Travmatik yaşantılar, gercek bir olum ya da olum tehdidinin yaşandığı, ağır yaralanmanın veya bedensel butunluğe yonelik bir tehdidin meydana geldiği ve kişinin kendisinin yaşadığı veya şahit olduğu olaylar olarak tanımlanmaktadır (APA, 1994). Ozturk (2017) travmatik yaşantıların, ruhsal acıdan deprem, sel gibi doğal felaketler, savaşlar, cinsel ya da fiziksel saldırıya uğrama, işkence, cinsel taciz, cocuklukta yaşanan istismar, trafik kazaları, iş kazaları, yaşamı tehdit eden bir hastalığın tanısının konması, tehlikeli bir olaya tanık olmak gibi zorlayıcı ve kişinin başa cıkma yeteneğini olumsuz yonde etkileyen travmatik olayları kapsadığını belirtmektedir. Benzer şekilde Yuksel (2000) de, travmatik yaşantıların, hayatın normal akışı esnasında meydana gelen ve bireylerin başa cıkma mekanizmalarını devre dışı bırakarak onların hayata uyumlarını olumsuz yonde etkileyen yaşantılar olduğunu ifade etmektedir.

Travmatik olayların sıradan talihsizliklerden farklı olarak, genellikle mağdurların yaşamına veya butunluğune ilişkin tehditler icerdiği ve bireyler uzerinde bedensel ve ruhsal yonden onemli ve etkili yaralanma belirtilerine yol actığı gorulmektedir (Mum,2011; Sargın ve Akdan, 2016). Travma sırasında bireylerin yıkıcı bir guc tarafından caresiz hale getirildiği dikkat cekmektedir. Bunlara paralel olarak Onder ve Tural (2004) da ruhsal travmanın, insanın gucsuzluğu, zayıflığı ve caresizliği ile yuzleşmesi durumu olduğunu belirtmektedir.

Herman’ gore (1992) bu yonuyle travmatik yaşantılar, insanlara kontrol, bağ kurma ve anlam duygusu veren olağan davranış sistemini alt ust etmektedir. Bu bağlamda psikolojik travmanın, bireylerin yaşamlarında değişiklik yapmalarını gerekli kıldığı ve bireyler acısından yeniden uyumu gerektirdiği savunulmaktadır (Coddington, 1972). Bunların yanı sıra, travmatik olaylar karşısında kişilerin gosterdikleri tepkilerin farklılık gosterdiği dikkat cekmektedir. Kılıc (2003), travmatik yaşantıların ceşitli olumsuz etkilerinin olduğunu ve travmatik olayların fiziksel sonuclarının yanı sıra anksiyete, depresyon belirtileri, alkol ve madde bağımlılığı veya kotuye kullanımı, intihar ve travma sonrası stres bozukluğu gibi ceşitli psikolojik sonuclarının da bulunduğunu savunmaktadır.

Duzenlenen calışmalarda, travmatik yaşantıların coğu zaman ciddi derecede psikolojik strese yol acmasına rağmen, aynı zamanda travmaya maruz kalanların travma ile mucadelelerinin sonucunda olumlu psikolojik değişimlere neden olabildiği gorulmuştur (Slyke, 2014). Bunlara ek olarak İnci ve Boztepe (2013), farklı inanc sistemlerinde de acı cekmenin insanı değiştirdiği ve olgunlaştırdığı konusunda inanışların bulunduğunu vurgulamaktadır. Benzer şekilde Tedeschi, Park ve Calhoun (1998), varoluşcu felsefede yer alan Kierkegaard ve Nietzsche gibi duşunurlerin fikirlerini temel alarak travmatik yaşantıyı, kişilerin yaşamın anlamını sorguladığı bir deneyim olarak nitelendirmektedir. Sawyer ve Ayers (2009) tarafından gercekleştirilen araştırmada, bireylerin %30 ile %90’ ının travmadan sonra bazı olumlu değişimler bildirdikleri gorulmuştur. ‘Travma sonrası buyume (TSB)’, ‘guclenme’, ‘travma sonrası gelişim’ ve ‘strese bağlı gelişim’ gibi kavramlar, travma neticesinde gercekleşen olumlu durumlar olarak ifade edilmektedirler (Calhoun ve Tedeschi, 1999; Ozlu, Yıldız ve Aker, 2010).

Bunların yanı sıra Shakespeare-Finch ve diğerleri (2003) de travma deneyiminin, oncelikler, yaşamın anlamı, ilişkilerin iyileştirilmesi ve kişisel guclenme algısı gibi onemli olumlu değişikliklerin meydana gelmesinde etkili olduğunu savunmaktadır. Bir birey tarafından travma ile mucadele sonucu bildirilen olumlu psikolojik değişimler olarak nitelendirilen ve TSB olarak da bilinen bu olumlu değişimler, yeni perspektiflerin gelişimini ve kişisel buyumeyi icermektedir (Zoellner ve Maercker, 2006; Kleim ve Ehlers, 2009).

TSB kavramı; zorlayıcı yaşam olayları ile mucadele sonucunda gelişen pozitif yondeki ruhsal değişiklikler, travmatik bir olay ve olayla mucadele cabaları sonrasında ortaya cıkan olumlu bilişsel, duygusal, davranışsal donuşum (Ozlu, Yıldız ve Aker, 2010) veya bireyin kendisinin ya da bir yakının olumuyle yakından ilişkili bir yaşam krizine karşı mucadele etmesi sonucu meydana gelen psikolojik olumlu değişim (Calhoun ve Tedeschi, 1999; Tedeschi ve Calhoun, 2004) olarak tanımlanmaktadır. Zoellner ve Maercker (2006) ise TSB’yi, travmatik stres ile başa cıkmanın sonucunda gelişen bir baş etme mekanizması olarak değerlendirmektedir. Bu doğrultuda, TSB’nin stresli yaşam olaylarından zarar gormemeyi değil, bu olaylar neticesinde gercekleşen olumlu değişimi ifade ettiği gorulmektedir (Tedeschi ve Calhoun, 2004).

TSB’nin hayata karşı daha buyuk bir isteklilik, oncelikleri değiştirme algısı, diğer bireyler ile daha yakın ilişkiler kurma, daha buyuk bir kişisel guc, bireyin yaşamındaki yeni imkanların farkına varması ve manevi gelişim gibi durumları kapsadığı belirtilmektedir (Lykins ve diğer., 2007). Buna paralelel olarak duzenlenen bazı araştırmalarda da, TSB’nin bireyin kendilik algısı uzerindeki olumlu değişim, diğer insanlar ile ilişkilerde ve yaşam felsefesinde değişim gibi boyutları icerdiği belirtilmektedir (Garland ve diğer., 2007; Ozlu, Yıldız ve Aker, 2010). Ayrıca TSB surecinin, bireyin dunyayı anlamasına ve yaşamdaki yerini sorgulamasına yol acabilecek buyuk bir yaşamsal krizden sonra başladığı ve ceşitli değişkenlere bağlı olarak farklı gelişim gosterdiği gorulmektedir (Yılmaz, 2006). TSB ile ilgili yurutulen calışmalar incelendiğinde, TSB’nin oncelikle depremler ve diğer doğal afetler gibi travmalara maruz kalan kişiler ile calışıldığı gorulmektedir (Guo ve diğer., 2004; Karancı ve Acarturk, 2005). Daha sonra, TSB kavramının sağlık alanında calışıldığı dikkat cekmektedir. TSB calışmalarına kanser, koroner arter hastalığı gibi yaşamı tehdit eden hastalıklar yaşayanlar bireylerde (Nenova ve diğer., 2013; Sarısoy, 2012) ve cocuklarında sağlık sorunları olan ebeveynlerde (Elci, 2004; Boztepe, İnci ve Tanhan, 2015) daha fazla yer verildiği goze carpmaktadır. Bunlara ek olarak, doğal afetler, olum kaynaklı kayıp, savaş gibi bircok travmatik durumun ardından ortaya cıkan TSB’nin, yaşamın daha fazla takdir edilmesi ve onceliklerin yeniden değerlendirilmesi, daha yakın ilişkiler geliştirilmesi, kişinin kendi gucunun daha fazla farkına varması, yeni olanakların fark edilmesi ve ruhsal olarak gelişim olmak uzere yaşantıdaki beş farklı alanda gercekleşen değişikliklerle acıklandığı gorulmektedir (Tedeschi ve Calhoun, 2004; Tedeschi, Park ve Calhoun, 1998). Benzer şekilde King ve Hicks (2009) tarafından yurutulen calışmada da, TSB neticesinde yaşamın kıymetinin daha iyi anlaşılması, yakın ilişkiler, yeni olanakların farkına varılması, kişisel gucun artması ve maneviyatta olumlu yonde değişim olmak uzere beş temel alanda belirgin olcude değişim gercekleştiği bulunmuştur.

Travmatik olay neticesinde yaşamın kıymetinin daha iyi anlaşılması, onceliklerde değişim ve yaşamın sahip olunan farklı yonlerinden zevk alma olarak nitelendirilmektedir (Slyke, 2014). Bu bağlamda İnci ve Boztepe (2013), kişilerin yaşamını daha cok takdir etmesi ve onceliklerini değiştirmesi ile onceden fark etmedikleri gunluk hayatın parcası olan şeylerden daha fazla zevk almaya başlayabileceklerini belirtmekte ve bu sayede gunluk hayatın rutinlerinin dışına cıkabileceklerini, onceliklerini değerlendirerek yaşamlarını kendileri icin daha anlamlı ve doyumlu hale getirebileceklerini savunmaktadır. Bunun yanı sıra, bireylerin travmatik yaşantı sonrasında yakın ilişkilerine daha cok değer vermeye başlayabildikleri ve “kotu gun dostları” ile daha da yakınlaşabildikleri gorulmektedir. Ayrıca Tedeschi ve Calhoun (2004), travmatik deneyimin bireylerde “bunun ustesinden geldiysem, her şeyin ustesinden gelirim” duşuncesinin gelişimine yol actığını savunmaktadır. TSB ile ilişkili duzenlenen bir diğer calışmada, travma mağdurlarının başkaları ile daha derin ve anlamlı ilişkiler kurmayı sağlayan şefkat ve empati duzeylerinde artış olduğu gozlemlenmiştir (Slyke,2014), Diğer calışmalardan elde edilen bulguları destekler şekilde Sheikh (2008) de, yuksek duzeyde TSB gosteren travma mağduru bireylerde yeni olasılıkların tanınması ve kişisel gucte artış gibi durumların gorulebileceğini savunmaktadır. Orneğin; birey daha yuksek duzeyde oz-yeterlilik ya da engelleri aşma yeteneğine daha guclu bir inanc gosterebilir. Aynı birey, travma sonrası değerlerde bir değişim yaşayabilir ve geleceğe yonelik daha tatmin edici bir yol belirleyebildiğini fark edebilir. Son olarak, travma mağdurlarının, maneviyatta olumlu bir değişim yaşayabildikleri, kendilerini dini bağlılıklarına bakılmaksızın kendilerinden daha guclu bir şeyle bağ kurma konusunda daha yetenekli olarak algıladıkları gozlemlenmektedir (Sheikh, 2008).

Bunların yanı sıra, travmatik bir deneyim yaşamış olan her kişide TSB gercekleşmediği; travmatik deneyim yaşamanın TSB icin yeterli olmadığı dikkat cekmektedir. Travmatik olay dışında, bireysel ozelliklerin (başa cıkma stratejileri, kendine guven), cevresel kaynakların (sosyal destek, maddi kaynaklar) ve travmatik olaya ilişkin değişkenlerin de TSB oluşmasında etkili olduğu vurgulanmaktadır (Park, 1998; Abraido-Lanza, Guier ve Colon, 1998). Tedeschi ve Calhoun (2004), travmatik deneyim neticesinde buyumenin gercekleşmesi icin oncelikle olayın sarsıcı bir olay olması ve kişinin bu travma ile mucadele etmesi gerektiğini savunmaktadır. Bunlara ek olarak, TSB ile ilgili duzenlenen calışmalarda demografik bilgiler ve olaylar ile ilişkili farklılıklar olduğu gozlemlenmiştir (Slyke, 2014). Calışmalardan elde edilen bulgular neticesinde, kadınların erkeklere oranla ve genc yaştaki bireylerin yaşca daha buyuk olanlara kıyasla daha fazla buyume gosterdiği dikkat cekmektedir (Linley ve Joseph,2004). Ayrıca Linley ve Joseph (2004), TSB’nin yuksek gelir ve eğitim seviyesi ile ilişkili olduğunu belirtmekte ve tehlikenin algılanan tehdidinin, travmanın turu veya ciddiyeti ile kıyaslandığında TSB uzerinde daha etkili olduğunu savunmaktadır. Ayrıca, bircok kişilik ozelliğinin TSB ile ilişkili olduğu gorulmektedir (Prati ve Pietrantoni, 2009). Kişilik ozelliklerini olcebilmek amacıyla Benet-Martinez ve John (1998) tarafından geliştirilen ve Sumer ve Sumer (2005) tarafından Turkce’ye uyarlaması yapılan Beş Faktor Kişilik Modeli’nin dışa donukluk, deneyime acıklık ve yumuşak başlılık alt boyutlarının yuksek seviyedeki TSB; ancak yuksek seviyedeki nevrotiklik alt boyutunun duşuk seviyede TSB ile ilişki gosterdiği bulunmuştur (Sheikh, 2008). Buna paralel olarak Prati ve Pietrantoni (2009) tarafından yurutulen araştırmada da, yuksek seviyede dışa donukluk, deneyime acıklık ve yumuşak başlılık ozelliklerini taşıyan bireylerin etkili başa cıkma becerilerine de sahip oldukları ve sosyal destek arama yatkınlıklarının daha fazla olduğu gorulmuştur. Tennen ve Affleck (1998) ise, kendine guven, kontrol odağı ve iyimserlik gibi kişilik ozelliklerinin travmatik yaşantılar ile TSB arasındaki ilişki uzerinde etkilerinin olduğunu savunmaktadır. Tedeschi ve Calhoun (2004), psikolojik sağlamlık (resilience), dayanıklılık (hardiness), iyimserlik (optimism) ve tutarlılık algısı (sense of coherence) değişkenlerinin TSB ile ilişkili olan kavramlar arasında yer aldığını belirtmektedir. Psikolojik sağlamlık, “zor koşullar altında olumlu ve beklenmedik başarılar kazanma ve sıra dışı koşul ve durumlara uyum sağlama becerisi” olarak tanımlanmaktadır (Fraser, Galinsky ve Richman, 1999). Dayanıklılık ise, zor yaşamsal deneyimler karşısında bireylerin kendilerini toparlama gucu (Garmezy, 1991) ya da değişimin veya felaketlerin başarılı şekilde ustesinden gelme yeteneği olarak da tanımlanmaktadır (Wagnild ve Young, 1993). Tedeschi ve Calhoun (2004), dayanıklılığı yuksek olan bireylerin hayata karşı meraklı, aktif ve yaşam uzerinde bir ceşit kontrol duygusuna sahip kişiler olduklarını belirtmektedir. TSB ile ilişkilendirilen diğer bir kavram olan iyimserlik, yaşamdaki bircok duruma karşı umutlu olmak veya yaşamda genel olarak iyi şeyler olacağı beklentisine sahip olmak olarak tanımlanmaktadır (Tedeschi ve Calhoun, 1996). Bossick (2008), iyimser bireylerin aktif başa cıkma becerilerini kullanmaya, durumun olumlu yonlerine odaklanabilmeye eğilimli olduklarını ve boylece sahip oldukları enerjilerini problemle başa cıkmak ve yeni cozum yolları bulmak icin kullanabildiklerini savunmaktadır. Bunların yanı sıra, TSB ile ilişkili olduğu duşunulen bir diğer kavram da tutarlılık algısıdır. Tedeschi ve Calhoun (2004), tutarlılık algısı yuksek olan bireylerin olayları cozumleyebilme, anlayabilme, başa cıkma ve anlam cıkarabilme becerileri sayesinde stresle baş etme konusunda iyi bir konumda olduklarını belirtmektedir.

Duzenlenen calışmalara paralel olarak TSB ile ilişkili değişkenlerin incelendiği bir diğer calışmada, umutsuzluk ve travma sonrası stres değişkenlerinin de TSB’nin anlamlı yordayıcıları oldukları bulunmuştur (Kardaş ve Tanhan, 2013). Araştırmadan elde edilen bulgular, TSB ile travma sonrası stres arasında duşuk duzeyde ve pozitif bir yonde ilişki olduğunu gostermektedir. Benzer şekilde Chan ve Rhodes (2013) tarafından Amerika’da yaşanan Katrina kasırgası sonrasında duzenlenen uzun donemli bir araştırmada da travma sonrası stres ile TSB arasında olumlu yonde anlamlı bir ilişki olduğu saptanmıştır. Bu bağlamda, TSB yaşayan bireylerin aynı zamanda stres belirtilerini de yaşadıkları soylenebilir. Literaturde yer alan calışmalar incelendiğinde, TSB ile travma sonrası stres arasında pozitif yonde bir ilişki olduğuna dair bulguların olduğu (Solomon ve Dekel, 2007); ancak bu iki değişken arasında negatif bir ilişki bulunduğunu (Frazier, Conlon ve Glaser, 2001) ya da herhangi bir anlamlı ilişki olmadığını gosteren bulguların (Salsman ve diğer., 2009) da yer aldığı dikkat cekmektedir. Araştırmacılar, bu iki durumun aynı anda gorulebildiğini ve birbirinden ayrı sonuclar olarak değerlendirilmesi gerektiğini savunmaktadır (Ano ve Vasconcelles, 2005; Gerber ve diğer., 2011; Harris ve diğer., 2008).

Kira ve diğerleri (2013) tarafından duzenlenen calışmada, duşuk veya yuksek duzey stresin yuksek buyumeyi yordamadığı; ancak, orta duzey stresin TSB’yi yordayan bir değişken olduğu gorulmuştur. Bu doğrultuda, herhangi bir travmatik yaşantı sonrasında orta duzey stres yaşayan bireylerin TSB yaşama oranlarının daha yuksek olduğu duşunulebilir. Bunlara ek olarak, travmatik olaydan sonra gecen sure değişkeninin TSB ile travma sonrası stres duzeyi arasındaki ilişkide onemli rolunun olduğu duşunulmektedir (Kardaş ve Tanhan, 2013). Teodorescu ve diğerleri (2012) tarafından ceşitli ulkelerde travmatik yaşantılara maruz kalmış multeciler uzerinde yapılan bir araştırmada, maruz kalınan travmatik olay sayısının ve travmatik olaydan sonra gecen surenin uzunluğunun TSB’yi yordayan değişkenler olduğu bulunmuştur. Duzenlenen calışmada, TSB ile travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) arasında orta duzeyde ve negatif yonde anlamlı bir ilişki olduğu gorulmuştur. Araştırmacılar bu durumun, aradan gecen surenin uzunluğunun buyume ile pozitif, davranış sorunları ile negatif yonde ilişkili olmasından kaynaklandığını savunmaktadırlar (Teodorescu ve diğer., 2012). TSB ile ilişkili olduğu duşunulen bir başka değişken de umutsuzluktur. Kardaş ve Tanhan (2013) tarafından duzenlenen calışmada, umutsuzluk değişkeninin TSB uzerinde başat etkisinin olduğu gorulmuştur. Elde edilen bulgulara gore, umutsuzluk duzeyi yukseldikce TSB duzeyi duşmekte; ancak umutsuzluk duzeyi duştukce TSB duzeyi yukselmektedir. Bu durum, TSB’nin umutsuzluk ile negatif yonde ilişkili olduğunu gostermektedir. Duru (2006) tarafından yapılan araştırmada da, umutsuzluğun TSB’ yi negatif yonde yordadığı saptanmıştır.

Umut teorisine gore, bireylerin umut yatkınlığı erken cocuklukta meydana gelmektedir (Slyke, 2014). Creamer ve diğerleri (2009) tarafından umudun travma mağdurları uzerindeki onemini incelemek amacıyla duzenlenen calışmada, cocukluk cağı travmasının yetişkinlikte umut seviyesinin ve travmatik yaşantı sonrasında gercekleşen TSB’nin duşuk olması ile ilişkili olduğu bulunmuştur. Bu bağlamda, cocukluk cağı travması yaşamayan bireylerin yetişkinlikte yaşadıkları travma sonrasında TSB yaşama olasılıklarının daha fazla olduğu soylenebilir.

Ozetle, TSB kavramı oldukca stresli bir durum sonrasında gercekleşen olumlu psikolojik değişimi nitelendirmektedir. Hem bedenimiz hem de zihnimiz, karşılaşılan olay neticesinde bircok alışılmadık tepki vermekte; aynı zamanda da kendini yenileme cabası icerisine girmektedir. Bazı bireylerin bu cabaları daha fazla iken bazılarının ise bu yenilenmeyi daha az başarabildikleri gorulmektedir. Travmanın bireyde yaratacağı etkiyi belirlemede, bireyin yaşadığı ortamın destekleyici olup olmaması, bireyin sosyal destek kaynakları ile bu destek kaynaklarından yararlanabilmesinin kolaylığı veya zorluğu oldukca etkilidir. Travmayı bir deprem olarak değerlendirirsek, buyumeyi de deprem sonrası enkazın şehirden kaldırılması olarak nitelendirebiliriz. Depremlerin ardından yeni bir hayat kurmak, umutsuzluklarımızı yeni umutlarla değiştirmek, kayıplarımızın yerini yenileriyle doldurmak mumkundur.

[h=2]Ankara Psikoloji uzmanlarına ulaşmak icin tıklayın![/h]