TOPLUMSAL COCUK YETİŞTİRME TARZLARI
Gelişme psikolojisinde insan hayatı donemlere ayrılarak incelenmekte ve her donemin ozellikleri belirtilmektedir. Organizma gelişirken, değişik organların ve fonksiyonların gelişme zamanı, hızı ve onemleri bakımından bir duzen ve sıra izlediği gorulur. Erikson'un acıkladığı gibi, Epigenetik Prensip doğumdan sonraki gelişmeler icin de yururluktedir. Buna gore, gelişen organizmanın bir zemin planı vardır ve bu zemin plana gore organizmanın parcaları doğar. Her parcanın uygun zamanı icinde gelişmesiyle fonksiyon goren bir butun ortaya cıkar. Bir başka deyimle, her donem kendisinden sonra gelen doneme bir zemin hazırlar ve daha sonra gelen donem, onceki donemler tarafından ister istemez etkilenir. Once gelen donemde de, sonraki donemlerin ozellikleri cekirdek halinde bulunur. Bu sebeple, kişilik gelişmesi, hayatın ilk gunlerinden itibaren birbiri uzerine binen ve birbirini hazırlayan donemlerden gecerek olmaktadır. Bunun icin biz, bu yazımızda M. Mead'in de dediği gibi, gelişme donemleri ile toplumun yanaşma tarzları arasındaki ilişkileri en umut verici bir şekilde tanımlayan Erikson'un psiko-sosyal gelişme kavramlarına sık sık başvuracağız. Her donemin kendisine has ihtiyacları, tamamlanacak gorevleri (developmental tasks), cozulecek sorunları ve hassas yonleri vardır. Normal kişilik gelişmesi bu ihtiyacların karşılanması, sorunların cozulmesi, gorevlerin uygun zamanda gercekleşmesi ve hassas yonlerin uzerinde bir hakimiyet kurulması ile olabilmektedir.
Bilindiği gibi, hangi toplumda ve iklimde olursa olsun, her yeni doğan cocuk caresizdir, dışarıdan verilecek bakıma son derece bağımlıdır. Fakat, cocuğa verilen bakım tarzı toplumdan topluma, aileden aileye buyuk capta değişebilmektedir. Kişilikler arasındaki farklılıkları acıklayabilmek icin, bu farklı bakım tarzlarının gelişme uzerindeki etkilerini araştırmak gerekmektedir. Kalıtsal ozellikler nasıl her yeni doğan cocuğun birbirinden farklı olmasını sağlıyorsa, cocuğa bakım tarzları da bu doğal (tabii) farklılıkların artmasına veya azalmasına sebep olmaktadır. Her toplumda aileden aileye değişen bakım ve yetiştirme metodları olmakla beraber, belli bir toplum icinde bunlar, bazı ortak ozellikler taşımakta (geleneklerde olduğu gibi) ve toplumun bu ortaklaşılan ozellikleri ve gelenekleşmiş tutumları, cocuk kişiliğine sindirilmektedir. Bu yuzden bir Milli karakter, bir Temel kişilik yapısı, bir Modal karakterden soz edilmektedir. Her topluma ait kişilerin ceşitli ozellikleri doğal ve kalıtsal şartlardan ortaya cıkabileceği gibi, ortak toplumsal yaşantılardan da doğmaktadır. Bir toplum kişilerinin ortak yaşantıları arasında en başta bir yer tutan cocuk yetiştirme geleneklerinin kişilik gelişmesinde onemli bir konu olduğu gercektir. Cevresel etkenler arasında cocuk yetiştirme tarzlarını toplumun obur kurumlarından; gelenek, inanc, ekonomi ve politikasından kesinlikle ayırmağa imkan olmadığını ve hepsinin birbirini karşılıklı olarak etkilediğini de belirtmek yerinde olur.
Cocuğa uygulanan bakım ve yetiştirme metodları, donem donem ne şekilde uygulanmaktadır? Cocuğun ihtiyaclarını karşılamakta ve onun yeteneklerinin gelişmesinde yardımcı olmakta mıdır? Bir başka deyimle, otonom bir benlik gelişmesine imkan vermekte midir? Engellenmesiz veya catışmasız bir yetişme tarzı duşunulemeyeceğine gore, engellenme (frustration) ve catışmaların (conflict) gelişmede ve cocuğun potansiyellerinin gercekleşmesinde etkileri nelerdir? Hangi bakım tarzları, hangi donemlerde, ne gibi saplanma (fixation), ya da gerileme (regression) belirtilerine yol acmaktadır? Toplumdan topluma değişen bakım ve yetiştirme yollarına dikkat edilince, bunların bazılarının cocuğun bir doneme ait ihtiyaclarını karşıladıkları, bazılarının da donem ihtiyaclarını ileri derecede engelledikleri veya yeni problemler cıkardıkları gorulmektedir. Oncelikle geleneksel yetiştirme tarzları, o toplumda istenilen kişiliğin bicim almasına buyuk etken olmakla birlikte, bilinen bazı bilimsel gerceklerle de celiştikleri goze carpmaktadır. İşte biz, cocukluğun ilk donemlerini ele alarak, bu sorunlardan onemli gorduklerimizi incelemeğe calışacağız.
Oral Donem
Doğumdan sonra birinci yılın sonuna kadar olan donem; bebeklik, sut cocukluğu, ilk cocukluk donemi veya oral donem olarak bilinmektedir. Bu donemde cocuğun fizyolojik ve psikolojik ihtiyacları arasında bir sınır cizmek imkansızdır. Fizyolojik ihtiyacların doyurulması ile birlikte giden haz, engellenmesi ile birlikte giden elem, cocukta duygusal (affective) tepkilerin ilk ayrışmış (differentiated) belirtileri sayılabilir. Solunum, ısı, besiyi alma ve dışkılama gibi ihtiyacların doyurulması gerekmektedir. Bu donemin en onemli psikolojik ozelliği, cocuğun tamamen caresiz, bağımlı ve dışarıdan verilecek bakıma muhtac oluşudur. Bu tam bağımlılık durumu, cocuk ve cevresi arasındaki alış-verişin son derece onemli olmasına yol acar.
Oral donemde, toplumun ilk temsilcisi olan annesi aracılığı ile cocuk, ceşitli bakım ve yetiştirme tarzları ile temasa gelmektedir. Bu temasın ceşitli yonlerini, kolaylık olsun diye, beslenme, korunma, uyutma ve annenin genel yanaşma alanlarında ayrı ayrı ele almamız mumkundur.
Beslenme İle İlgili Sorunlar:
Yeni doğan cocuğun besleniş tarzı, toplumsal alış-verişinde ilk yaşantılardan biridir. Sut veriş şekli, suresi, zamanının ayarlanması, toplumdan topluma ve cağdan cağa buyuk değişmeler gostermektedir. Bu ceşitli beslenme tarzlarının kişilik gelişmesi uzerindeki etkileri oldukca tartışmalıdır. Anne memesi, biberon veya kaşıkla beslenen cocuklar arasında farklar var mıdır? Uzun veya kısa sureli emzirmelerin etkileri neler olabilir? Sutten kesilme şekli, zamanı, cocuğu nasıl etkiler? Meme alma ve almamanın ve emme suresinin, emme durtusunu etkilediği acıkca gosterilmiştir. Davis, Sears ve arkadaşları, anne memesi, biberon ve bardakla beslenen cocuklarda yaptıkları karşılaştırmalı araştırmada, cocuğun emme imkanları arttıkca, emme durtusunun kuvvetlendiğini, kaşıkla beslenen cocuklarda ise zayıfladığını gostermişlerdir. Daha uzun sure ile emen cocuklarda, kısa sureli emenlere kıyasla emme durtusu kuvvetlendirilerek, cocuğun emme bakımından engellenme ihmalleri de artmakta ve memeden kesmeye karşı tepkileri daha şiddetli olmaktadır. Cocukları yalnız bardakla beslemenin mumkun olduğu ve bardakla beslenen cocuklarda herhangi bir fizyolojik veya psikolojik bozukluk bulunmadığı 170 premature cocuk uzerinde yapılan bir araştırmada, Fredeen tarafından bildirilmiştir. Cocukta, cevrenin bu bakım tarzına cevap verebilme yeteneğini ele alan behaviorizmin kurucusu Watson, 1920-30 yıllarında Amerika'da cocuk bakımında kesin bir takım duzenlere uyulmasını tavsiye etmiş ve Amerikan annelerini buyuk capta etkisi altında bırakmıştı. Bilindiği gibi bu aşırı goruş son 20 yıl icinde hemen hemen bırakılmış olup, cocuğun beslenmesi oncelikle onun ihtiyaclarına gore ayarlanmaktadır.
Sut cocuğunun beslenme tarzlarının cocuğun oral işlemi uzerinde etkilerini tespit etmek nispeten kolay olmakla beraber, bu yaşantıların uzun sureli etkilerini araştırmak cok guc, belki de imkansızdır. Zira zaman icinde bircok başka değişenler araya girmekte ve bu sebeple yapılan araştırmalar karışık sonuclar vermektedir. Yetişkin kişilerin sozlu ifadelerine dayanan psikanalitik araştırmalarda bir oral fiksasyon ve oral karakterden bahsedilir. Aşırı derecede bağımlılık, ağız işlemi, daimi bakılma ve korunmayı isteme, doyma bilmeme, kararsızlık, şuphecilik, sabırsızlık gibi ozelliklerle belirli olan karakter gelişmesi, oral donemde aşırı yoksunluk veya aşırı doyuma bağlı saplanma sonucu olarak kabul edilir. Bu konudaki psikanalitik yayınların burada ozetlenmesini imkansız goruyoruz. Yalnız istatistiksel anlam taşıyan Goldman-Eisler'in ve Ribble'in araştırmaları kayda değer. 100 yetişkin uzerinde yapılan Goldman-Eisler'in araştırmasında, sujeler oral-iyimser ve oral-kotumser diye iki gruba ayrılmıştır. Bu kişilerin anneleriyle goruşulerek meme alma sureleri incelenmiş ve 4 aydan daha az meme alanların oral-kotumser gruba; 9 ay veya daha fazla meme alanların da coğunlukla oral-iyimser gruba girdikleri gorulmuştur. Mamafih yazar, bu sonucların elde edilmesinde başka etkenlerin bulunabileceğini ve meme verme suresinin annenin kişiliği ile ilgili olabileceğini de belirtmektedir. Margarethe A. Ribble, birkac yuz cocuk gozlemine dayanan araştırmasında, yeni doğan cocuğun ağız bolgesinde dokunma ile uyarılmaya karşı bir aclık olduğunu ve emmenin cocukta besi alma ve solunum refleksini daha iyi geliştirdiğini, dokunma uyaranlarının daha yuksek melekelerin gelişmesine yaradığını ve yeterli emme olmadığı takdirde merkezi sinir sisteminin gorevlerinde bir gerilme olduğunu iddia etmektedir.
Psikanalitik goruşleri desteklemeyen bircok araştırmalar da vardır. Sears ve arkadaşları yuzlerce cocuk uzerinde yaptıkları araştırmalarda, meme ve biberonla beslenmiş olan buyuk cocukları incelediklerinde, bu gruplar arasında kişilik bakımından kesin ayrılıklar bulamamışlardır. Bunun gibi, bebekliklerinde kısa sureli emmiş olanlarla, uzun sureli emmiş olan buyuk cocuklar karşılaştırılmış ve bunlar arasında evde saldırganlık belirtileri, bağımlılık derecesi, yeme huylarında bozukluklar, yatağa işeme gibi davranışlar bakımından acık bir fark gorulmemiştir. Bu konudaki literatur taramasıyla tanınmış olan Orlanksy, anne memesinin biberona bir ustunluğu olmadığı sonucuna varmıştır. Richmond ve Calwell, cocuğun beslenmesi ve kişilik gelişmesi konusundaki araştırmaların sonucsuz ve celişmelerle dolu olduğunu belirtmiştir. S. Brody ise, geniş literatur tartışması ve annelik tarzları uzerinde yaptığı araştırmalarda, annenin ceşitli bakım tarzlarının, cocuğun benlik gelişmesinde buyuk rol oynayabileceğini gostermiştir.
Bazı deneysel araştırmalar ve sosyal antropolojik gozlemler de psikanalitik teorinin oral saplanma (oral fixation) kavramını desteklemektedir. Bunlardan Hunt'un deneyi kayda değer. Hunt, memeden yeni kesilmiş 24 gunluk kobaylardan 7 tanesini 8 gunluk bir aclık rejimine tabi tutmuş ve 7 ayrı kobayı da kontrol grubu olarak normal bir şekilde beslemiş. 8 gunluk acılık rejiminden sonra deney grubu da normal beslenmeye devam edilmiş ve bu hayvanlar erişkin oluncaya kadar beklenmiş. Aclık rejiminden 5 ay sonra her iki kobay grubu da besiye karşı tepkileri (mesela istifcilik) bakımından bir fark gostermemişler. Fakat, her iki grup da tekrar bir besi-yoksunluğu denemesine tabi tutulunca, cocuklarında 8 gun sure ile ac bırakılmış olan kobay grubu, kontrol grubuna gore iki bucuk misli istifcilik eğilimi gostermiştir. Bu deney, cocukluklarında yoksun bırakılan kobaylarda sonradan stres altında ortaya cıkan, stres olmadığı zaman gizli kalan bir izin yerleştiğini ortaya koymaktadır. Amerikalı antropolog Margaret Mead de, cocuklukta karşılaşılan beslenme ve bakım tarzlarının yetişkin kişiliği uzerindeki rolunu gostermek icin, ilkel toplumlarda yaptığı araştırmalarda, onemli bulgular yayınlamıştır. Yeni Gine'nin Arapeş yerlileri yumuşak, nazik, comert ve iyimser insanlardır. Mead'e gore bu yerliler arasında cocukların aynı ozelliklerle buyumesi basit bir taklit sonucu olamaz. Bu yerliler besinin fazla olmadığı verimsiz bir toprakta yaşamalarına rağmen, hic istifcilik yapmamakta, cocuklarını bolluk ve şefkatle buyutmektedirler ve cocukların yetişkin hayatta aynı ozellikleri devam ettirmesi bu bakım tarzına bağlıdır. Obur yandan, aynı ırktan olan Mundugumor kabilesinde ise cocuklar yoksunluk ve haşinlikle bakılmakta olup, bu yerliler sert, kavgacı, sabırsız ve guvensiz kişilerdir. Sosyal antropoloji alanında araştırma metodolojisi bakımından yenilikler getiren Whiting ve Child, 200 kadar değişik toplum hakkında etnoğrafik bilgileri oral, anal, cinsel, saldırganlık ve bağımsızlık eğitimleri bakımından tasnif etmişler ve elde ettikleri bulguları, bu toplumlarda hastalıkları izah etmek icin kullanılan yorumlarla karşılaştırmışlardır. Bu araştırmadan cıkan sonuca gore, cocuklarında yuksek beslenme kaygısı olan toplumlarda yetişkinlerin kullandıkları hastalık yorumları daha cok beslenme ile ilgili oral yorumlardır. Whiting ve Child'a gore cocukluk cağında karşılaşılan beslenme kaygıları, yetişkinlerin ceşitli inanc, goruş ve davranışlarında belirli olmaktadır. Bilindiği gibi, cocuk psikolojisi ve psikanalitik psikiatride sutten kesme sorunu uzerinde de cok durulmuştur. Emme suresinin ve şeklinin emme durtusu uzerinde etkiler yapabileceğini belirtmiştik. O halde sutten kesme zamanı ve şeklinin de onemli bir olay olması gereklidir diye duşunulebilir. Gercekten de annelerin cocuğun sutten kesme zamanını bir stres cağı olarak kabul ettikleri gorulur. Sutten kesme tarz ve zamanının ozel etkileri uzerinde de yeterli araştırma yapılmamıştır. Bu noktada da sutten kesme tarzı ve zamanının ozel bir etken olmaktan ziyade, cocuğa bakanların genel tutumlarına ve genel bir bakım patternine bağlı bir etki yapacağı ileri surulmektedir. Nitekim cok yumuşak ve yavaş bir şekilde sutten kesme usullerinden en acı ve sert bir şekilde kesilmeye kadar ceşitli metodların kullandığı toplumlar vardır. Bir anne memesine biber surerek cocuğunu memeden keserken, onun başka ihtiyaclarını yeterli bir şekilde karşılayabilir ve boylelikle yalnızca sutten kesme tarzı dolayısıyla cocuk cevresine, annesine karşı olumsuz bir tutum geliştirmeyebilir.
Kundaklama ve Kişilik:
Kundaklama ve ceşitli bağlama şekillerinin cocuk gelişmesi uzerindeki etkileri ilgi cekici olduğu kadar, tartışmalı bir konudur. Dennis ve Dennis, kucuk cocukları bir beşik tahtasına sıkı sıkıya bağlayarak buyuten Hopi Kızılderili cocukları ile bağlama geleneğini bırakmış başka Hopi cocukları arasında motor gelişme bakından ayrılık olmadığını gostermişlerdir. Greenacre, deneysel ve klinik araştırmalardan ve ceşitli halk geleneklerinden ornekler vererek kundaklama ve tespit metodlarının motor ve entelektuel gelişmeye onemli bir etki yapmadığını belirtmektedir. Greenacre, sut cocuklarını tespit etmenin olumlu ve olumsuz etkilerinin, tespitinin tarz, derece ve suresine, her şeyden cok da tespiti yapanların genel duygusal yanaşma ve tutumlarına dayanacağını belirtmektedir. Buna rağmen, yazısının sonunda uzun sureli tespitin psişik gelişme temposunu yavaşlatabileceğini, sadomazokistik eğilimleri artırabileceğini ve butun beden yuzeyinin aşırı erotizasyonuna yol acabileceğini ifade etmektedir. Brody, Danzinger ve Frankl isimli iki Avusturyalı psikoloji oğrencisinin bir Arnavutluk koyunde yaptıkları ilgi cekici tanınmış bir araştırmanın bulgularını tartışarak, kundaklamada yapılan hareket kısıtlanmasının cocuğun sansoriel ve motor deşarj alanını daralttığı, uyarılabilme ve tepki gosterebilme fırsatlarını azalttığı ve bu suretle bir passivite zemini hazırlayabileceği goruşunu savunmaktadır. Antropologlar arasında da oldukca ilgi ceken kundaklama uzerinde duran Gorer'e gore, Rus halkının kuvvetli bir lidere boyun eğmesi, cocukluk cağında kundaklanmış olmasına bağlıdır. Gorer, Rus karakterinde bağlanmayı kabul edersem sut (yiyecek ve genel destek) alırım teması'nın temel olduğunu ifade etmektedir. Erikson da, Gorer'in goruşlerinden faydalandığını belirterek, Rus toplumunda kundaklanmış ruhlar dan bahsetmekte ve sanki her kişi garip bir şekilde boğuk heyecanlarla dolu mahfaza icinde kendi benliğini hapsetmiş gibidir diyerek bu halin kundakla benzerliğine işaret etmektedir. Mead ve Kluckhohn ise, kundağın kişilik gelişmesinde rolu olabileceğini kabul etmekle beraber, Gorer'ın spesifik acıklamalarını aşırı bulmaktadır. R. Benedict de Doğu Avrupa ulkelerindeki kundaklama geleneğinin oldukca değişik ornekler gosterdiğini ve bunların her birinde cocuğa iletilen duygu tutumun farklı olduğunu yazmaktadır. Mesela Ruslar cocuğun kendi kendisini inciteceğine inandıklarından cocuklarını bizzat kendisinden korumak icin kundaklarken; Polonyalılar cocuğu cok yumuşak ve zayıf gorerek onu sertleştirmek icin kundağın gerektiğine inanırlar. O halde Benedict'e gore kundağın butun toplumlar icin ortak bir etkisi olamaz, zira cocuk uzerindeki etkileri kundağın yapılış amacına bağlı olarak değişebilir.
Uyutma Tarzı:
Oral donemde uykunun ritmi, derinliği, suresi, ceşitli fizyolojik yonleri ve uykuyu etkileyen faktorler uzerinde bilgi varsa da, uyutma tarzlarının cocuk uzerinde ne gibi etkileri olabileceğine dair bir yayına rastlamadık. Beslenme, kundaklama ve ceşitli eğitim tarzları uzerinde geniş etnoğrafik bilgiler bulunmasına rağmen, uyutma tarzları hemen hemen hic ilgi cekmemiştir. Hacettepe Tıp Fakultesi Cocuk Psikiatri Bolumu'nde yeni tamamlamış bir araştırmanın sonuclarına gore, sut cocuğunun ihtiyacları uykuya dalarken yaygın bir şekilde artmakta ve cocuk, uyku oncesi donemde emme durtusunu, sıcak ve yumuşak bir şeyle (anne) temas ihtiyacını daha şiddetli olarak algılamaktadır. Bulgulara gore cocuğun anne kucağında emzirilerek uyutulması, yatağında kendi kendine uyumağa bırakılması, uyurken emme gudusunun doyurulması veya doyurulmamsı gibi noktalar psikolojik yonden onem kazanmaktadır.
Analık Sorunu:
Oral donemin en onemli konusu hic şuphesiz cocuğun annesi veya onun yerini tutan kişi ile olan genel temasıdır. Yeterli ve yetersiz analık sorunu modern psikoloji ve psikiatrinin uzerinde en cok durulan konulardan biridir. Psikanalitik teoride, oral zone kavramına Erikson'un organ mode'u ve Psikososyal modaliteler kavramlarının da eklenmesiyle ego psikolojisinde onemli bir cığır acmış oldu. Erikson, oral-respiratuvar-sansoriel diye isimlendirdiği ilk yılda ağız bolgesinin bir haz ve beslenme organı olarak belirmesi yanında, butun organizmanın bir iceri-alma (incorporation mode) işlemi yaptığını ve cocuğun sindirim ve solunum sistemleri ile olduğu kadar butun duyu organları ile de iceri-alarak duyusal yoldan beslendiğini acıklamıştır. Buna gore, cocuk, doğduğu andan itibaren icinde bulunduğu toplumla karşılıklı bir alış-veriş icine girmekte ve o toplum icin ozel olan alma, almayı bilme, verilme, verebilme gibi psikososyal işlem tarzlarını (modaliteleri) geliştirmekte bu suretle cocukta cevresine karşı temel bir tutum ortaya cıkmaktadır. Cocuk cevreyi değişik derecelerde verici, doyurucu, guvenilir ve kendi benliğini de verilen, verilebilen, verilmeye değer olarak gormeye başlar. Bu suretle cocuk benliğinde, sağlam bir kişiliğin gelişmesi icin en başta gerekli olan, bir temel guven duygusunun tohumu atılmaktadır. Cevre ile alış-verişin uygunsuz olduğu durumlarda ise, denge değişik derecelerde guvensizlik yonune doğru kaymaktadır. Lewin'in terimlerini kullanacak olursak, cocuk cevresi ile olan ilişkisinde ihtiyaclarını doyurulması veya engellenmesi, homeostatik dengenin sağlanması veya bozulması nispetinde cevresini pozitif veya negatif değerli objelerle dolu olarak değerlendirecektir. Temel guven duygusu cocuğun ileriki hayatta kendine ve cevreye karşı tutumlarının nicelik ve niteliğini tayin eden bir gelişmedir ve Erikson'a gore anne tarafından kendisine verilen besi ve sevginin niceliğinden cok niteliğine tabidir.
Ağız yolu ile beslenmenin mukemmel, fakat duygusal yoldan beslenmenin yeterli olmadığı cocuk yuvalarında ve yurtlarında yetişen cocuklar uzerinde Ribble, Spitz, Goldfarb ve Bowlby'nin yaptıkları araştırmalar, bu cocuklarda fizyolojik ve duygusal gelişme kusurları olabileceğini gostermiştir. 600 cocuk uzerinde uzun sureli gozlemlere dayanan araştırmasında, M. Ribble, cocuğun anne bedeni ile yakın temasının ve ceşitli duyu yollarıyla uyarılmasının cocuğun iştahının, sindirim ve solunum işlemlerini, kaslardaki gerginliği duzenlediğini ve cocuğun fizyolojik ve psikolojik yonden normal gelişmesinde anne ile temasın son derecede onemli olduğunu iddia etmiştir. Buna karşılık, anne-temasından yoksun cocuklarda, ilgisizlik, iştahsızlık, uyarılabilme yeteneğinde azalma, solukluk, duzensiz solunum, mide-barsak bozuklukları ve en ağır şekillerinde de marasmus diye bilinen tablonun ortaya cıktığını ileri surmuştur. Spitz'in araştırmaları da anne ile cocuk arasında duygusal alış-verişin normal gelişmede gerekli olduğunu gostermiştir. Bu durumun uzun sureli etkilerini araştırma Goldfarb ve Bowlby de annesiz bakılan cocuklarda entelektuel ve duygusal gelişme kusurlarının ve bircok psikopatolojik hallerin ortaya cıkabildiğini belirtmişlerdir. Bowlby ve arkadaşlarının 1956'da yayınlanan bir araştırma yazısında, kucuk cocuğun anneden ayrılmasının ilerde cok değişik sonuclar verdiği ve psikopatolojik etkilerin kısmen mubalağa edildiği bildirilmekle beraber Amerikan Psikiatri Derneği'nin 1961'deki Adolf Meyer acılışı dersinde John Bowlby şoyle demektedir:
Fizyopatolojide enflammasyon ve nedbe oluşumu ne kadar onemli ise, psikopatolojide de kucuk cocuğun annesinden ayrılma yaşantısı o kadar hayati onemi olan psikolojik olayları harekete gecirmektedir. Bu, kişiliğin muhakkak sakat bir şekilde gelişeceği anlamına gelmez; fakat mesela akut romatizmadaki gibi sık sık nedbe dokusunun teşekkul ettiği ve bunların da hayatın sonraki donemlerinde az veya cok şiddette fonksiyon bozukluklarına sebep olduğu anlamına gelir.
M. Craft ve arkadaşlarının 1964'te yaptıkları bir araştırma yanında da cocukta karşılaşılan kotu cevresel şartların sıklığının yetişkin psikopatlardaki kişilik bozukluğunun şiddeti ile doğru orantılı olduğu ifade edilmektedir. S. Brody ve Yarrow'un geniş literatur taramaları sonunda vardıkları sonuc da sağlam ego gelişmesi icin yakın anne temasının gerekli olduğudur. Harry Harlow'un maymunlar uzerinde yaptığı araştırmalar da bu bulguları desteklemektedir. Wisconsin Universitesi'ndeki geniş maymun laboratuarında Harlow yeni doğmuş maymun yavrularını bir yandan bol sut veren fakat telden yapılmış ve obur yandan hic sut vermeyen kurkten yapılmış suni annelerle buyuttu. Yavru maymunlar sutlerini tel-anneden almakla beraber, korkutucu bir uyaran ve stres karşısında kaldıkları zaman, daima yumuşak anneye koşarak sarılmakta idiler. Harlow yeni doğmuş maymun yavrularını maymun ve insan temasından uzak tecrit edilmiş kafeslerde buyuttuğunde, bu maymunlarda sosyal ilişkiler kurma ve cinsel davranışlar (ciftleşme gibi) bakımından gayet acık yetersizliklerin ortaya cıktığı ve doğrudan doğruya annesiz olarak tel kafesler icinde buyutulen maymun yavrularının buyuyup cocuk doğurduklarında, cocuklarına hic bakmadıklarını ve onları koruma eğilimi gostermediklerini deneysel olarak tespit etmiştir.
O halde, kısaca diyebiliriz ki, cocukluğun ilk yılında cocuğun beslenme, korunma gibi ceşitli bakım tarzlarının, kişilik gelişmesi uzerinde ozel etkileri tartışmalı olmakla beraber, yakın, surekli ve yeterli bir cocuk-anne ilişkisinin sağlam bir benlik gelişmesinde gerekli en onemli şartlarında biri olduğu kesindir.
ANAL Donem, Temizlik Eğitimi ve Disiplin:
Birinci yılın sonundan, ucuncu yılın başına veya ortalarına kadar uzanan cağ, psikanalitik deyimle anal donem olarak bilinmektedir. Bu donem cocuğun yurumeye, konuşmaya ve kendi benliğini cevresinden ayrı bir benlik olarak algılamaya başladığı ve yavaş yavaş bağımsızca isteme ve hareket etme gibi psikolojik gorevlerin yapı taşlarını geliştirdiği bir cağdır. Bu donemde cocuğun kas sisteminin, oncelikle ilgiyi ceken dışkılama ve işeme sfenkterlerinin gorevlerindeki gelişme goze carpmaktadır. Psikanalitik teoriye gore anal ve uretral bolgeler ozel haz bolgeleri (erotojen zon; anal ve uretral bolge) haline gelmiştir. Bu donemin genel organ mode'u ise eliminasyon ve retansiyon şeklinde birbirine zıt iki işlem olup, cocuğun ceşitli davranışlarında birbirine zıt eğilimler (ambivalence)karakteristiktir. Aile ve toplum icinde, bu işlemlerden en goze carpanı, anal ve uretral bolgeye has olanlarıdır ki, dışkımla ve işeme eğitimini on plana getirmekte ve cocuğun eliminasyon ve retansiyon fonksiyonlarını yerinde ve zamanında yapabilmesi, cevresi tarafından onemle ele alınmaktadır. Cocuk anal ve uretral sfenkterileri uzerinde bir hakimiyet kurarken, genel olarak psikososyal anlamda tutma, tutunma, bırakma, bırakabilme, bıraktırma gibi davranış modalitelerini de oğrenmektedir. İşte, motor, konuşma ve zeka gorevlerinin gelişmesine paralel olarak, birbirine zıt durtu ve eğilimlerin (eliminasyon, retansiyon, tutma-bırakma, sevgi-nefret, sado-mezokism) uzerinde yavaş yavaş bir hakimiyet ve kontrol yeteneğinin kazanılması ile, cocukta otonomi duygusunun cekirdeği atılmaktadır. Bu duygu dengeli bir şekilde gelişmediği takdirde, dışarıdan veya arkadan (anus bolgesinden) başkaları tarafından kontrol edilme, kararsızlık, şuphe ve utanc duygularının (obessif-kompulsif tarz) temelleri kurulacaktır. O halde bu donemde, cocuğun kas sistemi ve sfenkterleri bakımından biyolojik gelişmesine paralel olmayan zamansız ve baskılı temizlik ve disiplin eğitimi cocukta otonom benlik gelişmesinde engelleyici etkiler yaparak ya aşırı derecede bağımlılık ve boyun eğme, ya da isyancılık, veyahut da bu her iki eğilim arasında kararsızlıktan kavranan kişiliklerin doğmasına yol acabilecektir.
İkinci donemde de cocuğun toplumsal cevre ile teması genellikle annesi ve en yakın aile uyeleri aracılığı ile olmaktadır. Cocuğun anne veya anne yerine gecen birinin bakımına bağımlılık durumu buyuk capta devam etmekte beraber, sınırları gittikce kesinleşen ve nisbi bir bağımsızlıkla isteyebilme, davranabilme yeteneğini kazanan cocuk egosu geliştikce annenin ilk donemdeki tutumlarının değişmesi gerekmektedir. Artık cocuğun emzirilmesi, uyutulması, kundaklanması gibi bakım tarzları onemini buyuk capta kaybederek, yerini tuvalet terbiyesi, bağımsızlık ve saldırganlık alanlarındaki yetiştirme cabalarına bırakmaktadır. Gene psikanalitik literaturdeki anal fiksasyon ve anal karakter kavramlarına değineceğiz. Freud anal karakterde şu ozellikleri belirtmişti: Cimrilik, inatcılık ve duzenlilik. Dikkat edilirse bu ozellikler zone kavramına ilave edilen organ mode'u ve psikososyal modalite kavramlarıyla daha iyi aydınlatılabilir. Cimrilik, inatcılık ve duzenlilik aşırı tutma, tutunma ve kontrol altına alma ihtiyaclarının sonuclarıdır. Anal karakterin asıl davası, birbirinize zıt durtuler karşısında kendini bir kontrol altında tutma cabasıdır. Bu ozelliklerin gelişmesinde anal eğitimin (tuvalet terbiyesinin) son derecede onemli olduğunu belirten psikanalitik yayınları burada vermemize imkan yoktur.
Beslenmede olduğu gibi, anal eğitimde de toplumdan topluma değişen bircok tarzlar ve uygulama zamanları vardır. Anne-babasının uzerine dışkılasa, işese dahi hoşgoru ile karşılayan bazı Guney Amerika yerlilerinden, cocukları 2-3 aylık iken cok sıkı ve cezalı bir eğitime tabi tutan Madagaskar'ın Tanala yerlerine kadar ceşitli r-tarz, zaman ve şiddette tuvalet terbiyesi metodları vardır. Aşırı ceza ile uygulanmasa bile, tuvalet eğitimi Batı toplumunda (Avrupa, Amerika) uzerinde en cok durulan terbiye konularından biridir. Tuvalet eğitimi toplumdan topluma farklılıklar gosterdiği gibi, bir toplumun ceşitli tabakaları arasında da acık farklar gostermektedir. Bu farklılıkların kişilik gelişmesi uzerindeki etkileri neler olabilir? G. Gorer'ın Japonlardaki aşırı duzen, titizlik ve kontrol ihtiyacını sıkı anal eğitime bağladığı ve bu eğit6imin gevşek olduğu toplumlarda titizlik ve duzenliliğin Japonlardaki kadar bariz olmadığı bildirilmektedir. Whiting ve Child'ın araştırmalarında, cocuklarında yuksek anal-sosyalizasyon-anxietesi gosteren toplumlarda, hastalık yorumlarının daha cok anal ozellikler taşıdığı gorulmuşse de, gercekte bu konuda yeterli bilgi edinilen toplumların sayısı cok az olduğundan, sonucların guvenilirliği şuphelidir. Dollard ve arkadaşları da tuvalet eğitimini cocuk icin onemli bir engellenme olarak gormekte ve cocuğun dışkılama ve işeme icin uygun zaman ve yeri oğrenmesinin son derecede guc ve karışık bir olay olduğunu ileri surmektedirler. Aşırı baskılı veya zamanından cok erken tuvalet eğitiminin bir psikopatolojik kaynağı olabileceğine dair bircok klinik ve psikanalitik yayın olmakla beraber, kontrollu istatistiksel araştırmalar hemen hemen yok denecek gibidir. Huschka 213 cocuk uzerinde yaptığı araştırmasında, erken ve sert eğitimin onemli psikopatolojik belirtilere yol acabileceği sonucuna varmıştır. Sert tuvalet eğitiminin cocukta ozellikle obsesif-kompulsif belirtiler, saldırgan ve zıt eğilimler cıkardığına dair goruşler cok yaygın olmakla beraber, bu eğitimin kendisinden cok eğitim yapanların genel şefkat ve tutumlarının cocuğun tepkilerine daha buyuk bir rol oynadığı noktası gittikce onem kazanmaktadır.
Tekrarı onlemek amacıyla saldırganlık duygularına karşı eğitimin ve disiplinin tartışmasını ucuncu donemde birlikte acıklamağa calışacağız.
FALLİK Donem, Cinsiyet ve Saldırganlık:
Ucuncu yaştan altı yaşına kadar olan oyun cağında veya psikanalitik deyimle fallik donemde cocuk, motor sistemi uzerinde bir hakimiyet kurmuş olup, serbest ve artan hareketliliği ile cevresinin capını hızla genişletmektedir. Konuşabilmesi, insanlar arası ilişkilerinin daha anlamlı bir şekilde genişlemesinde buyuk rol oynamaktadır. Piaget'nin dediği gibi, cocuk egosantrik bir durumdan sosyosantrik bir duruma doğru hızla ilerlemektedir. Cevreden ve başka insanlardan ayrı bir kişi olduğunu kavramış olan cocuk, artık nasıl bir ilişki olacağını araştırmaktadır. Kazandığı guven ve otonomi duyguları nispetinde yavaş yavaş cevresini keşfetmekte ve cevresi uzerinde bir kontrol kazanmaktadır. Bu amacla kendi bedenine, cinsel ayrılıklara ve genellikle cevrede olagelen her şeye karşı derin, bitmek bilmez bir oğrenme eğilimi gosterir. Bunun icin bu doneme tecessus donemi de denir. Gesell dorduncu yaşta toplumsal ve doğal careye karşı sonsuz soruların ortaya cıktığını ve cocukta sosyalleşmenin hızlandığını belirtmektedir. Beşinci yaşta da cocukta motor dengenin, duşuncenin, cumlelerin, kişisel-toplumsal ilişkilerin, benlik kavramının (self-concept); evde, okulda ve toplum icinde uyumun daha belirli bir hale geldiğini tarif etmektedir. Bu yaştaki cocuk, artık kucuk bir adam olmuştur. Bilindiği gibi cinsel farkların oğrenilmesi, cinsel benlik duygusunun başlaması ve cinsiyet rollerinin ayrışması da uc yaşlarından itibaren başlamış ve 5-6 yaşlarında iyice kesinleşmiştir. Bu yaşta cocuğun oğrenme ve merakının toplumun cinsiyete karşı tutumlarına da yonelmesiyle cinsel yasakların ve normal değerlerin hızla kavranmasına yol acmaktadır.
Erikson'a gore, bu donemin davranışlarına atılganlık ve girişkenlik hakimdir (intrusive mode). Yalnız gercek cevreye karşı değil, hayal dunyasında da cocuk işlemlerinin coğu bir atılganlık tarzındadır. Başkalarının uzerlerine atılma, saldırgan konuşmalar ve sorularla insanların kulaklarına, zihinlerine atılma; canlı hareketlerle boşluğa atılma; bitmeyen tecessusle bilinmeyene doğru atılmalar, bu donem icin karakteristiktir. İlk iki donemde cocukta nasıl guven ve otonomi duygularının temelleri atılıyorsa, bu donmede de cevreyi keşfetme ve ona hakim olma amacıyla girişme (initiative) duygusunun temelleri atılmaktadır. Korkular, aşırı suclandırma ve cezalar veya başka engeller bu girişme duygusunun gelişmesini gucluğe uğratabilir. Bu engellenmeler ilerde cinsel alanlarda ve toplumsal girişmede ceşitli derecelerde inhibisyon belirtilerine (mesela cinsel empotans, cekingenlik, girişme kıtlığı gibi) yol acabilir. İşte toplumsal cevrenin gittikce genişlediği ve genital ilginin hızla ustun bir ozellik kazandığı bu doneme Engel İlkel-Toplumsal ve Cinsel Ayrışma Donemi (Stage of Primary Social and Sexual Differentiation) adını vermiştir. Psikanalitik teoride fallik donem olarak bilinen bu cağın kastrasyon korkuları, penise-imrenme ve Oedipus kompleksi sorunlarını burada anlatacak değiliz.
O halde, bu cağın en onemli yetiştirme sorunlarının cinsiyet (seksualite) ve saldırganlık (aggression) alanlarında olduğunu goruyoruz. Onceki donemlerin daha ozel sorunları olan beslenme, koruma, tuvalet terbiyesi alanlarında olduğu gibi cinsiyet ve saldırganlık alanlarında da toplumdan topluma buyuk değişiklikler gosteren yetiştirme tarzları vardır.
Cinsiyet alanına giren yetiştirme metodları yalnız cinsel organların gorevleri ve ifadeleri ile ilgili yasaklar ve kurallar olmayıp, cocuğun toplum icindeki cinsel benliği tamamlaması icin gerekli her turlu tarz ve tutumları da icine alır. Cocuk doğduğu andan itibaren, hatta doğumdan once dahi, erkek veya dişi oluşuna karşı toplumun verdiği değer ve tutumlarla karşılaşmakta ve bunlar cocuğun bakılma tarzına hic şuphesiz etki yapmaktadır. Mesela erkek cocuğun daha uzun sure meme alması, daha fazla bakım gormesi az rastlanan bir hal değildir. Cocuğun cinsel benliğini tamamlaması hic şuphesiz toplum icerisinde erkekliğe ve dişiliği verilen, atanan rollerin gelişmesi ve sindirilmesi suretiyle olmaktadır. Freud'un dikkati cektiği gibi, biyolojik cinsel farklılıkların cocuk tarafından algılanması, hic şuphesiz cinsel benliğin gelişmesinde onemli bir adımdır. Fakat, bu donemden cok daha once de erkek ve kız cocuk ayrı ayrı tutumlar ve davranışlarla karşılaştığından bunların da cocuk benliği uzerinde izler bırakacağı acıktır. O halde cinsel benliğin ayrışması derken, cocuğun kendi cinsiyetini tanıması kadar, toplum icinde o cinsiyetin gerektirdiği psikolojik ozelliklerin de kazanılması, cinsel bir rolun benlik iccinde sindirilmesi bahis konusudur. Erkek ve dişi rollerinin ayrışması ve sınırlanması aile ve toplum icinde cocuğun karşılaştığı oğrenme imkanlarına ve benimseme (idantifikasyon) orneklerine gore olacaktır. Bu orneklerin cok değişik olduğunu, her toplumun erkeği ve dişiyi aynı anlam ve ozellikte kabul etmediğini biliriz. Bunun en guzel orneklerini M. Mead'in gozlemlerinde bulabiliriz. Mead'in yazdığına gore, Yeni Gine yerlilerinden Arapesh'ler genel olarak bizim değerlerimizle kadınsı bir toplumdur. Kadınlar ve erkekler aynı derecede pasif, nazik ve yumuşak olup, ev işleri ve cocuk yetiştirmede ortaklaşa gorev gorurler. Cocuklar arasında buyuk cinsiyet ayrılıkları gozetilmez ve benimseme ornekleri olarak anne-baba rolleri arasında kesin farklar yoktur. Buna karşılık Mundugumor yerlilerinde erkekler ve kadınlar bizim olculerimizle daha cok erkek rolunu benimsemişlerdir ve her iki cinsiyet de gene aralarında derin bir cinsel-iş-bolumu olmaksızın erkeksi bir şekilde yetiştirilmektedir. Ote yandan, Tchambuli yerlilerinde ise kadınlar saldırgan ve hakim bir rol oynarken ve toplum işlerini ellerinde tutarlarken, erkekler bizim olculerimizle kadın rolunu benimsemiş durumdadırlar. Erkekler cocuklara bakarlar, ev işlerini gorurler ve hatta karıları cocuk doğururken evin bir koşesine cekilerek karıları gibi doğum sancıları cekecek kadar kasın rolune girerler.
Cocukların ucuncu donemde artan genital işlemlerine karşı da toplumun tavırları oldukca değişiktir. Bazı toplumlarda cocuk masturbasyonu, cocuklar arasında cinsi munasebet oyunları, hatta annenin cocuğun cinsel organlarını oynayarak yatıştırması olağan karşılanırken; bircok toplumlarda ise cocuğun her turlu genital davranışı şiddetli cezalarla karşılaşmaktadır. Fakat genel olarak, bu donemden itibaren cocuğun cinsel ilişkileri ve eğilimleri yaygın bir bastırma ve yasaklama oğretimine tabi tutularak, cinsiyetle ilgili konular ve davranışlar tabulaşmaktadır. Başlı başına bir konu olan cinsel eğitimi bu yazının sınırları dışında goruyoruz.
Anal donemde cocuğun birbirine zıt durtuler uzerinde bir hakimiyet kurması bakımından gelişmesi acıklanırken, cocukta bağımsız olma ihtiyacının ve buna paralel olarak bazı isyancı veya saldırgan eğilimlerin ortaya cıktığını belirtmiştik. Ucuncu donemde de cocuğun saldırma ve atılma eğilimlerinden ve bir girişme ihtiyacından bahsetmiştik. İşte cocuğun bu saldırgan ve atak olma eğilimlerine toplumun tepkileri oldukca ceşitlidir. Genel olarak cocuğun bağımsızca hareket edebilme ihtiyacı ile gercekten yıkıcı olma eğilimi arasında kesin bir sınır cizmeğe imkan yoktur. Cocuk bağımsızlık, cevreyi keşfetme, oğrenme gibi ihtiyaclarının belirtisi olarak bir takım saldırgan davranışlar veyahut da yıkıcılık belirtileri gosterebilir. Freud doğal bir olum durtusu teorisi ileri surmuş olmakla beraber, zamanımızın psikolojisi genel olarak saldırganlık eğilimlerini engellemeye karşı ozel bir tepki olarak gormektedir. Ofke, kin, nefret ve ceşitli yıkıcılık eğilimlerini icine alan saldırganlık, cocuğun sık sık gosterdiği bir tepkidir. Cocuğun saldırma tepkisi toplumdan topluma değişik bastırma (suppression) metodları ile karşılaşır ve değişik ifade yoları, alanları bulur. Saldırganlığa en kucuk bir ifade imkan tanımayan ve mutlak sindirme metodları uygulayan toplumlardan, cocuk saldırganlığının serbest ifadesine buyuk yer veren toplumlara kadar değişik bastırma dereceleri vardır. Saldırganlık eğilimlerini bastırma derecesi değişik olduğu gibi, kullanılan tarzlar da değişiktir. Mesela utandırma, ac bırakma, hapsetme, korkutma, dayak vs. gibi metodların biri veya birkacı bir toplumda diğerine nazaran daha ağır basabilir. Sears ve arkadaşlarının gosterdiği gibi şiddetli korkutma ve dayak şeklinde ağır cezalı yetiştirme metodlarının pasif, yaratma gucu kısıtlanmış karakter oluşumuna; buna karşılık demokratik ve hoşgorulu bir ortam icinde yetiştirilmenin daha bağımsız, kolay sosyalize olan, arkadaş edinen, iyi gecinen, yaratıcı ve realist karakter oluşumuna yol actığı genellikle kabul edilmektedir. Diğer yetiştirme tarzlarında olduğu gibi, burada da, baskı ve cezanın kendisinden cok, bunu yapanların genel olduğu gosterilmiştir.
Hangi toplumda olursa olsun, saldırganlık durtusu tamamıyla bastırılmamakta ve bunlara toplum icinde ceşitli ifade imkanları gerekmektedir. Aggression coğu zaman ya dolaysız (direkt) ifade imkanı bulmakta (harplerde olduğu gibi) ya da toplumun bazı inanc ve geleneklerinde yer değiştirmiş (deplacement) veya yansıtılmış (projection) şekilde ifade edilmektedir. Aşırı dedikodu, aşırı rekabet, spor faaliyetleri, ırk ve azınlık ayırımlarında, buyu ve goz değmesi inanclarına deplase veya projete edilmiş saldırganlık eğilimlerini bulmak mumkundur. Cocuk yetişirken toplumun sağladığı imkanlara gore bu ifade yollarını kullanmayı oğrenmektedir.
Turk Toplumunda Cocuk Gelişmesi:
Cocuk yetiştirme tarzları ve kişilik gelişmesi konusunda sunduğumuz bu ozet bilgiye dayanarak, hipotetik de olsa, Turk toplumunun oncelikle geleneksel kesimine ait bazı gozlemlerimizi ve goruşlerimizi kısaca belirtmek isteriz. Daniel Lerner bugunku Turk toplumunu geleneksel (tranditional), geciş halinde (transitional) ve modern olmak uzere uc gruba ayırmaktadır: Koyde yaşayan geleneksel grup, coğunluk olduğuna gore, ulkemizin cocuk yetiştirme sorunları incelenirken, bu grubun on palanda ele alınması gerektiğine inanıyoruz. Bilindiği gibi Anadoluda yaşayan Turk toplumu boyunca ceşitli toplumlar ve uygarlılar tarafından etkilenmiş olduğundan ve bircok değişmeler gosterdiğinden homojen bir topluluk sayılmaz. Bu yuzden inanclar, gelenekler, cocuk yetiştirme tarzları her bolge icin aynı değildir. Fakat cocuk yetiştirme tarzlarının bazı yaygın şekilleri ve ana temaları ele alınarak bir acıklama ve tartışma zemini bulmak mumkundur. Bunu soylerken, cocuk yetiştirme tarzlarının yanında, bir toplumun doğal, ekonomik, politik her yonunun bir butun halinde kişilik gelişmesini etkilediğini unutmuyoruz.
Cocuğa verilen besi, bakım ve temasın niteliğinin, cocuğun cevresine ve kendi kendisine karşı temel bir tutum geliştirmesinde son derece onemli olduğunu belirtmiş ve sağlam bir ego gelişmesi icin gerekli guven duygusundan bahsetmiştik. Bu donemde, cevrenin en yetkili temsilcisi anne olduğuna gore, kadının toplum icindeki yerinin cocuk yetiştirme tarzlarını ve niteliğini buyuk capta etkileyeceği şuphesizdir. Geleneksel Turk toplumu icinde kadın, erkeğe gore cok duşuk bir sosyal rol icindedir; ağır iş goren, sinmiş, duygularını ve ozel ihtiyaclarını bastırmış ve kendi kendisine karşı saygı ve guven duygusu kazanmasına imkan verilmemiş bir kişidir. Gebe kalma, cocuk doğurma ve olumu onun irade ve cabasının tamamen dışında, Tanrı tarafından onceden tayin edilmiş, kacınılmaz olaylardır. O halde, kendisi guvensiz olan ve zamanının buyuk bir kısmını tarlada, hayvan bakımında ve ev işlerinde gecirmek zorunda kalan annenin cocuğa vereceği bakımın nitelik ve niceliğinde yetersizlik duşunmek tenkitci ve karamsar bir goruş sayılmamalıdır. Kanaatimizce, kadının bu toplumsal durumu cocuğun ilk yılında karşılaştığı yaygın bir engellemeye işaret etmektedir. Buna, doğal cevrenin, ekonomik ve hijyenik şartların imkansızlıklarını da eklersek, fizyolojik ve psikolojik duzeylerdeki engellenme derecesini daha kolay gorebiliriz.
Bu donemde daha spesifik olan yetiştirme tarzlarına gelince, cocuklar genellikle anne memesini almakta ve kundaklanmaktadırlar. Sağlam gelişme icin anne memesinin şart olmadığı gosterilmiş olmakla beraber, anne ve cocuğu birbirine yaklaştırması bakımından bu tarzın Anadoluda pozitif bir faktor olduğu ileri surulebilir. Ancak 2-3 yaşlarına kadar uzatılan emzirme geleneği (biyolojik mahzurlarına rağmen) her zaman anne şefkatinin ve duşkunluğunun bir ifadesi değildir. Bircok yerlerde ekonomik amaclarla veya gebeliği onler inancıyla, yahut da erkek cocuğu daha kuvvetli yetiştirme arzusu ile cocuk 2-3, hatta daha sonraki yaşlara kadar emzirilmektedir.
[h=2]Ankara Psikoloji uzmanlarına ulaşmak icin tıklayın![/h]
Toplumsal cocuk yetiştirme tarzları
Sağlık0 Mesaj
●31 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Sağlık
- Toplumsal cocuk yetiştirme tarzları