SOSYAL MEDYADA TEROR BASKISI: NE KADAR UZULELİM?
Zor bir donemden geciyoruz. Neredeyse her gun olumsuz haberler duyuyor, her gun bir kayıp haberi okuyoruz. Trafik teroru bir yandan, ulkemizin hemen yanı başında yaşanan savaş ve catışmalar bir yandan, travma uzerine travma yaşıyoruz.
Teror artık şehirlerin tam orta yerinde patlatıyor bombalarını, insanlarımız oluyor, hayaller ve umutlar paramparca oluyor, aileler ve biz sıradan vatandaşlar guven duygumuzu kaybediyoruz. Geleceğimizden, cocuklarımızın hayatlarından ve kendi hayatlarımızdan endişe ediyoruz. Birbirimizi uyarıyoruz ‘aman dikkat et, kalabalık yerlerde dolaşma, alışveriş merkezlerinden uzak dur’ diyoruz. Oysa insan sevdiğini uğurlarken 'dikkat et kendine' der, 'trafiğe dikkat et, gec kalma, beni ara, yemene icmene dikkat et' der, ya bombanın nesine dikkat edebilir insan?
Sabah geleceklerini belirleyen sınava giren, akşam geleceklerini ve hayatlarını yitiren insanlar ulkesi olduk. Cok buyuk acı, tarifi yok!
Butun bu patlamalar, hepimizin icindeki doğal korku duyma, savunmaya gecme, ice kapanma, guvensizlik ve endişe duygularını ayaklandırıyor. Korkuyoruz, paniğe kapılıyoruz. Bunda yanlış olan bir şey yok. Terorun amacı da zaten toplum icinde karışıklığa yol acmak, insanların cevresine ve başka insanlara karşı geliştirdiği guven duygusunu sarsmaktır. Bir anlamda toplumsal bir sosyal fobiye yol acmaktır.
Terorun nereden gelirse gelsin, amacı, şiddeti ve buyukluğu ne olursa olsun, başarıya ulaştığı hicbir yer yoktur. Sadece korkutur, ait olunan topluma ve cevreye olan guven duygularını zedeler. İnsanların daha yerel yaşamalarına ve sosyal alanlardan uzaklaşmalarına yol acar. Butun bunlar da kısa bir sure icin gecerlidir. Zira hayatın akışı durağan değildir. Sokaklardaki hayatı, canlılığı, değişimi, akışı durduramaz hicbir şey. Belki bir sureliğine korkutur, insanları sindirir ama surekli bir susturma gercekleşemez.
Elbette teror hemen hemen her ulkede yaşanabilecek bir şiddet durumudur. Nerede olursa olsun ciddi psikolojik boyutları vardır ve her birey icin tam bir travma etkisi yaratır. Başa cıkmak her birey icin farklı surecler icerir. Bu tip toplumsal travmalarda olayın hem bireysel hem de toplumsal başa cıkma surecleri olarak ayrı ayrı ele alınması gerekir.
Bireysel olarak başa cıkmanın da farklı boyutları var. Sırasıyla; olay nedeniyle doğrudan etkilenenler yani olaydan kurtulanlar, olaya tanık olanlar, hayatını kaybedenlerin aileleri ve yakınları, o bolgede yaşayanlar ve elbette bu olayı medyadan duyan, goruntuleri izleyen insanlar.
Bu tip sarsıcı olaylar sonucunda topluma yayılan bir empati ve acıya ortak olma duygusu oluşur. Doğru ve sağlıklı olan tutum da budur. Tıpkı 17 Ağustos depreminde olduğu gibi, tıpkı Soma faciasında olduğu gibi. Yaşanan travmanın sebebi ve oluş şekli ayırt edilmeksizin toplum acıda bir araya gelir ve acıyı paylaşmaya, zarar gorenlerin uzerinden maddi ya da manevi olarak yuku almaya calışır. Olayların sonrasında yaşanması gereken en onemi surec ise ‘Yas Sureci’dir. Yas, hem psikolojik hem toplumsal hem de fiziksel olarak hayati onem taşır. Kişiye ve yaşanan olayların boyutuna, ortaya cıkan hasara gore değişmekle beraber kimi zaman 3 gun, kimi zaman 1 ay, kimi zaman aylar hatta yıllar surebilen yas surecleri vardır. Yas dediğimiz surec aslında bireyin ya da toplumun yaşanan acıyla baş etme surecidir. Sarsıcı bir olayla baş etmek icin -ki bu bazen bir afet, bir hastalık bazen de teror saldırısı olabilir- insan once bir şok-inanamama, sonra reddetme, ofke ve butun bu aşamalara eşlik eden derin bir uzuntu yaşar, en son kabullenme sureci gelir. Bir anlamda acıyı kabullenmeye giden sureclerde bedenin ve beynin acıya uyum gosterme yoluyla başa cıkma yontemleri geliştirir. Yas her canlı icin cok onemlidir. Ustelik sadece insanlar icin değil hayvanlar hatta bitkiler icin de bir yas sureci olduğunu gosteren araştırmalar var. Orneğin gruptan bir uyeyi kaybeden ya da annesi / yavrusu olen hayvanların tepkileri incelendiğinde belirgin bir yas sureci yaşadıkları, bir sureliğine hayata olan bağlılıklarında bir duşme olduğu gorulmuş. Ustelik sadece kendi cinsleri kendi turleri icin değil, başka turlere karşı da bu tur bir yas yaşadıkları tespit edilmiş durumda. Buna en iyi ornek olarak sahibi olduğunde ya da kendisini terk ettiğinde yemeden icmeden kesilen, mezarı başına gidip onun yasını tutan kedileri, kopekleri gosterebiliriz. Benzer bir yas sureci bitkiler icin de gecerli. Yanındaki bitki zarar gorduğunde gelişmesini durduran bitkilere ait calışmalar bulunuyor. Kısacası yas yaşayan tum canlılar icin gecerli olan ve acıya karşı geliştirilen doğal bir uyum gosterme sureci. Bununla beraber bir duygudaşlık iceren son derece sağlıklı bir durum. Yas surecinin yaşanması engellenirse bireyin ruh halini olumsuz etkileyen ve bu etkisi yıllar boyunca suren cok daha olumsuz sorunlar ortaya cıkabiliyor. O nedenle kayıp yaşayan bireylerin bu kaybın acısını kabullenerek yaşamayı oğrenmesi surecinde mumkun olduğunca yanında olmak, duygusal anlamda acıya ortak olmak, destek olmak cok onemli.
Son yaşanan Ankara patlamasında tıpkı daha onceki olaylarda olduğu gibi toplum olarak ozellikle sosyal medya yoluyla duygularımızı, uzuntulerimizi paylaştık. Evladını kaybeden anne babaların, anne babasını, kardeşini kaybeden cocukların, eşini kaybeden insanlarımızın acısını paylaşmak icin duygularımızı elden gelen her bicimde ifade etmeye calıştık. Olay o kadar yeni ki, hala inanamıyoruz, bu kadar insanı topluca kaybetmiş olmayı kabullenemiyoruz.
İnsan psikolojisi uzerine calışan, yazıp cizen bir insan olarak ben de cok buyuk uzuntu duydum. Hala derin bir uzuntu ve acı icindeyim. Bizim olayın dışında insanlar olmamıza rağmen bu kadar sarsılmamızın bir nedeni de anlatmaya calıştığım empati duygumuz, yakınlarını kaybeden ailelerin ne kadar buyuk bir acı yaşadıklarına dair geliştirdiğimiz duygudaşlık. Kendimizi onların yerine koyarak neler hissedebileceklerini az cok tahmin edebiliyor oluşumuz. Butun bunlar acıyla başa cıkmayı ve yaşadığımız korkuyu gidermeyi kolaylaştıran etkenler. Bunlar olmalı cunku hep soylenildiği gibi; ‘acılar paylaşıldıkca azalır, mutluluklar paylaşıldıkca coğalır’.
Buraya kadar her şey normal ama son zamanlarda ozellikle sosyal medyada tuhaf bir soylem duyuyoruz: ‘Acıları gundemde tutmayalım, bu olayları yapanların ekmeğine yağ surmeyelim.’
Ben bu tutuma bir tur sosyal medya teroru diyorum. Acılarımızı ne zaman, nasıl ve ne sure yaşayacağımıza başkaları mı karar verecek? Yani konuşmayalım, bir iki gun icinde de unutalım gitsin mi?
Bu onların ekmeğine yağ suremez ama bizim duyarsızlaşmamızı sağlar, olayları normalleştirmeye sebep olur. Artık birer ikişer değil, kitle olarak olmeyi, oldurulmeyi doğalmış gibi algılamamıza yol acar. Tehlikeli ve yanlış olan budur. İnsanların ve butun bir toplumun acısını yaşamasını boyle gerekcelerle engellemek son derece yanlıştır. İnsanların gerceklik algısını bozan ve kuntleşmeye giden bir ruh haline donuşur.
Ne zamandan beridir uzuntumuzu paylaşınca, insani duygularımızı ortaya koyunca birilerinin ekmeğine yağ surer olduk? Bu nasıl bir duşuncedir? Ne yapalım vur patlasın cal oynasın kaldığımız yerden devam mı edelim? Hangi unlu kiminle neredeymiş takip etmesek de olur, ama ulkemiz ve geleceğimiz uzerine neler donduğunu bilmesek olmaz. Cunku bahsettiğimiz konu, terorun karşısında yıkılmak, dağılmak değil, duyguları paylaşmak, acıya katlanmayı kolaylaştırmak. Bunu da yaşananları iki gunde unutarak, cocukları ve yakınları bu hayattan koparılan ailelere arkamızı donerek yapamayız. Aksine unutmayarak, onlarla ve birbirimizle omuz omuza, sırt sırta vererek yapabiliriz.
Yaşanan olayları gundemde tutmak, konuşmak, acıyı paylaşmak korkutmasın kimseyi, ama duyarsız kalmak hepimizi korkutsun. Bu ulkenin nasıl kazanıldığını cocuklarımıza oğretememişsek hepimiz korkmalıyız. Aynı gemide olduğumuzu, birbirimizi etiketleyerek, bolerek, ayrıştırarak aslında kendi kuyumuzu kazdığımızı fark edemiyorsak korkmalıyız. Uzulmek korkutucu değil, kayıplarımızdan dolayı uzuntu duymalıyız tabii ki, uzuntu duymuyor ve arkamızı donup hicbir şey olmamış gibi hayatımıza devam ediyorsak her tur olumsuzluğu kanıksamışız demektir.
Hicbir kotu olay, hicbir travma bizi sarsmıyorsa asıl o zaman terorun ekmeğine yağ surmuş oluruz. Umursamayan, balık hafızalı, dostunu duşmanını ayırt edemeyen, kaybettiği canlar icin yas tutamayan, duygularını ve değerlerini yitirmiş bir toplumdan daha kolay dengesi bozulan başka bir toplum olamaz.
Yas tutmaktan, uzulmekten korkmayın. Biz uzulelim ve ne kadar uzulduğumuzu de birbirimizle paylaşalım ki hem kendimize ve kaybettiklerimize saygımızı yitirmeyelim hem de teroru onlemesi gerekenler işini bizden aldıkları destekle yapabilsin. Yaşadığımız acı cok ama cok buyuk. O nedenle kimse de ne hissedeceğimize karar vermesin...
Butun kayıplarımıza Allahtan rahmet, yakınlarına ve tum halkımıza baş sağlığı diliyorum.
Paylaşıldıkca azalan acılar, coğalan mutluluklar yaşayacağımız umutlu guzel yarınlara ulaşmak dileğiyle…

[h=2]İstanbul Psikoloji uzmanlarına ulaşmak icin tıklayın![/h]