Fırat huznunden kulak zarlarımızı catlatırcasına acıyla bir uğultu tutturmuş. Ey sevgili ulkem olumler sana yakışmıyor diye ilenmekte. Dicle mahsunca şimdiki durumuna ağlıyor. Yani huzunludur iki ırmak arası. Her gecemizin ve her gunduzumuzun yureğine kan damlıyor. Halbuki şatafatlı heybetli duruşu vardı buraların. Mezopotamya cocukları şimdiki konumlarına iclerine sindiremedikleri icin de, halaya durur gibi isyana duruyorlar. Bir butunen Mezopotamya tahamulsuzluğun batağında ve statik yapısından dolayı kanadı kırık bir kuş gibi cırpınmakta. Acılı bir yuz gibi, ic burkan bu coğrafyanın bir zamanlar medeniyete beşiklik etmesi ve tarihin burda başlaması, bir varmışla bir yokmuşa donuşmuş. Ne acı! Tozlu tabletleri şahitlik etse de nafile. Cunku her şey gecmişte kaldı. Ben ki Diyarbekir’im/ Ne kavmi necip sandım kendimi/ Ne de ustun, Mardin’im/ Ya da Cizira Botan/ Sarı taşlar fısıldardı dualar,/ Sarı taş duvarlı manastırda bir Rahip/ Biraz yukarıda Tavus- u Azam/ Gumuş kapıda Hızır/ Ulu Cami uluca bakar.../ Bizi biz yapmak istiyen Mani’yi ağlatmayın, demişim bir şiirimde. Bize bunca eziyet edenlere diyorum ki gelin birlikte kardeşlik cemine duralım tıpkı Mani gibi. Bugune kadar olum ve kan kimseye bir şey kazandırmadı.
Ah Yukarı Mezopotamya’nın şirin kenti, guneşin onu, onun da guneşi kutsadığı kadim şehir Mardin. Sarı taşların dualar fısıldıyor kardeşlik icin. Dillerin ve dinlerin birbirine karıştığı Mani’nin memleketi olan Mardin’e şoyle donup de bir bakmadınız. Oylesine dalmıştınız ki kardeşi kardeşe kırdırtmaya neleri kacırdığınızın ayırdında bile değildiniz. Halbuki Mardin diller ve dinler cumbuşuydu. Efendiler, nifak tohumlarınızı ekmediğiniz surece de oyle kalacaktır o kadim şehir.
Olume başkentlik eden bu coğrafyada bir zamanlar yaşam kutsal bilinirdi. Ki onlar Gılgameş gibi birer olumsuzluk arayıcısı olmak istemişlerdi. Dosttular, bağlıydılar sevdiklerine hem de alabildiğine. Enkidu, Dewreşe Evdi, Mem ve Zin gibi. Sevdiklerine bir yurekle değil bin yurekle bağlıydılar.
Ve o coğrafyanın şairleri var ki kadifemsi yurekleriyle halimize mısralar dizerler. ‘’Halepce gecelerinin artığıdır bedenim...’’ diyor şair Hicri İzgoren. Olumler, talanlar eksik olmuyorsa şaire duşen bir kadavraya donuşmektir. Ve sozu Vecdi Erbay alıyor; ‘’diyarbakır: aşkın yuzundeki bıcak ıslığı/ oyle mecbur ki kurtce’ye...’’Oyle mecburuz ki Kurtce’ye ey sevgili şair... Boşuna cırpınma gokyuzu: ulkem kadar ağlayamazsın!’’ Diyen şair Yılmaz Odabaşı ne kadar da haklı.
Katliamlara, talanlara maruz kalan bu coğrafyanın icli sızısıdır Yukarı Mezopotamya’nın gul yuzlu şairleri. Billur bir su gibidir şair yurekleri kirliliği asla kaldıramaz. Unutamazlar yapılan her turlu zulumu ve herkesten de tarihten yaşanan her turden acının beyinlerine kazımalarını isterler. Tarih bizim icin arsız olageldi bugune kadar. Bin yıldır bir feryad-ı figan kopar. İnsanlar eceliyle değil, hayatlarının baharında zorla koparılıp goturulur. Ve anaların cığlığı kopar ve yer ağlar, gok ağlar. Ama boşuna cırpınır gokyuzu, cunku ulkem kadar hicbir şey, hic kimse ağlayamaz. Cocuklarımız olur her gun. Anaların cığlığı gelir de yureklerimize bir hancer gibi saplanır. Ve Kızıltepe’nin duzunde Uğur Kaymaz uğultusu. Ne diyor Muslum Yucel: ‘’Bir katliamı unutmak da/ Bir katliamdır Ahuzin.’’ Kin tutmamız icin değil bu soyleninen, o kara lekelerin ibret olması icin katliamları unutmayın diye cığlık atar şairimiz.
Cunku her katliam ve her zulumden sonra savrulur ulkemin insanı dunyanın dort bir yanına. Multecilik başlar. Hain multeci gecelerinin yaşayan bir olusu olunur. ‘’İltica mumlar sonduruyorum gozlerindeki eylul yıldızında/ Nadide bir nuktedir belki, suskunluğum mozaik ezgiler...’’ ( Aslan Aslan) Mozaik darmadağın edilmek istenirken, titrek bir sonbahar yaprağı gibi savrulan insanlarımızadır bu ağıt. Multecinin yaşamı bir mum gibi yavaş yavaş erimeye başlar. Gokteki eylul yıldızının albenisi bir şey ifade etmez. Bilmezler ki insan da ağac ya da bir gul gibidir. Her gul gibi kokleri uzerinde boy verip serpilir. Ey Mezopotamya halkları nedir bu Eyup sabrınız, kalkın guzellikler icin devinim gosterin. Tek bir cıkar yolunuz ya da yolumuz vardır: O da eşitlik temelinde, cağdaş bir medeniyetin onculuğunde birleşmektir. Hadi, Anadolu ve Mezopotamya’nın gul yuzlu cocukları daha ne duruyorsunuz... Birleşin kardeşlik cemi icin.
Mezapotamyanin guleri...
Garip Olaylar0 Mesaj
●70 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Gündemdeki Konular - Haberler
- Garip Olaylar
- Mezapotamyanin guleri...