YGS’ye gunler kala sınava girecek olanları ve ailelerini bir telaştır almış gidiyor, herkes istediği universite ve bolum icin yeterli olacak puanı almak ve diğerlerinin onune gecmek istiyor cunku algılanan ve uygulanan şekliyle universiteye girmek bir “yarış” ve bu yarışı tum oğrenciler ve aileleri en onde bitirmek istiyor. Oğrencinin akademik başarı ya da başarısızlığının oğrencinin sadece kendisi icin değil ailesi ve icinde yaşadığı toplum icin de oldukca onem taşıdığından sınav artık bilgiyi olcen bir test olmaktan cıkıp hayat memat meselesi haline gelmiş durumda. Bu anlamda “başarılı” olmanın onundeki en buyuk engellerden biri de sınav kaygısı
Turkiye’de yapılan geniş caplı bir araştırmaya gore, universite sınavına hazırlanan oğrencilerin kaygı duzeylerinin, ameliyat olacak hastalardan daha yuksek olduğu bulunmuştur. Bu aslında ergenlik donemi ozellikleri nedeniyle zaten yoğun bir duygulanım hatta bunalım yaşayan genclerimize neler yaptığımıza carpıcı bir ornek oluşturmaktadır.
Kaygı korku, endişe gibi subjektif olarak hissedilen bir duygudur ve kişiliğin butunluğunun tehdit edildiği herhangi bir durumda ortaya cıkabilir. Olayların notr olduğunu ve olayların notrluklerini kaldıran olguların, duygularımız, duşuncelerimiz ve o olaya atfettiklerimiz olduğunu ifade edebiliriz. Buradan cıkarabileceğimiz yargı, sınava (YGS, TEOG vs.) atfettiğimiz değer yukseldikce kaygımızın da artacağı yonundedir.
Performans kişinin akıl, duygu ve davranış duzeyinde daha once kazanmış olduklarının, belirli bir durum ya da belirli bir zaman kesitinde eylemsel olarak ortaya konmuş halidir. İnsan performansının en iyi olduğu durum, onun o alanda var olan potansiyelinin tumunun eyleme donuştuğu durumdur. Ancak bazen bazı durumlar buna engel olur, sınav kaygısı da bu engellerden bir tanesidir. Sınavkaygısı sınav oncesinde oğrenilen bilgilerin, sınav esnasında kullanılmasına engel olan ve başarının duşmesinde neden olan yoğun kaygıdır.
Tanımlamalardan gidecek olursak kaygı, kişinin bir uyaranla karşılaştığında yaşadığı bedensel, duygusal ve zihinsel değişimle kendini gosteren bir uyarılmışlık halidir. Kaygıya psikoloji kuramlarının nasıl baktığına bir bakalım…
Freud’a gore ilk kaygı yaşantısı doğum sırasında olur; sakin korunmuş bir sığınaktan bilinmeyen uyarımların geldiği dunyaya cıkış ve fizyolojik gereksinimlerin otomatik olarak karşılanmadığı yeni bir ortama giriş bebekte ilk anksiyete duygusunu yaşatır. Bunun dışında Freud uc farklı kaygı turu tanımlamıştır:
Gercek kaygı, korku ile eş anlamlı olan algılanan bir dış tehlikeye karşı olan tepkimizdir. Moralkaygı adını verdiği ikinci kaygı turunde super egonun ozellikle vicdan kısmından gelen tehlikenin algılanmasından doğan, cıkış noktasının cezalandırıcı anne baba tutumlarından korkunun olduğu kaygıdan bahseder. Ebeveyn standartlarının benimsenip super ego gelişince moral anksiyetenin kaynağı artık kişinin benliğine yerleşmiştir. Sınav kaygısının da bu moral kaygıdan cıkış noktası bulduğunu soyleyebiliriz. Norotikkaygı ise id’in icgudulerindeki tehlikenin algılanmasıyla ortaya cıkar. Bu ego savunmasının zayıflayıp, icgudusel isteklerin impulsif faaliyete donuşmesi halince neler olabileceğinden duyulan korkudur.
Karen Horney’e gore ise kaygı tehlikeli olarak adlandırılan bir duruma duyulan kaygıdır. Cocukluk yıllarında kabul gormemiş olmaktan kaynaklandığını ve kaygının yoğunluk oranının icinde bulunulan durumun kişi icin onemi ile alakalı olduğunu ifade eder. Horney’e gore cocuk ancak anne babanın beklentilerini karşıladığında onaylanıyor, yetenekleri ve yapabilirliği kucumseniyor ve surekli daha yuksek bir başarı bekleniyorsa, aşırı korunaklı, bağımlı ve surekli anne babanın onayını isteyen bir cocuk olur. Bu durumu cocuğa kucukluğunden itibaren gelişimi sırasında hissettirilebileceği gibi onemli bir sınavla karşı karşıya kalındığında da hissettirilebilir. Bu durum cocuğun sadece sınav başarısını etkilemekle kalmaz; boyun eğme ve karşı gelme arasındaki celişkiyi surekli yaşayarak temel anksiyeteyi benliğine yerleştirmesine ve omur boyunca surebilecek bir guvensizlik duygusunun oluşmasına neden olabilir.
Bunu destekleyecek araştırmalar pek cok farklı ulkede yapılmıştır. Cıkan en onemli sonuclardan biri kaygılı cocukların annelerinin de kaygılı olduğunun bulunması olmuştur. Başka bir sonuc ise kaygılı kişilerin anne babalarının coğunlukla cocuklardan cok şey bekleyen ve ancak bu beklentilerini gercekleştirdiğinde onlara ihtiyacı olan sevgi ve ilgili veren kişiler olduğudur. Boyle bir ortamda anne babanın iyi niyetle, cocuğunun başarılı olmasını istediği icin yaptığı davranışlar, cocuğun kendine gercek dışı hedefler secen, surekli ozeleştiri yapan ve kendinden umulanı gercekleştiremeyeceğine dair surekli bir kaygı yaşayan bireyler haline donuşmesine neden olabilir. Bunun dışında kişilerin kaygılarının onları bilişsel anlamda da zorlayacağını ifade edebiliriz. Bu durum şu şekilde olur; eğer bir kişi kaygı yaşıyorsa akıl yurutme ve soyut duşunme yonundeki zihinsel faaliyetleri bozulur ve buna paralel olarak akademik performansı da olumsuz şekilde etkilenir.
Ne yapılabilir sorusu icin kaygının boyutlarını incelemekte yarar vardır. Kaygının kuruntu boyutu sınan kaygısının bilişsel ve psikolojik kısmıdır. Başarısızlığın sonuclarını duşunmek, başarmak icin gerekli olan yetenek ve becerilerinden surekli kuşku duymak, kendini yetersiz hissetmek biciminde kendini gosterir. Duyuşsallık boyutunda ise sınav ile ilgili fizyolojik reaksiyonlardır. Yani sınav kaygısının vucudumuzda gorulen şeklidir, hızlı kalp atışı, terleme, kızarma, karın ağrısı gibi tepkiler en sık gorulen fizyolojik tepkilerdir. Kuruntu boyutunun fazla olması halinde olarak psikolojik bir yardımın alınması, duyuşsallık boyutunda ise gevşeme egzersizlerinin yapılması kaygıyı azaltır.
Ailelerin cocuklarının kişilik ozelliklerinin oluşumuna ve kaygıyı yaratma surecindeki rolune değindik. Burada amac aileyi, sınavın ve sınava karşı ebeveynlerin aldıkları tutumun cocuklar uzerindeki etkisi hakkında bilgilendirmektir. Aile cocuğun sınav kaygısı hakkında ne yapabilir?
Sosyal destek oğrencinin hem akademik başarısını hem de ozguvenini arttıracak oldukca onemli bir faktordur. Tum toplumlarda ise en yaygın, en onemli ve doğal destek kaynağı ailedir. Aile sınav konusunda teşvik edici ve cesaretlendirici olmalı ama cocuğa ya da ergene sevilmenin ve değer gormenin tek koşulunun sınavda başarılı olmak olduğu hissettirilmemelidir. Boylece kişi sınavı ozvarlığını tehdit eden bir olgu olarak algılamayacaktır. Ergenlere bu noktada yapılabilecek en guzel destek yol gostermek ve ihtiyac duyduğu noktalarda destek icin yanında olmaktır. Ancak aile ve sosyal cevre icinde yapılanların etkili olmadığı, cocuğun yoğun kaygı yaşadığı noktalarda uzman desteğine başvurmanın gerekliliği de unutulmamalıdır.
Kaynakca
*Akademik Başarının Yordayıcısı Olarak Yalnızlık, Sınav Kaygısı ve Sosyal Destek/ İbrahim Yıldırım
*Ortaoğretim Kurumları Oğrenci Secme ve Yerleştirme Sınavı’na Hazırlanan Oğrencilerin Kaygı Duzeylerinin İncelenmesi/ Ersah Kayapınar
*Universite Oğrencilerinin Sınav Kaygısı ve Başa Cıkma Davranışları/ Atılgan Erozkan

[h=2]İstanbul Psikoloji uzmanlarına ulaşmak icin tıklayın![/h]