Sosyal fobi kavramı ilk defa 1903 yılında fransız psikiyatrist Janet tarafından tanımlanmıştır. Şimdiki modern formuyla ise ilk defa, 1966 yılında ingiliz psikiyatrist ve davranış terapistleri Marks ve Gelder tarafından ortaya konmuş, daha sonra uzerinde calışılmaya devam edilmiştir. 1980 yılında resmi olarak DSM'ye alınmış, 1990 yılında da uluslararası hastalık sınıflandırmasının duzenlendiği ICD – 10'da yerini almıştır. Sosyal fobi son yıllarda araştırmaların yoğunlaştığı bir konu olarak onemini gun gectikce arttırmaktadır.
Sosyal fobi; kişinin sosyal faaliyet ve aktivitelerde bulunma ve katılmaya karşı geliştirdiği kaygı durumu olarak tanımlanabilir. Tek başına korku ve kaygı olmadan yapabildiği faaliyetleri, başkalarının onunde aynı rahatlıkla yapamaması olarak belirtmemiz mumkundur. Bu kaygı durumundan kurtulmak icin de; sosyal ortam ve faaliyetlere katılmama, cekinme veya uzak durması ile belirginleşerek ortaya cıkar.

Bir dereceye kadar sosyal ortamlardan korku normal kabul edilmelidir. Cekingenlik yada utangaclık da, kişiye ciddi bir yuk ve korku getirmiyorsa problem olarak yer almaz. Bunun hastalık olup olmadığına, kişinin yaşadığı engellenmeler ve kısıtlanmalar karar verecektir. Sosyal fobi diyebilmemiz icin; kişinin istediği halde, korku ve kaygı oluşturan sosyal faaliyet ve ilişkilere katılamamasıdır.
Sosyal fobi, tek bir boyutu olmayan, azdan coğa doğru genişleyebilen bir yelpazede ele alınmalıdır. Karşı cinsten biri ile sohbet ederken ortaya cıkan korku ve kaygı halinden; tanıdık biri ile karşılaşıp konuşma zorunda kalacağını duşunerek sokağa cıkmamaya kadar varabilen genişliğe sahiptir. Ancak bu yelpazenin her iki boyutu da tedavi edilmesi ve duzeltilmesi gereken bir problem olarak gorulmelidir.

Sosyal fobisi olan kişiler kaygı durumuna duşmemek icin de farklı kacınma yollarına muracaat ederler. Bu kacınma davranışları; korkulan ortama girmeme (sosyal etkinliklere girmeme ve okul fobisi gibi), korkulan ortamı terketme, konuşulanı işitmezden gelme, hastalanma, zıtlaşma, goz temasına girmeme, ilgisiz şeyler duşunme, hayallere dalma, konuyu değiştirme ve alkol kotuye kullanımı olarak ozetlenebilir. Boylece kendilerini kaygı oluşturabilecek durumlardan soyutlayarak; kucuk duşmemiş, utanc verici bir olay yaşamamış ve benliğinin butunluğunu korumuş olur.

Sosyal fobisi olan kişiler hata yapma, gulunc duruma duşme yada kendilerine yakışmayacaklarını duşundukleri davranışları yapma korkusu icindedir. Sosyal faaliyetlerde arka plana itilmiş olmaktan, dostca olmayan bir şekilde kendilerine davranılmasından, aptalca gorunmekten, kontrolu kaybetmekten, panik yaşamaktan, ne soyleyeceğini bilememekten ve bir de bunlara eşlik eden bircok fiziki belirtileri yaşamaktan korkmaktadır. Bu fiziki belirtileri; ellerde terleme ve titreme, yuz kızarması, ses kısılması ve titremesi, kaslarda gerginlik, carpıntı ve goguste sıkışma hissi, sıcak ve soğuk basmaları, mide rahatsızlıkları, baş ağrısı olarak sıralayabiliriz.

Sosyal fobi, kaygı bozuklukları sınıfında yer alan fobik bozuklukların bir alt sınıfıdır. İki farklı duzeyde ortaya cıkabilmektedir. Birincisi; genel sosyal fobik durumdur ki; her turlu sosyal ve toplumsal koşulda ortaya cıkabilmektedir. Genel sosyal fobilerde kaygı oluşturan başlıca durumları şu şekilde sıralayabiliriz:
¨ Başkalarından yardım isteme, yer veya adres sorma
¨ Başkaları seyrederken yazı yazma veya imza atma
¨ Amirleri, ustleri veya otorite olan kişilerle ilişkiler
¨ Samimi olmadığı insanların gozunun icine bakma
¨ Parti ve eğlence gibi sosyal faaliyetlere katılım
¨ Toplu taşıma araclarında karşılıklı oturma
¨ Birşeylerle uğraşırken seyredilme
¨ Başkalarının onunde yiyip icme
¨ Sınav veya yarışmalara katılma
¨ Toplulukta telefonla konuşma
¨ Diğer kişilerle karşılaşmak
¨ Topluluk onunde konuşma
¨ Genel tuvaletleri kullanma
¨ Karşı cins ile olan ilişkiler
¨ Yeni birileri ile tanışma
¨ İlgi odağı haline gelme
¨ Sorulara cevap verme
¨ Başkaları ile tartışma
¨ Misafir kabul etme
¨ Spor faaliyetleri
¨ Sesli sunumlar
¨ İş goruşmeleri
¨ Muzik

İkincisi ise oznel sosyal fobilerdir ki; sadece belirgin sosyal veya performans koşullarında ortaya cıkabilmektedir. Yukarıda sayılan durumlardan herhangi birisi, bu oznel koşulllardan biri olabilir. Ancak bu oznel durum kişi icin onemli bir probleme ve zorluğa işaret etmektedir. Orneğin; karşı cins ile ilişkilerdeki daha onceki başarısızlık ve kucuk duşurucu deneyimler, bireyleri sadece bu durumda kaygı durumuna sokabilir.

Cocuklarda sosyal fobi sıklıkla okul fobisi, sınav korkusu veya başka cocuklar tarafından gulunc bulunma duygusu olarak kendini gosterir. Okul fobisi olan cocuklarla yapılmış calışmalarda, bu cocukların % 40'ında sosyal fobiye rastlanmıştır. Sosyal fobi yaşayan cocuklarda, performansının değerlendirme korkusu yuksekse; sınavları yarıda kesebilir ve genelde sınav sonucları diğerlerine gore daha duşuk olabilir. Bu da diğerlerine gore daha kotu okul başarısını beraberinde getirir. Okul başarısızlığı genelde, oğrenmeye katkı sağlayıcı faaliyetler icinde yer alan sozel sunum, sorulara cevap verme veya sınav korkusu ile, otorite durumunda bulunan oğretmen ile olan kaygılı ilişkilerden kaynaklanmaktadır. Ozellikle performansının değerlendirilme kaygısı, oğrencinin kendi davranışlarına yoğun olarak eğilmesine, sosyal ortamda kendini ele verebilecek titreme, kızarma, terleme, ses kısılması gibi yonlerine yoğunlaşmasına yol actığından, dikkat ve konsantrasyon bozukluklarına, bilgilerini yazıya veya ifadeye dokememesine yol acmaktadır.

Sosyal fobi, genellikle kendine guven duygusunun azlığı ve eleştirilme korkusu ile ilişkilidir. Sosyal fobili olan kişiler sıklıkla kendilerini ağır eleştirmekte, başkalarının kendilerindeki eksiklikleri ve gercek hatalı yonleri gormelerinden korkmaktadır. Kendilerini beğenmeyen ve kabul edemeyen kişiler, bu eksiklik ve hataları nedeniyle sosyal olarak itilme ve dışlanma korkusu yaşamaktadır. Yoğun olarak kendileri ve kendi eksik buldukları yonleri ile ilgilenen bu kişiler, toplumdaki diğer bireylerin de aynı şekilde hareket ettiklerini, kendilerinde kusur ve eksiklik aradıklarını varsayarlar. Bu yoğun kendine donuş, aslında kendilerinde varolan guclu yonlerin fark edilmemesine, gercek performanslarını sergileyememelerine yol acmaktadır.

Sosyal fobi problemi olan kişilerin, sıklıkla başkaca psikolojik problemleri de bulunmaktadır. Sosyal fobi ile devam eden en sık problemler; panik atak, fobik rahatsızlıkların farklı şekilleri (agorafobi gibi), yaygın anksiyete bozukluğu, depresif ve somatik şikayetler, alkol ve ilac kotuye kullanımı ile uyuşturucu sayılabilir. Depresyon sosyal fobiye eşlik eden veya bir sonucu olarak ortaya cıkan, ceşitli araştırmalara gore % 14 – 50 oranında gorulen bozukluktur. Depresyon, sosyal fobinin oluşturduğu mesleki ve ozel hayata ilişkin memnuniyetsizlik ile sosyal engellenmelerin sonucu olarak kendini geliştirir. Relatif yuksek oranda intihar duşunceleri ve denemeleri (% 15) sosyal fobiye eşlik eder.

Alkoliklerle yapılan calışmalarda, sosyal fobili bireylerin 9 kat daha fazla olduğu tespit edilmiştir. Yine sosyal fobili bireylerde alkol kullanımı, diğerlerine gore 2,5 kat daha fazla olarak bulunmuştur. Bunların dışında sosyal fobili bireylerde; yalnız yaşama eğilimi yuksek, eğitim seviyeleri duşuk, ekonomik acıdan başkalarına daha bağımlı, istikrarsız bir hayat cizgisi, sosyal acıdan yalıtılmışlık, cinsel problemler normale gore yuksektir.

Sosyal fobi, agorafobiden sonra korku bozuklukları icinde 2. sırada yer alır. Sosyal fobinin gorulme sıklığına ilişkin farklı araştırmalara dayalı farklı sonuclar olmasına rağmen, genelde kabul goren Amerikan ve batılı toplumlarda % 2,3, ulkemizde ise ruh sağlığı araştırması sonuclarına gore erkeklerde % 1,1 kadınlarda ise % 2,3 oranındadır. Kadınlarda erkeklere gore 2 kat daha fazla gorulmesine rağmen, kliniklere veya tedaviye başvurular erkeklerde daha fazladır. Bunda toplumda cinsiyetlere yuklenmiş farklı rol ve davranış kalıplarının onemli olduğunu soylemek mumkundur.

Sosyal fobinin başlama yaşı oldukca erkendir. Gecici sosyal korkulara cocukluk ve genclik yıllarında sık rastlanır. Sosyal fobi, diğer anksiyete ve korku bozukluklarına gore daha yavaş gelişir. İlk belirtisi genellikle belirgin bir utangaclık ile cekinikliktir. Sosyal fobiler buyuk oranda 15 ile 20 yaş arasında, genellikle oncesinde de panik bozukluk ve agorafobi belirtileri ile başlar. Genelleştirilmiş bir yaklaşımla sosyal fobinin başlama yaşı 13 olarak kabul edilebilir. Hastaların % 40'ında başlangıc yaşı 10 yaşından once iken, yaklaşık % 95'i 20 yaşından once başlamaktadır.

Daha kucuk yaşlarda onemsenmeyen ve ozellikle toplumumuzda terbiyeli, utangac kabul edilme eğiliminde olan bu kişilerde, kliniklere ve tedaviye ergenlik doneminde daha yoğun başvurulmaktadır. Ozellikle ergenlik donemi sosyal fobiklerde daha yoğun ve kaygılı olarak yaşanmakta, ergenliğin getirdiği problemlere, sosyal fobiye ozgu problemler de eklenmektedir. Farklı problemler veya bozukluklarla kliniklere yapılan başvurular sonucunda da, sosyal fobiler tespit edilebilmekte, klinik veya tedaviye geliş nedeni depresyon, agorafobi veya anksiyete bozuklukları olabilmektedir.

Sosyal fobi oluşumuna ilişkin farklı goruşler bulunmakla beraber, nedenlerini fizyolojik ve psikososyal olarak ikiye ayırabilmek mumkundur. Araştırmalarda, aileleri sosyal fobi ozellikleri gosteren bireylerde hastalığın gorulme oranı, diğerlerine gore 3 kat daha fazladır. Ayrıca sinir sisteminde bulunan dopamin ve serotonin gibi noral ileticilerin seviyelerinin de normale gore farklı duzeylerde olduğu gorulmuştur.

Sosyal fobiyi oluşturan faktorlerden psikososyal nedenler; cocuğun doğumundan itibaren oncelikle icinde yaşadığı aile, daha sonra da akraba ve aile cevresi ile okul ve arkadaş cevresi olarak sıralanabilir. Aile cocuğun temel eğitimini aldığı, kişilik ozelliklerinin şekillendirildiği, zihinsel yeti ve becerilerin oluşturulduğu, duygusal yaşantıların ve tepkilerin geliştirildiği bir ortamdır. Aile cocuk icin; karşılıklı guven ve sevgi alışverişine dayalı iletişim ortamı, ozguven ve ozerkliğin sağlanması, zihinsel ve duygusal gelişimine yardımcı olabilecek şartların verildiği bir ortam oluşturmalıdır. Korumacı değil, geliştirici; cezalandırıcı değil destekleyici, bağımlı değil ozguveni sağlayıcı yaklaşım benimsenmelidir. Ailenin dışında, diğer cevresel koşullar da bu yapıyı destekleyecek bicimde şekillenmelidir. Boyle bir ortam cocuğun psikolojik olarak sağlıklı yetişmesine imkan verecektir. Psikolojik olarak sağlıklı yetişen bir birey; kendi olumlu ve olumsuz yonlerini tanıyan, bir birey olarak değerli olduğunun farkına varan, yaşam icin gerekli ozguveni oluşturabilmiş, toplumda sağlıklı ilişkiler kurup, bunları geliştirebilen bir kişidir. Bu kişilerde de sosyal fobi oluşma riski, diğer psikolojik rahatsızlıklarda olduğu, gibi son derece azdır.

Tersi durumlarda, cocuklar tanıdık olmadıkları ortamlarda aşırı urkek, sessiz, hareketsiz, utangac bir tavır sergileyebilirler. Bazen de boyle bir durumda ağlama, anne-babaya yapışırcasına sarılma, onlara dokunma, yanlarından ayrılamama, huysuzca davranışlar icine girebilirler. Toplulukla oynanan oyunlara katılmaz, uzaktan bakmakla yetinir hatta bir koşeye sinip, kendilerini gizleyerek olanları izlerler. Oyunlara katılsalar bile diğerlerinin sozleri doğrultusunda ve onemli roller almadan hareket eder , oyun kuruculuk yapamazlar. Oynanan oyunlarda geri planda kalırlar. Okula gitmek istemeyip, turlu yakınmalarla evde kalmak isterler. İlerideki hayatlarında da benzer davranış kalıplarını sergilemeye devam edeceklerdir.

Sosyal fobili yetişkin bireylerde yapılan araştırmalar sonucunda aşağıdaki ozelliklerin daha cok gorulduğu belirlenmiştir:
¨ Sosyal fobili bireylerin aileleri, cocuklarının diğer ailelerle olan iletişimlerini daha az desteklemişler, yeni sosyal deneyimlerden alıkoymuşlar, kendi cocuklarına gore diğerlerinin duşuncelerine daha fazla değer vermişler ve evde katı disiplin kuralları uygulamışlardır.
¨ Sosyal fobikler normal bireylere gore, herşeyi daha olumsuz değerlendirme eğilimindedir.
¨ Negatif sosyal durumları daha cok kendi icsel değerleri ile değerlendirirken (beceriksizlik, zayıflık, vs.), pozitif durumları daha cok dış faktorlere (şans, kader, diğerlerinin olumlu tutumu, vs.) bağlama eğilimindedir.
¨ Sosyal fobikler kendileri ile ilgili anormal olumsuz değerlendirmeler yapmakla kalmaz, diğerlerinden de boyle negatif değerlendirmeler bekleme eğilimindedir.
¨ Bu negatif değerlendirmeler sosyal fobiklerde başkalarının bu kişilere verdikleri tepkilerinden değil, kendi onyargı ve yanlış değerlendirmelerinden gelir.
¨ Sosyal fobikler sosyal faaliyetlerde, artmış bir fiziksel gerginlik ve diğerlerinin de gorebileceği şekilde buna uygun fiziksel belirtiler (terleme, titreme, kızarma, vs.) gosterirler.
¨ Sosyal fobikler kendilerinin fiziksel belirtilerinin, diğerleri tarafından abartılmış bir şekilde algılandığını duşunmektedir. Orneğin, elleri titreyen biri, bunu herkesin gorduğunu ve surekli titreyen ellerine baktıklarını duşunmektedir.
¨ Sosyal fobikler mukemmeliyetci bir anlayış sergilemekte, hata olmaması prensibini savunmaktadırlar.

Sosyal fobi tedaviye oldukca iyi cevap veren ve ayrıntılı tanımlanmış bir rahatsızlıktır. Tedavi surecinde ilac ve psikososyal tedavi yaklaşımları tek tek veya birlikte kullanılabilir. Tek başına ilac tedavisi ile kesin sonuc alınması daha guc olabilmekte, 6 ay ve daha uzun sureli ilac kullanımları sonucunda dahi, ilacın kesilmesinden sonra hastalık tekrar başgosterebilmektedir. Bu nedenle sosyal fobilerin tedavisinde, ilac ve psikolojik tedavilerin birlikte uygulanması onerilmektedir.

İlac tedavisinde en cok SSRI grubu antidepresan ilaclar tercih edilmekte olup, yan etkilerinin azlığı ve uzun sureli kullanımlara musait olmaları nedeniyle avantajlıdırlar. Doktor kontrolunde kullanıldığında bağımlılık yapmayan bu ilaclar, en az 6 ay kullanılmalı ve tedaviye alınan cevaba gore kullanım suresi tedaviyi yuruten uzman doktor tarafından belirlenmelidir.

Psikolojik tedavi yaklaşımında; ağırlıklı olarak bilişsel – davranışsal psikoterapiler, sosyal beceri eğitimleri, gevşeme egzersizleri, bireysel ve sosyal etkinlik tedavileri ile grup terapileri uygulanabilmektedir. Psikolojik tedavilerle bireyler, yanlış duşunce ve davranış kalıplarını tanıyabilmekte, onyargıları ile kendilerine yonelik olumsuz tutumlarını değiştirerek, daha gercekci beklenti ve davranış kalıpları oluşturabilmekte, başa cıkma stratejileri geliştirebilmekte, eksik olan sosyal becerileri kazanmakta ve iletişim guclerini arttırmaktadır.

[h=2]Ankara Psikoloji uzmanlarına ulaşmak icin tıklayın![/h]