Umit, ruhumuzu var olmaya kanatlandıran fizik bir guctur. Onsuz, yaralı bir kuş gibi ne ucabilir gonul, ne de bir adım yol alabilir. Yorgun ve mecalsiz, kalır yarı yolda... Zira ozunun feri sonmuş, kalbinin gucu tukenmiştir.
Bir kandile benzetilir Ziya Gokalp'in dilinde umit. Onsuz ruh ziyÂsız, kalp ışıksız, gonul aydınlıktan uzak kalmıştır...Yağı tukenmiş bir lÂmbaya benzer umitsiz insanın hÂli Gokalp'in duşunce dunyasında... Guneşi kusûfa uğramış bir gok kubbesi nasıl kararmıştır; umitten yoksun bir gonul goğu de oylesine bir zifiriliğe gomulmuştur. "Her yer karanlık" diyen Makber şairi gibi feryat etmekten başka bir şey gelmez elimizden umit kackınları icin. Belki purnur o mevki diyebilmek uğrunda bir parca umit ışığı gormemiz ve kalbimizi kendine cekecek bir kucuk ziy parcası hissetmemiz gereklidir.

A. Bunn da bu minvalde şoyle der:
"Bazen sıkı sıkı sarılırız en kucuk umide,
Kalbimiz selÂm durur ona, bizim zorlamamız ile."

Demek o kadar muhtac olduğumuz bir dır ki umit, ruhumuz onun en kucuk parcasına bile temenna cekiyor ve iştiyak gosteriyor...

Umitsiz hicbir engel aşılamaz. Nefessiz yaşanmadığı gibi umitsiz yurek de hayatiyetini kaybeder.. Belki yaşıyormuş gibi durur ama bir kadavradan farkı yoktur. Umit, vucutta kan gibidir. Nasıl kan her turlu canlılığın ve hayatiyetin onemli bir unsuru ise; umit de butun aksiyonların ve hamlelerin merkezidir, kaynağıdır. Ne zaman o kaynak kurusa artık insan hareket ve fiiliyat gucunu yitirir. Bir kenara cekilmek icin bile bir parca umit gereklidir. Yani umidi sıfırlanmış bir insan yaşamak icin butun sermayesini, iştiyakını ve sebepleri bitirip tuketmiş bir zavallıdır. Onun olumden başka caresi yoktur.

Oyleyse, umitsizlik bir noktada intiharın eşiğidir, dense sezÂdır...

Bakın Oscar Wilde ne diyor bu hususta;
"Bir dua nefesinde cesaretimiz yoktu,
Ortaya surulmedi, huznumuz, kederimiz,
Neydi olum, neydi umit, bildiğimiz yoktu,
İcimizde soldu gitti nice hislerimiz..."

Evet, işte boyle bazı şeylerin ic dunyamızda tek tek olumu bizleri bir gun umitsizlik kaosuna cekebilir. Bir gun bir his, bir diğer gun bir duşunce olur gider. Bir zaman gelir ki icimiz de kupkuru, susuz collere donmuştur ve bizler viran bir gonle sahip olduğumuzun cok sonra farkına varmışızdır..

Artık olu hisler ile umitlerimizi birbirinden ayırmak bile gucleşir. Nasıl, bir felÂkette, bicilmiş ekinlere donmuş insanların hangisinin canlı, hangisinin olu olduğunu sezemez isek; aynen oyle, insan ruhu bir defa boylesine umitsizlik taununa veya tufanına tutuldu mu, asla canlıyı cansızdan, oluyu diriden ayırt etmek mumkun değildir.

Umidin soluk verdiği ve icimize nefesini gonderdiği demler en canlı anlarımız, en kutlu ve mesrûr vakitlerimizdir. İcimizde hayat sevgisi ve yaşama aşkı varsa ve hele hele bu aşkı sonsuzluk cihetine kanalize edebiliyorsak asla zararda değilizdir. Zira umitli olmak zaten kazanc ufkuna yelken acmaktır. Bir de bu ebedî hazine istikametine kanatlanmanın, en cetin engelleri, en zorlu handikapları gecmek icin şart olduğu duşunulurse umit plÂnında yapılan her şey birer kutlu hamle ve aksiyonlar zinciridir...

Umit, sonsuzluk yolunda bir burak, bir refreftir.. Hakk'a yukselişin en emin basamakları umit taşlarıyla orulenlerdir. İblisin bile umit beslediği ve kurtuluş dilendiği bir rahmet atmosferinde, insanın umitsizlikten meyus bir şekilde ağlaması ne kadar duşuk ve pespaye bir seviyedir, siz duşunun.

Fakat bu umit lÂubalilik şeklinde bir sevincin sebebi değil, havfın koynunda gelişen bir bahar ve saadet filizidir...

İşte, "İnsanın goğsundeki sonsuz bahar umidi"ni, insanın bir hic olmasının yanında, daima kutsî bir seviyeye sahip bulunması şeklinde tarif eden Pope, bu nirengi noktasını keşfetmekle bahtiyardır...

Evet, insan belki madde itibarıyla gucsuz olabilir, Âciz bir varlık olarak diğer yaratıklara gore fakrı daha fazla olabilir, ama o daima mubarektir ve daima azizdir.

İşte insanı "merdum-i dide-i ekvÂn olan Âdem" şeklinde tarif eden Şeyh Galib, bu hiclik noktasından ele alıp onu kÂinatın bir misal-i musağğar'ı olarak niteleyip, bu konuda onun adına yeise duşecek hicbir unsur bulunmadığını vurgulamaktadır.

Zira insan kÂinatın ozu ve cekirdeği olmak hasebiyle muall bir mevkiye sahiptir. Kur'Ân buna, ahsen-i takvim suretinde yaratılış diyor. Ama bu azizlik noktasını ve ustun seviyeyi kaybeden insana da esfel-i sÂfilin seviyesini gosterip ikaz ile işaret ediyor. Ve umitsizliğin bir inancsızlık alÂmeti olduğunu belirtiyor. Demek ki insanı yeise duşurecek hicbir hÂl yoktur. Kalbimizin uzuntu girdabında bizi boğacak gizli acık hicbir karamsar tablo bulunmamaktadır. Ta ki insan kendi eliyle karanlığı ve kaosu ruhuna ve kalbine ormuş olmaya.. Ve kendi kendini darağacına gonderip idam etmeye