Kişilerin toplumla ilişkilerini gerektiren hallerde yaşadıkları kaygı, korku davranışlarından Hipokrat doneminden gunumuze kadar sıklıkla soz edilmektedir. Başkalarının gozunun uzerinde olabileceği kalabalık ortamlarda, tanımadık insanlarla karşılaşabileceği ortamlarda yanlış bir davranışta bulunup eleştirilme, rezil olma, utanma, başarısız olma, kucuk duşme, mahcup olma gibi endişeler ve korkularla sosyal ortamlara girmekten cekinme durumu olarak tanımlanabilir. Başkalarının onunde konuşma-sunum yapmak, yemek yemek, toplantılara, partilere katılmak durumunda olduklarında carpıntı, terleme, yuz kızarması, titreme, nefes almakta zorluk gibi bedensel belirtiler izlenebilir. Anksiyete bozuklukları arasında yaygınlığı en yuksek(%13,3) ve en fazla işlevsellik kaybına neden olan durumdur.
Sadece ozel bazı durumlarda (orneğin sunum yapma) anksiyete belirtileri yaşandığında(ozgul tip) ya da sosyal ortamların hemen hepsinde yaygın sıkıntı ve bedensel yakınmalar yaşanıyorsa (yaygın tip) sosyal fobiden bahsedilir. En sık gorulen(%50-80) ve kişinin okul, iş, akademik, aile işlevselliğini en fazla bozan şekli yaygın tip sosyal fobidir.
Genellikle bu bozukluk cocukluk-ergenlik(11-15 yaşları arasında) doneminde başlar, tedaviye başvurma yaşları 18-35 yaş arası olmakla beraber hastaların coğu duşuk bir performansla yaşamalarına rağmen tedaviye başvurmamaktadır. Kadınlarda daha sık gorulmekle beraber, kadınlarda sosyal fobik ozellikler toplumca desteklenebildiğinden oturu daha cok erkek hastalar tedaviye gelmektedir. Bu korku nedeniyle başkalarının yanında konuşamaz, sunum yapamaz, amirlerinden bir şey isteyemez, karşı cinse arkadaşlık teklif edemez, toplu olarak yemek yiyemez, genel tuvaletlere giremez duruma gelebilir. Kaygı uyandıran durumlarda yuzde kızarma ya da soluklaşma, ellerde titreme, terleme, konuşma bozuklukları, carpıntı, nefes almada guclukler olabilmektedir.
Bazı hastalar sosyal ortamlara girmeden veya performans sergilemeden once korkularını azaltmak icin alkol, sakinleştirici ya da uyuşturucu maddelerle kendi kendilerini tedavi etmeye calışmakta bu da alkol-madde bağımlılığını da tabloya ekleyerek durumu daha karmaşık hale getirebilmektedir. Sosyal fobinin gelişmesinde genetik bir yatkınlık ve cevresel etkenlerin varlığından soz edilmektedir. Ozellikle ikiz calışmalarında % 50’ ye varan genetik bir gecişten soz edilmektedir. Aşırı koruyucu-kollayıcı ebeveyn tutumu sosyal yeteneklerin normal gelişim surecini bozarak sosyal fobiye yatkınlık yaratabilir. Ebeveynlerin oteki insanların duşuncelerinin onemini abartılı bir şekilde vurgulamaları da cocuğu diğer insanlardan gelecek olumsuz değerlendirmelere karşı aşırı duyarlı yapabilir. Sosyal fobik anne-babaların varlığı durumunda, cocukta hem model alma hem de ebeveynlerin kendi kaygılarını gidermek icin cocuğun sosyal ortamlara girmesini engelleyici tutumları ilerde cocukta sosyal fobi gelişimine yatkınlık yaratabilir. Sosyal fobi dışında, anne-babada bulunan diğer anksiyete bozuklukları, depresif bozukluklar ve alkol kullanımının da ilerde cocukta sosyal fobi gelişimi icin riski arttırabileceği gosterilmiştir.
Tedavide ilac tedavisi ve bilişsel-davranışcı tedavinin etkili olduğunu gormekteyiz. Genellikle tercih edilen psikofarmakolojik tedavilerle psikoterapinin birlikte kullanılması şeklindedir.

[h=2]İstanbul Psikiyatri uzmanlarına ulaşmak icin tıklayın![/h]