Daha dun seansta danışanın soylediği bir tanımlama idi yitik hayatlar. Ne anlama geliyor diye duşundum. Bire bir danışanın yaşadığı hayat tarzı idi bu. Kendisinin olmadığı ama korkularından dolayı yaşamak zorunda kaldığı bir hayat. Oysa hayat korkakların yeri değil. İdeal insan yeri gelince riske girebilmelidir. Kişi kendi istediği hayatı bir kenara bırakmış, ebeveynlerinin dolduruşları ve hayattan, insanlardan korkuları ile şekillenen bir tarz.
Kişide istek-arzu var ama abartılı yasaklar ve kurallar bu istek ve arzuların hayata gecirilmesini engelliyor ve boylece ic dunya da yaşanan catışmalar ve ruhsal hastalıklar ortaya cıkıyor. Kişi surekli kaygı icinde acaba bedenimde bir rahatsızlık mı var, acaba birinden bana bir şey bulaşır mı?
Eğer dahiliye dr.una giderse bir carşaf tahlil-tetkik isteyecek, ama nafile bir şey yok. Doğru psikiyatriste yonlendirilecek. Eğer saf psikiyatra ve devlet hastanesine giderse bir ilac alıp sorun geciştirilecek, ne olduğu anlaşılmadan.
Oysa sorun yitik hayatlar. Kendi hayatını yaşayamama. Belki bireyselleşememe. Ben ne istiyorumu değil gereklilik ve kurallar uzerinden bir hayat yaşama, yani yaşayamama. Eğer kişi kendi istekve arzuları uzerinden yaşamaya kalkarsa sucluluk duygusu ve bedensel kaygıların zihni bombarduman etmesi.
Bu noktada ebeveynlerin farkında olmadan evlatlarını psikolojik anlamda zehirlemesi soz konusu. Kotu ruh fm gibi hep evladına karşı negatif bir propaganda, yani bol eleştiri, bardağın hep boş tarafını gorme ve gosterme.
Tabiki ust benliğimiz, vicdan kısmımız ailemizden şekillendiği icin ve kişiliğin temeli ilk 7 yaşta atıldığından boyle bir ebeveynimiz rahmetli olsa da icimizdeki ebeveyn biz var oldukca oda yaşayacaktır.
Bu da surekli kendimizi eleştirmemize, aşağılamamıza ve suclu hissetmemize neden olacaktır. Yani bir duşmana ihtiyacımız olmayacak bir tarafımız hep aleyhimizde calışacaktır. Ne kadar tuhaf değil mi?
Sonra bedensel kaygılar, hayata guvensizlik ve yitik hayatlar. Bir hayat yaşanıyor ama bu kimin hayatı ? Sen yaşıyor musun arkadaş diye sormazlar mı?
Bu arada ruhun calışma felsefesini de goruyorsunuz. Temel kedinin kuyruğuna basmış, kedi miyav diye bağırmış, oda Allahım sen ne buyuksun neresine basıyorsun neresinden ses cıkıyor demiş.
İnsanın psikolojik rahatsızlıkları da boyle. Kişi bedeninde olmayan hastalıkları ile uğraşırken aslında bunun psikolojik bozukluğuna bağlı olduğunu nereden bilsin. Hele bunun yaşadığı yitik hayatın tezahuru olduğunu nereden anlasın.
Sadece bir ilac alıp takmasın mı kafaya ? Yoksa sıkışan kuyruğunun peşine mi duşsun ?
Bir terapistin gorevi kişinin yaşadığı belirtilerin ruhsal karşılığını bulmaktır. O zaman gercek tedavi olur, yitik hayat teşhis edilir ve kişinin yaşamasına izin veren bir tarz ortaya konulur. Boylece belirtiye de luzum kalmaz. Yani aslında ruhsal belirtiler- hastalıklar faydalıdır. Cunku kişiyi uyarır, hayatın yolunda gitmiyor ve bu hayatı bu kafayla bu şekilde yaşarsan hastalıkla beraber yaşarsın demektir. Boylece kriz- hastalık avantaja dondurulebilir.

[h=2]İstanbul Psikiyatri uzmanlarına ulaşmak icin tıklayın![/h]