Duru bir sudan daha derindi ayna. Binlerce demir parcasının ateşte eritilip bir butun demir parcası elde edildiği gibi onu da kim bilir kac kum tanesinden elde etmişler, icine kim bilir daha neler katmışlardı.
İlk halini hatırlıyor, kendini goremiyordu... Yeni doğmuş bir cocuk gibi şuursuzdu.
Bir yanı siyah giyindiği gun ici gibi her yeri ışıldıyordu. Hele altın rengindeki cerceveye sahip olduğu gun tacını giymiş kral gibi gulumsuyordu.
Beyaz bir duvara asıldı. Artık sırtını dayadığı duvara bir civi ile bağlanarak onunla dost olmuştu.
Yaşamın bir penceresi olmuştu. Her şeyi olduğu gibi gercek, tarafsız ve yorumsuz yansıtan bir pencere.
Ağlayanla ağlıyor, gulenle guluyordu. Gormek istediği gibi bakanlar oluyordu aynaya. Onlara gormek istediklerini gostermenin, icinde actığı yarayı anlayabilmek cok zordu.
Maskeli yuzlerin maskesiyle karşılaşmak, yureklerindeki acımasızlığın riyanın vefasızlığın yuzlerine akseden yonleriyle karşılaşmak kolay değildi.
Ozellikle geceleri, son ışık da terk edip gittiğinde, ayna sessiz sessiz ağlıyordu. Bazen kendi gozyaşlarını siliyor, bazen de yakalanıyordu. Neyse ki sıcaklık farkından oluştuğunu duşunerek siliyorlardı ustundeki damla damla yaşları. Oysa ayna ağlıyordu.
Kimi zaman yalnız başına kaldığında, bir gun dilinin cozulup kendisine bakanlarla konuşacaklarını karşısında birine soyler gibi kendi kendine konuşuyordu:
"Siz insanlar ne tuhafsınız. Olduğunuz başka, olmak istediğiniz başka. Aradığınız başka, bulduğunuzu sandığınız daha başka. Dort bucakta aradığınız huzurun yanı başınızda olduğunu inatla gormek istemeyen garip varlıklar.
Bir gun ellerinizi şakaklarına dayayıp karşıma gecseniz... Duşunseniz... Kendi gozlerinizin icine baksanız derin derin. Her şeyin caresini bulacaksınız. Huzurun, başarının, dostluğun, sadakatin, samimiyetin ta kendisini...
Sorun da icinizde, cozum de... Maskeyi yırtmanın yolu da bu...
Bir kalem alıp elinize kendinizi cizseniz yuzunuzu nasıl cizersiniz. Masum cocukluğunuzun kaybolan huznuyle mi?
Ya benim halim?... Sizi her saniye gormek istediğiniz şekille resmetmek zorundayım. En zoru da; olmak istediğinizi anlamakta cekiyorum.
Nelerinizi gormuyorum ki... Benden ayrı olduğunuzda yaptıklarınızı bile okuyorum yuzlerinizde.
Bazen uyarmak istediğim oluyor sizi, olduğunuz gibi gosteriyorum. "Şimdi kotu gorunuyorum" diyorsunuz. Yine de kotu olduğunuzu kabullenmiyorsunuz. Sizin uzduklerinizi unutup, sizi uzmekten korkarak eski halime cekiniyorum.
Az da olsa gozlerinizin icinin gulduğu oluyor. Bazen ilahi bir lutuf gibi samimice gozlerinizin yaşardığında sizi, ne cok seviyorum.
Gercek hayatta yaptıklarınızı romanlarda, hikayelerde, filmlerde bir başkasının yaptığını gorduğunuzde; sanki onları siz yapmamışcasına mağdur olandan yana olup sizi temsil edene kızıyorsunuz. Ne buyuk celişki?.
Ben aynalığımdan utanıyorum. Ama siz...
Kendinize boyle yabancı olmasanız... Biraz olsun ruhunuzu dinleseniz karşımda. Kendinizi sorgulasanız...
İcinizden birinin dediği gibi Suclarınız yuzunuzde gorunseydi biz aynaları satın almazdınız' Yuzunuzde maske var. Yaşlanınca maskeyi bir parca cıkarıyorsunuz. Bu kez de, aynalar yalan soyluyor diye yalancılıkla sucluyorsunuz.
Gormeyi bilseniz, gormek isteseniz, her biriniz bir ayna. Ama siyah gozluklerle gizliyorsunuz gozlerinizi. Cenazelerde ağlamadığınız bilinmesin, dışarıda nereye baktığınız fark edilmesin diye.
Merhametin yokluğu, kıskanclığın hakimiyeti belli olmasın diye.
Yalan soyleyen dudaklarınızı boyalarla kapatıyor, kirlenen yuzunuzu fondotenlerle kremlerle ortuyorsunuz.
İmrenilecek halinizde yok değil. Siz, yanlışlarınızı bana gore cok kısa hayatınızda kolayca taşırken, ben doğruluğu sonsuza yakın taşımak zorundayım.
Fanilik bazen, ne guzel diyorum.
Bir tırtılın kelebeğe donuştukten sonraki omru, gul bahcesinde de gecse en fazla bir gun.. Sizlerin de atmış, yetmiş, nihayet yuz yıl... Bu sureler icinde yer, icer coğalır; dilediğiniz gibi yaşarsınız. Her gun uzerime konan karasinekler bile 3 gun yaşar.
Oysa ben buyuyemem, coğalamam. Sekiz bin yıl once Catalhoyuk'te var olan en eski atam bile sizin elinizde. Rahat bırakmamışsınız...
Sizin toprak olma hakkınız var. Biz aynaların kuma donuşme hakkımız yok nedense?"
Ayna boyle soyluyor, kırılgan bir yurekle hayata tutunmaya calışan insanlar gibi, beyaz duvara ufacık bir civiyle tutunuyordu.
Duvar bir gun "yeter" dedi.
Civinin prangasını cozdu.
Ayna yere duştu.
Kırıldı.
Şimdi ayna bir koşede ozellikle geceleri, son ışık da terk edip gittiğinde, sessiz sessiz ağlıyor. Her şeye rağmen kendi doğrularıyla var olmanın mutluluk gozyaşları bir yandan; eğilenlerin, bukulenlerin acması haline yonelik huzun bulutları diğer yandan. Sahi sizin de aynanız var mı? Aynanız ağlıyor mu
Aynanin Dusunceleri
Garip Olaylar0 Mesaj
●78 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Evren
- Garip Olaylar
- Aynanin Dusunceleri