Aslında sebebi acık: Sosyal medyada belirli bir algı oluşturmak amacıyla gundemleri belirleyenler, elbette dijital ağlardaki yonetimi ellerinde tutan şirketler veya guc ve servet sahibi kişiler. Bunlar bizim gozumuzle gormediğimiz, işin arka planındaki gizli iktidarlar... İşte burada onemli bir meseleden bahsetmemiz gerekiyor. Ortaya atılan konuyla ilgili konuşulması istenmeyen şeyler hakkında konuşan kişilere ne oluyor?
Akademisyen Elisabeth Noelle-Neumann'ın 'Suskunluk Sarmalı' adlı teorisine gore, baskın olan goruş, kendisine uygun olmayan azınlıktaki goruşleri sessize alıyor.


Velhasıl coğunluk, kendini her koşulda rahat ifade edebilme imkanına sahipken; azınlık, duşuncelerini bastırmak durumunda kalabiliyor. Herkesin duşunduğunden daha farklı fikirleri olan insanlar, sessiz kaldıkca artık bir daha hic konuşamayabiliyorlar.
Neden mi? Cunku insanların olumsuz tepkileriyle mucadele etmek istemiyorlar ve kendilerini susturuyorlar. Bu durum surekli tekrarlandığı icin bir dongu, yani bir sarmal haline gelebiliyor.
Bir de şu var, mesela hepimiz cocukluktan itibaren cevremizi gozlemleyerek doğruyu/yanlışı, iyiyi/kotuyu oğrenmişizdir. Tabii ki bu yargılar, bizim kendi buyuduğumuz cevrenin algısına gore şekillenmiştir.

İşte Suskunluk Sarmalı Teorisi'ne gore insanlar, o donem hangi fikir genel olarak kabul goruyorsa o duşunceyi benimsemeye başlıyor. Yani fikirlerin, bir populer olup bir de duştuğu olur ya hani aynı o hesap. Hatta bunu, Twitter'daki şu ''TT olma'' muhabbetinden bilirsiniz.
İşte bir donem yukselen duşunceler, kişinin kendi duşuncelerine uygunsa o zaman o, konuşup kendisini ozgurce anlatabiliyor. Ancak kişinin duşunceleri, ana akımda rağbet gormuyorsa o zaman o birey, mecburen sessizleşmek zorundaymış gibi hissedebiliyor.

Zaten Twitter'da tartışma ortamlarına veya Instagram'da gonderi altı yorumlarına denk geldiyseniz, insanların, duymak istediklerinden daha farklı şeyler yazanlara, hemen sozel saldırı girişiminde bulunduklarını gorebilirsiniz.
Sosyal medya platformları biraz da kim tarafından yonetiliyorsa orada o kişinin politikaları gecerli oluyor. Parayı veren duduğu calar hesabı.

Mesela yakın zamanda Elon Musk'ın satın aldığı Twitter orneğini verelim. Kendisi Twitter'ı ilk devraldığı zaman, ifade ozgurluğune onem vereceğini dile getirmişti. Fakat başa gecer gecmez, cok sayıda calışanı işten cıkardı.

Ayrıca Musk yonetime gelir gelmez, eski sevgilisi Amber Heard'ın hesabı da anında kapandı. Heard daha onceden hesabını kapatacağını soylediği icin bu konuda Musk'ın parmağı olduğuna dair bir kesinlik elbette yok. Sadece bu durum coğu insanın dikkatini cekti.
Ustune ustluk Musk, mavi tikin tum kullanıcılara artık parayla satılacağını soyledi. Şimdi bu ne alaka diyebilirsiniz, şoyle: Birisi, bir dijital platformun sahibi oluyor ve gucu eline gecirdiği andan itibaren kendi isteklerine gore o yere yeni kurallar koyuyor.
Mesela daha basit ifadeyle, eğer kullanıcılar Twitter'da kalmak istiyorlarsa, oyunu Musk'ın kurallarına gore oynamak zorundalar demek oluyor bu. Bu durumdan hoşnut olmayanlar da belki de platformu temelli terk edip suskunluğa karışacaklar, bilemeyiz... Bu yuzden bu, yukarıda anlattığımız teoriyle uyumlu bir ornek.
Başka bir ornek: Mesela hepimiz Instagram, Twitter, Facebook veya YouTube olması fark etmeksizin dijital platformlarda spam, şikayet ve engel gibi ozellikleri kullanabiliyoruz. Paylaşımlarıyla toplumun huzurunu, yapısını bozduğunu duşunduğumuz kişileri, diyelim Instagram'da hemen bu gerekceleri gosterip şikayet edebiliyoruz.
Varsayalım ki bir influencer var ve 10 milyon takipcisi var. Bu kişi bir de canlı yayın acmış olsun. Canlı yayında kendisini izleyenlerin beğenmeyecekleri şekilde konuştuğunda, onu o an izleyen cok sayıda kişi tepki gosterebiliyor.

Hemen takipciler birleşip bu fenomenin hesabını spamlayıp kapattırabiliyorlar. Hatta bazen bu kadarla kalmayıp kişinin sırf fikirleri kendilerine uymuyor diye ekran goruntuleri alarak onu diğer insanlara ifşa edebiliyorlar. Boylece karalama ve linc kampanyaları başlattırılıyor.

Bu duruma maruz kalan birey, kendisini sosyal medyada izleyen kişilerin duşunce bicimlerini de cebe atmadan kafasına gore davranışlar sergilediğinde olacakları biliyor artık. Bu yuzden hesabı ikinci kez acıldığında, belki artık kendi kitlesinin isteklerine gore konuştuğu yayınlar yapabiliyor veya icerikler uretebiliyor.

Gorduğunuz gibi sosyal medyanın bu 'engelleme', 'spamlama', 'şikayet etme' ve 'bildirme' gibi ozellikleri, suskunluk sarmalını besleyen ideolojik araclara donuşuyor. Belki gercek hayatta birini susturmak o kadar kolay olmuyor fakat dijital ortamda bir tık ile işi cozebiliyorsunuz.
Bu araclar insanların, surekli kendilerini kontrol etmelerine ve diğerlerine karşı bir sorumluluk hissetmelerine yol acıyor. Neden?
Cunku coğu kişi, ''aman tepki alırım, aman Ali Rıza bey ağzımızın tadı bozulmasın şimdi'' diyerek toplumsal konularda goruş bildirmemeyi tercih ediyor. ''Bu insanların aksine, ben şoyle şoyle duşunuyorum'' diyenler de kufurle, hakaretle, dokuz koyden kovulmakla kalıyorlar. Hatta bazen demin de bahsettiğimiz gibi, kişisel hesaplarını bir daha kullanamayacak hale bile gelebiliyorlar.
Peki siz ne duşunuyorsunuz? Sosyal medya zannedildiği gibi 'ifade ozgurluğunun' kabul gorduğu bir yer mi? Duşuncelerinizi bizimle yorumlarda paylaşın.
Kaynaklar: Marshall Mcluhan, DergiPark Gorsel Kaynakları: Scala News, The Student Life, The New York Times, Vox, HS Insider, Fast Company