psikolojimerkezi.com/wp-content/uploads/2013/04/tuvalet-anksiyetesi-300x199.jpg" width="300" />En temel fizyolojik ihtiyaclarımızdan biri tuvalete cıkmaktır. Bağırsakların duzenli calışması icin uygun aralıklarla tuvalete cıkmak gerekir. Bu alışkanlık sindirim sisteminin de uyumlu calışmasını, dolayısıyla organizmanın sağlıklı olmasını sağlar. Tuvalet ihtiyacını gidermek icin hepimiz kendimizi rahat hissedebileceğimiz hijyenik ve ozel alanları tercih ederiz. Ancak gunumuzun yaşam şartları icinde her zaman ozel tuvaletlerimize ulaşma imkanına sahip olamayız ama sağlığımız icin acık bir tehdit oluşturmayacak duzeyde temiz, hijyenik bir tuvalette de her hangi bir kaygı duymadan ihtiyac karşılanabilir.
Bazı bireylerde kendi ozel tuvaletleri haricindeki yerlerde tuvalet ihtiyaclarını giderememek bir takıntı haline gelmiştir ki bu durum hem fiziksel sağlıklarını hem de sosyal yaşamlarını olumsuz etkiler.
İş yeri, misafirlik ya da genele acık alanlardaki tuvaletleri kullanamayan bireyler mikrop kapmaktan, hastalanmaktan korkarlar. Anksiyete bozukluğu diye tanımlayabileceğimiz bu tutumun takıntı ya da fobi duzeyine ulaşması yaşamlarını gucleştirir.
Anksiyete, icsel ya da dış cevreden kaynaklanan bir tehlike, tehlike ihtimali veya kişi tarafından tehlikeli olarak algılanan, yorumlanan herhangi bir durum karşısında yaşanan bir duygu durumu olup her insan bazı durumlarda bu duyguyu yaşar.
Turkce de “kaygı, bunaltı, ic sıkıntısı, stres” gibi sozcuklerle acıklanmakta aynı zamanda “korku, endişe, bunalım” gibi duyguları da kapsamaktadır.
Anksiyetenin amacı, yaşamı uyumlu ve dengeli surdurmektir; tehlikeli, bilinmeyen, yeni uyaranlardan organizmayı korumak, onlarla başa cıkmak, onlara karşı koymak ya da o uyarıdan kacmaktır. Gerek bireysel gerekse toplumsal adaptasyon icin belli dozlarda anksiyete gereklidir. Ancak başka insanların herhangi bir kaygı, endişe duymadan kullanabildiği bir tuvaleti kullanamamak sağlıklı bir durum değildir.
Tuvalet kullanımı karşısında yaşanan bu anksiyetenin oluşmasını tek bir nedene bağlamak mumkun olmayıp, bircok etken soz konusudur. Bu bireyler genel olarak bedensel sağlığına aşırı duyarlı, kontrolcu, takıntılı kişilik ozelliklerine sahip, endişeli ve karamsar kişilerdir. Olay ve durumlara aşırı tepki verip, cok kucuk şeyleri buyuturler.
Boyle bir kişiliğin gelişiminde kalıtımsal etken onemli olmakla birlikte yetişme bicimi, yetiştiği cevre ve bu cevredeki kişilerin ozellikleri cok daha onemlidir. Ozellikle anne veya anne rolundeki bireyin kişilik yapısı, sağlıklı bir ruh yapısına sahip olması onemlidir. Anksiyete bozukluğu gosteren bireylerin anneleri de buyuk oranda endişeli, kaygılı, kontrolcu, kuralcı, titiz ve karamsardırlar. Sağlıklı ve sağlıksızı, doğru ve yanlışı henuz ayırt edebilme bilincine ulaşmamış cocuğa aslında bir tehdit oluşturmayacak durumlarda dahi surekli olarak “ona dokunma, buraya oturma, pis, mikrop kaparsın, hastalanırsın” tarzı telkinlerde bulunan annelerin cocukları kaygılı, endişeli bir kişilik yapısı geliştirirler. Yetişkin olup herhangi bir durumda tehdit ya da risk olup, olmayacağını ayırt edebilecek bilince ulaşsalar bile acıkca tehdit ve tehlike unsuru taşımayan durumlarda bile kaygı ve korku yaşarlar.
Her turlu anksiyete bozukluğunun tedavisi psikoterapiyle sağlanabilir. Bilişsel, davranışcı terapi ile duşunce ve davranışlarda değişim yaşanabileceği gibi bilincaltı teknikleri ile de sorunun kokeni olan gecmiş deneyimler, olumsuz inanc ve yanlış kodlamalar değiştirilerek cozume ulaşılabilir. Ancak onemli olan boyle bir tedaviye gerek duyulmayacak bireyler yetiştirmektir. Bunun icin ise bireyin yetiştirilmesinde rolu olan ebeveynlerin kendi tutum ve davranışları ile sozel ifadelerinin cocuğu nasıl etkileyebileceği konusunda bilinclenmeleri gerekir.
Nihal ARAPTARLI
Uzm.Psikolog, Terapist

[h=2]İstanbul Psikoloji uzmanlarına ulaşmak icin tıklayın![/h]