
Prof. Dr. Özener, her fayın hareketinin aynı olmadığını, enerji birikme hızının depremin oluş süresini etkilediğini belirtirken, kamuoyu önünde yapılan tartışmalara da değinerek, “Kandilli olarak kendi bulgularımız, kendi saha gözlem ve bilgileri paylaşıyoruz. Bu depremin Marmara’daki fayları tetiklemeyeceği yönünde. Biz ülke olarak depreme ne kadar hazırız bunu konuşmamız gerekiyor” dedi.
Enstitü Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Ali Pınar ise “Bu deprem aslında 12 Kasım 1999 depreminin geç gelen bir artçı depremi olduğunu söyleyebiliriz.Çünkü mekanizması tıpa tıp aynı. Dolayısıyla aynı fay düzleminde 1999 depreminde kırılmayan bir parça kaldı. O parça olan 8 kilometrelik bir fay düzlemini kırdı” tespitini yaptı.
‘Kaderini değiştirdi’
Milliyet’e konuşan uzmanlar Düzce depreminden ders çıkarılması gerektiğini söylüyor. Jeoloji ve deprem uzmanı Dr. Ramazan Demirtaş, depremin Düzce Ovası’nın kuzeybatıdan sınırlayan ve 17 Ağustos 1999 depremi ile 12 Kasım 1999 depreminin kesişim bölgesinden Kuzeydoğu’ya uzanan 12 kmuzunluğundaki parçada oluştuğunu söyledi. “17 Ağustos ve 12 Kasım 1999’daki felaketleri, Düzce’nin kaderini bir anlamda değiştirdi” diyen Demirtaş, “1999’dan sonraki süreçte Düzce’de yeni konutlar yapılmamış, bina güçlendirme çalışmaları hayata geçmemiş olsaydı bazı binaların yıkılmış olduğunu görebilirdik. Şayet deprem 6 değil de 7 büyüklüğünde olsaydı eski yapıların bir kısmının göçtüğüne şahit olacaktık” dedi. Jeofizik Uzmanı Prof. Dr. Haluk Eyidoğan da İstanbul özelinde uyarılarda bulunurken, “Şayet Adalar açığında 6 ile 6.5 büyüklüğü arasında bir deprem olursa dolgu alanlardaki eski yapılar hasar alacaktır. İstanbul’da yumuşak zeminde inşa edilen sorunlu eski binaların 6 büyüklüğünde bir depremde zarar görebileceği akılda tutulmalıdır” diye konuştu.