Bu hikayeyi okuyunca gercekten cok şaşırdım.Guzel ve ibretlik bir hikaye gercekten....


Halinden yoksul olduğu anlaşılan bir adam, deniz kenarında balık avlıyordu.Tesadufen oradan gecmekte olan ulkenin hukumdarı bu gariban adamla ilgilendi ve ona ,

" Ben burada iken oltana ne takılırsa sana onun ağırlığınca altın vereceğim "dedi.

Biraz sonra oltaya ortası delik bir kemik takıldı.Basit hafif bir kemikti bu . Padişah balıkcıya, "Ne yapalım,şansın bu kadar, oltana ağır bir şey takılmadı " diyerek alıp sarayına goturdu. Adamlarına, balıkcıya ,elindeki kemiğin ağırlığınca altın vermelerini emretti.Kemiği terazinin bir kefesine koydular, obur kefesine de altın koymaya başladılar.Beş , on, yirmi elli... diye altınları doldurdular ama kemik yerinden oynamadı. Gorunuşte dort beş altını zor tartar gorunduğu halde onlarca altın koydular,kemik bana mısın demedi, Altını doldurmaya devam ettiler,terazinin kefesi doldu taştı ama kemik tarafı yerinden kıpırdamadı.

Bir bilgeyi cağırıp bu sırrın ne olabileceğini sordular. Bilge kemiği eline alıp kucuk bir tetkikten gecirdikten sonra şu acıklamada bulundu:

" Bu kemik acgozlu bir insanın goz cukurudur.Siz bunu tartmak icin butun hazineyi koysanız yine yerinden oynamaz,cunku doymaz. Ama bir avuc toprak bunu doyurur."

Nitekim bir avuc toprak alıp terazinin kefesine koydu ve kemik hemen yukarı kalkıverdi.