Kendi huzuru, saadeti, emniyet ve guveni adına hayatına ve topluma ceki duzen vermede faydalı olabilmesi icin insan, ciddî bir azim ve kararlılık gostermelidir.
Gercek iman odur ki, ona sahip insanın, "elinden ve dilinden herkes emindir". İşte bu emin insandır ki, yer yuzunde sulhun, emniyet ve guvenin gercek temsilcisi ve bekcisidir.
Şu hÂlde, insanın, dunya ve ahiret hayatını tehdit eden catışma, harp etme ve kan dokme yerine, uzlaşma, anlaşma ve barışmayı tercih etmesi, "medenilere galebe ikna iledir" prensibiyle hareket etmesi, kendine ve butun insanlara insanca yaşayabilecekleri bir ortamın hazırlanması icin ne yapabiliyorsa yapması, onun insanlığının gereğidir. Ayrıca insan, mal, can, namus ve inanc emniyeti adına, bu yolda fikir sancısı cekip, zorluklara ve sıkıntılara katlanıp, vurana elsiz, sovene dilsiz, hak ve ozgurluklere saygılı, duşmanın dahi takdir edeceği tatlı dilli, guler yuzlu, ornek ve numune bir hayat sergilemeli, farklı inanc ve duşuncedeki insanların barış, huzur ve emniyet icinde birlikte yaşamalarını temin etmek maksadıyla herkesi kendi inancı, milliyeti, rengi ve dili, gelenek ve goreneği ile hoş gormeli ve herkese karşı saygılı davranmalıdır.
Bu hususta en guzel orneğimiz, duşmanların bile "Muhammedu'l-Emin" diye hitap ettiği, insanlığın iftihar tablosu Efendimiz (sas)'dir. Cihanların, yuzu suyu hurmetine yaratıldığı o nur varlık, amcası Hz. Hamza'yı şehit edip ciğerlerini soken Vahşi'ye karşı bile mukabil plÂn yapmıyor, onu insanlığa nasıl kazandırabilirimin sancısını cekiyordu.
Evet, "haklı, insaflı olur" prensibiyle hareket ederek, renk, ırk, dil ayrımı yapmadan butun insanlığa hizmet verme, faydalı olma, kendi huzurunu, başkalarının saadeti icin terk edip, enerjisini, ilmini imkÂnlarını bu yolda harcama fedakÂrlığında bulunanlar, milletimize ve topyekûn insanlığa en buyuk iyiliği yapmış olacaklardır.
"Ey inananlar! Size fÂsık bir adam bir haber getirirse, onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeyerek bir topluluğa kotuluk edersiniz de, sonra yaptığınıza pişman olursunuz." (Hucurat, 6) Toplumda telÂfisi zor yaraların acılmaması icin, tahkikatın iyi yapılması, peşin hukumle karar verilmemesi gerekir. Zira beşerî zaaflarla malûl olan insan, yanlış yapabilir. Her yaptığı doğru olmayabilir. Fakat, diyalogla, goruşup konuşmakla, tanışıp kaynaşmakla hatalar tashih edilebilir.
Dunya 21. yuzyıla hızla ve hazırlıklı olarak girerken, milletimizin yeni sarsıntılara tahammulu yoktur. Bizi ayakta tutan maddî ve mÂnevî dinamiklerimize sahip cıkmalıyız. Değişik vesilelerle millî butunluğumuzu zedelemek isteyenlerin istismarlarına fırsat vermemeliyiz.
"Allah, her toplumu yaptığına gore cezalandıracaktır." (Casiye, 14) Zulmedersen, zulum gorursun, "etme-bulma" dunyasında yaşadığımızı unutmamalısın. Hicbir dinde, hicbir millette, hicbir anlayışta zulum payidar olmamıştır. Milyonlarca insanın eti, kanı, kemiği uzerine kurulan bir rejim (komunizm), bir asır bile dayanamamıştır.
ZÂlimin zıddı mazlumdur. Haklı dahi olsan zulum meşru değildir. Tarihin derinliklerinde nice zÂlimler vardır ki (Neron gibi), kendi zulumleri icinde boğulmuş ve mahvolup gitmişlerdir.
İnsanlara faydalı olmak icin; yavrularına kusmuk veren kuş gibi değil, arının bal, koyunun sut vermesi gibi davranmalıyız.
Şairimizin;
"Tefrika girmeden bir millete duşman giremez;
Toplu carptıkca yurekler, onu top sindiremez."
nidası; beş asır oteden bir Turk serdarının,
"Milletimde iftirÂk u tefrika endişesi,
Kûşe-i kabrimde hatt bîkarar eyler beni.
İttihad etmekken savlet-i a'dÂ'yı def'a cÂremiz,
İttihad etmezse millet, dağidÂr eyler beni."
feryatları ne buyuk bir hakikati ifade etmektedir.
Etrafımızı saran, boğazımızı sıkmaya calışan duşmanlarımız, insanımızı birbirine duşurmek, parcalayıp bolmek ve muradına ermek icin yeni yeni sistemler, stratejiler uretecek ve uygulamaya calışacaklardır.
Mesuliyetimizin şuurunda olarak, memleket ve milletimizin derdini, ızdırabını cekmeli ve hep kendi doğrularımıza gore hareket etmeyi bırakıp, başkalarının doğruları yanında benim doğru zannettiğim duşuncelerimin de yanlış olabileceğini hesap ederek, onların doğrularına da saygılı davranmalı ve şûra'ya onem vermeliyiz.
Nefsimizin savcısı olma, yani kendi kusurlarımızı gorme, başkalarının ise avukatı olma, yani onları mudafaa etme mulÂhazası ile hareket ettiğimiz takdirde, dış mihraklar icimize sızmaya, hasım gucler de tahribe fırsat bulamayacak, bulanık suda balık avlayamayacaklardır.
Şehirleri alt ust eden, umranları harabeye ceviren zelzeleler, gemileri yutan dağvÂrî deniz dalgaları karşısında, sebeplerin sukut ettiği hengamda, insan aczini, zaafını itirafla, dua-dua yalvardığı gibi, ictimaî dalgalar ve zelzelelere maruz kalanların da, hepimizin tek muracaat kapısı ve sığınağı olan Musebbibu'l-esbÂb'a, yani Allah (cc)'a dua-dua yalvarması ve asla acze ve ye'se duşmeden, sebeplere riayette kusur etmemesi gerekmektedir.
Kazandırabilme Sancısı
Garip Olaylar0 Mesaj
●46 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Gündemdeki Konular - Haberler
- Garip Olaylar
- Kazandırabilme Sancısı