Daha cok soyut bir boyuta hitap ettiği icin felsefe tarihinin, toplum ve kultur tarihlerine kıyasla daha cilesiz gectiği duşunulur coğunlukla. Oysa duşunmenin cilesi, ancak zihinsel bir doğum imgesiyle resmedilebilecek denli şiddetli, acılı ve sancılıdır. Felsefe tarihine mercek tutup psikolojiden siyasete, edebiyattan dilbilime kadar pek cok alanın onde gelen isimlerine baktığımızda, bugun teori kitaplarında yer alan her satırın, aslında duşuncenin kanıyla yazılmış olduğunu goruruz. Ki bu satırlar varlıklarını, duşunen insanların, donemlerindeki tum fikrî, siyasî ve toplumsal engellere rağmen dik duruşlarına borcludur. Dolayısıyla savaş tarihinin cetin sayfaları ne kadar yuceltiliyorsa, duşunce dunyasının cığır acan isimleri de bir o kadar anılmalıdır.

Buradan hareketle duşunen insanların duşunduren yonlerini, fikirlerinin yanı sıra kişiliklerini ve insanî yonlerini de ele alan filmlerden oluşan film yazıları ile kendi fikir yolculuğunuzu bulacak, sizi davet eden duşunurlerin ayak izlerini takip edecek ve kat ettikleri cetrefilli yolları deneyimleyeceksiniz. Ancak unutmayın; beden nihayetinde dayanamadığı acı karşısında son nefesini verebilir ama duşunmenin bedeli sonsuz ve her şeyden ağırdır.

Freud: The Secret Passion (Yon. John Huston, 1962)
Bilincaltı uzerine yaptığı derin calışmalar ve psikoloji alanında ortaya koyduğu cığır acan teoriler sonucunda adı, artık psikanalitikle ozdeşleşen Sigmund Freud, bulguları kadar ilginc bir yaşam surmuştur. Psikoloğun ilk hipnoz deneyimlerini, nevroz uzerine yaptığı calışmaları ve psikanalitik teorilerini geliştirme sureci de orijinal senaryosunu yine bir duşunur olan Jean-Paul Sartre ’ın kaleme aldığı ve John Huston ’un yonettiği Freud: TheSecretPassion (1962) filmi ile beyazperdeye taşınmıştır. Freud ’un pek cok tipik nevroz semptomunu yansıtan hastası CecilyKoertner (Susannah York) uzerine odaklanan film, babasına karşı saplantılı bir ilgi geliştiren kadının cinsel baskıları ve bu durumun, bilincaltına yansımasını anlatır. Elektrakompleksinin ortaya cıkış sureci, Cecily ’nin gittikce artan sinir bozukluğu uzerinden orneklendirilmiştir. Ancak bunun yanı sıra Freud ’un, calışmalarında en onemli yardımcısı, kızı Anna ile teorilerini tartıştığı eşi Martha ’yla olan ilişkileri, psikoloğun bilimsel yonu ile kişisel yaşamı arasındaki bağın peşinde olanlar icin filme biyografik bir belgesel niteliği vermiştir.

Socrate (Yon. Roberto Rosselini, 1971)
Antik Cağ filozoflarının en onemli isimlerinden biri olan Sokrates, Atina ’nın guneyindeki bir kasabada cok ses getiren, ustelik yankısı yuzyıllardır devam eden bir hayat surmuştur. Bir o kadar da carpıcı olumuyle son verdiği bu hayat, nitekim bir felsefe tarihine mÂl olmuştur. Filozofun “doğurma yontemi” olarak bilinen metoduyla soru-cevap uzerinden bilgiye ulaştığı meşhur diyalogları, ardından gelen pek cok filozofa temel bir yol olmuştur. Ne var ki felsefe, caba gerektirmeden genellemelere ulaşmaktan cok ote, oldukca cileli bir surectir. Sokrates de bu cileden nasibini en cok alan filozoflardan biridir. Duşunurun hayatına ışık tutan Socrate (1971) adını sinema dunyasında duyuramamış bir televizyon filmi olmasına karşın, ozellikle felsefe tarihi meraklılarına Romerto Rossellini imzalı, derin bir yapıt sunar. Sokrates ’in hayatının son beş yılını anlatan film, bu surecte duşunurun yaşam ve olum uzerine geliştirdiği goruşleri adım adım bizlere tanıtır. Bir yandan Sokrates ’in soylevlerinden oluşan belgesel tadındaki yapım, diğer yandan da filozofun hayatı ve duşunme cilesi uzerinden insanlığa bir ders niteliğindedir.

Wittgenstein (Yon. Derek Jarman, 1993)
Mantık ve dil felsefesinin babalarından olan Avusturyalı filozof Ludwig Joseph Wittgenstein, bugun bildiğimiz pek cok dil kuramının temellerini atmıştır. Ancak duşunurun hayatı, tıpkı diğer filozoflar gibi birbirinden farklı deneyimlerin, engellerin, cilelerin icinden gecerek şekillenmiştir. Klasik belgesel-biyografi tarzının dışına cıkarak teatral bir sunum ortaya koyan film, duşunce calışmalarında dilin ve doğanın sınırlarına odaklanan filozofun hayatına, klasik uslubun sınırlarını zorlayan bir yaklaşımla bakar. Film ayrıca Wittgenstein ’ın cinsiyet tercihleri, mukemmeliyetciliği ve sıra dışı keskin zekÂsı uzerinde de durmaktadır. Ancak bu odak ve sunum bicimini onceleyen teatral anlatım, duşunurun teorileri ve felsefî yonunu anlatmada zayıf kalmıştır. Dolayısıyla yapımı, bir felsefe teması uzerinden değerlendirmektense sanatsal yonune odaklanmak daha doğru bir değerlendirme sağlayacaktır.

Zizek! (Yon. Astra Taylor, 2005)
Duşunce dunyasının en verimli ve cok yonlu isimlerinden biri, kuşkusuz Slovenyalı filozof Slavoj Zizek ’tir. Dunyanın ceşitli yerlerindeki universitelerde hocalık ve aynı zamanda bolum başkanlığı yapan duşunur, bugune değin felsefe, politika, kulturel calışmalar, beşerî bilimler, psikanaliz, film eleştirisi ve hatta teoloji gibi bircok farklı alanlarda calışmalar yapmıştır. Cağımız, boylesine uretken ve cok yonlu bir ismi ağırlarken yonetmen Astra Taylor da Zizek ’le birlikte calışarak ortaya adeta ansiklopedik bir film calışması cıkarmıştır.

Zizek ’in hayatını ve calışmalarını konu alan, başrolunde de bizzat filozofun kendisinin yer aldığı belgesel turundeki film, coğunlukla Zizek ’in duşunce dunyasından ziyade oyunculuğunu yansıtması nedeniyle eleştirilmiştir. Nitekim filozofun ideolojik felsefesi, beyazperdeye zayıf yansımış, ote yandan Zizek ’in perde onundeki kimliğini ortaya cıkarmıştır. Bu yonuyle satır aralarındaki Zizek ’ten farklı bir karakterle tanışmak isteyenler icin Zizek!, izleyiciye, filozofun mizahî soylevinin tadında eğlenceli bir belgesel sunar.

Alexander (Yon. Oliver Stone, 2004)
Yuzyıllar boyu onlarca sahne oyununa, tarih romanına ve kurguya mÂl olan meşhur Buyuk İskender, dillere destan bir savaşcı olmasının yanı sıra zekÂsıyla da one cıkan bir askerdir. Makedonya ’nın mutevazı topraklarından yola cıkarak Pers İmparatorluğu ’na, ardından Mısır ’a ve Hindistan ’a ulaşan Yunan Kralı, hayatının trajik ve bir o kadar ibretlik hikÂyesini bu uzun yolculuğa borcludur. İskender ’in savaş temasıyla başlayan hikÂyesini beyazperdeye taşıyan Oliver Stone, bu hikÂyede Yunan kulturunun temellerinin atışını, Roma İmparatorluğu ’nun yukselişini, tabiri caizse bugunun tarihinin yazılışını anlatır. İskender ’in katıldığı her savaş, ona farklı bir erdemi oğretirken bu yolda karşılaştığı insanlar ve edindiği dostlar da insanlığa dair birer ders olacaktır. Savaş, tarih ve duşunce uzerine kurgulanan yapım, zengin kurgusunun yanı sıra başrollerde Angelina Jolie, Anthony Hopkins, David Badella gibi isimlerden oluşan guclu bir oyuncu kadrosuna da sahiptir.

Bu filmler bir harika. Eminim izlerken beyinler yanacak ama bir o kadar cok seveceksiniz Romantik komedi ve seri katil filmleri icin birkac liste oluşturdum. Daha sonra sizinle onları da paylaşacağım iyi seyirler.