Huzur ve güvenin sadece insanlar için değil, hayvanlar için de gerekli olduğunu hatırlatan kuş evleri Osmanlı'da merhametin en önemli simgelerindendi. 15'inci ve 16'ncı yüzyılda bir oyuk, küçük bir yuva şeklinde tasarlanan bu minik evler yıllar içinde adeta sarayı andıran yapılara dönüştü. Tuğla, kiremit, taş ve harç kullanılarak yapılan kagir kuş evlerinin yanı sıra tahtadan yapılan yuvalar da vardı. Ancak bunların çoğu ya zamana karşı direnemedi ya da yangınlarda yok olup gitti. Daha çok serçe, saka, kırlangıç gibi küçük kuşlar için inşa edilen kuş evleri bu canları kışın fırtına ve soğuktan, yazın da yakıcı güneşten koruyordu. Osmanlı Devleti'nin maneviyat ve mimari yaklaşımının benzersiz bir temsili olan kuş evleri için Sanat Tarihçisi Hayri Fehmi Yılmaz, "İslam inancı gereği evlerin cephesinde o dönemde resimlerden, figürlerden, heykellerden hoşlanılmıyordu. Bu nedenle kuş evleri binanın dış görüntüsünü estetik anlamda da zenginleştirdi. Bunlar ilk dönemde küçük bir yuva halindeyken daha sonrakilerin bir saray gibi tasarlanması mimari zerafeti gözler önüne seriyor" dedi.



SEVAP KAZANACAKLARINI DÜŞÜNDÜLER

'Kuş köşkleri', 'kuş sarayları' da denilen bu minya*tür yapıları saray, cami, medrese, han, kütüphane, türbe, köprü*, çeşme gibi dini ve sivil mimari yapılarda görmek mümkündü. Kuş evlerinin üç boyutlu olarak tasarlandığını ifade eden Hayri Fehmi Yılmaz, "Küçücük bir canlının varlığı hesap edilerek bunlar tasarlanmış. Yani işin içinde hem estetik hem de ince bir ruh var.Bu sadece bizim için değil, dünya uygarlığı için de ilginç ve değerli" ifadelerini kullandı.

Osmanlı'da kuş evlerini inşa ettiren kişilerin başka bir amacı daha vardı; öldükten sonra da amel defterlerinin açık kalacağını ve bu şekilde sevap kazanacaklarını düşünüyorlardı. Kuşlar için yapılan bu hizmet öte dünyada da onlarla olacaktı.Yılmaz, "Bu hayvanların rahatlıkla yuva yapması, huzurlu bir yaşam alanı bulması için kuş evleri rüzgar almayan bir cepheye yerleştiriliyor, vahşi hayvanların ulaşamayacağı şekilde hazırlanıyor ve tasarlanıyordu" bilgisini de paylaştı.

Alıntı Metni

'GAYRİMÜSLİMLERE AİT OLANLAR DA VAR'

Osmanlı'da hayvanlarla birlikte yaşama düzeni yaratılmasının bir başka örneği de cami avlularına su sebilleri inşa edilmesi. Sebillerin ve kuş evlerinin genellikle yüksek yapılara kurularak hayvanların korunmasının sağlandığının altını çizen Hayri Fehmi Yılmaz, bu kültürün sadece İslamiyet inancına özgü olmadığını, "Kuş evleri Osmanlı'nın birlikte yaşama kültürünün hoş bir yansıması. Bize çok İslami gibi geliyor ancak Osmanlı kentlerinde gayrimüslim yapılarda da kuş evleri var. Mesela Kuzguncuk'taki Aziz Panteleimon Rum Ortodoks Kilisesi'nin cephesinde güzel bir kuş evi var. Fener'deki Tuğrul Sina Manastırı'nın papaz evinin ve kütüphanesinin cephesinde çok güzel kuş evleri var. Yine Balat'ta Ahrida Sinegogu'nun cephesinde güzel kuş evi örnekleri var. Bu coğrafyada Müslümanlar, Hristiyanlar, Yahudiler hep birlikte ortak bir uygarlık yarattı" sözleriyle anlattı.

Alıntı Metni


'ARTIK ÇOĞU KİŞİ HEYECANLANMIYOR'

İstanbul'daki ilk kuş evi İstanbul'un fethinden sonra Eyüp Sultan Cami'ne yaptırıldı, ardından bütün İstanbul yapılarında bu gelenek sürdürüldü. Aynı zamanda Anadolu ve Rumeli'nin pek çok şehrinde de kuş evleri yapıldı. Kuş evlerinin dünya mimarisinde bir benzeri olmadığına dikkat çeken Sanat Tarihçisi Yılmaz, en güzel örneklerine ise İstanbul Üsküdar'da rastlandığını söyledi. Günümüzde kuş evlerinin modern örneklerinin yapılmaya çalışıldığına değinen Hayri Fehmi Yılmaz, bu geleneğin yaşatılması gerektiğini ise şu sözlerle dile getirdi:

Alıntı Metni