yalattım,
Yalattım da ciğerciğim doğrattım,
İşte seni su başına ilettim,
İcme koyun icme haydi don geri,
Sozumu tutmanın şimdi tam yeri.
Tanla gelir sarı canın avazı,
Kimi allar giymiş, kimi kırmızı,
Donup kılsam ben bir sabah namazı,
İcme kayun icme haydi don geri,
Sozumu tutmanın şimdi tam yeri.
Eğilip icenler onup yetmesin,
Yedip guden coban gayri gutmesin,
Yaydığı yerlerde otlar bitmesin,
İcme koyun icme haydi don geri,
Sozumu tutmanın şimdi tam yeri.
Koyunlar iniyor tepeden, ama ne iniş! Yurumuyor koşuyorlar; koşmuyor ucuyor koyunlar. Koyunların yureği yanık. Coban korkulu. Ver ediyor kavala. Bir bir adlarını sayıp, dongeri etmek istiyor koyunları.
Hangi coban size kaval calacak,
Taze cimen, mor sumbuller solacak,
Gulhanımın gonlu oksuz kalacak,
Kanlım olma Akkoyunum don geri.
Ak koyunum koyunların beyidir,
Karakoyun yureğimin yağıdır,
Yaylası da Uckapılı Dağıdır,
Kanlım olma Alakoyun don geri.
Suru suya yaklaştıca yaklaşıyor. Girdiler girecekler. Karakoyun duruyor birden. Kulak veriyor kaval sesine. Biraz daha yalvarmalı, biraz daha umutlu calmaya başlıyor coban. Kaval kavallıktan cıkmıştır artık. Kaval, kaval değil doğa yaratığı bir dil olmuştur. Bir dil olmuştur ki, koyunların anladığı lisandan konuşur. Ağlar. Yalvarır. Umutlanır. Velhasıl, her bir duyguyu alır cobandan, goturur Karakoyun'un kulağına koyar.
En cok Karakoyuna guvenmektedir coban. En cok da Karakoyun'dan korkmaktadır. Neden derseniz. Karakoyun kinci koyun. Yaman koyun Karakoyun. Suru kendi başına gidiyor, Karakoyun kendi başına. Ayrılıyor suruden, bir koşu varıp suya ulaşıyor. Uzatıyor kafasını suya. Uzatıyor ki icti icecek suyu. Coban daha icten daha yalvarmalı ufluyor kavalını.
Suruden ayrılma Karakoyunum,
Sulağa sarılma Karakoyunum,
Gordunse darılma Karakoyunum,
Kanlım olma Karakoyun don geri.
Kuzunu taşıdım, bahar cağında,
Gezdirdim otlattım, Cicekdağı'nda,
Kurutma gulumu gonul bağımda,
Kanlım olma Karakoyun don geri.
Karakoyun meler. Zıplayıp cıkar cayın kıyısına. Ve fırlayıverir birden surunun onune. Oyle bir yay cizer ki, koyunların onunde, hızları kesilir. Yavaşlar dururlar birden. Sonra Karakoyun onde, suru peşinde ağır ağır girerler suya. Girerler ki, bir tek koyun kafasını uzatmaz suya. Karakoyun tırnak tırnak atar suyu. Boz bulanık olur suyun yuzu.
Guneş bir yandan, uc gun uc gecelik tuz yalayış bir yandan. Susuzluk bir yandan. Dayanamaz koyunlar susuzluğa. Ama Karakoyun durur mu? Oyle cekip cevirir ki suruyu, bir teki bile suya uzatmaz kafasını. Vurur gecerler suyu. Cobanda bir heyecan, bir telaş, bir sevinc. Hepsi karışır birbirine.
Oba Beyi şaşkın. İhtiyar meclisi hafiften sevincli. Karakoyun surunun başında. Coban bu kez yalvarmayı bıralap bir minnetle dillendirir ki kavalı; neler der, neler demek ister onu kendisi, bir de kavalını anlayanlar bilir.
Boyleyken boyle. Coban kazanır davayı. Gulhanım'a kavuşur. Ancak Oba Beyi kızıyla cobanı evlendirmeden once sorar: "Doğruluğunu, yiğitliğini kanıtladın oğul. Ama, anlamadığım bir şey var. Karakoyun neden diğer koyunlardan aynldı ilkin. Kinli kinli suya girdi. Sonra sana bakıp da suyu icmekten vazgecti". Coban yeniden sarılır kavala, soruyu kavalıyla cevaplar.
Yıllar var ki koyunları guderim,
Akşam gelir, sabahları giderim,
Koyun gibi, aşkımı da guderim,
Bağışla sucumu beylerin beyi.
Eridim su gibi ama akmadım,
Ne ciceğe, ne cimene bakmadım,
Geceleri ışık bile yakmadım,
Bağışla sucumu beylerin beyi.
Gulhanım aşkında bana adaştı,
Kapandı gozumuz, gonlumuz taştı,
Bir gundu dudağım biraz yaklaştı,
Bağışla sucumu beylerin beyi.
Sel oldu cağlattı Karakoyunum,
Yureğim dağlattı Karakoyunum,
Bunları anlattı Karakoyunum,
Bağışla sucumu beylerin beyi
Der ve kavalı bir yana atıp, eline sarılır Oba Beyi'nin. Oba Beyi de kucaklar cobanı. Gulhanım derseniz, sevincinden ucuyor. Sonunda onlar da erer muradına.
Kaynak:
Yaşar Ozurkut
Oykuleriyle Turkuler -1
İstanbul-1999